Site İçi Arama

savunma

NATO’nun Avrupa Kanadının Stratejik Özerkliğine Dayalı Güç İnşası

Eğer NATO ile uyumlu bir Avrupa askeri güç yapılanmasına gidilecek ise, bu gücün Avrupa’da özellikle Rus tehdidine karşı koyabilecek yetkinlik ve yeterliliğe sahip olması beklenmektedir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin güvenliğini garanti edecek bir Avrupa yapılanması inşa edilmek durumundadır.

AB’nin Stratejik Özerklik Arayışları:

NATO-Avrupa Birliği (AB) ekseni, NATO ortak yetenek havuzunun kullanımındaki kısıtlar nedeniyle, NATO’dan farklı yapıda Avrupa’nın stratejik özerkliğini inşa etmesini, bir açıdan zorunlu görmektedir. Bu durum, AB üyesi olmayan NATO ülkelerini (ABD, Kanada, İngiltere, Türkiye vb.) NATO kanadında daha fazla sorumluluk almaya, NATO-AB üyesi ülkeleri ise hem NATO hem AB kanadında, iki ayrı kulvarda, daha fazla kaynak kullanmaya itmektedir. Avrupa kanadının böyle bir sorumluluğu yüklenmeye hazır olup olmadığı henüz belli değildir.

Avrupalılar Ruslara Karşı Askerlerini Kullanmaya Hazır mı?

Eğer NATO ile uyumlu bir Avrupa askeri güç yapılanmasına gidilecek ise, bu gücün Avrupa’da özellikle Rus tehdidine karşı koyabilecek yetkinlik ve yeterliliğe sahip olması beklenmektedir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin güvenliğini garanti edecek bir Avrupa yapılanması inşa edilmek durumundadır. Bunun için AB üyesi olmayan ABD ve diğer üyelerin itirazlarını bırakması, AB üyesi ülkeler yönüyle, bir ‘ön-şart’ olarak gerekli görülmektedir. Aynı zamanda, AB üyesi ülkelerin gayri safi milli hasılalarından savunma bütçelerine ayırdıkları payların artırılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ortasında Almanya’nın savunma bütçesinde artışa gideceğini açıklamasını bu yönde bir eğilimin hayat bulacağı şeklinde yorumlamak gerekir.

Günümüz şartlarında, stratejik özerkliğin daha fazla stratejik sorumluluk yükleyeceğini kabul eden Avrupalı müttefikler ile AB üyesi olmayan diğer NATO müttefikleri arasında, özel bir iş birliği anlaşmasına varılması zorunluluğu bulunmaktadır. NATO-AB arasında böyle bir anlaşmaya varılması halinde, temel ilkelerin her iki örgütün de yeni stratejik konseptlerine dahil edilmesini gerektirecektir.

Macron’un mu NATO’nun mu Beyin Ölümü Gerçekleşmiştir?

Gerçekte bu bağlamdaki Avrupa yaklaşımına olan ihtiyacı, birlik içinde en fazla Fransa dillendirmektedir. Başkan Macron’un söylemiyle “beyin ölümü gerçekleşen” NATO’ yerine; ABD’ye bağımlı kalmak istemeyen, Fransız savunma sanayii ürünlerini tüm Avrupa’nın kullanımına ‘sunarak’ Avrupa’da güvenlik ve askerî bağlamda söz sahibi olmak isteyen Fransa için, güçlü bir Avrupa’nın inşası önemli görülmektedir. Bir başka deyişle, Fransa; Avrupa’da ABD’nin yerini almak, silah sanayii ürünlerini Avrupa ülkelerine satmak, Avrupa dahilinde nüfuzunu artırmak ve mümkünse Avrupa’nın savunma alanında lider ülkesi olmak isteğiyle hareket etmektedir.

Bu manada, Avrupa ülkelerinin çoğunluğu, eski Başkan Trump döneminde İttifak içinde yaşanan gerginliklerden rahatsız olduklarını dile getirmişlerdir. Ayrıca, NATO’daki Avrupalı üyelere bile danışmadan Afganistan’dan 15-31 Ağustos 2021 tarihleri arasında Amerikan askerlerinin çekilmesine yönelik kararı dahil Avustralya denizaltı anlaşması (Fransızların Avustralyalılarla imzaladığı denizaltı üretim programı anlaşmasının bozulması) benzeri son zamanlardaki kusurlu Amerikan istişareleri nedeniyle, Avrupa’nın stratejik özerkliğine daha fazla ihtiyaç duyduklarını, Avrupa ülkeleri ifade etmeye başlamışlardır.

Doğu Avrupa’da AB Liderliği:

NATO’nun Avrupa kanadında yetenek geliştirmeye yönelik gündeme getirilen isteklilik durumu, yeni şartlarda bundan böyle ABD’nin de işine gelebilecek şekilde hayat bulabilecektir. Çünkü ABD; Asya’da Amerikan çıkarlarına yönelik ‘saldırgan’ bir duruşa sahip yükselen Çin’i caydırmak için gerekli askeri yeteneklerini Hint-Pasifik bölgesine kaydırmak durumundadır. Avrupa kanadının Ruslara karşı sorumluluk almaya ve gereken yetenekleri karşılamaya hazır olması halinde, bundan en fazla fayda sağlayacak olan ABD’nin kendisi olacaktır. Böylece ABD; aynı anda hem Rusya hem Çin’le uğraşmak yerine, tüm gücünü AUKUS (ABD, İngiltere ve Avustralya) merkezli yakın müttefikleriyle birlikte, Çin’i kontrol altında tutabilmeye vakfedebilecektir. Avrupa tarafından meşgul edilecek bir Rusya ise Çin’i desteklemeye vakit bulamayacaktır. Rusya-Ukrayna Savaşıyla birlikte yükselişe geçen “Avrupa’nın savunulması” yaklaşımında sergilenmeye başlanan köklü değişiklikler bu açıdan önemlidir. Almanya olmasa bile Polonya’nın Doğu Avrupa’nın Ruslara karşı savunulmasında liderliğe soyunması, Almanya ve Fransa’yı mecburen oyuna dahil etmiştir. Biden’ın şahsında sergilenen ABD liderliği, Doğu Avrupa’da kuvvetli bir NATO duruşuna AB ülkelerini zorlamaktadır. 24 Mart 2022 tarihinde gerçekleştirilen NATO’nun Brüksel Zirvesi’nde bütünleşmiş (unified) bir NATO görüntüsünün ortaya çıkması, Amerikan liderliği tarafından Ruslara uygulanan yaptırımlar başarısı yönüyle memnuniyet yaratmıştır. Şimdi Doğu Avrupa’ya yapılacak kuvvet kaydırmaları, yaptırımlar yanında askeri tutumların sergilenmesi yönüyle önemli görülmektedir. ABD, doğal bir AB liderliğini görmeyi ummaktadır.

Öte yandan, NATO-AB yetenek geliştirme ekseninde ABD oluru alınsa bile, NATO’nun bu bağlamdaki gelecek tasavvurlarını, son tahlilde, Hint-Pasifik bölgesinde çıkarı bulunmayan ve Avrupa kanadına da AB üyesi olmadığı için dahil edilmeyen Türkiye benzeri NATO üyelerinin pozisyonu ve tutumu belirleyici bir rol oynayacaktır. Bu açıdan Türk dış siyasetinin ve savunma camiasının, ‘yol ayrımı’ dahil zorunlu değerlendirmeleri yapmaya şimdiden hazır olması gerekebilir.

NATO, Küresel Güvenlik Örgütü:

Bilindiği üzere, NATO, Soğuk Savaş sonrasında, kolektif savunma felsefesinden taviz vermeden, küresel güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda, dünya polisliği yaklaşımı çerçevesinde, alan dışı operasyonlar yapacak şekilde kendini yeniden yapılandırmıştır. Bu kapsamda, NATO ülkeleri ağırlıklı olarak Amerikan askeri yeteneklerine bağımlı durumdadır. ABD olmadan halihazırda AB kendi başına büyük bir harekata kalkışamaz. Bir başka deyişle, ABD askeri gücü olmadan, Avrupa ülkeleri Ruslara veya bu ülkenin emsalinde bir tehdide karşı koyabilecek askeri yeteneklere henüz sahip değildir. Almanya benzeri tüm AB ülkeleri, kararlı bir şekilde uzun yıllar boyunca, NATO ile eşlenik bir AB yetenek havuzunu geliştirmek durumundadır. Avrupa bunu hiçbir zaman başarmak için istekli olmamış, söylem düzeyinde AB yeteneklerine olan ihtiyaç çeşitli platformlarda ifade edilmiş, bazı konsept çalışmalarına yansımıştır. Bu maksada yönelik kaynak ayrılmaması, NATO’ya güvenilmesi, kolaycılığa kaçılması, AB ordusu oluşumlarının sekteye uğratmıştır.

AB Samimi mi?

Esasında, Avrupa şimdiye kadar böyle bir kuvvet yapılanmasına da samimi bir şekilde ihtiyaç duymamıştır. İttifakın Avrupa kanadında yer alan ülkeler; ABD’ye bağımlılıklarından kurtulmak için öncelikle stratejik ulaştırma, stratejik bombardıman, havadan yakıt ikmali vb. yeteneklere sahip olmalıdır. Bu da Avrupa’nın sahip olduğu savunma sanayii altyapısındaki yeteneklerin planlı bir gayret birliğine gitmesini Avrupalılara işaret etmektedir. İngiltere’nin de Brexit ile ayrıldığı bir AB yapısının bu yetenekleri kısa vadede üretmesi mümkün gözükmemekte, Amerikalılara Avrupalıların bağımlılığının asgari 10 yıl daha devam edeceğini göstermektedir.

2030 yılları hedef alındığında, NATO ve AB’nin iki koldan senkronizeli ve eşgüdümlü ilerlemesini zorunlu bir tercih haline getirmiştir. Bu yöneliş, iki uluslararası örgütün de kaçınamayacağı şekilde önüne çıkmak üzeredir. AB kanadının Fransa-Almanya liderliğinde Doğu Avrupa cephesinde Ruslara yönelik bir savunma planlamasına yönelmesi söz konusu olabilir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonuçları buna AB ülkelerini zorlayabilir. Diğer üyelerin ise ABD-İngiltere liderliğinde Hint-Pasifik cephesine ağırlık vermesi bir öncelik olarak gerekebilir. Böylece NATO-AB ekseni paylaşılmış çıkarlar ve değerler bağlamında ortak ve gerçekten bir küresel ittifak haline gelebilir veya ortak hareket eden iki farklı ittifak olarak küresel güç dengesindeki varlıklarını kuvvetli bir şekilde sürdürebilirler. Bunun bir sonucu olarak, NATO ve AB, eş zamanlı iki cepheli savaşı icra edebilecek yeni stratejik konseptleri hayata geçirebilir. Konsepte dayalı yeni yetenekleri Avrupa kanadı zorunlu olarak kazanma yoluna gidebilir. Bunun için gerekli kaynakları AB ülkeleri ayırabilir. Avrupa zenginliği ve mirası bunu kolaylıkla kaldırabilir.

AB’nin ABD Bağımlılığı Aşılacak mı?

Bu yeni yaklaşım, Avrupalıların yarım yüzyıldır çeşitli nedenlerle hayata geçiremediği “ABD bağımlılığından kurtulma” yönünde adımlar atmalarını gerektirmektedir. İki cepheli savaş senaryosuna bağlı olarak geliştirilecek yeni stratejik konseptler; Avrupa ülkelerinin yeni sorumluluklar yüklenmesini, savunma harcamalarını artırmasını zorunlu kılmaktadır. Avrupa’nın bu yola girmesi halinde, Çin-ABD arasında halihazırda var olan güvenlik ikilemi sendromu, AB-Rusya arasında da cereyan edecektir. Üçüncü dünya savaşının taşlarını döşeyecek bu türden yaklaşımlar ve askeri güç oluşumları, önümüzdeki birkaç yıl boyunca dünya gündemini fazlasıyla işgal etmeye devam edecektir.

İki Cepheli Büyük Savaş Senaryoları:

NATO ve AB’nin, ayrı ayrı veya birlikte, “iki cepheli büyük savaş” senaryosuna yönelik atacakları her adım, Üçüncü Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin tüm insanlık tarafından daha fazla duyulmasına hizmet edecektir.

Avrupa içinde, kuzey kanadı bilinçli bir tercihle ortak yeteneklerini birleştirme ve geliştirme arayışına girişmiştir. Rusya'dan Avrupa'ya yönelik konvansiyonel askeri tehdit, Kuzey Kutbu’ndan Barents Denizi’ne ve Baltık Denizi bölgesine uzanan ön cephedeki Nordik ve Baltık devletlerini ciddi bir şekilde etkilemektedir. Bu ülkelerin bazıları NATO ve AB üyesi bile değildir. Kuzey kanadındaki bu ülkeler arasında Estonya, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Norveç, Polonya ve İsveç yer almakta ve şu sıralar Rus tehdidiyle yatıp kalkmaktadırlar. Rusya'nın 2014 yılında Kırım’ı işgalinden bu yana, bu ülkeler, diğer Avrupa-Atlantik müttefikleri ve ortaklarıyla uyum içinde, kendi savunmalarını güçlendirmeye ve çeşitli savunma iş birliği düzenlemeleri içinde olmaya odaklanmışlardır. Rusya-Ukrayna Savaşı, bu sürece ivme kazandırmış, arayışları ciddi bir boyuta taşımıştır.

Finlandiya ve İsveç’in Durumu:

Bölgedeki NATO üyesi olmayan ve askerî açıdan bağlantısız iki ülke olarak öne çıkan Finlandiya ve İsveç’in bölgesel güvenlikteki rolü, kuzey kanadındaki diğer ülkelerle iş birliği düzeyleri, Avrupa’nın kuzeydoğusunda caydırıcılık ve savunma için yeni fırsatların ortaya çıkmasına hizmet etmektedir. Bu iki ülke, bölgedeki savunmayı iyileştirmek için birbirine kenetlenen bir güvenlik ilişkileri ağı kurmaya çalıştıkları için diğer kuzey kanadı ülkelerini de olumlu bir iş birliği için cesaretlendirmektedirler. Kuzey kanadının geliştirdiği temel düzenlemeler şunlardır:

  • Finlandiya-İsveç ikili savunma ilişkisi,
  • İskandinav Savunma İşbirliği,
  • İskandinav-Baltık Sekizlisi,
  • Kuzey Grubu,
  • NATO Ortaklıkları,
  • Avrupa Birliği,
  • Ortak Sefer Gücü, Çerçeve Milletler Konsepti ve Avrupa Müdahale Girişimi gibi geçici düzenlemeler
  • Finlandiya-İsveç-ABD üçlü ve ikili savunma iş birliği.

Bu iki ülkenin olası NATO üyeliği ilerleyen dönemlerde gündeme gelebilir ancak şu an için öncelikli bir konu olarak (Rus tepkileri de dikkate alınarak) görülmemektedir.

Değerlendirme:

Bu tür girişimlerin Avrupa’nın genelinde olumlu bir savunma kimliğinin ortaya çıkmasına ve sinerji oluşmasına katkı sağlayacağı ancak tüm Avrupa Birliği ülkeleri birlikte hareket etmezse, Birleşik Amerika’nın beklediği şekilde bir güç inşa sürecinin kısa vadede başarıya ulaşmasının söz konusu olamayacağı, neticede Avrupa’nın ABD olmadan Rusya karşısında ‘savunmasız’ kalma sorunsalının varlığının 2020’li yıllarda da devam etmesine neden olabileceği değerlendirilmektedir.

Neticede, İttifak aracılığıyla, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika yalnızca bağımsızlıklarını ortaklaşa savunmakla kalmadılar. Aynı zamanda benzeri görülmemiş bir istikrar düzeyine de ulaştılar. Nitekim NATO tarafından üstlenilen küresel güvenlik sorumluluğu, Avrupa ekonomik iş birliği ve entegrasyonunun temelini oluşturan refah ve zenginlik ortamının “oksijeni” olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda 1990'lı yılların başında Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ve Avrupa bütünleşmesinin önünü açmıştır.

Sonuç:

Güvenlik ve savunma boyutunun meyvelerini bugüne kadar iştahla yiyen Avrupa’nın zenginlik ve refahının sürdürebilirliği, Amerikalı vergi mükellefleri yerine AB ülkelerindeki vergi  mükelleflerinin üzerine binmesi istenmektedir. Soğuk Savaş sonrasındaki ABD söylemlerinin temeli budur. Rusya-Ukrayna Savaşı, bunun için bir katalizör işlevi görecektir, görmeye de başlamıştır.

Dr. Hüseyin FAZLA
Dr. Hüseyin FAZLA
Tüm Makaleler

  • 30.03.2022
  • Süre : 6 dk
  • 1649 kez okundu

Google Ads