Site İçi Arama

savunma

Ruslar Uzay Çağını Nasıl Başlattı?

Yuri Alekseyeviç Gagarin, 12 Nisan 1961'de Vostok uzay aracıyla uzaya çıkan ilk insan. Bu başarısıyla bir anlamda uzay çağını başlatmış oldu Gagarin. Moskova’da heykelini dikmişler. Ruslar onun bu başarısı ile gurur duyuyorlar.

Lunaparka en son ne zaman gittiniz?

Ben hatırlamıyorum doğrusu, çocuklar küçüktü, en az on beş sene olmuştur. 

Gençken severdim lunaparkları. Çarpışan otolar olur, dönme dolap olur, daha bir sürü eğlenceli şey olur lunaparklarda.

Moskova’da Gorki parkta vardı bir zamanlar lunapark. Sonradan kaldırdılar diye biliyorum. Bir de VDNH dedikleri parkta, Ulusal Başarılar Sergi Alanı. Şimdi de lunapark benzeri bir şeyler var galiba orada. Uzun zaman oldu gitmediğim o parka.

***

Lunaparklarda raylı vagonlar olur, hani şu tepeye çıkar da tepeden aşağıya birden hızla iner ya, işte o vagonlarda insanın midesi ağzına gelir, içi bir hop eder. Çoğu bağır çağır olur bu adrenalin yüklü anlarda.

Ben hiç paraşütle atlamadım, ama tahmin ediyorum, paraşütle atlayanlarda da aynı duygular oluşuyordur muhtemelen.

***

Astronot diyorlar, Ruslar da kozmonot diyorlar. Hatta Çinliler de taykonot mu diyorlardı? 

Evet, uzaya çıkan insanlardan bahsediyorum. 

Düşünebiliyor musunuz, uzayda boşluktasınız, yer çekimi etkisi yok.

Onların içleri dışlarına çıkıyordur herhalde. Sürekli raylı vagonlardan düşme hissi ile uzay boşluğunda nasıl yaşayacaksınız?

Üstelik öyle bir bünyeye sahip olmanız lazım ki, uzaya fırlatılma esnasında 3G gibi bir ivmeye de maruz kalmak zorunda kalıyorsunuz. 

Tabii 3G o kadar da çok büyük bir yük değil, savaş uçaklarını kullanan pilotlar G-suit giyerek 9G’ye kadar dayanabiliyorlarmış. 

Çoğu savaş uçağı ise genelde 12G'ye dayanabilecek şekilde tasarlanıyormuş.

Bu özel yapım pilot giysileri olmasa bir insan ne kadar yerçekimi ivmesine dayanabilir acaba?

Yine de astronotlar için bile 3G oldukça yüksek bir basınç. Sonuçta uzaya bir sürü bilim insanı gönderiliyor, normal bir insan için yeryüzünde 1G altında yaşarken, bunun üç katı bir basınç altında uzaya çıkmak oldukça zor olmalı.

Tabii asıl zor olan tırmanış sonrasında maruz kalınan yerçekimsiz ortam. Bu konuda özel eğitim almadan uzun süre uzayda kalabilmek her babayiğidin altından kalkabileceği bir şey değil sanırım.

***

Uçaklarla seyahat ederken bile kulaklarımız tıkanır. Bunun sebebi de basınç farkıdır. Bu sorunla sıklıkla karşılaşanlar için kalkışta ve inişte sakız çiğnemeyi öneriyorlar.  

Uzak mesafelere daha çabuk uçabilmek için uzay boşluğuna kadar çıkıp gerisin geriye istenilen yere inebilen uçakların yapılması düşünülüyordu diye bir haber okumuştum bir zamanlar. 

Bilmiyorum, bu program ne aşamadadır.

Ancak bunun konforlu bir uçuş olabileceğini pek zannetmiyorum. Sonuçta gerçekten maruz kalınacak basınç farkı normal bir uçuştan çok daha fazla olacaktır.

Yine de gelecekte belki de bu şekilde birkaç saatte Avrupa’dan Amerika’ya kadar uçabilmek mümkün olacak diye düşünüyorum. Belki de seyahatler çok daha kısa sürebilecektir.

Belki de kabin içi basıncı ayarlayabilecekleri bir teknoloji ile bu uçuşlar da yeterince konforlu olabilir. Sonuçta kabin içinde bir insan için yeterince konforlu basınç ortamı yaratılabilirse, neden olmasın, istenirse uzay boşluğuna da çıksanız basınç değişimi çok fazla olmadığı için normal bir insan için de yeterince konfor ortamı yaratılabilir. 

Belki de bu tarz uçuşlar için özel uçuş kıyafetleri de üretilebilir. Üstelik bu kıyafetler modaya da uygun yapılırsa, insanların böyle kıyafetleri kendilerinin de satın alması sağlanabilir.

Bugün kayak kıyafetleri satılmıyor mu? Aynen kayak kıyafetleri gibi, isteyen, kıtalararası seyahat etme niyetinde olanlar kıyafetlerini de kendileri bir yerlerden önceden satın alabilirler.

Tabii bu tarz seyahatleri biz görebilir miyiz bilmiyorum, ama teknoloji çok çabuk ilerliyor, belki de görürüz.

***

Uzay boşluğunda yerçekimsiz ortamda yaşamak çok zor diyordum. Gerçekten içiniz dışınıza çıkıyormuş gibi bir his olmalı bu dediğim.

Bilim kurgu filmlerinde bu sorunu uzay aracını belli bir dönüş hızı ile döndürerek çözdüklerini görüyorum.

Bakın bu da olabilir gibi geliyor bana. Yine de dönüş hızının çok yüksek olması gerekir sanki. Bu sefer de insanın başı döner galiba.

Sürekli dönen bir uzay aracı içerisindesiniz, düşünebiliyor musunuz?

Gerçi yeryüzünde de sürekli döner vaziyetteyiz. Dönüş hızımız çok fazla olmasa da, dünyamız da kendi etrafında dönüp duruyor. Biz de beraberinde bir dönüş halindeyiz.

Bu dönüşün insan üzerinde ne gibi etkileri oluyordur acaba?

Ben kendi adıma başımı batıya doğru koyduğumda daha rahat uyuyorum diyebilirim. Pek farkında değilim gerçi bu dediğimin, ama evde sabahları kendimi yatakta biraz dönmüş olarak buluyorum demeliyim.

Evin konumu tam olarak doğu batı yönünde değil, kim bilir, belki de sebep gerçekten bu dediğimdir?

Şimdi aklıma Şener Şen ile Kemal Sunal’ın bir filmi geldi. Tabutu gömerken mevtanın başı kıbleye gelecek, yok, hayır hortuma gelecek diye tartışıyorlardı hatırlarsanız. Ne saçma filmdi, her şeyden önce bizde tabutla birlikte gömülmez ki mevtalar. Komedi filmi işte. Bu detaya film esnasında kimse dikkat etmiyor doğal olarak.

***

Yuri Alekseyeviç Gagarin, 12 Nisan 1961'de Vostok uzay aracıyla uzaya çıkan ilk insan.

Bu başarısıyla bir anlamda uzay çağını başlatmış oldu Gagarin.

Moskova’da heykelini dikmişler. Ruslar onun bu başarısı ile gurur duyuyorlar.

Daha önce Layka adındaki köpek (Tercümesi “havlayan” demek!) 3 Kasım 1957 tarihinde fırlatılan Sputnik 2 uzay aracıyla uzaya çıkmıştı, ama Gagarin bir insandı, bir bilinmeyene yolculuk ürkütücü olmalı. Bu işin gidip de dönmemesi de var.

Komplo teorisyenleri Gagarin’den önce uzaya gönderilip de dönemeyenler olduğundan bahsediyorlar. Doğru mudur bu söylentiler bilinmez. Belki de gerçekten doğrudur!

Sonuçta Gagarin uzaya gönderilip geriye dönebilen ilk insan!

***

İşte böyle, uzay çağı Gagarin ile 12 Nisan 1961 tarihinde resmen başlamış.

Bugün insanlık Mars yolculukları planlıyor. 

Arada marsa yollanmış olan insansız uzay araçlarının kamera görüntülerine bakıyorum. Bomboş, kayalık bir yer. Bizim çöllerimiz bile çok daha sevecen geliyor bana.

Bilmiyorum, ne işimiz var bizim o Mars denilen yerde? Dünya neyimize yetmiyor?

O kadar güzel yerler var ki dünyada, yeter ki kıymetini bilelim.

Uzayda da mide bulantısı içinde yaşamaya çalışmak çok garip geliyor bana. 

Yine de uzay çağındayız, bizim de bir şekilde bu çalışmalara katılmamız gerekiyor sanırım.

Sahi ne diyordu büyüklerimiz? Aya bir dokunup geri mi gelecektik neydi yakın zamanda?

Bu çalışmalarda ne aşamadayız acaba?

Ne zaman dört şeritli yol yapacağız aya?

Dünya manzarası ile bir akşam yemeği yemeye bizim de hakkımız yok mu?

Hadi elinizi çabuk tutun, daha karpuz keseceğiz. Peynirle çok iyi gidiyor karpuz.

Karpuz fiyatları da yükselmiş Moskova’da, daha düne kadar 23 rubleydi kilosu, şimdi 29 ruble olmuş. Bakın yanında votka da fena olmuyor. 

1 TL bugün 3.64 ruble olmuş. Lira değerlenmiş yani, daha şunun şurasında bir ay önce kur 3.44 seviyelerindeydi. 

2019’da mı? Bakın o zamanlar 1 TL 13 rublenin üstündeydi. Ruble karşısında bile dört yılda ne kadar paramız değer kaybetmiş değil mi? Kim verecek bunun hesabını?

Karpuz diyordum ya, bugün Türk parası ile Moskova’da kilosu 8 lira ediyor diyebiliriz. Migros’ta 11 lira 90 kuruşmuş. İnternetten baktım şimdi, doğrudur herhalde. 

Yani Moskova’da bile karpuzun fiyatı Türkiye’den daha ucuz oluyor bu durumda.

Hanım, peyniri çıkartır mısın dolaptan, hadi karpuz peynir yiyelim biraz. 

Yok, yok, yanında votka olmasına gerek yok, zaten ben votka içmeyi de pek sevmiyorum, üstelik günün bu saatinde hiç gitmez şimdi. Karpuz peynir yeter bize.

Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 06.09.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1361 kez okundu

Google Ads