Site İçi Arama

savunma

Türk Hava Kuvvetlerinin Askeri Kargo Uçaklarından Airbus A400M Atlas (Bölüm 7)

A400M'nin kokpiti, mürettebatı balistik tehditlere karşı korumak amacıyla özel olarak tasarlanmış bir balistik koruma sistemine sahiptir. Bu özellik ile kokpit küçük kalibreli silahlardan gelen mermilere, şarapnel parçalarına ve kuş çarpmasına karşı  uygun bir koruma seviyesi sunar.

A400M Kokpiti ve Aviyonikleri

Kapak fotoğrafında Türk Hava Kuvvetleri ait Airbus A400M Atlas  askeri nakliye uçağı İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan kalkış sırasında görülüyor. Görsel kaynak Vecteezy

Bir önceki bölümde A400M Atlas uçaklarının Türkiye'ye kazandırılması, sadece bir askeri yatırım mıdır? yoksa ülkemizin havacılık sektörüne yaptığı uzun vadeli bir yatırım mıdır? sorusunun cevabını bulmaya çalışmıştık.

Bir önceki bölümü okumayanlar için ilgili linki aşağıya bırakıyorum.

Türk Hava Kuvvetlerinin Askeri Kargo Uçaklarından Airbus A400M Atlas (Bölüm 6)

https://strasam.org/savunma/havacilik-ve-uzay-sanayii/turk-hava-kuvvetlerinin-askeri-kargo-ucaklarindan-airbus-a400m-atlas-bolum-6-3505

A400M'nin kokpiti, mürettebatı balistik tehditlere karşı korumak amacıyla özel olarak tasarlanmış bir balistik koruma sistemine sahiptir. Bu özellik ile kokpit küçük kalibreli silahlardan gelen mermilere, şarapnel parçalarına ve kuş çarpmasına karşı  uygun bir koruma seviyesi sunar. Bu sayede, mürettebat, çatışma bölgelerinde veya tehlikeli görevlerde güvenle görev yapabilir. Bu özellik neredeyse çatışma ve savaş alanlarında görev yapma rolü üstlenecek farklı üreticilerin nakliye uçaklarında standart sayılabilir.

Fly-By-Wire Teknolojisini Anlamak

Apollo Programı ve DFBW’nin Kökenleri: MIT Instrumentation Lab’ın Apollo Ay Modülü için geliştirdiği rehberlik, navigasyon ve kontrol sistemi, dijital fly-by-wire (DFBW) teknolojisinin havacılık tarihine kazandığı en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Bu sistem, Apollo 13 görevindeki başarılı kurtarma operasyonunda kritik bir rol oynayarak, DFBW’nin güvenilirliği ve potansiyeli konusunda önemli kanıtlar sunmuştur. DFBW (Dijital Fly-by-Wire) sistemleri, havacılıkta ilk olarak analog versiyonuyla F-16 gibi yüksek manevra kabiliyetine sahip taktik savaş uçaklarında kullanılmaya başlanmış, pilotun komutlarını yan çubuğu (side-stick) kullanarak mekanik bağlantılara gerek kalmadan direkt olarak uçağın kontrol yüzeylerine ileterek, uçağın daha hassas ve hızlı bir şekilde kontrol edilmesini sağlamıştır.

Bu sistemler, pilotun kumanda kolunu hareket ettirdiği anda, bu hareketi dijital bir sinyale dönüştürerek, uçağın kontrol yüzeylerini doğrudan elektrik motorları aracılığıyla hareket ettirir. Bu sayede, pilotun komutları mekanik bağlantılara gerek kalmadan, daha hızlı ve hassas bir şekilde uçağa iletilir. Fly-by-wire sistemi, pilotun uçağı kontrol etmesi için bir köprü görevi görür. Pilotun kumanda hareketleri, uçuş kontrol bilgisayarı tarafından anında algılanır ve uçağın kontrol yüzeylerine elektrik sinyalleri gönderilir. Bu sayede uçak, pilotun isteğine uygun olarak hareket eder. Sistemde kullanılan jiroskoplar ve ivmeölçerler gibi hassas sensörler, uçağın her anki konumunu ve hareketini takip eder. Bu bilgiler doğrultusunda uçuş kontrol bilgisayarı, uçağı otomatik olarak dengede tutmak için gerekli ayarlamaları yapar. Böylece pilot, uçuşa daha çok odaklanabilir.

DFBW sistemleri, uçakların daha iyi manevra kabiliyetine sahip olmasını, pilotların daha az yorulmasını ve uçakların daha güvenli bir şekilde kontrol edilmesini sağlar. Günümüzde, DFBW sistemleri sadece savaş uçaklarında değil, yolcu uçakları ve helikopterler gibi birçok farklı hava aracında da yaygın olarak kullanılmaktadır. NASA, bu deneyimden yola çıkarak, DFBW teknolojisini daha da geliştirerek sivil havacılığa taşımıştır. Ticari havacılık sektöründe, 20. yüzyılın sonlarından itibaren uçak performansı ve güvenliğini geliştirme çabaları, fly-by-wire (FBW) teknolojisinin benimsenmesiyle yeni bir boyut kazandı. Airbus ve Boeing başta olmak üzere önde gelen üreticiler, uçaklarına entegre ettikleri FBW sistemleriyle gelişmiş manevra kabiliyeti, yakıt verimliliği ve daha yüksek seviyede uçuş güvenliği sağladı.  Airbus  A320 dar gövdeli ve Boeing 777 gibi geniş gövdeli yolcu uçaklarının yanı sıra, DFBW’nin etkisi havacılık sektörüyle sınırlı kalmamış, otomotiv endüstrisinde elektronik hız sabitleyici ve denge sistemleri gibi uygulamalarda da yaygınlaşmıştır. Bu sayede, ulaşım araçlarının güvenliği, performansı ve sürücü konforu önemli ölçüde artırılmıştır.

Yukarıdaki fotoğrafta; Alman Hava Kuvvetleri'ne ait Airbus A400M 54+36 kuyruk no’lu askeri nakliye uçağının kokpiti, 19 Eylül 2021 tarihinde NATO 2021 etkinlikleri kapsamında Çek Cumhuriyeti'ndeki Ostrava Mošnov Havaalanı (OSR/LKMT) park halinde iken fotoğrafçı PC LKPD Spotter tarafından görüntülenmiştir. A400M’nin kokpiti son teknoloji ürünü olduğunu görmektesiniz. A400M'de, geleneksel analog göstergeler yerine tüm uçuş bilgileri, çok fonksiyonlu LCD ekranlar üzerinden pilotlara sunulur, yani bir cam kokpit (glass cockpit) yapılandırması mevcuttur. A400M kokpitinde pilotların görüş alanında bulunan baş üstü göstergesi (HUD) (Head-up display), uçuş parametrelerinin doğrudan ve net bir şekilde algılanmasını sağlayarak pilotların iş yükünü azaltır ve uçuş güvenliğini artırır. A400M'de pilotlar, yan çubuk (side-stick) adı verilen bir kontrol çubuğu vasıtasıyla uçağa yönlendirme komutları verirler. Fotoğrafta öndeki uçağı merak edenler; öndeki uçak Lockheed C-5 Galaxy.

A400M Atlas'ın kalbinde yer alan fly-by-wire sistemi, pilotun komutlarını mekanik bağlantılar yerine elektrik sinyalleri ile ilettiği, son derece hassas ve güvenilir bir uçuş kontrol sistemidir.

Fly-by-wire (FBW) teknolojisi, havacılıkta pilotların uçakla etkileşim kurma biçiminde köklü bir değişim yaratmıştır. Geleneksel mekanik bağlantıları ortadan kaldırarak, pilot komutlarını elektrik sinyalleri aracılığıyla uçağa ileten bu sistem, uçuş güvenliği ve performansını önemli ölçüde artırır. Çok katmanlı yedeklilik, yazılım güvenliği, donanım güvenliği, güvenlik kontrolleri ve otomatik kurtarma sistemleri sayesinde bu sistemler, uçakların güvenli bir şekilde uçmasını sağlar. Ancak, herhangi bir teknolojide olduğu gibi, FBW sistemlerinde de arıza riski tamamen ortadan kaldırılamaz. Bu nedenle, düzenli bakım ve güncellemeler, sistemin güvenliği için büyük önem taşır. FBW, uçakların daha çevik ve istikrarlı olmasını sağlayarak, pilotların zorlu hava koşullarında bile daha rahat ve güvenli bir uçuş deneyimi yaşamasına olanak tanır.

A400M'nin tamamen gece görüşüne uygun, ergonomik kokpiti, iki pilot ve ek mürettebat için konforlu bir çalışma alanı sunar. Airbus'un gelişmiş fly-by-wire sistemi sayesinde pilot, uçağı daha hassas ve güvenli bir şekilde kontrol ederken, çok fonksiyonlu ekranlar ve entegre navigasyon sistemi sayesinde görevlerini kolaylıkla yerine getirir.

A400M kokpitinde yer alan iki adet yan çubuk (side-stick) kontrolörü, pilotlara uçuş sırasında maksimum konfor ve verimlilik sunar. Pilotlar, bu kontrolörler sayesinde uçuş bilgilerini kolayca takip edebilir ve uçağı daha hassas bir şekilde yönetebilirler. Motor gücü kontrolü için kullanılan gaz kolları, her iki pilot için de kolay erişilebilir bir konumda yer alır. Uçağın uçuş yönetim sistemi olan FMS400, Thales ve Diehl Avionik Systeme tarafından geliştirilmiş olup, uçuşun her aşamasında pilotlara destek olmak üzere tasarlanmıştır.

Modern ve Geleneksel Uçak Uçuş Kontrol Sistemlerinin Karşılaştırılması: Fly-by-Wire Side Stick (Yan Çubuk) ve Mekanik Lövye

Mekanik Lövye Sistemi

Pilotun uçağı kumanda hareketlerini lövye ile uçağın kontrol yüzeylerine doğrudan mekanik bir bağlantı ile ileten geleneksel bir uçuş kontrol sistemidir. Pilotun lövyeyi hareket ettirmesiyle oluşan kuvvetler, bir dizi kaldıraç ve bağlantı elemanı aracılığıyla doğrudan kanatçıklar, dümen ve diğer kontrol yüzeylerine aktarılır. Sistemin basitliği nedeniyle arıza olasılığı daha düşüktür. Pilot, lövyeden gelen geri bildirim sayesinde uçağın hareketini daha iyi hisseder. Uçağın bütün kontrolü bende hissini yoğun bir biçimde yaşar.

Fly-by-Wire (FBW) Side Stick Sistemi

Pilotun hareket ettirdiği side stick, elektrik sinyalleri uçuş kontrol bilgisayarı aracılığıyla kontrol yüzeylerine iletir. Bu sistem, daha gelişmiş kontrol algoritmaları sayesinde daha hassas ve güvenli bir uçuş sağlar. Aşırı manevraları önlemek için bilgisayar tarafından otomatik sınırlamalar getirilebilir. Bazı pilotlar bu sınırlamaları güvenli bulmadıklarını tehlikeli acil bir durumda rahat ve özgür hareket edemedikleri düşünmektedirler. Mekanik lövye kadar doğrudan bir his olmasa da, bilgisayar tarafından oluşturulan yapay his (force feedback) sayesinde pilot benzer bir deneyim yaşayabilir.

Özetleyecek olursak; Mekanik Lövye daha basit, daha güvenilir ve pilot için daha doğrudan bir his sunar. Ancak, kontrol kabiliyeti FBW kadar gelişmiş değildir. Fly-by-Wire Side Stick daha gelişmiş kontrol, otomatik koruma ve daha küçük bir kumanda kolu (side stick) sunar. Ancak, bilgisayar arızası riski ve mekanik lövye kadar doğrudan bir his vermemesi dezavantajları arasında sayılabilir.

Hangi sistemin daha iyi olduğu, uçağın tipine, kullanım amacına ve pilotun tercihine göre değişir.

Günümüzde birçok modern uçak, FBW sistemini kullanmaktadır. Bu sistem, uçuş güvenliğini artırmak ve pilotun iş yükünü azaltmak için birçok avantaj sunar.

Önemli Not:

FBW sistemleri, gelişmiş güvenlik önlemleriyle donatılmıştır. Birden fazla bilgisayar ve yedek sistemler, olası arızalara karşı koruma sağlar.

Side Stick daha küçük ve ergonomik bir kumanda kolu olduğu için kokpitte daha fazla yer sağlar.Uçuş için gerekli tüm ekranlara araya lövye çubuğu girmeden ulaşabilirsiniz görsel rahatlık sağlar. Force Feedback (yapay his) pilotun hareketlerine göre değişen kuvvet uygulayarak, uçağın durumunu simüle eden bir sistemdir. Elektrik Kesintisi FBW sistemlerinde elektrik kesintisi durumunda, uçak genellikle güvenli bir şekilde iniş yapabilecek şekilde tasarlanır.

Yazının bu noktasına geldiğimizde konu ile ilgili meraklıların düşündükleri konulardan birine değinmeden olmaz.

Airbus ve Boeing uçaklarında 2 pilot tarafından kullanılan pilot uçuş kontrol sistemleri arasında önemli bir fark, pilotların birbirlerinin kontrol girdilerini algılamaları ve hissetmeleri konusundaki yetenekleridir.

Boeing'te kullanılan mekanik lövye sistemi

Her pilotun tam önünde yer alır ve fiziksel olarak birbirine bağlıdır. Bu sayede pilotlar, birbirlerinin uyguladığı kuvvetleri görsel ve dokunsal olarak algılayabilirler. Bu durum, özellikle kritik anlarda ekip çalışmasını güçlendirerek uçuş güvenliğini artırır. Pilotlar, birbirlerinin kontrol hareketlerini anında hissederek, koordinasyonlarını optimize eder ve olası hataları daha hızlı tespit edebilirler. Tecrübesi daha az olan, tiple daha az uçuş saati olan pilotlar bu sayede kas hafızalarını etkinleştirip güçlendirebilirler. Uçağı daha iyi tanıyıp kontrollere verdikleri tepkileri daha çabuk öğrenebilirler.

Airbus uçaklarında kullanılan side stick sistemi

Pilotların birbirinden bağımsız olarak kontrol hareketlerini yapmalarını sağlar. Bu sistemde, bir pilot diğer pilotun kontrol girdilerini doğrudan hissedemez. Bu durum, özellikle yeni nesil uçaklarda yaygın olarak kullanılan fly-by-wire teknolojisi ile birlikte, bazı pilotlar tarafından ekip çalışması açısından dezavantajlı olarak değerlendirilir. Pilotlar, birbirlerinin durumunu anlamak için daha çok kokpit göstergelerine ve sesli iletişime bağımlı hale gelirler.

A400M son derece gelişmiş bir aviyonik süite sahiptir. Dokuz adet 6 inç² büyüklüğünde, yüksek çözünürlüklü sıvı kristal ekran (LCD) teknolojisi ile donatılmış kokpit kontrol ve görüntüleme sistemi, pilotlara uçuş bilgileri konusunda kapsamlı bir bakış açısı sunar. Dijital head-up display (HUD) sayesinde pilotlar, kritik uçuş parametrelerini doğrudan görüş hattında takip edebilirler. Gelişmiş görüş sistemleri (EVS) ise pilotların görüş alanını genişleterek düşük görüş koşullarında güvenli uçuşu destekler. Uçak ayrıca, otomatik ağırlık merkezi (CG) hesaplama, otomatik savunma sistemleri, basitleştirilmiş anahtarlama ve düzenli ekranlar gibi özelliklerle donatılmıştır. Otomatik tanker ve alıcı yakıt kontrol sistemi sayesinde havadan yakıt ikmali işlemleri otomatik olarak gerçekleştirilirken, otomatik yakıt tankı inertleme sistemi ise yakıt yönetimini etkin ve güvenlikli hale getirir.

Alman Hava Kuvvetleri'ne ait A400M uçakları, düşük irtifada gerçekleştirilecek görevler için EADS Military Aircraft tarafından geliştirilen arazi maskeleme düşük seviye uçuş (TMLLF) (terrain-masking low-level flight) sistemi ile donatılmıştır. Bu sistem, uçağın karmaşık arazi koşullarında güvenli ve etkili bir şekilde uçmasını sağlamak amacıyla tasarlanmıştır. TMLLF sistemi, bir Saab Avitronics uçuş bilgisayarı ve EADS Defence & Security Systems tarafından geliştirilen dijital harita üreticisi gibi gelişmiş aviyonik sistemlerden oluşmaktadır. Bu sayede, pilotlar düşük irtifada uçuş yaparken gerçek zamanlı olarak güncellenen dijital haritalar sayesinde çevrelerini daha iyi analiz edebilir ve uçuş güvenliğini artırabilirler.

Uçakta, EADS Defence Electronics tarafından geliştirilen ve iki görev bilgisayarından oluşan gelişmiş bir askeri görev yönetim sistemi (MMMS)(military mission management system ) bulunmaktadır. MMMS, kargo yükleme ve boşaltma işlemlerini optimize etmek için yük planlama hesaplamaları yapar, hava kargolarını bırakma öncesinde kargo bırakma noktalarını belirler ve yakıt yönetimi ile uçuş menzili hesaplamalarını gerçekleştirir. Ayrıca, taktik zemin çarpışma önleme sistemi (T-CGAS) (tactical ground collision avoidance system) ile donatılan uçak, karmaşık arazi koşullarında güvenli uçuş sağlar. MMMS, askeri ve sivil iletişim sistemlerini entegre ederek mürettebata gerçek zamanlı bilgi akışı sunar.

Uçağın iletişim sistemleri, havacılık endüstrisinde lider firmalar tarafından sağlanmaktadır. Rockwell Collins, HF-9500 yüksek frekanslı iletişim sistemi ve aviyonik tam çift yönlü Ethernet (ADFX) çözümü ile uçağın küresel iletişim yeteneklerini güçlendirmektedir. Cobham Antennas Division tarafından sağlanan uydu iletişim antenleri, uçağın her türlü hava koşulunda güvenilir bir şekilde iletişim kurmasını sağlar. Ayrıca, Rohde & Schwarz'ın SOVERON ailesinden çok yüksek frekanslı (VHF) ve ultra yüksek frekanslı (UHF) radyo ekipmanlarıyla entegre edilen A400M, taktik iletişim ağlarına sorunsuz bir şekilde bağlanabilme özelliğine sahiptir.

Uçağın bağımsız navigasyon sistemi, küresel konumlandırma sistemi (GPS) ile entegre edilmiş bir eylemsiz referans sistemi (IRS) içerir. Hava durumu ve navigasyon radarı, rüzgâr kesme ölçümü ve yer haritalama yeteneklerini birleştiren Northrop Grumman AN/APN-241E'dir.

Radyo navigasyon paketi, bir çift aletli iniş sistemi, VHF çok yönlü radyo mesafe ölçüm cihazı (VOR), radyo mesafe ölçüm ekipmanı (DME), hava trafik kontrolü (ATC) transponderleri, otomatik yön bulucular (ADF) ve taktik hava navigasyon ünitesini (TACAN) içerir.

Yukarıdaki fotoğrafta; Alman Hava Kuvvetleri'ne ait Airbus A400M 54+36 kuyruk no’lu askeri nakliye uçağının kokpiti, 19 Eylül 2021 tarihinde NATO 2021 etkinlikleri kapsamında Çek Cumhuriyeti'ndeki Ostrava Mošnov Havaalanı (OSR/LKMT) park halinde iken fotoğrafçı PC LKPD Spotter tarafından görüntülenmiştir. A400M kokpitinde bulunan baş üstü göstergesi (HUD) (Head-up display) etkinliğe gelen katılımcılar ve Lockheed C-5 Galaxy ağır nakliye uçağı görülüyor.

Yazı dizimize A400M ile devam edeceğiz. Yeni bölümde görüşmek üzere.

Yazdığım bu yazının daha iyi anlaşılması bakımından bu konunun meraklıları için STRASAM’ın değerli yazarlarından Raif BİLGİN’in güzel bir yazısını istifadelenize sunmak istiyorum.

AIRBUS mı? BOEING mi? Gökyüzündeki Savaşın Kazananı Kim?

https://strasam.org/savunma/havacilik-ve-uzay-sanayii/airbusmi-boeingmi-gokyuzundeki-savasin-kazanani-kim-1792

Kaynakça

https://www.airforce-technology.com/projects/fla/?cf-view

https://spinoff.nasa.gov/Spinoff2011/t_5.html

Araştırmacı Yazar Burak ÖZCAN
Araştırmacı Yazar Burak ÖZCAN
Tüm Makaleler

  • 09.10.2024
  • Süre : 7 dk
  • 666 kez okundu

Google Ads