Savunma Sanayii Kurguları - Ben Olsaydım Serisi (3): Bozdoğan Füzeli Bir Hava Savunma Sisteminden Yeni Ufuklara
Dünyadaki birçok ülke hava hava füzelerinin çift amaçlı kullanımı üzerinde çalışmaktadır. Böylece çeşit arttırarak hava savunmayı daha sürdürülebilir ve dirençli kılmak, üretim adetlerini arttırarak üretim maliyetinde ciddi bir düşüş yakalamak gibi faydalar gözetilmektedir.
Farklı Bir Booster Kurgusundan Alternatif ve Farklı Bir Füze Sistemine Giden Yol
Bildiğiniz gibi Türkiye’nin ilk havadan havaya (H-H) füze sistemleri, TÜBİTAK öncülüğünde geliştirilmekte ve Göktuğ ailesi olarak tanımlanmaktadır. Bu aile şimdilik iki ana unsurdan oluşmaktadır. Birincisi IIR güdüm sistemli ve görüş içi olarak da tanımlanabilecek Bozdoğan füzesidir. İkincisi ise Radar güdümlü ve görüş ötesi olarak tanımlanan Gökdoğan füzesidir ki şimdilik makalemizin kapsamı dışındadır.
Okuyucunun akına şu soru gelebilir: Türkiye’nin ilk hava savunma füzeleri olan Hisar-A ve Hisar-O sistemleri de IIR güdümlüdür. Bu nedenle Bozdoğan füzesini hava savunma amaçlı kullanmak mantıklı mıdır? Kamuoyu tarafından pek bilinmese de, Hisar ailesi Iris-T H-H füzelerinin teknoloji tabanı ilham alınarak üretilmiştir. Dünyadaki birçok ülke H-H füzelerinin çift amaçlı kullanımı üzerinde çalışmaktadır ve bu durum sadece ihtiyaçtan dolayı değildir. Hem çeşit arttırarak hava savunmayı daha sürdürülebilir ve dirençli kılmak, hem de adet arttırarak üretim maliyetinde ciddi bir düşüş yakalamak gibi faydalar gözetilmektedir. Bu nedenle okuyucudan ricam, şimdilik bu gibi soruları göz ardı ederek makaleye odaklanmalarıdır.
Kızılötesi Güdümlü Füzelerin Gelişimine Kısaca Göz Atalım
Her cisim ısınına paralel bir kızılötesi (IR) ışımaya sahiptir. Bu ışıma özellikle motor gibi ısı üreten bileşenlerde çok daha belirgindir. Bu ısıyı hedef alan bir füze üretme düşüncesinin temelleri ikinci dünya savaşına dayansa bile, ilk nesil Sidewinder H-H füzesiyle ilk denemelerin başlaması 1954 yılını bulmuştur. Bu füzeyi ısıyı tespit eden ve ona yönelen bir güdüm ünitesi, IR sensörlerinin soğutulmasını sağlayacak bir alt ünite, batarya ünitesi, harp başlığı ve roket motoru olarak temel komponentlere ayırabiliriz. Tüm bu alt komponentlerde zaman içerisinde ciddi gelişmeler gerçekleşmiştir.
İlk nesilden itibaren Sidewinder füze sisteminin temel çalışma prensibi, IR ünitenin düşman ısısına kitlenmesi üzerine kurulmuştu. Yani füze kullanılacağı zaman enerji desteğini uçaktan alarak arayıcı başlığını aktif hale getiriyordu. Bu süreçte pilot kokpitinde bir ses duymaya başlıyor ve füzenin kilitlenme başarımına bağlı olarak bu sesin tonajı artıyordu. Uygun tonu duyduğunda füzeyi ateşleyen pilotun artık başka bir şey yapmasına gerek kalmıyordu çünkü, füze hedefi kendi başına bulup imha etmeyi deniyordu. Arayıcı başlık alanında ilk gelişmelerin hedefi, sadece düşman uçağının sıcak egzoz kısmına arkadan nişan alarak değil; her açıdan ateşlenebilecek kadar hassas bir IR güdüm sistemi geliştirmekti. Bu başarıldıktan sonraki hedef ise IR izi bir resim gibi detaylı algılayabilecek kadar hassas başlıklar üretmek (IIR) ve hedef üzerinde vurulacak noktayı da seçebilmek olacaktı. Bununla amaçlanan bir başka husus da, füzenin fırlatıldıktan sonra hedefi kendi bulup kilitlenebilecek seviyede bir kabiliyete ulaşmasıydı.
Arayıcı başlıktaki bu gelişimlere paralel olarak hedeflenen hususlardan birisi de, başlığın soğutma gereksinimlerini azaltmak olmuştu. Beraberinde ciddi kısıtlamalar da getiren bu soğutma sorununda gösterilen başarıları, çok daha geniş açıyı tarayabilen ve görebilen kabiliyette arayıcılar geliştirmek izledi. Dijital teknolojilerin gelişimine paralel olarak çok daha akıllı, daha zor karıştırılabilen ve aldatılabilen, daha uzun menzile ulaşabilen ve görüş ötesi füzeler misali veri bağı da kullanabilen, uçağın etrafındaki neredeyse 360 derecelik küreyi kapsayabilen, oldukça yüksek nitelikli füzelere erişildi.
Bu yüksek kapsama alanı ve manevra yeteneğinin bir diğer anahtarı ise; füze motorunun itki kuvvetini yönlendirerek, sadece kanatların kavradığı havadan çok daha yüksek manevra yeteneği sağlayan, itki yönlendirme sistemleriydi. Aslında oldukça kısa süreli yanan roket motorunun oluşturduğu itkiyi yönlendiren sistemin terminal aşamada da faydalı olması için, çift kademeli roket motorları geliştirildi. İlk kademe yandıktan sonra füze ulaştığı enerjiyle hedefine yöneliyor, vurmadan önce ikinci kademe motor ateşlenerek hem hızda oluşacak zafiyetler gideriliyor hem de manevra yeteneği arttırılarak hedefin kaçma şansı düşürülüyordu.
IR Güdümlü H-H Füzelerinin Hava Savunma Amaçlı Kullanımı
Kendi ana karasının izolasyonunun ve küresel ofansif postürünün sağladığı güven sayesinde ABD; kısa menzilli hava savunma sistemlerini ihmal etmekte bir sakınca görmemişti. Bununla birlikte ileri hava üslerinin alçak irtifa savunması amaçlı bir sisteme ihtiyaç duyduğunda, ilk olarak sahip olduğu Sidewinder füzelerini kullanarak Chapparal sistemini geliştirdi. Avrupa kıtasında ise, üslerin bulunduğu ülkelerin hava savunma sistemlerinden hazır alımı tercih etti. Örneğin, Birleşik Krallık’taki Amerikan üslerinin alçak irtifa savunması için temin edilen Rapier sistemleri, soğuk savaşın bitişiyle birlikte Türkiye’ye hibe edilmiştir.
Birçok başka ülke de H-H füzelerini satıhtan havaya (SAM veya S-H) maksatlı kullanmıştır. Bu çift amaçlı kullanım son zamanlarda giderek artan biçimde ivmelenmektedir. Şüphesiz bu süreçte yeni nesil IIR güdümlü H-H füzelerinin artan kabiliyetleri anahtar faktördür. Veri bağı gibi yeni imkanlar sayesinde söz konusu füzeler sadece yakın değil, orta menzillerde de etkin biçimde kullanılmaya başlamıştır. Bu kapsamda giderek daha çok ülkede istihdam edilmeye başlayan ve Ukrayna’da harp tecrübesi de yaşayan Iris-T kullanan sistemleri örnek verebiliriz. İsrail’in geliştirmiş olduğu ve oldukça üstün kabiliyetlere sahip olan Phyton-5 füzesini de kullanabilen Spyder hava savunma sistemi de dikkat çeken bir örnektir.
Bir H-H füzesinin, S-H kullanımı konusu gündeme geldiğinde en ciddi kısıtlama, menzil hususundadır. Zira bir jet savaş uçağı tarafından taşındığında, onun hızından da yararlanan füze daha uzun menzile erişebilmektedir. Fakat satıhta sıfır hız ve ivme ile fırlatıldığında, roket motoru enerjisinin önemli bir kısmını bu açığı kapatmak üzere sarf etmektedir. Bu sebepledir ki en yaygın uygulamalardan birisi de, booster ünitesi ilave edilerek hem bu açığın kapatılması hem de menzilin arttırılması olmuştur. Dolayısıyla Spyder sisteminde hem normal Python-5 füzesi kullanılarak kısa menzilli angajmanların, hem de booster eklenmiş Phyton-5 MR füzesi kullanılarak orta menzilli angajmanların gerçekleştirilebildiğini görüyoruz.
Yukarıdaki resimde de görüleceği üzere, booster üniteleri genelde füzelerden daha kalın ve hacimlidir. Zira daha kısa sürede daha yüksek itki gücüne ulaşmak amacıyla, daha güçlü bir roket motoru ve daha çok yakıta ihtiyaç vardır. Bu tip booster ünitelerinin dezavantajı ise, füzenin kinematik özelliklerini değiştirmesidir. Yani füze yeteri hıza ulaşıp booster ünitesini bırakmadan önce, oldukça düşük / kısıtlı bir manevra yeteneğine sahip olacaktır. Bu nedenle hem kısa hem orta mesafeleri kapsamak amacıyla booster takılmış ve takılmamış füzelerin aynı anda hazır bulundurulması gerekir.
İnovasyon Önerisi 1 – İtki Yönlendirmeli Booster Ünitesi
Giriş:
Rus yapımı S-300, S-350 ve S-400 gibi SAM sistemlerinde, cold lounch yaklaşımının benimsendiğini görüyoruz. Bir kimyasal enerjiyle tüpünden dikine fırlatılan füze, burnundaki küçük ve ayrılabilir roket motorlarını kullanarak bir yönelim açısı kazanır. Ardından ana sevk motorunu ateşleyerek hedefine yönelir. Batılı SAM sistemlerinin çoğunda ise hot lounch yöntemi benimsenmektedir. Lançerinden ana motorunu ya da çoğunlukla booster ünitesini ateşleyerek çıkan füze, başlangıçta çok daha yumuşak ve geniş açılı bir manevra zarfı izlemek durumunda kalmaktadır. İlk etapta; bu iki farklı durumun avantaj ve dezavantajlarını dengelemek amacıyla, itki yönlendirmeli bir booster ünitesine sahip olmak istediğimizi düşünelim.
Standart bir Bozdoğan füzesini baz alalım. Füze kendisini yönlendirecek gücü, on iki adet farklı eyleyiciden (actuator) alır. Bunlardan dördü burun kanatçıklarını kontrol eder. Diğer dörtlü takımsa kuyruk kanatçıklarının kontrolünden sorumludur. Son ve çok daha güçlü olan dörtlü takım ise, itki yönlendirme kanatçıklarının kontrolünü sağlayan eyleyicilerdir. Çok daha güçlü olmalarının sebebi, sadece hava direnciyle değil, yanmakta ve güç üretmekte olan bir roket motorunun direnciyle karşı karşıya olmalarıdır. Özgün booster ünitemizden beklentimiz; bu son dörtlü eyleyicilerden başka bir unsur kullanmadan, booster ünitesini de yönlendirebilmek olacaktır.
Yöntem:
Phyton-5 MR örneğinde gördüğümüzden hareket edelim. Booster ünitesi füzenin ekzosunu kaplayan ve kapatan bir aerodinamik tasarıma sahiptir. Şimdi hayal gücünüzü çalıştırarak booster ünitesi ve füze arasına ufak bir iç boşluk koymanızı rica edeceğim. Bu boşluk içerisinde asıl füze motoruna bağlı itki yönlendirme sisteminin eyleyicileri hareket ettiğinde bile, bunun dışarıya hiçbir etkisi olmayacaktır.
İtki yönlendirme sistemini taşıyan kuyruk uzantılarının sonuna bir dişli sistemi ekleyelim. Bu dişli sistemi booster ünitesinin bağlantı kısmındaki karşılığına tam olarak otursun. Bu sayede itki yönlendirme eyleyicilerinin gücünü birebir booster ünitesine aktarabilsin.
Şüphesiz booster ünitesini üretebileceğiniz sayısız farklı materyal vardır. Bununla birlikte aynı bisikletlerin fren telleri gibi, eyleyici dişlilerine oturan parçadan aldığı gücü, arkadaki gölge yönlendirici sisteme aynı açı ve imkanlarda aktaran çelik bir tel sistemi hayal edelim. Bu çelik tel komposit materyalle kaplı olsun ve epoksiyle booster ünitesinin dış çeperine kaynatılsın. Artık aerodinamik olarak da füzeye zarar vermeyecek simetride, minimal bir güç iletim sistemine sahip olduk.
Bu sayede booster sistemine hiçbir akıl ve ilave eyleyici katmadan, itkisini yönlendirebilme imkanına kavuşuruz. Bu sayede ilk sevk aşamasında dahi kabul edilebilir bir manevra yeteneğine sahip olan, daha yetenekli bir füze sistemimiz olacaktır.
Notlar:
Booster ünitesiyle beraber füzenin kinematiği değişecektir. Gelişen bilişim ve simülasyon teknolojileri sayesinde, bu kinematik değişim önce dijital ikizde test edilerek ve ardından saha testlerinde doğrulanarak, füze kontrol ünitesine ilave (ve ilk) profil olarak eklenebilir.
Füze klasik booster ünitelerinin kullanımından daha çabuk bir şekilde, daha yüksek efektif enerjiye sahip olarak, hedefle kesişme rotasına oturacaktır. Dikine değil hedefe yönlendirilen lançer tiplerinin kullanımı durumda, bu etkinlik daha da artacaktır ve farklı alanlara da tedavül edilebilecektir. Örneğin:
NATO konseptinde her hava hedefi için iki S-H füze kullanımı esastır. (Bu rakam sahadaki komutanın inisiyatifine göre artabilir ya da teke düşebilir.) Boost aşamasında bir itki yönlendirme kabiliyeti, ana sevk motorunun devrede olduğu döneme nazaran, çok daha etkili bir ikili kullanım imkanı sağlar. Alçak irtifadan uçmakta olan bir hedef tasavvur edelim. Birinci füze direkt kesişim rotasına yönelirken, ikinci füze gücünün bir kısmını irtifa almaya ayırsın ve hedef ıskalandığı takdirde gerçekleşecek ikinci kesişim rotasına üstten dalacak şekilde pozisyon alsın. Birinci füze hedefi görüp vuracak biçimde, arka planı daha net bir şekilde yaklaşır. İkinci füze içinse arka plan daha yanıltıcı olmakla birlikte, gerek hedefin gerekse birinci füzenin termal izi belirgindir. Patlama tespit edilebilir ve kurtulan en büyük kütle odağında ikinci patlama gerçekleştirilebilir.
Booster ünitesi ve füzenin ayrılmasında piroteknik yöntemler kullanılabileceği gibi sıkıştırılmış CO2 gazı gibi soğuk yöntemler de kullanılabilir. Sadece ana sevk motorunun ateşlenmesiyle oluşacak güç de ayrılmak için bir yöntem olarak tercih edilebilir. Booster ve eyleyiciler arasındaki dişlilerin arasında hiçbir fiziksel bağlantı olmaması, ayrılışı çok daha sorunsuz kılacaktır.
İnovasyon Önerisi 2 – Alternatif Bir Güdüm Sistemiyle Daha Hesaplı Bir Füze Türevini Servise Almak
Giriş:
Türk savunma ve havacılık sanayisi tarafından geliştirilmekte olan, hava savunma füze projelerine baktığımızda; sadece iki tip güdüm sistemine odaklanılmış olduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisi IIR güdüm sistemi diğeri ise aktif radar güdüm sistemidir. Her iki sistem de füzenin akıllı ve dolaysıyla da pahalı olmasını gerektirir. Evet, bu seçimin ciddi avantajları mevcuttur. Bununla birlikte günümüzde pahalı bir füzenin sarfına değmeyecek hedef çeşitlerinde hızla artış görülmektedir.
Bozdoğan, Gökdoğan başta, Hisar ve Siper füze aileleriyle birlikte ciddi bilgi birikimleri kazandığımız ortadadır. Bu bilgi birikimine İnovasyon Önerisi 1’de bahsettiğimiz itki yönlendirmeli booster ünitesiyle kazanılacak tecrübeyi de ilave edelim. Bu sayede alternatif ve daha hesaplı yaklaşımlar için yolun yarısından çoğunu almış olacağız.
Radyo kontrollü, radar yansımalı vb. sayısız alternatif güdüm sistemi mevcuttur. Biz bu öneride “Lazer Beam Riding” güdüm yöntemini esas alacağız. Hedefe çarpıp yansıyan bir lazer ışınına yönelmeyi değil, ardından tutulan bir lazer ışınının rotasını tutturmayı seçen bu yöntem sayesinde; çok daha az akıllı, karıştırmaya daha dirençli ve oldukça hesaplı bir sistem kurgulayacağız.
Yöntem:
Bozdoğan ile maksimum ortak parça kullanımını gözeterek bir füze tasavvur edelim. Dışı aynı olsun ama içini değiştirelim. İlk olarak IIR güdüm ünitesine ihtiyacımız kalmadığına göre bunu çıkarabiliriz. Yerine çok daha az yer kaplayacak ilave bir forward looking proximity array katabiliriz. Artık image recognition yapmayacağımıza göre, daha düşük kapasiteli bir bilgisayar ünitesi de işimizi görecektir. Malum yanma sürecine farklı metal ve kimyasallar ekleyerek ateşin rengini değiştirebiliyoruz. Bu kapsamda geliştireceğimiz bir dizi bileşikle söz konusu füzelerin roket motorlarına belirli bir dalga boyunda ışıma özelliği ekleyelim. Bu sayede yerden optik takibi daha da kolaylaştıracağız.
Bildiğiniz gibi ASELSAN ATOM AA topçu sisteminde, namlu çıkış anında manyetik etkiyle programlanabilen, havada paralanan mühimmatlar kullanılmaktadır. Tasarladığımız türev füzede proximity sensörler mevcut olmakla ve hedefin yakınında paralanma sağlayabilmekle birlikte, guidance beam’i belirli kodla yükleyerek kontrol istasyonundan paralanma özelliği de ilave edelim.
Booster ünitesinin kalınlığını değiştirerek, mümkün olduğunca füze çapına yakın ve daha ince bir türev geliştirmeye çalışalım. Evet, artık daha az güç üreten bir booster sahibi olacağız. Bununla birlikte söz konusu ucuz füze isteyen hedeflerin önemli bir kısmı daha yavaş olduğundan kazancımız, kaybımızdan daha yüksek olacak. Ayrıca ileride kapalı muhafaza edilen ve tüp içinden sevk edilen füze türevleri geliştirmek istersek; elimizde daha müsait bir çalışma zemini bulunacak.
Füze içinden tasarruf edeceğimiz tüm alanı, harp başlığına tahvil edelim. Bu sayede orijinalinden biraz daha ağır ve geniş alanda etkili bir paralanma hedefleyelim.
Bu sayede, komuta kontrol istasyonu başta, zaten birçok hava savunma sisteminin ayrılmaz parçalarını kullanarak, aklının çoğunu dışarıdan alan, daha hesaplı bir füze sistemine sahip olabiliriz. Modern bilgisayarlar ve yazılımlar, yer istasyonundaki personelin, yarattığımız mühimmat çeşitliliğinden minimum etkilenerek, görevini idamesini sağlayacaktır.
Notlar:
Batı ve doğudaki birçok hava savunma sistemi, tek bir konseptin üzerinde biçimlenmiştir. Örneğin bir Pantsir ünitesi kendi güdüm sistemine sahip, otonom bir sistemdir. BUK, TOR, S-300 vb. sistemler de kendi içerisinde bütündür. Bir ağ merkezinde birlikte harekât icra edebilirler ama harp ortamında bunun başarılması çok daha zordur. Bu öneri kurgusunda bir sisteme, iki farklı prensiple çalışan iki sistemin bütünlüğünde sahip olma özelliği ve direnci kazandırmak da bulunmaktadır.
Zaman içerisinde yataya yayılabilecek sistem kurgusu, asimetrik hava savunma sistemlerinin kurgulanmasına da yardımcı olacaktır. NOMAD misali mobilitesi yüksek uçlar tasarlanarak, hava savunma ağından doğal açıklar kapatılırken, sürpriz unsuru derinleştirilebilir. (İran ve Yemen, Sırbistan’ın teknik desteğini de kullanarak Sovyet dönemi H-H füzelerini, asimetrik hava savunma sistemlerine dönüştürmüş ve başarıyla kullanmıştır. Hindistan ise Samar 1 ve 2 sistemiyle birlikte, bunu biraz daha kurumsallaştırmayı hedeflemektedir.)
Bu öneride booster ünitesi olmayan iki ve olan iki olmak üzere, dört farklı füzenin, aynı altyapı üzerinden kullanımı hedeflenmektedir. Dış görünüş olarak füzeler arasında göze batan bir fark olmayacaktır.
İnovasyon Önerisi 3 – Navalize Kullanım Odaklı Sistem
Giriş:
Türkiye’nin biri Sungur MANPADS üzerinden, diğeri ise Bozdoğan üzerinden geliştirilen iki gemi nokta hava savunma sistemi üzerinde çalıştığı biliniyor. RAM füzesine denk, yerli ve milli bir kabiliyetin hedeflendiği bu çalışmaların; Sungur’un biraz daha ağır, Bozdoğan’ın ise biraz daha hafiflemesiyle sonuçlanması muhtemel. Ülkemiz savunma ve havacılık sanayisinden sızan bilgiler; üst versiyonları gemi sensörlerinden bağımsız, 360 derece koruma icra edebilen, bir öz hava / nokta savunma sisteminin geleceğini işaret ediyor. Bu öneride okuyacağınız bundan farklı bir sistemdir efendim.
Benim önerdiğim sistem çok daha yüksek füze adedine sahip olan ve 360 derecelik sensörel kabiliyetini geminin savaş yönetim sisteminden alan bir yapıdadır. Kendi üzerindeyse maksimum 60 derece olmak üzere dar bir açıyı kapsayabilecek sensör kabiliyeti bulunmaktadır. Bir önceki öneride dillendirdiğimiz iki versiyonu da (IIR ve Lazer Beam Riding güdüm), booster’lı ve booster’sız olarak barındırabilir. Harp başlığı çok amaçlıdır ve sadece havadan gelecek hedeflere karşı değil, deniz hedeflerine karşı da kullanılabilir. Bu kapsamda: SİDA’lar, Kamikaze İDA’lar, Yüzen Akıllı/Sinsi Mayınlar, düşman platformunun sensör kabiliyetleri, dron sürüleri, seyir füzeleri, dolanan mühimmatlar, SİHA’lar, helikopterler, sabit kanatlı uçaklar vb. tüm hedef türlerini önleyebilir.
Yöntem:
Merkezi bir döner mesnedin iki tarafına takılacak lançer üniteleri, teker teker yüklenebilir yapıda olabileceği gibi, grup halinde de değiştirilebilme kabiliyetine sahip olmalıdır. Yedek gruplar (en azından hesaplı füze tipleri için) güverte altında kolayca ikmal edilebilir biçimde depolanabilir. Bu sayede hedeflenen daha hesaplı ve yoğun tehdit kalemlerine, güvertede daha az bir alan kullanarak, daha sürdürülebilir bir karşı koyma kabiliyeti sunmaktır.
Deniz şartlarına dayanıklılığı arttırmak adına gerek tekli gerekse çoklu lançerlerin kapalı kanisterler içerisinde tutulması faydalı olacaktır. Bununla birlikte söz konusu işlem için sarf edilmesi gereken zorluk derecesi yüksek ise, açık lançer içerisine dıştan yükleme yaklaşımı da benimsenebilir. (Göksur konseptinde üstte görülen, ağızdan yükleme vinci benzeri.)
Bu sistemde guidence beam’a sadece havada paralanma veya kendini imha etme özelliği değil, görüş ötesi angajmanlara yönelik bazı ilave kodların da yüklenmesi önerilir. Bu sayede veri yolu dışında, tek yönlü veri iletişimine odaklı, karıştırmaya dayanıklı bir katman daha ilave edilmiş olacaktır.
Ayrıca bu sistemde kullanılacak füzeler içerisine, alternatif başlıklar da ilave edilebilir. Örneğin belirli bir satıh bölgesini ya da hedefi geçici biçimde işaretlemek üzere, çeşitli özellikteki boyalar kullanılabilir. Ya da ön tarafa bakan proximity katmanı, anti radyasyon sensörleri ile değiştirilerek; düşman platformun radar ve elektronik harp sistemlerine daha başarılı bir yönelim sağlanabilir. (Home of Jamming)
Notlar:
Bir hedefe çoklu füze angajmanı yapılırken, bir adet booster üniteli bir adet de standart füze kullanılabilir. Özellikle yüksek hızlı hedeflere yönelik angajmanlarda aynı anda sevk edilse bile iki füzenin arasını pozitif anlamda açacak bu yaklaşım; önleme mesafesini uzatmak yanında, hedefin imha olasılığını da güçlendirecektir.
Sonuç
Şüphesiz bu yazıdaki üç inovasyon önerisine yenileri de eklenebilir. Bu inovasyon önerilerinin içerisindeki bazı unsurlar alınarak, mevcut projeleri güçlendirmekte de kullanılabilir. Makalenin okunabilirliğini arttırmak ve odağını bozmamak adına, tüm vizyon yansıtılmamıştır. Sadece izole edilen bazı komponentler inceleme kapsamında değerlendirilmiştir.
Bu makalede okuduğunuz üç öneri de booster ünitesi odağında şekillenen ve diğer alanlara da dallanan bir yapıdadır. Bir sonraki makalemizin konusu ise arayıcı başlık odağındaki bazı inovasyon önerilerini içerecektir.
Aklın yolu birdir. Bu sözün genel geçerliliği, diğer ülkelerin benzeri sistemler geliştirmemiş olmasına bir bahane teşkil etmez. Yemekte lezzet farkı yaratan çoğunlukla şef dokunuşlarıdır. Bu sebepledir ki geliştirmekte olduğumuz sistemlere Türk dokunuşları katmak ve bunu en azından dijital ortamın sağladığı imkanları da kullanarak etüt etmekten bir zarar gelmeyecektir.