Güney Kore'ye Nükleer Şemsiye
Caydırıcılığın arttırılması, bunun için de gerektiğinde Amerikan nükleer silahlarının kullanılmasına karar verilmesi, bu zirvede, iki lider tarafından ele alınan konuların başında geldi. 26 Nisan tarihli Washington Deklarasyonu, ABD'nin Güney Kore'ye yönelik genişletilmiş caydırıcılık taahhüdünü pekiştirmek için somut ve görünür çabalar ortaya koyacağını deklare etti.
Genel
26 Nisan'da ABD Başkanı Joe Biden ile Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol, Washington’da bir araya geldiler. İki ülkenin başkanı, aralarındaki ittifakın 75. yıldönümünü kutladılar. Önümüzdeki 75 yıllık dönemde genişletilmiş işbirliğine devam etmeye karar verdiler. Böylece, Beyaz Saray'daki bu zirve ile iki ülke arasında yeni bir sayfa daha açılmış oldu. Caydırıcılığın arttırılması, bunun için de gerektiğinde Amerikan nükleer silahlarının kullanılmasına karar verilmesi, bu zirvede, iki lider tarafından ele alınan konuların başında geldi. 26 Nisan tarihli Washington Deklarasyonu, ABD'nin Güney Kore'ye yönelik genişletilmiş caydırıcılık taahhüdünü pekiştirmek için somut ve görünür çabalar ortaya koyacağını deklare etti.
Güney Kore ve ABD arasında stratejik ortaklığa varan işbirliğinin temelinde 1950-53 yıllarındaki Kore Savaşı olmakla birlikte, bu savaşın öncesinde de Amerikan donanmasının Pasifikteki varlığı için Kore yarımadası önemli dayanak noktalarından birisi olarak görülüyordu.
Uluslararası ilişkiler perspektifinden bakıldığında, Güney Kore; Japonya, Çin, Rusya ve ABD arasındaki tarihsel büyük-güç mücadelesinde, “balinalar arasında kalmış karides” veya “ortadaki adam” pozisyonunda olan bir ülke olarak tanımlanmaktadır. Gerçekten de, en azından son iki asra baktığımızda, savaşları kendisinden uzak tutamayan bir Güney Kore’den söz etmek mümkündür. Büyük güçler arasındaki savaşlara (1895, 1905 ve 1950) ev sahipliği yapmak zorunda kalan Kore yarımadasının sakinleri Koreliler, nihayetinde karpuz gibi ortadan ikiye bölünen bu yarımadada, şimdilerde neredeyse kültürel yapıları bile birbirinden uzaklaşmakta olan iki ayrı millet halinde yaşam sürmektedirler.
Güney Kore, bölünmüş bir ülke olarak çareyi, çok uzaktaki büyük bir güç ABD’ye sığınmakta bulurken, aynı coğrafyayı paylaştığı Japonya, Çin, Kuzey Kore ve Sovyetler Birliği ile daha az düşmanlığa dayalı, temkinli bir ilişki içinde olmayı tercih eden bir politikayı benimsemiştir. Ulusal askerî yapılanması da buna göre Seul ve Washington’un ortak çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.
ABD’nin Güney Kore’den Beklentisi Nedir?
Güney Kore, Kore Harbi’nden sonra ABD korumasına, ekonomik ve askeri yardımına ihtiyaç duymuştur. ABD ise Soğuk Savaş ortamında Sovyetleri ve uydu devletlerini çevreleme politikasında önde gelen askeri kuvvet konuşlandırma noktalarından birisi olarak Güney Kore’ye yerleşmeyi “gerekli” görmüştür. Hâlihazırda 28 500 kadar ABD askeri Güney Kore’deki Amerikan üslerinde görev yapmaktadır. Bu askerlerin Güney Kore’deki yegâne bulunuş maksadı, Kuzey Kore “tehdidine” karşı Washington ve Seul’un birlikte harekete geçmesini garanti altına almaktır. ABD, ayrıca nükleer şemsiyesi altında Güney Kore’ye koruma kalkanı sağlamaktır.
Askerî ilişkiler yanında, iki ülkenin ekonomileri arasında işleyen sıkı bir bağ da mevcuttur. Güney Kore-ABD Serbest Ticaret Antlaşması (KORUS FTA) kapsamında, Güney Kore ABD’nin yedinci büyük, ABD ise Güney Kore’nin Çin’den sonraki ikinci büyük ticari ortağı olarak karşılıklı ticari faaliyetleri yürütmektedirler. “Kalkınmaya odaklanmış devlet” olarak Güney Kore’nin kalkınma hamlesine destek veren ABD; Güney Kore’nin korumacı ekonomi siyasetine rıza göstermiş ve aynı zamanda Kore mallarının Amerikan iç pazarına kolaylıkla girmesine izin vermiştir.
Güney Kore coğrafyasında özellikle dünyanın ikinci büyük ekonomisi olarak küresel güç haline gelen Çin’in Amerika açısından kontrol edilebilirliği, karşılıklı bağımlılık teorisi doğrultusunda ABD’nin küresel bir ekonomik dev olarak Çin’in çıkarlarıyla uyumlu politikalar üretmesine bağlıdır. Öte yandan, Uzak Doğu’da Amerikan hegemonyasının devam ettirilebilmesi, ABD ve müttefiklerinin Çin’i çevreleme stratejisinin başarılı olabilmesi için, 1950’lerden günümüze sürdürülen Amerika’nın Güney Kore’de asker bulundurma ve politik iktisadi ilişkilerinde bu ülkeyi kayırma politikalarını devam ettirmesi bir zorunluluktur.
Theodore Roosevelt’in Rus-Japon savaşında arabuluculuk etmesinden beri, yüzyılı aşkın bir süredir, Amerika’nın değişmez politikası Asya’da ikinci bir hegemon gücün ortaya çıkmasını engellemektir. Hegemonik istikrar teorisi perspektifinden bakıldığında da ABD’nin bölgedeki güçlü konumunu korumaya devam edebilmesi için, bölgedeki müttefiklerini gözetmesi, güvenlik endişelerini gidermeye devam etmesi gerekir. Zira bu ülkelerin (Güney Kore, Japonya, Tayvan, Filipinler, Avusturalya vb.) Çin ve Rusya’ya karşı ABD’nin yanında olmaları geçerliliğini yitirmek üzeredir. Başat askeri gücün başat ekonomik güç olduğu “eski dünya düzeni” Uzak Doğu’da geçerliliğini yitirmiştir. Artık ‘ortak düşman’ Çin’in bu ülkelerle dış ticareti ABD’yi geçmiştir. ABD’nin askeri ve politik manadaki hegemonyası Çin tarafından bu bölgede ekonomi perspektifinde ABD’yi ikinci plana itmiş, “iki başlı hiyerarşi (bölge ülkelerinin güvenlik gereksinimlerini ABD’den karşılamaya devam etmeleri ve Çin’in sunduğu ekonomik hayata yönelik fırsatlardan yararlanmaları)” durumuna neden olmuştur.
Biden-Yoon Zirvesi Güney Kore İçin Ne İfade Ediyor?
26 Nisan’da Beyaz Saray’da yapılan toplantının ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Biden ve Yoon, Washington Deklarasyonu ile, ABD ile ortak nükleer planlama ve karar alma süreçlerine Güney Kore’nin de katılmasına izin veren, nükleer silahların kullanımında Seul’un rolünü arttıran Nükleer Danışma Grubu'nu (NCG) kurdular. Yoon bu deklarasyonunu, caydırıcılığın artırılmasını sağlayan, eşi benzeri görülmemiş bir gelişme olarak nitelendirdi. Deklarasyon, Amerikan balistik füze denizaltısının Güney Kore'ye yapacağı ziyaretler yoluyla, Amerikan savunma taahhüdünün görünürlüğünü arttırmasını da içeriyor.
Aslında Washington Deklarasyonu ile Güney Kore, ABD'nin nükleer caydırıcılığına olan güveninin devam ettiğini kabul etti. Değilse ABD'nin taktik nükleer silahlarının Güney Kore'ye konuşlandırılmasını öngörmemektedir. Anlaşma, Kore Yarımadası'nda olası bir durumda Güney Kore Devlet Başkanı'na nükleer silah kullanımında, alınacak kararlarda ortak yetki de vermiyor
Peki, bu deklarasyon ne anlama geliyor?
Washington Deklarasyonu, Güney Kore kamuoyunda nükleer silah geliştirilmesine ilişkin tartışmaların yaşandığı bir dönemde imzalandı. Giderek artan sayıda Güney Koreli, Kuzey Kore’nin süregelen nükleer silaha dayalı provokasyonlarını daha etkin bir şekilde caydırmak ve ülkenin gelecekteki güvenlik tehditlerine karşı ABD’yi bağımlılığını azaltmak için Güney Kore'nin nükleer silahlara sahip olması gerektiğini savunuyor. Yakın zamanda yapılan bir ankete göre Güney Korelilerin yüzde 64.3'ü bağımsız bir nükleer silah programını destekliyor.
Buna karşın imza attığı bu deklarasyonla, Yoon Hükümeti, nükleer silahlara sahip olunması gerektiğini savunan kesimin çağrılarına kulak tıkadığını da göstermiş oldu. Yoon yönetimi, nükleer silah peşinde koşmayacağını kayıt altına aldırdı. Bu anlamda, ABD-Güney Kore ittifakına zarar vermeyeceğini teyit etti. ABD'nin savunma taahhüdünün açık bir göstergesi olarak görülen deklarasyon neticesinde, Seul, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT)’ndan çıkma yönündeki kendi iç kamuoyundaki tartışmaları dikkate almayacağını açık etmiş oldu. Böylece nükleer silah koruma şemsiyesi için Seul’un Washington’a bağımlılığının devam etmesi, bunun karşılığında ABD’nin daha üst perdeden bu ülkeye nükleer koruma sağlama taahhüdü, bu zirvenin en önemli çıktısı olarak görülüyor.
Washington Deklarasyonu genel manada Güney Kore medyasının büyük bir bölümü tarafından olumlu bulundu. ABD ve Güney Kore arasında "pratik bir uzlaşma", “faydalı ikili mekanizma” olarak görülen deklarasyon memnuniyetle karşılandı. Medyanın muhafazakâr kanadı ise, Güney Kore'nin ödediği yüksek bedelin karşılığını alamadığını, Seul’un kendini savunma kabiliyetine vurulan "pranganın" daha da sıkmasına Yoon’un izin verdiğini ifade etti, hükümeti eleştirdi. Bazı yazarlar ise, Amerikan tarafıyla iş birliği yapılmaya devam edilmesini, genişletilmiş caydırıcılığın güçlendirilmesini gerekli bulduklarını, bunun yanı sıra Kuzey Kore ile diyalog ve diplomasinin sürdürülmesine önem verilmesini, Kore Yarımadası'nda barışa öncelik verilmesini, bu kapsamda Çin ve Rusya ile olan ilişkilerin de iyileştirilmesini ifade ettiler.
Öte yandan Yoon hükümetine muhalif bazı yazarlar ise, Washington Deklarasyonunun en önemli sonucunun Çin ve Rusya'yı Güney Kore'nin "fiili düşmanları" haline getirdiğini iddia ettiler. Basındaki ortak kanı ise, Kuzey Kore'nin nükleer cephaneliği için Amerikan taahhüdünün gerçek bir savaş ihtimaline karşı ne derece güvence sağlayabileceğinin test edilmeden bilinemeyeceği yönünde oldu.
Sonuç
ABD ile Güney Kore askeri ittifakının ortak paydası, ortak “düşman” Kuzey Kore’dir. İki Almanya’nın birleşmesine benzer bir birleşmenin Kore Yarımadasında gerçekleşmesi, ABD’nin bölgedeki varlığına yönelik bir risk olarak görülmektedir. “Birleşik Kore”, ABD askerlerinin Güney Kore’deki varlık nedenini ortadan kaldırabilecektir. Bu nedenle, dinamik bir Kuzey Kore tehdidinin varlığı ve bu tehdide yönelik Güney Korelilere Amerikan askerlerinin varlıklarıyla güvence vermeye devam etmeleri önemli görülmektedir. Ayrıca, 26 Nisan’da açıklanan Yoon-Biden Washington mutabakatıyla, Seul’un güvenlik kaygılarını gidecek şekilde gerektiğinde Amerikan arsenalindeki nükleer silahların Kuzey Kore’ye karşı kullanılabileceğine ilişkin kuvvetli bir taahhüdü Washington Seul’a vermiştir.
Kaynakça:
Jennifer Ahn, Evaluating Extended Deterrence at the U.S.-South Korea Summit, Council on Foreign relations, 2 May 2023, https://www.cfr.org/blog/evaluating-extended-deterrence-us-south-korea-summit
Kissinger H. (2014). World Order. Çeviri: Dünya Düzeni, Gül SS, 1.Baskı, İstanbul, Boyner Yayınları.s.256.
Ikenberry GJ. (2015). Between the Eagle and the Dragon: America, China, and Middle State Strategies in East Asia, Political Science Quarterly, Volume XX Number XX, DOI: 10.1002/polq.12430, <www.psqonline.org>, s.e.t. 18.11.2020. s.2-6.
Rozman G. vd. (2015). Asia’s Alliance Triangle, US-Japan-South Korea Relations at a Tumultuous Time, Asan-Palgrave Macmillan Series. s.10.