Site İçi Arama

savunma

Savunma Planlamasının Strateji İle Etkileşimi

Latincede stratos olarak adlandırılan bir çeşit hâkim ya da generalin yolu olduğu düşünülen “strateji” kavramı, TDK Sözlüğünde; “bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barış veya savaşta benimsenen politikalarına en fazla desteği vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askerî güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatı” olarak tanımlanmaktadır

Tarih boyunca bireylerin mal ve can gibi maddi ya da özgürlük gibi manevi varlıklarının iç ve dış tehditlere karşı savunulması başta devletler olmak üzere tüm siyasi oluşumların ana amacı olmuştur. Bu görevin layığı ile yerine getirilebilmesi için devletler, her türlü milli güç unsurundan yararlanarak ileriye dönük kuvvet, silah, tesis gibi unsurlara ilişkin savunma planlamaları icra etmişlerdir. Bu bağlamda savunma planlaması; devletlerin çevrelerindeki beklenmedik tehditler ile askerî güç unsurunu kullanarak başa çıkabilmeleri, çatışma dışındaki farklı askerî görevleri icra edebilmeleri ve değişen güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri maksadıyla askerî yetenekler ile esnek kuvvet yapıları oluşturmak için kullanılan stratejik bir karar verme sürecidir (1). Ancak daha önceki farklı makalelerde ifade edildiği üzere genel kabulün aksine savunma planlaması, sadece askerleri personelin ilgi alanı değildir. Sonuçlarından birebir etkilenen siyasi otorite mensuplarından, toplamsal önderlere  ve savunma sanayi çalışanlarına kadar toplumun  tüm bireylerinin kamu kaynağı kullanan savunma planlaması unsurlarını  bilmesi zorunludur. Örneğin silahlı kuvvelerinin ihtiyaçlarının doğru analiz edilmesi ve dost, müttefik ülkeler nezdinde ihracatının yapılabilmesi maksadıyla savunma sanayi için savunma planlamasının öğrenilmesi hayati öneme haizdir (2).

Diğer yandan savunma planlaması için tarih boyunca çok farklı usuller denenmiş; hatta sosyal, fen ve mühendislik gibi bilimlerinden fazlasıyla yararlanılmıştır. Savunma planlaması sistem ve yaklaşımlarının tam olarak anlaşılması ancak söz konusu tarihsel sürecin doğru olarak bilinmesine bağlıdır. Çünkü tarihsel süreç içinde kullanılan yaklaşımlar kaybolmamış, ya popüler olan yenilerinin içinde kendine yer bulmuş ya da daha etkin hale gelerek farklı bir isimle anılmışlardır. Özellikle 20.yy içinde savunma planlamasına en büyük karşılıklı katkı, aralarındaki farklara rağmen üniversiteler ve bilimsel danışmanlık şirketlerince geliştirilen iş stratejisi literatüründen sağlanmıştır (3). Bugün, tarihteki gelişim süreci incelendiğinde savunma planlamasının çok daha farklı bir anlamsal düzlemde ilerlediği görülebilir. Bu bağlamda gelişim süreci detaylı olarak incelendiğinde savunma planlamasının gelecekte ulaşacağı hedefler rahatlıkla tespit edilebilir.

Latincede stratos olarak adlandırılan bir çeşit hâkim ya da generalin yolu olduğu düşünülen “strateji” kavramı, TDK Sözlüğünde; “bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barış veya savaşta benimsenen politikalarına en fazla desteği vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askerî güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatı” olarak tanımlanmaktadır (4). Halbuki strateji kavramı askeri literatürde ünlü filozof Sun Tzu (MÖ 500) döneminden beri bilinen bir düşünce sistematiğidir (5).

Özü itibarıyla Uzak Doğunun kadim savaş kültürü ve Taoist geleneği ile harmanlanan strateji kavramları daha önce de var olmalarına rağmen Çin’in Savaşan Beylikler döneminde (MÖ 480 - MÖ 221) asıl anlamına kavuşmuştur.  Sun Tzu tarafından kaleme alınan ve yaşamsal problemlere ilişkin en üst düzey yetkililerce verilen yapısal kararlara ilişkin  prensipler,  tarihteki ilk strateji kuramları olarak kabul edilir. Düşünürün alınan kararlarda insanın ve doğanın fiziksel gerçekliğinin, toplum psikolojisinin ve politikanın analizine dayanan sistemsel yaklaşımı, sadece siyaset ve askeri bilimlerde değil günümüz iş dünyasında, hatta insanoğlunun varoluşsal gelişiminde bile önemli bir yer tutmuştur. Asıl olanın "savaşmadan kazanmak" olduğunu belirten filozof, bunun işin uygulanması gereken ana politikaları belirtirken çalışmanın savaşın maliyetine ilişkin ikinci bölümünde günümüz anlamıyla savunma planlamasının da temel çerçevesini çizmeyi ihmal etmemiştir.

Diğer yandan askeri bilimlerde uygulanan temel askeri politikalar savaş sanatının sadece küçük bir parçasını temsil etmektedir. Rakiplere göre daha üstün bir konum elde edebilmek için yapılan yenilikler aldatmalar, kurulan tuzaklar, caydırıcılık ve psikolojik oyunlar asılında bu politikaların üzerine inşa edilmesi gereken temel noktalardır. Harro Von Senger, bu kadim teknikleri Yunanca  adı ile "stratagem" kavramı altında toplayarak yayımlamıştır (6).

Ancak geçtiğimiz yüzyıllarda batının savaş geleneğinde kadro temelli yürütülen savunma planlaması faaliyetleri endüstri devrimi ile beraber ekonomik ve demografik olarak yaşanan aşırı kayıplar ile beraber bir süre sonra devletlerce katlanılamaz noktaya gelmiştir.  Tam da bu dönemde endüstri mühendisliğinin de kurucu babası sayılan Amerikalı makine mühendisi Frederick Winslow Taylor (20 Mart 1856 - 21 Mart 1915)'un ivme kazandırdığı bilimsel yönetim anlayışı imdada yetişmiştir. Sun Tzu'nun askeri prensiplerine benzer şekilde 1909 yılında Harvard’da açılan "iş Politikaları" dersi, strateji kavramının ayrılmaz bir şekilde iş literatürüne girmesine sebep olmuştur.

Bu dönemde Henry Ford'un, hareketli montaj hattını kurması otomobil üretimi süresini 12 saatten bir saat 33 dakikaya düşürmüştür. Bu gelecek dönemde askeri malzemeler dâhil tüm endüstriyel ürünlerin kolayca üretilmesi ve operasyonlar için hazır hale gelmesi anlamına gelecektir. Ancak bu süreç ilerleyen dönemde özellikle araba üreticileri arasındaki rekabeti kışkırtmış ve iş  stratejini de yeni arayışlara sevk etmiştir. Örneğin General Motors şirketi yöneticisi Alfred Sloan, stratejiyi aynı Sun Tzu’nun da ön gördüğü şekilde rakiplerin güç ve zayıflıkları olarak görme eğiliminde olmuştur.

Bununla beraber 1929 yılında Wall Street’in çöküşüyle başlayan 1933 yılında en tepe noktasına ulaşan Büyük Buhran, işletmeleri 1950 yılına kadar stratejide “finansal planlama” anlayışına yönlendirmiştir. Bu anlayış savunma planlamasını da etkilemiş, yaklaşan küresel savaşa rağmen savunma bütçelerinin maliyetinin kontrol altına alınması ve bilimsel yöntemlerden faydalanarak yapılması konusunu gündeme getirmiştir.

Bu çerçevede savunma planlamasında ihtiyaç analizi yaklaşımları, özellikle II. Dünya Savaşı ve öncesinde operasyonel araştırmalar bilimi içerisinde sayısal analiz yöntemlerinin geliştirilmesi ile büyük sıçramalar yapmıştır. Ama savaşın sonuna gelindiğinde, Sovyet Blokunun yenilen Naziler yerine yüksek insan yoğunluklu askeri varlığı ile hakim güç olarak ortaya çıkması, yakılıp yıkılan ve neredeyse ekonomik olarak bitme noktasına gelen Avrupa’nın savunmaya eser miktarda kaynak ayırabiliyor olması ve ABD'de iç sosyal politikalara verilen önem nedeni ile savunma planlamasına ayrılan kaynakların tekrar mercek altına alınmasına sebep olmuştur.

Topyekûn bir savaşın yarattığı yıkımın farkında olan ABD elindeki kıt kaynaklar ile Sovyetlerin ilerleyişini durdurabilecek çareler aramaya başlamıştır. Böylece Hiroşima (06 Ağustos 1945) ve Nagazaki’ye (09 Ağustos 1945) attığı nükleer bombaların klasik silahlar karşısındaki caydırıcılığına güvenmiştir.  Ancak hemen iki yıl sonra SSCB, nükleer silahlara sahip olduğunu ilan etmiş ve gene iki yıl sonra Kazakistan’da (29 Ağustos 1949) ilk denemesini yapmıştır. Böylece müteakip yıllarda SSCB ile insan gücü ya da nükleer silahla ile mücadele edilemeyeceği anlaşılmıştır. Bunun üzerine savunma planlamasında ileri teknolojinin yanında ilave yaklaşımlar aranmaya başlanmıştır. 

O dönemde strateji kavramı ise yöneticilerin gitgide büyüyen işletmelerde zorlaşan ana bölümler/fonksiyonlar arasında eş güdümü, amaç birliğini ve operasyonel verimliliği sağlamaya yönelik faaliyetlerin planlanmasına odaklanması sonucunda 1950-1960 arasında “politikalar ile belirlenen aktivitelerin planlanması ” sürecine girmiştir.  Bu çabalar, 1950’li yıllara kadar üniversiteler ve dergilerde kendine yer bulamayan strateji kavramının 1960’lardan itibaren sıklıkla karıştırıldığı organizasyonel politikalardan ayrılarak kendine yeni bir yol çizmesini sağlamıştır (7). Buna ilave olarak gitgide popülerlik kazanan Kenneth Andrews’in Güç, Zayıflık, Fırsat ve Tehdit (Strength, Weakness, Opportunity and Threat- SWOT) analizi, müteakip yıllarda bir diğer formülasyon yöntemi olarak benimsenmiştir (8). 

Savunma planlaması çalışmaları da bu yaklaşımlardan etkilenmiş ve düşmanın yenilebilmesi için sayısal ölçütler kadar kuvvetlerin niteliksel değerlerine odaklanılmıştır. Böylece müttefiklerin savunulabilmesi maksadı ile yeterli savunma harcamasının belirlenebilmesi için öncelikli olarak; kim ya da kimlerin tehdit olduğu, nereden tehdit edebileceği, ne kadar büyük bir güç karşı karşıya olunduğu, nasıl bir etki yapabileceği ve yanlış planlama halinde maliyetin ne olacağı gibi bazı soruların en başta analizi yapılmıştır (9). Tehdit odaklı bu yaklaşım sonunda insan gücüne karşı gerekirse kıtalararası füzeler, jet uçakları, taktik ve stratejik nükleer denizaltılar gibi daha pahalı ve teknoloji ağırlıklı platformlara yönelirmiştir (10). Ayrıca düşmanın uygulayabileceği harekât tarzları tahmin edildiğinden bunları durduracak şekilde müttefiklerin organizasyon yapıları, birlik konuşlandırmaları, teçhizat ve eğitimleri yeniden geliştirilmiştir (11). Örneğin, düşmanın ileri gözetleme noktasının imhası söz konusu için müşterek hedefleme için hava platformları, deniz ve kara topçu silah sistemleri ile klasik silahların taktik ve tekniklerin değerlendirmeye tabi tutulması bu mantık ile ortaya çıkmıştır (12).

Ancak strateji literatüründe işletme politikaları kavramının, gitgide büyüyen işletmelerin özellikle çevresel etkileşim nedeniyle hedeflere ulaşmadaki başarısızlıklarına çare olamamasına bağlı olarak sınırlı iş planları yerine ekonomik tahminler ve tüm işletmeyi kapsayacak şekilde yapılan, gelecek öngörüsüne dayalı, uzun vadeli, stratejik planlama kavramı 1960-1975 arasında popüler olmaya başlamıştır.

Savunma planlamasında ise o döneme kadar kullanılan klasik, kısa vadeli, girdi ve birim odaklı bütçeleme sistemleri sonuç odaklı kaynak planlamasına müsaade etmediği görülmüştür. Bu yüzden ABD Bütçe Bürosunca 1961 yılında performans bütçe benzeri bir yapının kurulmasının gereğine ilişkin bir raporun hazırlamıştır. Böylece sivil ve askeri bürokrasinin işbirliğini iyileştirmek ve siyasi otoritenin savunma harcamalarına ilişkin stratejik planlama gücünü arttırabilmek için  geliştirilen Planlama Programlama Bütçeleme Sistemi  (PPBS) isimli  yeni bir araç, 1965’te ABD Milli Savunma Bakanı Mc Namara tarafından işleme sokulmuştur. Yeni sistem stratejik planlama süreçlerinin analizi, sentezlenmesi ve kavramsallaştırılmasına ilişkin altyapı ile gelecek dönemlerde “ne” ile beraber “neden” ve “nasıl” sorularının da cevabı olan klasik ve bilimsel karar yöntemlerini savunma planlamasında işlevsel hale getirmiştir (13). PPBS, 1970 yılına gelindiğinde diğer müttefik ülkelere yayılmış ve ABD’nin yanı sıra Kanada, İngiltere, İsveç ve Fransa tarafından da savunma harcamalarında mali disiplini sağlamak üzere kullanılmaya başlanmıştır.

1973’te yaşanan petrol krizlerine bağlı olarak yaşanan makroekonomik sıkıntılar iş dünyasında stratejik planlama konusunu daha da hızlandırmıştır (14). Zaten bu konuda Avrupa ülkelerinde o döneme kadar yapılan çalışmalar son noktaya gelmiştir. Örneğin Fransa’da Conservatoire National des Arts et Métiers, Fransa Savunma Bakanlığı ile Royal Dutch Shell, ELF gibi petrol şirketlerinin desteğini alarak “La prospective” olarak adlandırılan çalışmalara başlamıştı (15). Dolaysı ile stratejik öngörünün savunmaya ithali ile beraber 1960-1970 yılları arasında “eğilime dayalı” planlama öne çıkmıştı (16).

Ancak strateji kavramındaki çalışmalar, daha çok geleceği tahmin ederek, kabul edilebilir amaç ve hedefleri belirlemeye yönelik iken 1970’lerden itibaren, işletme politikaları ile planlamanın, işletme performansında arzulanan seviyede sinerji yaratamaması nedeniyle rakiplere göre avantajlı konumlar elde etmeye dayanan “pozisyon” mantığı yükselmeye başlamıştır. Zaten Avrupa’daki “La prospective” çalışmaları da beklentileri karşılayamamış ve ana krizleri tahminde aciz kalıştır (17). Özellikle petrol krizlerine bağlı olarak yaşanan makroekonomik şoklar insanları 1975’den itibaren “öğrenme okulu” ile yeni arayışlara sevk etmiş ve strateji kavramına 1980’li yıllarda, “en iyi uygulamalar” damgasını vurmuştur (18). Stratejik savunma planlamasında ise bu dönemde  belirsizliklerin geçmiş olumlu tecrübelerden hareketle doldurulmasını temel kabul eden konsepte dayalı ihtiyaçlar sistemi yaklaşımları ağırlık kazanmıştır. 

İlginç bir şekilde bu dönemde strateji literatüründe ayrıca rekabet kavramı öne çıkmıştır (19). Hatta söz konusu kavram, ülkelerin rekabetine doğru yönelmiştir (20). Savunma planlamasının öncüsü RAND Cop. gibi şirketler de savuma planlamasına makro ölçekten bakmaya başlamış ve sadece silahla yürütülemeyeceğini ön görerek kitlesel politikalar ile siyasi ortamın şekillendirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır(21).  

Ancak 1985 yılında Mikhail Gorbachev’in  Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne gelmesi sonrasında Dünyadaki politik atmosferde olaylar farklı bir noktaya doğru  kaymaya başlamıştır. Sadece altı yıl sonra istifa etmesinin ardından 14 farklı Cumhuriyetin ayrılmasıyla SSCB dağılmış ve bu noktadan sonra küresel rakibini kaybeden ABD ve NATO müttefiklerinde silahlı kuvvetlerinin ne tür operasyonlar yapması gerektiği konusunda belirsizlik baş göstermiştir (22). Bunun sonucu oluşan belirsizliklere karşı daha esnek ve kısa vadeli varsayımlara dayalı savunma planlamasını (VDP) yaklaşımı gündeme getirilmiştir (23).

Barney 1991 yılında stratejide iç ve dış olmak üzere ikiye ayırdığı SWOT analizin kaynak tabanlı tarafına ilişkin çalışması yayımlamış; sürdürülebilir bir rekabet için değerli, nadir, taklit edilemez ve yedeklenebilir kaynaklara sahip olunması gerektiğini öne sürmüştür (24). Bu yaklaşım müteakip yıllarda birçok araştırmacıya ilham vermiştir. Hâlbuki aradan çok fazla zaman geçmeden değişen çevresel şartlardaki negatif etkinin önlenebilmesi için yeteneklerin artırımlı öğrenme ile işletmeye kazandırılması popüler olmuştur (25). Hatta 1995’li yıllarda, bunun bir sonraki aşaması olarak, stratejik yetenek ve stratejik kültüre bağlı esnek bürokratik yapılar öne çıkmıştır (26). 1997 yılında hızla değişen çevrelere hitap etmek için iç ve dış yetkinlikleri bütünleştirme, inşa etme ve yeniden yapılandırma olarak tanımlanan dinamik yetenek kavramı stratejinin çerçevesini tekrar biçimlendirmiştir (27).

Diğer yandan tek kutuplu dünya düzeninde yeni kurulan ülkelerin bölgesel çatışmalarından beslenen devlet dışı aktörler, terörün global olarak genişlemesine ve bireysel olarak da derinleşmesine sebep olmuştur (28). Hatta teröristler daha az aktif olmalarına karşın, daha ölümcül operasyonlar planlamışlardır. Bu nedenle başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, çeşitli bölgesel güvenlik örgütleri, birçok bölgede barışı sağlama, zorlama, silahların toplanması gibi faaliyetlerde bulunmuşlardır. ABD’de ise bu sebepten 2001 Quadrennial Defense Review’ın  birçok olası kriz senaryosunu aynı anda içerdiği görülmektedir. Bu nedenle savunma planlamasında da, silahlı kuvvetlerin klasik kadro ve görevlerinin dışındaki bu misyonları başarabilmek üzere yetenek tabanlı planlama anlayışına geçilmiştir.  Normal malzeme yapışımdan farklı olarak yetenek, bir görevin başarılabilmesi için gerekli personel, araç ve kolaylık tesisi gibi maddi yapılar  dışında teknik ve taktik gibi manevi unsurları da ihtiva etmektedir. 

2002 yılında ABD’de Savunma Bakanlığınca, bu tür üst düzey kararları desteklemek ve PPBS ile tedarik edilecek yetenekleri değerlendirmek maksadıyla “Analitik Gündem” adıyla başlayan ve müteakiben “Stratejik Analiz için Destek” adını alan bir proje başlatılmıştır (29). Bu çalışma sonrasında çevresel eğilimlerin gelişiminin takip edilerek geleceğe ilişkin kestirimlerin yapıldığı ve senaryoların geliştirildiği “Uzun Dönemli Savunma Planlaması” yaklaşımının el kitabı NATO Araştırma ve Teknoloji Ofisi tarafından 2003 yılında yayımlanmıştır.

Ancak tamda bu dönemde 11 Eylül 2001 tarihinde ABD evinde saldırıya uğramış; hemen sonrasında ABD hükümeti teröre karşı savaş ilan ettiğini duyurmuştur. Hâlbuki sivil toplum hayatına ilişkin dengesiz ve belirsiz politik ortamlar gibi yeni tehditlerin bu dönemde artarak daha fazla göze çarptığı görülmüştür. Bu nedenle artık strateji ile taktik arasındaki bağı kuracak şekilde “mevcut şartlar altında görevimizi nasıl yerine getirebiliriz” sorusu zihinleri kurcalamaya başlamıştır (30). Hedef üzerinde beklenen etkinin yaratılmasını amaçlayan bu harekâtlar etki olarak tanımlanırken yapılan hazırlıkları yıllar içinde görev ya da amaç odaklı savunma planlaması olarak ifade edilmiştir. Ancak amaç odaklı planlama da askeri etki dışında ekonomik, politik ve hatta sosyal hedeflerde bu harekâtların konusu haline gelmiştir (31) Yani aslında Clausewitz ve RAND Cop. fikirleri tekrar popüler olmuştu.

Yukarıda sıralanmaya çalışılan savunma planlaması ve iş stratejisinin tarihsel gelişim eğrileri göz önüne alındığında benzer politik ve ekonomik çevresel şartlardan etkilenen iki kavramın aralarında zaman zaman faz farkı olmasına rağmen birbirinden beslendikleri ve paralel ilerleme gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu sebeple özellikle iş stratejisindeki gelişmelerin savunma planlamasında da karşılık bulacağını söylemek hiçte mantıksız olmayacaktır.  Bu bağlamda yakın döneme baktığımızda ise  Harvard Business School’da ise Felix Oberholzer-Gee’in  fayda odaklı “Better, Simpler Strategy: A Value-Based Guide to Exceptional Performance” isimli kitabı ile stratejide değer yaklaşımının yükselişe geçtiği görülmektedir. Buna bağlı olarak savunma planlamasında da zaman içinde görevin yapılmasında daha etkin olacak yeteneklere yönelineceği açıktır.

Ancak stratejide ancak asıl şaşırtıcı gelişme Per Devidson ve arkadaşlarının ortaya attığı “dış yetkinleştiriciler” kavramı ile oluştuğu görülmüştür (32). Kısaca işletme ne olursa olsun çevresel faktörlerin asıl belirleyici olduğu düşüncesine dayanan bu mantık ilerleyen yıllarda strateji  kavramının makro modeller ile genişleyebileceği anlamına gelmektedir. Dolaysı ile ileriki dönemlerde milli hak ve menfaatlere yönelik tehdit algılamalarının sadece askeri değil ekonomik, sosyal, teknolojik ve demografik vb. olacağı açıktır.  Örneğin salgın hastalık, ekonomik çöküş, kıtlık, yasadışı kitlesel göç, toplumsal huzursuzluk gibi  çok farklı alanlar  bu kapsamda sayılabilir. Söz konusu tehditlerin bertaraf edilebilmesi için askeri gücün, diğer milli güç unsurları ile beraber kol kola yürümesi gerekecektir. Zaten özellikle yeni covid19 salgını döneminde ABD’de silahlı kuvvetlerin gerek sağlık, gerekse iç güvenlik ve hizmette kullanılması bunun en net göstergesidir. Diğer yandan Brexit  süreci sonrasında Birleşik Krallığın  azalan tanker sürücüsü sayısına bağlı olarak yaşanan enerji krizinde, silahlı kuvvetlerinin şoför stokunun  kullandığı göz ardı edilmemelidir. 

Bu çerçevede belki de silahlı kuvvetlerin eğitimli demografik yapısı tarihinde hiç olmadığı kadar çatışma kültürünün dışında kullanılacaktır. Çin Halk Cumhuriyeti ve bazı Avrupa ülkelerinde gördüğümüz tarzda tarımda, inşaatlarda ve sosyal hizmetlerde silahlı kuvvetlerin kullanılması daha da yaygınlaşabilecektir.   Bu ise asker ve sivil iş birliğinin en popüler alan haline geleceği ve savunma planlaması kavramının bu mantık çerçevesinde şekilleneceğini düşündürtmektedir.  

Kaynakça

(1) Kılınççeker, G. (2018) Değişen Paradigmalar Doğrultusunda Siber Tehditlerin Savunma Planlamalarındaki Dönüşüme Etkilerinin İncelenmesi. Basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, T.C.Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme ana bilim dalı Savunma Kaynakları Yönetimi Programı, 6.

(2) AKTÜRK, B.K. (2020) , Savunma Sanayiinin Dışa Açılımı Nasıl Sağlanır? , Defence Türk, Temmuz 2021, 5, 32-36.

(3) Stojković, D. , Kankaraš, S.M. ve Mitić, V.M. (2016), Determination of defence capability requirements. Vojno delo. 68, 76-88

(4) Şahin, M. D. (2014), Stratejik Yönetime Giriş, Editörler: Okumuş, F., Koyuncu M ve E. Günlü, İşletmelerde Stratejik Yönetim Kavramlar-Stratejiler-Uygulamalar, Ankara: Seçkin Yayıncılık

(5) Thomas C.(2008) Sun Tzu'nun Savaş Sanatı,  Çevirmen: Demir A.. İstanbul:Kastaş Yayınları.

(6) Von Senger H. (2007), Yöneticiler İçin 36 Strategem. Anahtar Yayımları: İstanbul 

(7) Spender J.C. (2001), Business Policy and Stratery as a Professional Field içinde (Eds:  Volberda H. W.& Elfring T.) Rethinking Strategy, New York, ABD: SAGE Publications Ltd.

(8) Ghemawat , P. (2002), Competition and Business Strategy in Historical Perspective, Business History Review. 76 (1), 37–74.

(9) Korkmazyürek, H. (2018), Stratejik Savunma Yöntemi Temel Kavramlar ve Esaslar. İstanbul, Hiperyayın, sf 52.

(10) Breitenbauch, H. (2015), Defence planning. Academic Foresights (Online), 13. Kaynak: http://curis.ku. dk/ws/files/160640880/Defence_Planning, pdf (Erişim tarihi: 15. 12. 2019).

(11) Korkmazyürek, H. ve Şeşen, H. (2008), Savunma yönetiminde yeni planlama yaklaşımları: Kavramsal bir analiz. Kara Harp Okulu Bilim Dergisi,18(1), 54-78.

(12) Topçu, M.K. (2010), Savunma planlamasının ekonomiye etkileri ve savunma bütçeleri. Savunma Bilimleri Dergisi, 9(1), 75–96.

(13) Mintzberg, H. (1994), The fall and rise of strategic planning. Harvard Business Review, Jenuary-February, 107-114. 

(14) David, F. R.; (2007), Strategic Management Concepts, Eleventh Edition, Pearson, Prentice Hall, New Jersey, USA, 5.

(15) Godet, M. ve Roubelat, F. (1996) Creating the future: The use and misuse of scenarios. Long Range Planning, 29(2), 164-171. Kaynak: http: //en.laprospective. fr/dyn/anglais/articles/use_and_misuse.pdf (Erişim tarihi: 15.12.2019)

(16) Korkmazyürek,  114.

(17) Godet ve Roubelat.

(18) David,5.

(19) Porter, M. E.; (1980), Competıtıve Strategy Techniques for Analyzing Industries and Competitors New York:The Free Press

(20) Porter, M.E. (1990) The Competitive Advantage of Nations. Harvard Business Review, April, 73- 91.

(21) Jardini D.R. (1998) Out of the blue yonder: How RAND diversified into social welfare research, RAND Review, fall, 3-9. 

(22) Breitenbauch H. (2015) Defence planning. Academic Foresights, 13. Kaynak: http: //curis. ku. dk/ws/files/160640880/Defence_Planning, pdf, Erişim Tarihi: 15. 12. 2019.

(23) Dewar, J.A., Builder C.H., Hix W.M. ve Levin M. (1993) Assumption–Based Planning: A Planning Tool for Very Uncertain Times. (Online) ABD:RAND Publication.

(24) Barney, Jay (1 March 1991). Firm Resources and Sustained Competitive Advantage. Journal of Management. 17 (1): 99–120. 

(25) ERKUT, H. (2009), Yönetim’in Kanatları Stratejik Yönetimin Temelleri, Yalın Yayıncılık, İstanbul.

(26) Kossoff, L. (1998), Trying Quality to Strategy To Ensure The Success of Both, Natıonal Productıvıty Revıew, Winter, John Wiley & Sons. Inc., sf. 29-36

(27) David T.; Pisano G. Ve  Shuen A. ( 1997),  Dynamic Capabilities and Strategic Management. Strategic Management Journal. 18 (7): 509–533.

(28)   Biçer, Ş. (2017), Ulusal güvenlik ve istihbarat sisteminde geleneksel anlayıştan modern ve değişen ihtiyaçlar dönemine geçiş. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 9(2), 435-464

(29) Fitzsimmons, M. (2018), Strategic Insights: Challenges in Using Scenario Planning for Defense Strategy. Conference Proceeding. Strategic Studies Institution United States Arny War Collage.

(30) Korkmazyürek ve Şeşen.

(31) Korkmazyürek, 59.

(32) Davidsson P., Recker J. Ve Von Briel F. (2017) Characteristics, roles and mechanisms of external enablers in new venture creation processes: A framework, Conference: Academy of Management Annual Meeting, Atlanta, GA

Dr. B.Kagan AKTÜRK
Dr. B.Kagan AKTÜRK
Tüm Makaleler

  • 04.03.2024
  • Süre : 5 dk
  • 1127 kez okundu

Google Ads