Uçmayan Uçağa Uçak Denmez. F-35 Konusunda Temkinli Olmalıyız
F-35 konusunda ülke olarak çok temkinli olmalıyız. F-35 ortaklığına dahiliyeti sadece ve sadece kendi avantajımıza göre şekillendirmeli ve ancak bu şartlarda kabul etmeliyiz.
ABD F-35 program ortaklığına Türkiye’yi tekrar dahil edecektir, çünkü etmek zorundadır, neden? Bu bölgede +100 uçaklık bir F-35 filosu onlar için çok değerli ve gereklidir. Bu sayıda bir filoyu kendisi buraya intikal ettiremez, bu yeterlilikte F-35’i olamayacak, çünkü dünyanın neredeyse her köşesinde güç bulundurmak zorunda. Üstelik bunun maddi külfetine de katlanmak zorunda kalacak. Halbuki onun yerine “NATO şemsiyesi” illüzyonu ile bir NATO müttefikinin hava gücünü bedava kullanmak daha pragmatik olmaz mıydı?
Evet; Yunanistan’ın F-35 alıyor olması bizim için ciddi bir tehdittir ama o tehdite fazla sayıda KAAN ile cevap vereceğiz. F-35’in Yunanistan’da servise girdiği zamanlarda KAAN da ülkemiz hava gücünde servise girecek. O ana kadar hizmete girecek çok sayıda uzun menzilli taarruz ve savunma füzesi de askeri gücümüze ciddi katkı sağlayacak.
F-35 ortaklık programının KAAN’ın test ve geliştirme programını negatif etkilemesine kesinlikle meydan vermemeliyiz. Bu stratejik bir hata olacaktır. Türkiye kendi imkanlarıyla girdiği bu çok zor ve çok kıymetli sektörde var olma ve gelişme azmini ve çabasını ivmelendirerek sürdürmelidir.
ABD’nin muhtemelen vadedeceği “size teknoloji de transfer ederiz” masalına ise hiç kanmayalım. Çünkü ABD’liler teknolojilerini İsrail dahil hiçbir ülkeye eksiksiz transfer etmezler. Transfer ettikleri teknoloji ya “export” varyantıdır ya da “outdated” olmuştur. Yani ABD size bir teknolojisi transfer ediyorsa, elinde o teknolojiyi demode kılan yeni teknolojisi mevcuttur ve üstelik kullanımdadır. ABD kendi transfer ettiği teknolojinin kendisine tehdit oluşturma ihtimalini sıfırlar.
Madem kendi imkanlarımız ile F-16 Özgür Modernizasyonu, Hürjet, KAAN vd. sistemleri tasarlayıp, inşa edip, sistemlerinin entegrasyonlarını yapabiliyoruz; o halde F-35’den anormal bedellerle niye teknoloji transfer edelim?
Bu ortaklığa tekrar dahil olursak; “offset” kapsamındaki ticari haklarımızı daha da arttıralım. F-35’den çok daha fazla imalat işyükü payı alalım, kendi F-35’lerimizi Türkiye’de imal edelim, hatta başka ülkelerin F-35’leri de Türkiye’de imal edilsin. Bu Lockheed Martin’in de destekleyeceği bir model olacaktır. Türkiye’nin F-35’in seri üretimine aktif olarak dahil olması hem F-35’in üretim maliyetlerini düşürecek hem de teslimat sürelerini kısaltacaktır. Yani F-16 programının benzerini F-35 için de uygulayalım.
Şu istatistik genellikle tutarlıdır ve kendini sürekli ispat etmiştir. ABD’den alınan bir silah sistemine ödediğimiz satın alma bedeli o sistemin yaşam boyu maliyetinin %30’udur, sistemin ömür devir döngüsü içerisindeki bakım-idame sürecinde harcayacağımız bedelin toplam ömür maliyetinin %70’i olacağını bilmek zorundayız.
F-35 programına tekrar dönersek; +100 uçaklık bu sistemin tedariğine yaklaşık 10 milyar $ ödeyeceğiz ve bu uçağın ömür boyu idame ve işletmesi için de yaklaşık 24 milyar $ harcayacağımızı bilmeliyiz. Yapmamız gereken bu sisteme harcayacağımız yaklaşık 34 milyar $’ın ne kadarını kendi imalat payımız ile geriye alabiliriz? Onun ciddi hesabını yapmak ve bu payın tatmin edici olmasında ısrar etmek zorundayız.
Ayrıca şu gerçeği de görmek zorundayız; F-35’in (F-35A) halihazırdaki faaliyet oranı %50 civarlarındadır (Ref. US GAO Office). %50 faaliyet oranı barış ve harekât ortamında sürdürülebilir, kabul edilebilir bir oran değildir, üstelik bu oranın içerisinde “istisnaiye alınan” sistemler de mevcuttur. Yani iki uçağınızın sadece biri faal ve bu faal uçağın birçok sistemi de “istisnai” durumdadır, yani kullanılamıyordur. Böyle bir uçak ile barış zamanında harbe hazırlık eğitimlerinizi nasıl sürdüreceksiniz, savaş zamanında harekatınızı nasıl yürüteceksiniz? Örneğin ABD Hava Kuvvetlerinde F-16’nın faaliyet oranı %85-90 aralığında, F-15’in faaliyet oranı ise %80-85 aralığındadır. ABD Hava Kuvvetleri F-4’leri faaliyet oranı %63-67 aralığında olduğu için neredeyse yarı ömründe hizmetten almıştır. Yüksek faaliyet oranı muharip uçaklarda aranan en önemli ve en görev-kritik özelliklerdendir. Faaliyet oranı düşük bir uçak ile etkin ve verimli seviyelerde sorti üretmeniz mümkün değildir. Böyle bir uçak hem ülke savunmasına hem de ekonomisine büyük bir kambur olacaktır.
F-35 henüz kendini harekât ortamında ispat edebilmiş bir uçak da değildir (combat proven). Üstelik bu görevi son on yıllardır ABD uçakları için İsrail yerine getirmiştir. Örn; F-4’ün son varyantları, F-16, F-15 çoğunlukla İsrail tarafından harekât ortamında kullanılmışlardır. F-35 henüz Israil tarafından da harekât ortamında etkinlikle kullanılabilmiş bir uçak değildir.
ABD ilk uçuşundan tam 18 yıl sonra bu uçağın tam ölçekte seri üretimine izin verebildi (2006-2024). ABD tarihinin en pahalı savunma projesiydi ama şu ana kadar en büyük hayal kırıklığı oldu. Hayal kırıklığı tamir edilecektir, tamir edilmesi zorunluluktur, ancak bu tamirat çok pahalıya ve uzun zamana mal olacaktır.
F-35; en son teknolojiyi platformunda barındıracaktı ama bu platform uçamadıktan sonra bir anlamı kalmıyordu. Uçamayan platform uçak olamıyordu. Elbette varyant yükseltmeleriyle belirli bir seviye getirilecektir, ancak F-35’in optimum seviyesinin hiçbir zaman tasarlandığı amacı tatmin edebileceğini öngörmüyorum.
Sonuç:
Kişisel tahminimce; Türkiye en geç beş yıl içerisinde tekrar F-35 program ortaklığına dahil olacaktır. ABD bunu Türkiye için değil, kendisi için yapacaktır, yapmak zorundadır. En büyük endişem F-35 ortaklığına tekrar dönmemizin KAAN projesindeki motivasyonumuzu ve enerjimizi eksiltmesidir. Ayrıca her iki uçak için ayrılacak kaynağın ülke ekonomisine yükleyeceği külfet de ayrı bir endişe kaynağıdır.
F-35 konusunda ülke olarak çok temkinli olmalıyız. F-35 ortaklığına dahiliyeti sadece ve sadece kendi avantajımıza göre şekillendirmeli ve ancak bu şartlarda kabul etmeliyiz.