Site İçi Arama

savunma

Körfez Savaşı ve M1 A1 Abrams Ana Muharebe Tankı (Bölüm 3)

Suudi Arabistan'ın savunmasını amaçlayan ve "Çöl Kalkanı Harekâtı" olarak adlandırılan operasyon, kısa sürede çok uluslu bir nitelik kazandı. Mısır, Suriye, Fransa ve Birleşik Krallık'ın da katılımıyla genişleyen Koalisyon, 1990 sonbaharında Suudi Arabistan'a askeri birlikler sevk etmeye başladı.

Yazı dizimizin bir önceki bölümünde, Çöl Kalkanı ve Çöl Fırtınası Harekâtları'nı, lojistik operasyonların yönetimini, koalisyon güçlerinin stratejik planlamasını ve Körfez Savaşı'nın genel seyrini ele aldık. İlgili bölüme aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir.
https://strasam.org/savunma/kara-silah-ve-sistemleri/korfez-savasi-ve-m1-a1-abrams-ana-muharebe-tanki-bolum-2-3601

Kapak görseli; 24-28 Şubat 1991 tarihleri sırasında Çöl Fırtınası Harekâtı'nı gösteren harita, müttefik birliklerinin stratejik konuşlanmalarını, ilerleme güzergâhlarını ve Irak birliklerinin savunma pozisyonlarını görselleştirmekle birlikte, harekât bölgesindeki birliklerin coğrafi konuşlanma düzenini ve operasyonel safhalar esnasındaki intikal ve mevzi değişikliklerini de detaylı bir şekilde göstermektedir.

Çölde Aldatmaca / Çöl Fırtınası Operasyonunda Irak'ı Aldatmak

Çöl Fırtınası Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri tarihindeki en kısa süreli ve en düşük kayıplı zaferlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Ocak 1991'de başlayan Koalisyon harekatı hem stratejik hedeflere hem de taktik birliklere yönelik beş haftalık yoğun bir hava taarruzu ile ivme kazandı. Irak kuvvetlerinin hava harekatının etkisiyle zayıflamasının ardından, 24 Şubat'ta başlatılan kara harekâtı, 100 saatten kısa bir sürede Irak kuvvetlerini Kuveyt'ten geri çekilmeye mecbur bırakarak Saddam Hüseyin'i teslimiyete zorlamıştır. Bu kesin zafer, Koalisyon güçleri cephesinde 250'nin altında can kaybıyla elde edilmiştir.

Çöl Fırtınası Harekatı’nıı başarısı, ABD hava ve kara kuvvetlerinin eğitim, donanım ve liderlik alanlarındaki belirgin üstünlüğüne dayanmaktaydı. Bununla birlikte, aynı derecede kritik öneme sahip olan husus, kıdemli koalisyon komutanlarının bu üstünlükleri Irak Ordusuna karşı nasıl etkili bir şekilde kullandıklarıydı. Kara harekâtı planı, Kuveyt'te konuşlanmış Irak birliklerine yönelik kapsamlı bir koalisyon taarruzunu öngörmekteydi. Eş zamanlı olarak, yüksek hareket kabiliyetine ve yüksek ateş gücüne sahip zırhlı birlikler, Irak Cumhuriyet Muhafızları tümenlerini, Saddam Hüseyin'in stratejik rezervini ve Cumhuriyet Muhafızlarını hedef alarak, güney Irak topraklarının derinliklerine doğru bir ilerleme kaydetti ve Irak Ordusunu batıdan kuşattı. Bu stratejik kuşatma, Irak Ordusu'nun Kuveyt'ten geri çekilerek kuzeye, Irak içlerine doğru düzensiz bir şekilde çekilmesine neden olan nihai ve etkili darbeyi teşkil etti.

Aldatma harekâtı, söz konusu planın geliştirilmesinde hayati bir rol oynamıştır. Irak Ordusu'nun büyüklüğü, yetenekleri ve konuşlanma düzeni dikkate alındığında, Irak komuta yapısının hem operasyonel hem de taktik seviyelerde yanıltılması, koalisyon komutanları açısından kritik bir gereklilik haline gelmiştir. Bu yazı, koalisyon aldatma harekâtının geliştirilme ve uygulama süreçlerini, harekatın hedeflerini, bu hedeflere ulaşmak için başvurulan yöntem ve araçları ve harekatın Irak komutanlarını yanıltma konusunda ne derece etkili olduğunu analiz etmektedir.

2 Ağustos 1990 tarihinde Irak ordusu, Kuveyt'e ani bir saldırı düzenleyerek bu küçük Basra Körfezi devletinin kontrolünü hızla ele geçirdi. Saddam Hüseyin, bu işgali meşrulaştırmak için Kuveyt'in tarihsel olarak Irak'ın bir parçası olduğunu iddia etti; ancak bu iddia, tarihsel gerçeklikten uzaktı. İşgalin ardındaki asıl nedenler, Irak'ın İran ile giriştiği uzun ve maliyetli savaşın ardından oluşan ağır borç yüküydü. Saddam Hüseyin, Kuveyt'in zengin petrol rezervleri üzerinde hakimiyet kurarak borçlarını hafifletmeyi veya ülkeye acil nakit akışı sağlamayı hedefliyordu.

Üç gün içinde, ABD Hava Kuvvetleri uçakları Suudi Arabistan-Kuveyt sınırının hemen gerisinde konuşlanırken, 82. Hava İndirme Tümeni'ne bağlı bir tugay da Suudi Arabistan'daki stratejik askeri üslerin güvenliğini sağladı. İzleyen iki ay boyunca, ABD kara birliklerinin bölgeye intikali sürdü. Bu birlikler, olası bir Irak saldırısına karşı savunma pozisyonlarında Suudi Arabistan Silahlı Kuvvetleri ile koordineli olarak Kuveyt sınırına doğru ilerledi. Eylül ayının sonuna gelindiğinde, 82. Hava İndirme Tümeni'nin geri kalan unsurları, XVIII Hava İndirme Kolordusunun diğer önemli birlikleriyle birlikte bölgeye ulaştı. Bu birlikler arasında 101. Hava İndirme Tümeni (Hava Hücum), 24. Mekanize Piyade Tümeni, 3. Zırhlı Süvari Alayı ve 1. Deniz Piyade Tümeni yer alıyordu. Genişleyen kara savunma hattı, Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, ABD Hava Kuvvetleri ve ABD Deniz Kuvvetleri'nin sağladığı kapsamlı hava gücüyle desteklendi. Buna ek olarak, ABD Deniz Piyadeleri'ne ait 4. Deniz Piyade Seferi Tugayı ve 13. Deniz Piyade Seferi Birliği'nden oluşan bir amfibi görev gücü de Kuveyt kıyısındaki Basra Körfezi'nde konuşlandırıldı.

Suudi Arabistan'ın savunmasını amaçlayan ve "Çöl Kalkanı Harekâtı" olarak adlandırılan operasyon, kısa sürede çok uluslu bir nitelik kazandı. Mısır, Suriye, Fransa ve Birleşik Krallık'ın da katılımıyla genişleyen Koalisyon, 1990 sonbaharında Suudi Arabistan'a askeri birlikler sevk etmeye başladı. Ekim ayının sonuna gelindiğinde, koalisyon ortakları Çöl Kalkanı Harekâtına 200.000'den fazla asker konuşlandırmıştı; bu kuvvetlerin 130.000'ini Amerika Birleşik Devletleri personeli oluşturuyordu. ABD Ordusu Generali Norman H. Schwarzkopf komutasındaki Merkez Komutanlığı (CENTCOM), harekâtın genel sevk ve idaresini üstlenerek operasyonun ana karargâhı olarak görev yaptı. ABD kara kuvvetlerinin büyük bir bölümü, XVIII Hava İndirme Kolordusunun komutası altında konuşlandırılmış ve Kuveyt sınırındaki ön cephelerde Suudi ve diğer Arap müttefik birliklerinin gerisinde stratejik mevzilerde yerini almıştır. Bununla birlikte, CENTCOM, amfibi kuvvetlerini denizde hazır durumda tutmuş ve Ekim ayı itibarıyla Kuveyt ve Irak kıyı şeridi boyunca operasyonlar icra etmeye hazırlanan Deniz Piyade birliklerinin sayısını artırmıştır.

Sınırın Irak tarafında ise Irak kuvvetleri savunma pozisyonlarına geçmiş bulunuyordu. 2003 yılında ele geçirilen Irak arşivleri, üst düzey Irak yönetiminin 1990 yılında Suudi Arabistan'ı işgal etme yönünde ciddi bir niyeti olduğuna dair sınırlı kanıt sunmaktadır. Buna rağmen, Saddam Hüseyin Kuveyt üzerindeki hakimiyetini koruma konusunda kararlıydı ve Ağustos ayı içerisinde Kuveyt-Suudi Arabistan sınırına ilave kuvvetler konuşlandırmaya başladı. Eylül ayının sonuna doğru, 20 Irak tümeni Kuveyt'i işgal etmiş durumdaydı. Bu tümenlerden 9’u, mayın tarlalarıyla desteklenen tahkimatlardan oluşan karmaşık savunma hatları inşa ettikleri Suudi Arabistan sınır hattına yerleştirildi.

Modern silahlarla donatılmış ve Koalisyon güçlerinin olası saldırılarına karşı karşı taarruzlar gerçekleştirebilecek hareketli mekanize birlikler, ön cephedeki bu tümenlere takviye kuvvet olarak konuşlandırıldı. Koalisyon'un olası bir amfibi çıkarma operasyonuna karşı önlem olarak, Irak askeri komutanlığı Kuveyt kıyı şeridi boyunca çeşitli piyade tümenlerini konuşlandırdı. Saddam Hüseyin, stratejik yedek kuvvet olarak, 8 seçkin tümenden oluşan Cumhuriyet Muhafızları Komutanlığı'nı Kuveyt sınırının hemen kuzeyinde, Güneydoğu Irak'a konuşlandırdı. Ekim ayının başlarında, Kuveyt ve Güneydoğu Irak'taki toplam Irak kuvvet mevcudu yaklaşık 430.000 askere ulaşmıştı.

Saldırıya Geçiş

1990 Eylül ortalarında, Saddam Hüseyin'in artık Suudi Arabistan için doğrudan bir tehdit oluşturmadığının anlaşılması üzerine, CENTCOM, Irak kuvvetlerini Kuveyt'ten çıkarma hedefiyle taarruzî operasyonlar planlamaya başladı. Barışçıl çözüm yollarının Irak'ın geri çekilmesini sağlamayacağı kanaatinin güçlenmesiyle, planlama süreci sonraki ayda yoğunlaştırıldı. Ekim ayında General Schwarzkopf'un kurmayları, başlangıçta Suudi Arabistan'da ve bölgede halihazırda bulunan kuvvetlere dayalı bir hava-kara harekâtı tasarladılar. Kara operasyonu açısından bu, XVIII Hava İndirme Kolordusu, kısa süre önce bölgeye intikal eden 1. Süvari Tümeni, 1. Deniz Tümeni ile Arap, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini kapsıyordu. Planın ilk taslakları, özünde basit bir konsept sunuyordu: Bir hava taarruzu, komuta-kontrol ağlarını ve diğer stratejik hedefleri imha ettikten ve Irak kara birliklerini yıprattıktan sonra, Koalisyon güçleri üç ana eksende doğrudan Kuveyt'e taarruz edecekti.

Esas taarruz, Batı Irak-Kuveyt sınırını belirleyen ve tarih boyunca Arap Yarımadası ile Mezopotamya arasında bir çok istila rotası olarak kullanılmış olan Wadi al Batin adlı kuru dere yatağına yöneltilerek, en güçlü Irak savunma pozisyonlarını kuşatmayı hedefleyecekti. Bu ana kuvvet, vadi boyunca kuzeye doğru ilerleyerek Kuveyt'in kuzey sınırına ulaşacak ve Irak kuvvetlerini Kuveyt'in güney kesiminde izole edecekti. Plana dahil edilen muharip gücün büyük çoğunluğunun XVIII Hava İndirme Kolordusundan oluşması nedeniyle, bu konsept "Tek Kolordu" konsepti olarak anılmaya başlandı.

Ancak CENTCOM bünyesinde bu plandan memnuniyet duyan kimse yoktu. Irak askeri liderleri, İran'la sekiz yıl süren savaşları boyunca savunma stratejilerini derinlemesine planlama ve uygulama konusunda önemli bir deneyim kazanmışlardı. Dahası, 1990 Ekim'inde Koalisyon komutanları için Kuveyt'teki Irak mevzilerinin karmaşık yapıda olduğu ve kara taarruzu için mevcut Koalisyon kuvvetlerinin, yaklaşık olarak aynı büyüklükteki bir Irak kuvveti tarafından savunulduğu aşikârdı. Hava harekâtı Kuveyt'teki Irak muharebe gücünü yıpratmayı başarsa dahi, kara harekâtının yine de şiddetli bir direnişle karşılaşması olasıydı. Savaşın ardından Schwarzkopf, "Tek Kolordu" konseptini, "Irak savunmasının tam ortasına yönelik, sürpriz unsurundan yoksun ve muhtemelen Koalisyon güçlerinde 'önemli' kayıplara yol açacak, dolayısıyla kamuoyunun desteğini zayıflatabilecek bir 'merkezden taarruz' girişimi" olarak nitelendirdi.

11 Ekim'de CENTCOM personeli bu planı Başkan George H.W. Bush ve ulusal güvenlik ekibine sundu. Ne Başkan Bush ne de danışmanları "Tek Kolordu" konseptinden tatmin olmamıştı. Bu durum Schwarzkopf'u daha yenilikçi yaklaşımlar geliştirmeye teşvik etti. Dört gün sonra CENTCOM komutanı, kurmaylarına ikinci bir ABD Ordusu zırhlı birliğini de içeren yeni bir taarruz konsepti oluşturmaları talimatını verdi. Schwarzkopf'un yeni vizyonu, Irak kuvvetlerinin Kuveyt sınırının batısından cüretkâr bir şekilde kuşatılmasını öngörüyordu. Irak Ordusu, savunma düzenini Kuveyt'in doğu kıyısı ve güney sınırı boyunca tesis etmişti. Ancak Irak savunma hattı, Wadi al Batin'in hemen batısında son buluyordu ve Kuveyt'in batı sınırı boyunca herhangi bir kuvvet konuşlandırılmamıştı. Bu savunma düzeni, Schwarzkopf'un tasarladığı türden bir kuşatma manevrasına karşı savunmasız bir sağ kanat sunuyordu.

Yeni CENTCOM planı “İki Kolordu” konsepti olarak etiketlendi açık Irak kanadından yararlandı. İlk olarak, XVIII Hava İndirme Kolordusu, ABD Deniz Piyadeleri ve diğer Koalisyon birlikleri tarafından yapılacak bir destek saldırısı, Kuveyt Şehrini ele geçirmek için doğrudan Kuveyt'e girecekti; bu eylem, Irak güçlerini etkili bir şekilde sabitleyecekti. Sonunda “Sol Kanca” olarak bilinen şeyde, yeni eklenen zırhlı birlikler, Kuveyt sınırının batısındaki saldırı mevzilerinden (koalisyon'un sol kanadında) hızla kuzeye, Irak'a doğru hareket edecek ve Fırat Nehri'ne derinlemesine saldırarak Kuveyt'teki Irak güçlerini kesecekti. Daha sonra birlikler, ana hedefleri olan ve Kuveyt'in kuzey sınırında bulunan Cumhuriyet Muhafız Kuvvetleri Komutanlığını yok etmek için doğuya doğru saldıracaktı.  8 Kasım'da, Başkan Bush, iki zırhlı tümen, bir mekanize piyade tümeni ve bir zırhlı süvari alayından oluşan ABD Ordusu'nun VII. Kolordusuna Almanya'dan Suudi Arabistan'a konuşlanma emrini resmen verdi. Schwarzkopf, kuşatma planını gerçeğe dönüştüren iki kolordunun kısa sürede eline geçmesini sağlayacaktı.

Kasım ayının ilerlemesiyle birlikte, CENTCOM karargahında kuşatma harekatının iki temel hedefi olan Irak kuvvetlerinin Kuveyt'te tecrit edilmesi ve Cumhuriyet Muhafızları Komutanlığı'nın imhası için gerekli kuvvetlerin yeterliliği konusunda endişeler baş göstermeye başladı. Bu endişeleri gidermek amacıyla, "Sol Kanca" harekatının gücünü artırmak için XVIII Hava İndirme Kolordusu takviye edildi. Bu kolordunun dört tümeni, kuşatma harekatının en batıdaki unsurları olarak görev yapacak ve Nasıriye şehrine doğru derin bir taarruz gerçekleştirecekti.
VII. Kolordu da İngiliz 1. Zırhlı Tümeni ile takviye edilerek, kolordunun toplam muharip gücü üç zırhlı tümen, bir mekanize piyade tümeni ve bir zırhlı süvari alayına ulaştı. Ayrıca, Kuveyt'e amfibi çıkarma harekatının uygulanabilirliğini artırmak amacıyla General Schwarzkopf, denizdeki Deniz Kuvvetleri unsurlarına 5. Deniz Seferî Birliği'ni (5. MEB) ilave etti.

Yukarıdaki görsel, Sol Kanca harekâtının basitleştirilmiş bir sunumudur. Kapak görseli ise daha ayrıntılı olarak Çöl Fırtınası Harekâtını gösteren haritadır. Kapak görselindeki harita müttefik birliklerinin stratejik konuşlanmalarını, ilerleme güzergâhlarını ve Irak birliklerinin savunma pozisyonlarını görselleştirmekle birlikte, harekât bölgesindeki birliklerin coğrafi konuşlanma düzenini ve operasyonel safhalar esnasındaki intikal ve mevzi değişikliklerini de detaylı bir şekilde göstermektedir.

Yeni "İki Kolordu" konsepti yeni ana çaba olarak kuşatma kuvvetiyle birlikte etkinliğini esas olarak sürpriz unsurundan alıyordu. Bu unsurun güvence altına alınmasına yardımcı olmak amacıyla, CENTCOM komutanı ve personeli, operasyonel ve taktik seviyelerde Koalisyon'un niyetini gizlemeye yönelik karmaşık bir aldatma planı geliştirmeye başladı. CENTCOM'un değerlendirmesine göre, Koalisyon'un harekâtı, Iraklıların saldırı kampanyasının gerçek planı konusunda yanıltılmaması durumunda başarıya ulaşamazdı.

Aldatma Planı

Magruder İlkesi bu harekâtın temel doktrinini oluşturmuştur. Kasım 1990 itibarıyla, Kuveyt'teki Irak savunma tertibatı, Saddam Hüseyin ve generallerinin Koalisyon niyetlerini nasıl algıladıklarına dair önemli bir istihbarat göstergesi olarak değerlendirilmekteydi. Irak komutanlığı, güney Kuveyt sınırında ve Basra Körfezi kıyısında savunma pozisyonlarını önemli ölçüde takviye etmişti. Vadi el-Batin'in hemen batısına birkaç ilave piyade tümeni konuşlandırmış olsalar da, açık batı kanadını korumak için herhangi bir tedbir almamışlardı. CENTCOM aldatma hücresi için, Schwarzkopf tarafından belirlenen hedefe ulaşmanın en etkili yolu, Irak'ın Koalisyon taarruz harekâtına ilişkin mevcut önyargılarını pekiştirmekti.

Bu amaca yönelik olarak, CENTCOM planlamacıları ana hedeflerinin, 1990 yılında Irak askeri operasyonlarının tüm boyutlarını yöneten ve Irak kuvvetlerinin Kuveyt ve güney Irak'a konuşlandırılmasını da içeren kararları veren Saddam Hüseyin olduğunu belirlediler. Irak liderliğine yönelik oluşturulan "senaryo" basitti: Koalisyon güçlerinin konuşlanmaları, askeri hareketlilikleri ve yapılan resmi açıklamalar, körfezden bir amfibi çıkarma ve güneyden Kuveyt Şehri ve Vadi el-Batin yönüne eş zamanlı kara taarruzları içeren birleşik bir harekatı işaret ediyordu.

1990 sonbaharında yürütülen bir dizi doktrinel inceleme, bu planların kavramsal çerçevesini şekillendirmiştir. Bu bağlamda, FM 100-5 (Operations, 1986) adlı saha el kitabı, aldatmanın askeri operasyonların ayrılmaz bir bileşeni olduğunu ve başarılı bir aldatma faaliyetinin temelini basitlik ve inanılırlığın oluşturduğunu belirtmiştir. Söz konusu el kitabı, aldatma faaliyetlerinin operasyonel hedeflere ulaşmada kritik bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Ek olarak, Magruder İlkesi olarak bilinen aldatma prensibi, düşmanın mevcut inanç ve beklentilerinin (önyargılarının) değiştirilmesinden ziyade, bu inançların stratejik amaçlar doğrultusunda kullanılması (istismar edilmesi) üzerine odaklanmaktadır.

Bu ilke, düşman algısını manipüle etmenin, doğrudan inanç değişikliğinden daha etkili ve uygulanabilir bir yöntem olduğunu öne sürmektedir. Magruder İlkesi'ni açıklamak için sıklıkla başvurulan bir örnek, II. Dünya Savaşı sırasında Batılı Müttefikler tarafından Alman kuvvetlerini Fransa'nın işgalinin gerçek yeri konusunda yanıltmak amacıyla geliştirilen detaylı stratejidir. Adolf Hitler ve kurmayları, çıkarma harekatının Pas de Calais bölgesinde gerçekleşeceği yönünde güçlü bir inanca sahipti. Bu önyargıyı pekiştirmek amacıyla Müttefikler, kapsamlı bir aldatma operasyonu tasarlamış ve bu operasyonu Normandiya'daki gerçek çıkarmaların başarısını desteklemek için etkili bir şekilde kullanmıştır. Normandiya, Pas de Calais'den 320 kilometreden (200 milden) daha uzakta bulunmaktadır

İkinci Dünya Savaşı'nda Batılı Müttefiklerin Normandiya Çıkarması öncesinde Alman kuvvetlerini çıkarma bölgesinin konumu konusunda yanıltmak amacıyla geliştirdiği aldatma operasyonları, bu alana klasik bir örnek teşkil etmektedir. Ayrıca, ABD Ordusu'nun 1989'daki JUST CAUSE Operasyonu (Panama'ya müdahale) ve ÇÖL FIRTINASI Harekâtını (Kuveyt'in kurtarılması) gibi yakın dönem harekatlarında uyguladığı aldatma taktikleri incelenmektedir. FM 90-2 (Düşmanı Aldatma), etkili bir muharebe alanı aldatmasının üç temel unsura dayandığını belirtmektedir: 

İstihbarat Desteği, Entegrasyon ve Senkronizasyon ve Operasyonel Güvenlik.

Sahte birlik konuşlandırmaları ve manevraları; Koalisyon güçleri, Kuveyt kıyı şeridi boyunca aldatıcı askeri üsler tesis ederek, boş araçlar, maket tanklar ve simüle edilmiş gemi hareketleri kullanarak Irak istihbaratını esas taarruzun deniz üzerinden gerçekleşeceğine inandırmayı hedefledi. Bu taktik, Irak kuvvetlerinin kıyı savunmalarını takviye etmesine ve asıl taarruz yönünden kaynaklarını kaydırmasına yol açtı.

Yanıltıcı iletişim ve elektronik harp; Koalisyon güçleri, yanıltıcı telsiz trafiği oluşturarak ve elektronik harp teknikleri uygulayarak Irak iletişim sistemlerini bozdu ve dezenformasyon yaydı. Bu durum, Irak komutanlarının Koalisyon niyetleri hakkında çelişkili ve hatalı bilgiler edinmesine neden oldu.
Aldatma planının en kritik unsuru, "Sol Kanca"yı oluşturan iki ABD kolordusunun konuşlanması ve hareketlerini içeriyordu. VII ve XVIII Hava İndirme Kolorduları'nın konumları, Irak kuvvetlerinin bu birliklerin batı kanadındaki pozisyonlara yönelik olası hareketlerini tespit edemeyeceği ana kadar aldatma senaryosunu desteklemek zorundaydı. Bu nedenle, hem XVIII Hava İndirme Kolordusu hem de VII. Kolordu, 17 Ocak 1991'de hava harekatı başlayana dek Suudi Arabistan-Kuveyt sınırının onlarca mil güneyindeki taktiksel toplanma bölgelerinde konuşlandırılmış olarak kaldı.

VII. Kolordu'nun toplanma bölgesi, Suudi Arabistan-Kuveyt sınırının yaklaşık altmış beş kilometre (kırk mil) güneyinde, Vadi el Batin'in hemen doğusunda yer alıyordu. Bu konum, Irak istihbaratının, olası bir ABD taarruzunun bu vadi boyunca Kuveyt'e doğru gerçekleşeceği varsayımını güçlendiriyordu. CENTCOM'un aldatma planı çerçevesinde, harekatın başlangıcındaki hava saldırıları, iki ABD kolordusunun batı kanadına doğru hareketini tespit edebilecek Irak gözetleme ve radar noktaları da dahil olmak üzere belirli Irak istihbarat sensörlerini hedef alarak etkisiz hale getirdi. Aynı dönemde, ABD Ordusu karşı istihbarat unsurları, Irak ajanı olduğundan şüphelenilen kişilere, Vadi el-Batin'in kuzeyinden bir ABD taarruzunun yaklaştığı bilgisini yaymak amacıyla Suudi Arabistan'ın Hafr el-Batin kasabası civarındaki bölgeye intikal etti.

Koalisyon güçlerinin 20 Ocak itibarıyla hava üstünlüğünü büyük ölçüde sağlamasının ardından, XVIII Hava İndirme Kolordusu birlikleri, Suudi Arabistan'ın Rafha kasabası yakınlarındaki Vadi el Batin'in yaklaşık 200 kilometre (125 mil) batısında yer alan taarruz pozisyonlarına doğru batıya intikale başladı. Ağırlıklı olarak gece icra edilen ve hem kara hem de hava unsurlarının katılımıyla gerçekleştirilen bu intikal, sıkı operasyonel güvenlik protokolleri çerçevesinde yürütülmüş ve kolordu, yaklaşık 480 kilometrelik (300 mil) mesafeyi 25 Ocak'ta tamamlamıştır. VII. Kolordu'nun batıya intikali ise, kara harekatının planlanan başlangıç tarihinden dokuz gün önce olan 15 Şubat'a kadar iki nedenden ötürü ertelenmiştir: İlk olarak, kolordunun taarruz pozisyonu, toplanma bölgesine çok daha yakındı – Vadi el Batin'in yaklaşık 65 kilometre (40 mil) batısı. İkinci olarak ise, birliklerin Vadi el Batin'in doğusunda konuşlu kalmaya devam etmesi, Irak tarafının koalisyonun doğrudan kuzeye, Kuveyt'e taarruz planladığı yönündeki inancını daha da perçinlemiştir.

Aldatma planının tüm harekât alanı genelindeki eş zamanlılığı hayati önem taşıdığından, CENTCOM aldatma stratejisi, iki kolordunun taarruz pozisyonlarına intikaliyle eş zamanlı olarak bir dizi kritik faaliyetin icra edilmesini koordine etti. Operasyonel düzeyde CENTCOM, Körfez'de konuşlu Deniz Piyade unsurlarına, Ocak ve Şubat ayları başlarında bir amfibi taarruz için hazırlıklarını ve tatbikatlarını yoğunlaştırma emri verdi. General Schwarzkopf, sonbahar aylarında gerçekleştirilen amfibi tatbikatlarını kullanarak Irak liderliğini, ana taarruzun denizden geleceği yönünde bir kanaate yönlendirmişti. Hava harekatının başlamasıyla birlikte bu inancın pekiştirilmesi hedefleniyordu. CENTCOM komutanı hava harekatının başlamasının ardından şu ifadelerde bulunmuştur:
"Iraklıların bu bölgede büyük bir amfibi harekatı icra edeceğimize inanmaya devam etmesini istediğimiz için denizdeki yoğun operasyonlarımızı sürdürdük... Onun [Saddam Hüseyin] kuvvetlerini [Kuveyt'te] yoğunlaştırmasını arzu ediyorduk ve bu beklentimiz gerçekleşti."

Bu girişimi desteklemek amacıyla CENTCOM, basın mensuplarının Deniz Piyadeleri'nin amfibi harekat tatbikatlarını görüntülemesine ve bu hazırlıklarla ilgili haberler yayınlamasına izin verdi. General Schwarzkopf ayrıca 15 Şubat'ta Deniz Piyadeleri amfibi birliklerini açıkça ziyaret ederek, Irak'ın dikkatini Basra Körfezi üzerinde yoğunlaştırmayı hedefleyen bir eylem gerçekleştirdi. 24 Şubat'ta, kara harekatının başlangıç günü, Deniz Piyadeleri ve Donanma, USS Missouri zırhlısının Kuveyt Şehri'nin hemen doğusundaki bir adaya ateş açması ve SEAL timlerinin Koalisyon amfibi çıkarmalarının ilk aşamasını simüle eden patlayıcıları Kuveyt kıyı şeridinde infilak ettirmesi ile bir amfibi aldatma harekatı icra etti.

CENTCOM, aldatma stratejisini taktik seviyeye de entegre ederek eş zamanlı bir uygulama sağladı. Kara harekatının başlamasından iki hafta önce, General Schwarzkopf'un kurmay heyeti bir aldatma planlama konferansı düzenleyerek alt kademe birliklere yönelik talimatlar yayınladı. Bu talimatlar, daha büyük hedefi vurguluyordu: Irak kuvvetlerinin, ana taarruzlarının doğrudan Kuveyt üzerine gerçekleştirileceği yönündeki inancını pekiştirmek. Batıya doğru operasyonel kaymayı gizlemek amacıyla, Irak istihbaratı hem VII. Kolordu'nun hem de XVIII Hava İndirme Kolordusu'nun toplanma bölgelerinde konuşlu kaldığına ve Vadi el Batin'in doğusundan Kuveyt'e taarruz etmeyi hedeflediğine inanmaya devam etmeliydi.

XVIII Hava İndirme Kolordusu, kendi aldatma planını CENTCOM aldatma stratejisinin çerçevesine entegre etti. Kolordu, kamuflaj tuzakları, muhabere emülatörleri ve diğer teçhizatlarla donatılmış on iki personelden oluşan bir aldatma hücresini Suudi Arabistan topraklarına konuşlandırdı. Kolorduyu oluşturan dört tümenin her biri, kendi aldatma timlerine ve teçhizatına sahipti. 13 Şubat'ta, aldatma timleri, psikolojik harekât (PSYOPS) timleri, bir muhabere bölüğü, bir istihkam takımı, bir duman takımı ve bir piyade takımı dahil olmak üzere yaklaşık 300 asker, Kuveyt sınırına yakın "aldatma taktik toplanma bölgeleri" olarak adlandırılan noktalara intikal etti. Bu kuvvetler, XVIII Hava İndirme Kolordusunun ana unsurlarını taklit eden muhabere ve harekat faaliyetleri icra etti. Birlikler, aldatma toplanma bölgelerinin hemen kuzeyindeki Irak birliklerine yarım milyon teslimiyet çağrısı içeren bildiri atarak ve civardaki Suudi Arabistan yerleşimlerine kuzeye doğru yaklaşan bir taarruz hakkında mesajlar yayarak aldatma senaryosunu daha da güçlendirdi.

VII. Kolordu Taktik Toplanma Bölgesinde uygulanan aldatma tedbirleri, muharebe faaliyetlerini de kapsıyordu. 20 Ocak'ta Suriye 9. Zırhlı Tümeni, Vadi el Batin'in hemen batısında, Suudi Arabistan sınırındaki mevzilerinden geri çekilmeye başladı. Harekât alanı rezervi olarak görevlendirilen ABD 1. Süvari Tümeni, Suriye birliklerinin yerini alarak sınırın öte tarafında tahkim edilmiş birkaç Irak piyade tümeni ile karşı karşıya geldi. 1. Süvari Tümeninin görevi, Irak kuvvetlerinin dikkatini üzerine çekmek ve VII. Kolordu'nun taarruz pozisyonlarına intikalini gizlemekti. Tümenin faaliyetleri arasında, kara ve hava keşif unsurları tarafından sınır hattında agresif devriye faaliyetleri icra edilmesi ve olası bir taarruza hazırlık ile uyumlu istihkam çalışmaları yer alıyordu. Tümen personeli, periyodik olarak Irak hedeflerine topçu atışları veya tanksavar güdümlü mermileriyle ateş açtı.

Kara harekâtının başlangıç tarihi yaklaştıkça bu faaliyetlerin yoğunluğu arttırıldı. 19 ve 20 Şubat tarihlerinde, tümen komutanı keşif görevini icra etmek üzere mekanize birlikleri Irak sınır hattına ve Vadi el Batin boyunca ileriye sevk etti. Irak kuvvetlerinin tahkim edilmiş ve karmaşık savunma mevzileri tesis ettiğini tespit eden 1. Süvari birlikleri, topçu atışları ve yakın hava desteği kullanımıyla beş saat süren bir muharebeye girişti. Bu süre zarfında artan muharebe faaliyetleri boyunca, XVIII Hava İndirme Kolordusu ve VII. Kolordu batı kanadındaki taarruz pozisyonlarına doğru intikal ederken, Vadi el Batin bölgesindeki Irak birlikleri, planlandığı gibi 1. Süvari Tümenine odaklanmaya devam etti.

Kara Saldırısı ve Aldatma Planı Bir Değerlendirme

24 Şubat 1991'de, şafakla birlikte, 101. Hava İndirme Tümenine bağlı bir tugay, Suudi Arabistan sınırını aşarak Güney Irak yönünde hava taarruzuna başladı. "Sol Kanca" manevrasının başlangıcını işaret eden bu hareket, kara harekatının fitilini ateşledi. Batı cephesinde ilerleyen XVIII Hava İndirme Kolordusu birlikleri, minimal düşman direnişiyle karşılaştı; tespit edilen Irak birlikleri ise Koalisyon güçlerinin ani baskını karşısında hazırlıksız yakalandı. Bu cephedeki hızlı ilerleme, General Schwarzkopf'un VII Kolordusuna, XVIII Hava İndirme Kolordusu ile eş zamanlı ilerleyebilmesi için planlanandan önce taarruza geçme emri vermesine yol açtı. VII Kolordusuna bağlı tümenler, Vadi el Batin'in batısındaki mevzilerinden harekete geçerek, beklenen direnişin çok altında bir mukavemetle karşılaştı. Bu operasyonun bir parçası olarak, 1. Süvari Tümeni, CENTCOM'un aldatma harekâtının son aşamasını icra etti. VII Kolordusunun ilerlemesiyle eş zamanlı olarak, 1. Süvari Tümeni, Vadi el Batin'in kuzeyinde, topçu atışları, taarruz helikopterleri ve tam tugay ölçeğinde Irak savunma hatlarına yönelik bir saldırı simülasyonu gerçekleştirdi. Bu aldatmaca harekâtı, sınırdan 15 kilometre kuzeyde en yoğun noktasına ulaştığında, batıdaki VII Kolordusu Irak topraklarına kesin bir giriş yaptı.

CENTCOM taarruzunun doğu cephesinde, Arap ve ABD Deniz Piyadeleri, Irak'ın ana savunma hattına yönelik bir saldırı başlattı. Bu cephede, daha yoğun bir direnişle karşılaşılması nedeniyle ilerleme nispeten daha yavaş seyretti. Buna rağmen, kara harekatının ikinci gününde, Koalisyon güçleri planlanan takvimin oldukça ilerisindeydi. XVIII Hava İndirme Kolordusu, Irak topraklarının 100 mil içindeki Nasıriye kenti yakınlarındaki stratejik öneme sahip bir otoyolu kontrol altına almıştı. Harekatın üçüncü gününde, VII Kolordusu kuzeydoğu yönüne dönerek, Irak Cumhuriyet Muhafızları Komutanlığına bağlı tümenlere karşı taarruza geçti. Doğudaki Deniz Piyadeleri birlikleri ise Kuveyt Şehri'nin banliyölerine ulaşarak, binlerce Iraklı askeri esir aldı ve geri kalan Irak birliklerinin kuzeye, Irak içlerine doğru geri çekilişine tanık oldu. Dördüncü günde, VII Kolordusu, Cumhuriyet Muhafızlarını neredeyse tamamen etkisiz hale getirdi, Arap güçleri Kuveyt Şehri'ni özgürleştirdi ve Koalisyon güçleri ateşkes ilan etti. Kara harekatı, 100 saat gibi kısa bir sürede tüm hedeflerine başarıyla ulaşmıştı.

CENTCOM'un aldatma harekâtının etkinliği ne düzeydeydi? Harekat planlamacıları, eylemlerinin hedeflenen etkiyi yaratıp yaratmadığını farklı seviyelerde doğrulayacak yöntemler geliştirdi. Irak birliklerinin konuşlanmasını izlemek amacıyla, CENTCOM planlamacıları hem havadan gözetleme (JSTARS) unsurlarını hem de özel operasyon birliklerini ve diğer istihbarat kaynaklarını görevlendirdi. Kara harekatının başlangıcına doğru, CENTCOM istihbarat analistleri, Irak kuvvetlerinin amfibi bir çıkarma ve doğrudan Kuveyt'e yönelik saldırılara karşı savunma pozisyonlarını koruduğundan emindi. Taktik seviyede ise, XVIII Hava İndirme Kolordusunun aldatma birimi, Irak birliklerinin, Koalisyon güçlerinin "Sol Kanca" manevrasının yüzlerce mil batısında değil, Kuveyt sınırının hemen güneyinde konuşlandığına inandıklarını teyit eden istihbarat elde etti.

Çöl Fırtınası Harekatı'nın hemen ardından, General Schwarzkopf, özellikle Deniz Kuvvetleri'nin amfibi çıkarma tehdidine yönelik aldatma harekatını kritik bir başarı olarak nitelendirdi. Bu aldatma harekatının başarısının somut bir kanıtı olarak, Çöl Fırtınası Harekâtı'na katılan personel ve harekât analistleri, Saddam Hüseyin'in 24 Şubat 1991 tarihine kadar Kuveyt kıyılarında çok sayıda tümen konuşlandırdığı, Vadi el-Batin'in batısında sınırlı sayıda tümen bulundurduğu ve batı cephesinde ise hiçbir tümen konuşlandırmadığı gerçeğini vurguladı. Bu konuşlanma düzeni, Irak kuvvetlerinin koalisyonun batı kanadındaki iki kolordusunun varlığını tespit edemediğini açıkça ortaya koymaktadır.

2003 yılından itibaren ele geçirilen Irak arşiv belgelerinin incelenmesi, harekatın daha karmaşık bir öyküsünü ortaya koymaktadır. Bu kayıtlar, Ağustos 1990'dan itibaren Saddam Hüseyin ve üst düzey Iraklı komutanların, Koalisyon güçlerinin Kuveyt'i kurtarmak amacıyla birleşik bir hava ve kara harekâtı başlatacağını öngördüklerini göstermektedir. Hatta, üst düzey Iraklı yetkililer, koalisyonun ana taarruzunun Kuveyt sınır hattında, Vadi el-Batin üzerinden kolordu seviyesinde bir harekatla gerçekleşeceği konusunda mutabık kalmıştı. Kuveyt'e yönelik olası bir amfibi çıkarma endişesi, Eylül 1990'da bazı Iraklı liderlerin koalisyonun Kuveyt Şehrinin kuzeyinde muhtemel hava operasyonları konusunda kaygılarını dile getirmesi ile birlikte ortaya çıkmıştır. Ocak 1991'e gelindiğinde ise, Saddam Hüseyin ve kurmayları, dikkatlerini açıkça Kuveyt sınırının güneyinde ve Basra Körfezinin doğusunda konuşlanmış düşman kuvvetlerine yoğunlaştırmış ve her iki yönden de bir taarruz beklemeye başlamışlardı.

Yukarıdaki görselde, 20 Ocak 1991 tarihinde Körfez Savaşı sırasında ABD Ordusu'nun lojistik yeteneklerini gösteren bir kare yer almaktadır. Ağır Ekipman Taşıyıcısı (HET)(Heavy Equipment Transporter) olarak da bilinen M911 Tank Taşıyıcısı ve ona bağlı M747 Ağır Ekipman Yarı Römorku, M1A1 Abrams ana muharebe tankları gibi ağır zırhlı araçların  konuşlanma bölgesine ulaştırılmasında hayati bir rol oynamıştır. Görselde ayrıca, Suudi Arabistan çölünde bir konvoy güzergahında kontrol noktası görevini ifa eden askeri polislerin kullandığı Yüksek Hareket Kabiliyetli Çok Amaçlı Tekerlekli Aracı (HMMWV), yaygın adıyla Humvee de görülmektedir. Fotoğraf Robert Sullivan/AFP.

Ancak aynı dönemde, Irak liderliği, ABD kuvvetlerinin batı yönünde hareket ettiğine dair istihbarat raporları almaya başladı. Bu bağlamda, Saddam Hüseyin, 23 Ocak 1991 tarihinde, Askeri İstihbarat Genel Müdürlüğü (GMID) tarafından hazırlanan bir raporu aldı. Söz konusu raporda, "düşman unsurlarının helikopterlerle Rafha yönüne doğru yoğun bir hareketliliği" tespit edildiği belirtiliyordu. GMID müdürü, bu istihbaratın, kimliği belirtilmeyen bir ülkedeki Irak büyükelçiliğinden elde edilen bilgilerle örtüştüğünü ifade etti. Bu değerlendirmeler ışığında GMID, bu hareketliliği, Kuveyt sınırından gerçekleşeceği öngörülen kara harekâtı esnasında batı kanadının emniyetini sağlamaya yönelik bir ABD girişimi olarak yorumladı.

Şubat ayının başlarında, GMID, batı cephesinde önemli bir Koalisyon kuvvet yoğunlaşmasına işaret eden ilave istihbarat raporları derledi. Bir istihbarat kaynağı, Rafha'nın hemen batısında yer alan Suudi Arabistan'ın Arar kenti yakınlarında, ABD'ye ait 82. ve 101. Hava İndirme Tümenlerine bağlı birliklerin konuşlandığını bildirdi. Bu bölge, aslında XVIII Hava İndirme Kolordusunun taarruz mevziisinin batı kanadını oluşturuyordu. GMID başkanı, birkaç gün sonra Saddam Hüseyin'in makamına gönderdiği bir muhtırada, koalisyonun amfibi taarruzuna ilişkin önceki varsayımların muhtemelen bir aldatmaca olduğu tezini ileri sürdü. Bu bilginin, Saddam ve üst düzey komuta kademesi üzerinde, Vadi el Batin yakınlarında ABD zırhlı birliklerinin yoğunlaşması ve Kuveyt'te yakın zamanda gerçekleşecek amfibi ve hava taarruzları hakkında istihbarat almamış olsalardı, kuşkusuz daha büyük bir etki yaratması muhtemeldi; zira bu bilgiler, Koalisyon planına dair mevcut varsayımların pekiştiriyordu. Buna rağmen, Şubat ayının ikinci haftasında, çeşitli kaynaklardan elde edilen ve düşman kuvvetlerinin batı cephesinde önemli miktarda birlik bulundurduğuna dair raporlar, Irak yüksek komuta karargahına ulaşmaya devam etti ve bu durum, koalisyonun gerçek niyetleri konusunda kafa karışıklığına neden oldu.

18 Şubat itibarıyla, belirsizlik yerini kesinliğe bırakmıştı. Söz konusu tarihte, GMID, Saddam Hüseyin'in makamına, kuşatma kuvvetinin Irak topraklarının derinliklerine kolayca nüfuz edebileceği ve Kuveyt'teki Irak birliklerini tecrit edebileceği uyarısını da içeren, koalisyonun "Sol Kanca" manevrasının genel hatlarını doğru bir şekilde analiz eden bir rapor sundu. Netice itibariyle, kara harekatının başlamasından bir hafta önce, Saddam Hüseyin ve üst düzey komuta kademesi, batı cephesindeki Koalisyon tehdidinin açık bir görüntüsüne ve bu kuvvetlerin niyetlerine dair isabetli bir öngörüye sahipti. Ancak, Irak kuvvetleri bu tehdide karşı etkili bir karşılık vermedi. Tıpkı Pearl Harbor saldırısı ve 11 Eylül olaylarında olduğu gibi, bazen doğru istihbarat verileri, yanıltıcı enformasyon bombardımanı altında göz ardı edilebilir.

Ele geçirilen arşiv kayıtları, Saddam Hüseyin ve üst düzey komuta kademesinin söz konusu GMID raporuna nasıl bir tepki gösterdiğini veya "Sol Kanca" manevrasına karşı hangi stratejilerin değerlendirildiğini ortaya koymamaktadır. Ele geçirilen Irak belgelerini inceleyen bir analistin belirttiği gibi, 1991 Şubat ortalarına gelindiğinde, Koalisyonun hava hakimiyeti, Irak kara kuvvetlerinin imha edilme riski olmaksızın yeniden konuşlandırılmasının mümkün olmaması anlamına geliyordu. Ayrıca, "Sol Kanca" manevrasının tespiti, Irak'ın amfibi çıkarma tehdidi ve düşman kuvvetlerinin Kuveyt sınır hattı boyunca yoğunlaşmasına ilişkin endişelerini gidermemişti; zira Koalisyon güçleri bu üç harekâtı eş zamanlı olarak icra etme kapasitesine sahipti. Irak'ın Koalisyon'un niyetlerine dair önceden edinilmiş kanaatleri, Saddam Hüseyin'in ordusunun etkin bir şekilde hareket kabiliyetini kısıtlamıştı.

CENTCOM'un aldatma harekâtı nihayetinde başarıya ulaştı. Planın temelini oluşturan Magruder Prensibinin uygulanması, başarılı bir aldatma harekâtında en kritik faktörü teşkil etti. Beş aydan uzun bir süre boyunca, CENTCOM'un tertibat ve faaliyetleri, Irak'ın koalisyonun Kuveyt'i kurtarma yöntemlerine ilişkin varsayımlarını pekiştirdi. CENTCOM'un harekât unsurlarını zamanında senkronize etme ve aldatmayı operasyonel ve taktik seviyelerde, kara ve deniz kuvvetleri arasında entegre etme çabaları, Irak'ın önyargılarının 1991 Şubat'ına kadar devam etmesinin temel nedeniydi. Açıkça görülmektedir ki, CENTCOM, Irak kuvvetlerinin XVIII Hava İndirme Kolordusu ve VII Kolordusu'nun batıya kaydırılmasını tam olarak engellemeyi başaramamıştır. Ancak, harekatın sonrasında yapılan değerlendirmelerde, özellikle Koalisyon hava harekatının hava üstünlüğünü tesis etmesinin ardından, Irak'ın operasyonel kısıtlamaları dikkate alındığında, bu eksiklik nispeten önemsiz kalmıştır. Tüm hasım kuvvetlerin zayıf yönleri mevcuttur ve etkili askeri aldatma planları, muharebe sahasında başarı şansını artırmak amacıyla bu zayıflıklardan istifade eder. CENTCOM'un aldatma harekâtı da tam olarak bu amaca hizmet etmiştir; düşmanı yanıltarak ve koalisyonun Kuveyt'i kurtarma harekatının zamanlaması, konumu ve kapsamı hakkında doğru istihbarat elde etmesini engelleyerek zafer ihtimalini önemli ölçüde artırmıştır.

Yukarıdaki fotoğrafta 1991 Körfez Savaşı sırasında Irak'ta çölde M1A1 Abrams tankları  askeri araçlardan oluşan bir konvoy ile hareket halinde görülüyor.

Donald P. Wright tarafından kaleme alınan 'Çölde Aldatma: Çöl Fırtınası Harekatı'nda Irak'ı Aldatmak' adlı makale, 'Karmakarışık Ağ Örmek: Büyük Ölçekli Muharebe Harekatı'nda Askeri Aldatma' isimli kapsamlı kitabın on ikinci bölümü olarak kitapta yer almaktadır. Bu makaleyi, olabildiğince geniş bir kitle tarafından anlaşılabilir kılmak amacıyla titizlikle çevirdim ve içeriği daha ilgi çekici ve açıklayıcı hale getirmek için çeşitli görsel kaynaklardan yararlandım. 

Yazı dizimizin 3. bölümünü burada tamamlıyoruz. 4. Bölümde görüşmek üzere

Kaynakça

Weaving the Tangled Web: Military Deception in Large-Scale Combat Operations (English Edition)
Edit by Christopher M. Rein / Army University Press

Deception in the Desert / Deceiving Iraq in Operation DESERT STORM Donald P. Wright

Araştırmacı Yazar Burak ÖZCAN
Araştırmacı Yazar Burak ÖZCAN
Tüm Makaleler

  • 14.01.2025
  • Süre : 8 dk
  • 1270 kez okundu

Google Ads