Savunma Sanayii Kurguları - Ben Olsaydım Serisi (2) Altı Kaval Üstü Şişhane Savaş Gemileri Konsepti
SİHA ve SİDA’ların çok daha yaygın kullanıma gireceği yakın gelecekte; bir deniz platformundan beklenen stealth özelliği nasıl değişebilir?
MİLGEM Tecrübesinden Yola Çıkarak Yeni Bir Hafif Korvet Önerisi
Zamanımızın en ciddi askeri-teknolojik tartışma odaklarından birisi de, stealth konusudur. Radar ve diğer tür sensörlere yakalanmama ya da emsallerinden çok daha geç fark edilme olarak tanımlayabileceğimiz stealth; gelişen teknolojiye paralel olarak, ne kadar uygulanabilir ve sürdürülebilir olduğu sorgulanan bir tabiata sahiptir. Zira karşı önlemler ve sensör teknolojileri, stealth platformlardan çok daha eksponansiyel bir gelişim içerisindedir. Şüphesiz bunda, tasarım prensiplerinden yazılım ve donanım alanında pratik uygulamalara kadar karmaşık bir platformun hayata geçirilmesi ile, bu platformun zaaflarına yönelik bir alt sistemin geliştirilmesi arasındaki zaman ve efor farkı büyük etkendir.
Özellikle insansız hava, deniz ve kara araçlarının da yaygınlaştığı, ağ merkezli ve multi-domain muharebe konseptlerinin öne çıktığı çağımızda; artan çift yönlü iletişim ihtiyacı, elektronik emisyon miktarına paralel tespit edilebilirliği de kolaylaştırmaktadır. SİHA ve SİDA’ların çok daha yaygın kullanıma gireceği yakın gelecekte; bir deniz platformundan beklenen stealth özelliği nasıl değişebilir? Bu hususu irdeleyeceğimiz, öneri de içeren bir makale okuyacaksınız.
Bir Tekne Formu Hayali Eşliğinde Konuyu İrdeleyelim
Satıh yani su üstü savaş platformları açısından tehditleri sınıflandırmak gerekir ise, ilk olarak ikiye ayırmak gerektiğini görürüz. Denizin altından gelen tehditler ve diğerleri. Zira kullanımı bir asrı aşan denizaltı platformları, gerçek anlamda stealth teknolojisinin atası olarak anılabilir. Suyun örttüğü devasa geniş bir alanda, göz de sensör de oldukça kısıtlı bir tespit, teşhis, karşı önlem imkanına sahiptir. Bu nedenledir ki denizaltılar, modern donanmaların en stratejik silahlarından biri haline gelmiştir.
MİLGEM projesi kapsamında elde ettiğimiz deneyimlerden yola çıkarak, yeni bir tekne formu tasarladığımızı düşünelim. Denizaltındaki muharebenin öncül sensör teknolojisi olan akustik konusundan başlamak faydalı olacaktır. Bu yeni tasarımı çok daha düşük ve veriler ışığında rafine edilmiş bir akustik ize sahip kılmak mantıklı olacaktır. Kısacası stealth teknolojisi, denizaltı uygulamaları açısından hayati önemini sürdürecektir.
Platformun denizin üstünde kalan kısmı içinse, stealth teknolojilerini uygulama ihtiyacı görmemekteyim. Hatta fark edilebilir olmanın da belirli bazı avantajları olacağı kanaatindeyim. Öyle bir tekne üstü formu kurgulayalım ki, burundan kıçına kadar bir insan yayan adımlayabilsin. Hatta adımladığı gövdenin tüm kenarlarındaki korkuluklara, silah sistemleri için kolay montaj imkânı da bulabilsin. Ortadaki ada/adalar en olarak tekneden küçük ama dikine de yüksek olsun. Helikoper hangarı bulunmasın. Helikopter pisti ise güverte ile bir hizalı ve en fazla GÖKBEY sınıfı bir helikopterin iniş kalkışına uygun olsun. Tonaj olaraksa, ADA sınıfı korvetlerimizin 400-600 ton gerisinde bir türev tasavvur edelim.
Bu sayede elimizde altı kaval üstü şişhane gemimizin bir zihinsel kurgusu oldu. Hava, deniz ve kara konuşlu sensörler tarafından daha kolay fark edilebilir iken, deniz altı sensörleri açısından tespiti çok daha müşkül bir platform. Bu platformun izlenebilir olması beraberinde düşman tarafından daha yüksek bir angajman olasılığını getirecektir. Dolaysıyla bu yükselen tehdit ortamını, platformun kendi lehine çevirmesi gerekliliği öne çıkacaktır. Bu lehine çevirme için gerekli sürpriz unsurunu, birlikte harekât icra edeceği SİDA’lar sağlayacaktır.
Kurtlar Sürü Halinde Avlanır
Kurguladığımız hafif korvetin su üstünde kalan tarafını, stealth teknolojilerine dikkat etmeden tasarlamıştık. Fakat bu teknemizin komutasında harekât icra edecek SİDA’ların gövde üstü formunu, stealth teknolojilerini maksimum kullanacak biçimde tasarlayacağız. Hatta mümkünse tüm görme yetisini ana gemi misali farazi korvetimizden alan, yedek öz sensörlerini ise gerektiğinde kullanmak üzere stealth koruma altında tutan SİDA’lar. Denizde kalış, hız, harekât siası vb. benzeri hususlarda farazi korvetimizle eşlenik; mümkünse motor başta ortak altyapı kullanımına sahip; mevcut SİDA ailelerimizden biraz daha büyük yapıda tekneler hayal edelim.
Hava savunma, güdümlü füze ve denizaltı harbi gibi türevleri de barındırabilecek bu sürümüzün merkezinde, farazi korvetimizin muharebe merkezinde yer alan insan operatörlerin (vardiyalı) konsolları yer alacak. Görevin niteliğini göre türü ve adedi değişebilen SİDA’lar, bu hafif korvetimize eşlikçi olarak atanacak. İster ana platform ister SİDA’lar üzerinde yer alsın, tüm mühimmatlar ağ merkezli harp çerçevesinde, sürünün herhangi bir parçası tarafından güdümlenebilecek. Hatta gerektiği durumlarda bu güdüm yönetimi sorumluluğu, SİDA üzerindeki Yapay Zeka’ya aktarılabilecek.
Söz konusu stealth yapılı SİDA’lardan en az bir tanesi, hava savunma özellikli olacak. IIR ve Aktif radar güdümlü füze taşıyabildiği gibi, kapalı CIWS de barındırabilecek. İster düşmanın hava unsurları tarafından gelsin, ister deniz ya da kara konuşlu bir sistemden güdümlü füze salvosu gerçekleştirilsin; hedef gemi ile tehdit arasında ilave bir koruma perdesi/katmanı sağlayacak. Bunu da farazi korvetimizle arasındaki mesafeyi, en optimum biçimde ayarlama avantajı ile gerçekleştirebilecek.
Denizaltı Harbine Alternatif ve Aktif Bir Yaklaşım
Bir savaş gemisinin sonarını aktif modda kullanımı, deniz altında yatmakta olan düşmanlarına ben buradayım yayını yapması gibidir. Bu nedenledir ki farazi korvetimizin üzerinde karineye monteli sonar bulunmayacak. Hata deniz altındaki stealth tasarımının, kauçuk bloklarla bile güçlendirilmesi mümkün olabilir. Fakat bu husustaki eksikliğini SİDA kullanımı sayesinde giderebilecek. Tekne altı formunda ise SİDA tarafından yayılacak akustik izlerin, mümkün olduğunca az yansıması özel olarak gözetilecek.
Bu sayede ASUW odaklı SİDA’lar, gerek çekili ya da karinaya monteli sonarlarını, gerek SONOBUOY’larını çekinmeden kullanabilecek. Tespit ettiği düşman denizaltısı ise hem hafif korvetimiz hem de bir başka SİDA tarafından hedef alınabileceği gibi; bir başka platforma da paslanabilecek. Bu sebepledir ki ASUW SİDA üzerinde roket destekli SONOBUOY dağıtma sisteminden, yine roket destekli sahte hedef ve su altı bombası dağıtma sistemine kadar, stealth örtü altına gizlenmiş unsurlar bulunacak.
Düşmanı Görmekten Korkar Hale Getirmenin Avantajları
Bu konseptin özünde, filo daha doğrusu sürü bazlı bir sistem sayesinde; sürpriz unsurunu hesaplı, sürdürülebilir ve uygulanabilir biçimde koruyarak, düşmanı düşünceye sevk etmek yer almaktadır. Bu sayede ister aktif/pasif bir geri dönüş (dost sensör verisi) ister imzası tanımlanabilir bir elektronik iz tespit etmiş olsun, düşman angajmandan önce şüphe yaşayacak ve düşünmek için zaman kaybedecek. Görmek ve ne ile karşı karşıya olduğunu bilmek ihtiyacı duyar ise, kaybedeceği zaman ve insan gücü daha da artacak.
Bu donanmamızdaki 40 yıllık teknelerin bile bekasını arttıracaktır. Zira söz konusu konsept bu teknelere yönelik de yenilenebilecektir. Bundan önce ise zaten kendi ürettiğimiz ve tüm teknolojilerine hâkim olduğumuz konsept çerçevesinde, düşmanın kafasını karıştırıcı elektronik imzalar, belirli ölçülerde diğer tekneler üzerinden de kullanılabilecektir. Bu sayede potansiyel düşman deniz ve hava gücünün önemli bir kısmını, keşif ve cebri keşif faaliyetlerine bölmek durumunda kalacaktır.
Ayrıca deniz harpleri gemiler arasında değil, filolar arasında gerçekleşir. Mevcut filolara katılabilecek ve istenildiğinde ayrılabilecek bu sürü yapısı; sahadaki amirallerimize taktik esneklik de sunacaktır. (Detayları anlaması gerekenler anladı.)
Bu Vizyon Çerçevesinde Türk Tipi Hücumbot Projesine Bir Daha Bakalım
Doğrusunu söylemek gerekirse, hücumbot platformunun geleceğin deniz muharebelerindeki yeri, tartışılan bir konudur. Bu nedenle söz konusu projenin terk edilip, MİLGEM tecrübesi temelli şekillenecek bir hafif korvet projesine evrilmesi tercih edilebilir. Hatta bu farklı hafif korvet yaklaşımı, farklı açık deniz karakol gemileri başta olmak üzere, yeni nesil platformlar olarak da evrilerek ihracat imkânı arttırılabilir.
Bir diğer alternatif ise, söz konusu yaklaşımı inceleyerek; Türk Tipi Hücumbot Projesinde bazı değişikliklere gitmek olacaktır. Hafif korvet sınıfı odaklı bu konseptin bazı öğeleri, hücumbot sınıfına da uygulanabilir. Bu uygulamadan elde edilecek tecrübeler, gelecekte birçok farklı platform üzerinde de kullanılabilir.