Site İçi Arama

savunma

İtalyan Yiğidi, Alman Zırhlı Rüyasını Satın Aldı

İtalyan Savunma ve Otomotiv Endüstrileri Uluslararası Prestij Projesine Adım Atıyor. Savaş Avrupa’nın kapısını çaldı ve askeri ihtiyaçlar da köklü bir değişim sürecine girdi.

Spot: Modüler dizayn, endüstriyel tasarımın en bilinen trendidir. Fakat modülarite; son yarım yüzyıldaki savunma ve havacılık projelerinin birçoğunu tarihin tozlu raflarına gömmüş, sihirli bir kelimedir. Bu sefer ufukta, başarıya yaklaşan bir proje görünmektedir.

Klasik askeri anlayışla, bir zırhlı birlik kurgusu yapalım. Düşman engellerini aşmak ve hattını delmek için gereken nesne, ana muharebe tanklarıdır. (AMT) Bu platform doğası itibariyle hareketli ve de ağır silahlıdır. Bu sebeple sıklıkla düşman hatlarının gerisine sarkıp, orada piyade korumasına ihtiyaç duyabilir. Piyadeyi de, zırh koruması içinde AMT’lerin peşinden nakledecek platform zırhlı personel taşıyıcılardır. (ZPT) AMT’lerin ana hedefi düşman tankları ve güçlendirilmiş mevzileridir. Fakat savaş alanı birçok başka tür hedefi de barındırır. Bu hedeflere angaje olmak adına zırhlı fakat daha hafif silah taşıyan araçlar gerekir. Bunun adı ise zırhlı muharebe aracıdır (ZMA) ve birçok ülke ZPT üzerine silah kulesi ilavesiyle bu ihtiyacı gidermeyi tercih eder. Bu sayede hem lojistik uyum ve kolaylık sağlanır hem de üretim süreçleri daha basite indirgenir.

Bu üç ana unsurdan (AMT, ZMA, ZPT) oluşan ana hattın dışında birlik formasyonunda çok sayıda araç daha bulundurulmalıdır. Örneğin zırhlı istihkam araçları / kurtarıcı araçlar, hava savunma sistemleri, ateş destek vasıtalarına adanmış araçlar, daha hafif ve mobil zırhlı platformlar (STA gibi), keşif araçları, elektronik harp / destek araçları, komuta kontrol araçları, vb. Gerekli tüm araçlardan bir zırhlı / mekanize birlik kurgusu yaparsanız; elinizde karmaşık, sürekli ilgi ve masraf isteyen, hem makine hem insan tarafında talepkar bir organizma olduğunu fark edersiniz.

Okuduğunuz sebepler uzun zamandır orduları; daha kolay, üretilebilir ve sürdürülebilir çözüm yolları arayışına itmiştir. “Modularite” kavramı, gelişen teknolojiyle birlikte uygulanabilir ve pratik bir metot olarak öne çıkıyor. Fakat bu kavramı amaca uygun şekillendirirken, oldukça sıkıntılı bir yakın geçmişe sahip olduğu da unutulmamalıdır. Daha önce yapılan deneme yanılmaların, çöpe atılan ya da unutulan projelerin anıları henüz tazedir. Bu anılar sistemi, yeni ve bu sefer olması gerektiği gibi bir modülarite arayışına iterken; çizim masasından başlayacak her sıfır projenin içerdiği yüksek riski de göğüsleyebilecek bir babayiğit gerekir. Avrupa savunma ve havacılık sanayisi bu yiğidi bulmuş görünmektedir.

İtalyan Savunma ve Otomotiv Endüstrileri Uluslararası Prestij Projesine Adım Atıyor

Bilinen bir atasözüdür: At sahibine göre kişner. Elbette bu söz modülarite kavramı için de geçerlidir. Her ordu ve onu besleyen askeri endüstri, kendine özgü bir yol izlemiştir. Avrupa’nın tehdit algılamadığı tek kutuplu dünya günlerinde, Alman ordusu tekerlekli araçlardan başlayarak gerçekten modüler bir zırhlı araç ailesine kavuşmayı planlamıştı. Bu sebeple Boxer araç ailesi üzerine çalışmaya başladı. İlk on yıl birçok sıkıntı ve problemle adı geçen bu program, birkaç yıldır rayına oturmuş görünüyor. Böylece hayal edilen platform, kurgulanan modülarite ile birlikte ortaya çıkmaya başladı derken... Savaş Avrupa’nın kapısını çaldı ve askeri ihtiyaçlar da köklü bir değişim sürecine girdi.

Açıkçası tekerlekli araçlar ile başlayan bu “teknoloji ve anlayış geliştirme süreci”nin, paletli araçlarla devam etmesi zaten bekleniyordu. KF31 ve KF41 araçları, bu nedenle tasarlandı. Üzerine istenen tüm modülleri ilave edebileceğiniz, AMT de dahil tüm zırhlı araç ihtiyaçlarınızı kapsayacak, modüler bir aile hedeflendi. Bununla birlikte söz konusu ailenin olmazsa olmaz bir ihtiyacı vardı: Sipariş verecek ve gerekli sabırla bekleyebilecek bir kuvvet. Zira yeni nesil modülaritenin anavatanı olan Almanya’da bile, çoğu ihtiyaç ivedilik istiyordu. Bu aceleyi zaten üretim hattı açık olan farklı platformlardan siparişlerle gidermek daha kolay bir yoldu.

Görünen odur ki; beklenen sabır ve teknoloji sahibi müşteri, ateş hattından uzakta yer alan İtalya oldu. Almanya ve İtalya tutarı 20 milyar doları aşacak bir anlaşma imzalayarak bu işe yatırım yapmaya karar verdi. Bu sayede Almanlar istedikleri modülariteyi paletli araçlara da yansıtabilecekti. İtalyanlar ise tepeden tırnağa en modern araçlardan oluşan bir zırhlı birlik kompozisyonu kurabilecekti. Bu girişimden, iki Avrupa ülkesinin gelişmiş savunma endüstrisi de kazançlı çıkması olasıydı. Ayrıca her türlü problemi çözmek, harekat konseptini oluşturmak, lojistik altyapıyı mükemmelleştirmek adına gerekli zaman ve zemin de oluşacaktı.

Projenin Gerçek Kimliğini Açığa Çıkaralım

Savunma ve havacılık sanayisi ile ilgili gelişmeleri takip ediyorsanız, muhakkak bahsettiğimiz Alman – İtalyan işbirliği anlaşmasını okumuşsunuzdur. Bu makalenin amacı anlaşmanın süreç ve sonuçlarını incelemek değildir. Bu anlaşmanın gerçek kimliğini açığa çıkarmaktır. Evet, Almanya’nın elinde yürür durumda prototip bazı araçlar bulunmaktadır. Bununla birlikte İtalya’nın satın aldığı şey, aslında bir düşünceden ve bilim destekli bir kurgudan ibarettir. Bu kurgu, ancak iki endüstrinin ortak çabalarıyla somut bir sisteme dönüştürülebilecektir.

Anlaşma ile hedeflenen; AMT’nin ağır topundan, piyadenin de taşıyabildiği makineli tüfeğin stabilize versiyonuna kadar, ihtiyaç duyulan her şeyi, ortak bir altyapıdan temin etmektir. Bu başarılabildiği takdirde büyük bir maliyet avantajı ve lojistik kolaylık sağlanacaktır. Maliyet ve lojistiği optimize etmiş bir zırhlı ailesiyse, dünyanın birçok ordusu tarafından kabul görür ve talep de edilir.

Alman – İtalyan ortaklığı yola çıkarken, bazı platformların birden fazla amaca sahip olmasına karar verebilir. Örneğin tank topunun yanına, 30X117’lik bir bağımsız top kulesi de eklemeyi ve dronlara karşı mücadele etmeyi planlayabilirler. Fakat projenin ortası ve sonunda ortaya çıkacak şey büyük ihtimalle şu olacaktır. Her yeni tehdit / amaç türü için, ayrı bir adanmış modül geliştirilmesi; bunun platforma eklenerek, sisteme dahil edilmesi. Yani bu gün karşılaştığımız dron tehditlerinden farklı bir tür dron tehdidi için, ilave bir araç (elbette karşı modülüyle) temini gerekecektir. Kısacası başlangıcı farklı, ilerlediği yol ise farklılaşacak bir sistem kurgusu kuvvetle muhtemel. Bu kurguda daha fazla amaca özel araç temini ise, askerin seveceği ve hızla benimseyebileceği bir özelliktir.

Bu Projenin Etki Alanı Türkiye’yi de Kapsar

Türkiye, böylesine bir zırhlı birlik kurgusuna en uzak duran üretici ülkelerdendir. Zira hem çok sayıda zırhlı araç üreticisine sahiptir, hem kısa vadede ihtiyaç gidermeye odaklanmış yapılarla kuşatılmıştır, hem de ihracatlarla da güçlenen dikkat dağınıklığı odaklanmasına engeldir. Fakat böylesine bir projenin başarısından en çok ve en uzun zaman etkilenecek bir sektöre sahip olduğumuz da aşikar. Bu sebeple söz konusu girişimi dikkatle takip etmek, sektörün geleceğini planlarken bu hususu da göz önüne almak gerekmekir.

Almanya ve Fransa’nın ortak AMT üretme planı bulunmaktadır. Alman endüstrisi, Fransa dışında da çok sayıda proje yürütmektedir. Fakat tüm bu projelerin arasında gerçek sigorta (fail-safe), İtalyanlarla yapılan bu anlaşmadır. Bu durum Almanların elini rahatlatacak ve Fransa başta ortak yürütülen diğer projelerin iptal edilme riskini arttıracaktır. Bu sebeple şu öngörüyü dillendirmek isterim:

İtalyan Nikahı, Fransız Nişanını Bozar.

Son yıllarda yaşlı kıtada çok sayıda tank ve zırhlı araç projesi göze çarpmaktadır. Birçok ülke yenilenmiş bir heves ve hırsla, belirsiz bir geleceğe yönelik silahlanma yarışına girmiştir. Bu konuda en dikkat çekici inovasyon yuvası, şüphesiz bahsettiğimiz İtalyan – Alman işbirliği olacaktır. Zira bu ikilinin dış satış pazarlarında itibarı ve nüfusu yüksektir. Bununla birlikte kötü şöhretli ve pahalı Fransız işbirliği ürünleri, ancak politik açıdan yakın Avrupa ülkelerinde pazar yakalayabilir. (Yunanistan?..) Elbette hayata geçirilecek kadar ömürlü olabilirlerse...

Bir İhtimal Daha Var

Öte yandan, daha fazla modernleşme ile modülerleşmenin de bir kısım avantajını kapsayabilecek, eski nesil platformlar göze çarpmaktadır. Örneğin CV90 ZMA’sı, 120 mm topla donatılarak orta sınıf bir tanka dönüşebilmektedir. Ya da hem yatay hem dikey atış yollu havanlarla donatılarak (NEMO) AMT’nin üstlenebileceği çoğu görevi kapsayabilmektedir. Bu gibi modernizasyonları kaldıracak platformlar olduğu kadar, tasarımı itibariyle sıkıntılı ve kaldıramayacak platformlar da vardır.

Bu gibi projelerin geleceğine direkt etki edecek unsurlardan birisi de; insansız kara aracı (İKA) kullanılarak, etkinliği arttırılmış zırhlı birlikler kurgulamaktır. Bu alan büyük oranda asılı durmaktadır ve Türkiye gibi çevik ve dinamik oyuncular tarafından doldurulmaya oldukça açıktır. Lakin insanlı ve insansız sistemleri aynı potada kaynaştırabilmek için; birbiri ile anlaşabilen altyapılar kurmak veya yeni etkileşim yol ve yöntemleri kurgulamak zorunludur. Seçilen yöntem, savaş alanının kaosunda piyadenin kullanabileceği kadar basit ve etkili olmalıdır.

Türkiye’nin İtalya ile arası bu kadar iyiyken, zırhlı araçlar konusundaki düşünce ve planlarını daha yakından tanımak ve bu işbirliğinin gelecek vizyonunda kendisine de bir yer açmak sorumluluğu vardır.

Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Serbest Araştırmacı Yazar Aybars MERİÇ
Tüm Makaleler

  • 07.05.2025
  • Süre : 5 dk
  • 241 kez okundu

Google Ads