Teknoloji Transferi Ne Demektir?
Teknoloji transferi; “yeni bir üretim biriminin kurulması ve işletilmesi için gerekli ve gelişmekte olan ülkelerde kıt olan veya hiç olmayan teknik bilgilerin transferi” olarak tanımlanır.
Teknoloji Transferi:
Azgelişmiş ülkelerin teknoloji seviyeleri doğal olarak geridir. Yeni teknoloji geliştirme imkânları kısıtlıdır. Bu ülkelerin yeni veya ileri teknolojilere erişimi çoğunlukla teknoloji transferiyle gerçekleşmek durumundadır.
Teknoloji transferi; “yeni bir üretim biriminin kurulması ve işletilmesi için gerekli ve gelişmekte olan ülkelerde kıt olan veya hiç olmayan teknik bilgilerin transferi” olarak tanımlanır.
Teknoloji transferi, bir transfer sürecidir. Bir endüstri dalından diğer endüstri dalına, bir ülkeden diğer bir ülkeye tasarım, mühendislik, imalat ve üretim tekniklerinin kayıtlı veya dokümante edilmiş bilimsel veya teknik bilginin transferi şeklinde gerçekleşir.
Dışardan Alınan Her şey Teknoloji Transferi Demek Değildir:
Askeri standartlar, spesifikasyonlar, el kitapları veya cihaz kullanımına yönelik ticari dokümantasyon gibi genel referans dokümanlarının transferi, teknoloji transferi kapsamına girmez.
Teknoloji transferi, kendi teknolojisini kendisi üretebilecek yeterliliğe ulaşamamış firmalar, sektörler ve ülkeler için önemli bir kaynaktır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, patent, lisans ve know-how (yani bir şeylerin nasıl yapılacağına dair örtük veya açık öğrenilebilir bilgi) gibi yollarla gerçekleştirilen teknoloji transferi hem ulusal teknoloji çabalarını artırmaya hem de ulusal teknolojik yetenek birikimini sağlamaya yönelik bir araçtır.
Teknoloji Yetenek Göstergeleri:
Ulusal teknolojik yetenek göstergeleri olarak, yapı ve performans göstergeleri, eğitim göstergeleri ile bilim ve teknoloji göstergeleri sayılabilir. Lall’ın çalışmalarından esinlenerek oluşturulan Teknolojik Yetenek Göstergeleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Teknolojik Yenilikler, Patent Yasalarıyla Korumaya Alınır:
Sanayi teknolojisi üretiminde, çok uluslu şirketler ve gelişmiş ülkeler adeta tekelci durumdadır. Bu şirketler AR-GE faaliyetlerini genelde ana merkezlerinin bulunduğu ülkede toplarlar. Yenilikler, mülkiyet haklarıyla veya patent yasalarıyla korunur. Her yeni buluş onu üreten firma ve ülkenin onayı olmadan başkaları tarafından üretilemez ve taklit edilemez. Fikri mülkiyet haklarını koruyan patent sistemi, İngiltere’de kısmen kralın her istediğine keyfi olarak patent belgesi vermesini engellemeye ve belirli alanlarda faaliyet gösterenlere ya da iş kuranlara fiilen özel haklar verilmesini sağlamaya yönelik bir girişim olarak 1623 yılında İngiliz Parlamentosu tarafından yasalaştırılan Tekel Kanunu’yla düzenlenmiştir.
Azgelişmiş ülkeler bu nedenle imalat sanayileri için teknoloji transferine ihtiyaç duyar. Ayrıca, gelişmiş ülkeler ve/veya uluslararası piyasalarda söz sahibi olan çok uluslu şirketlerin, teknoloji üretimi ve bunları piyasalaştırma çabaları açısından uluslararası rekabet stratejisi olarak patentleme, fikri mülkiyet ve lisans haklarını koruma eğiliminde oldukları görülür.
Küresel Değer Zinciri:
Bu konulara yönelik diğer bir yaklaşım da küresel değer zinciri (global value chain – GVC) gerçeğidir. Küresel değer zinciri oluşturma sürecinde, çok uluslu büyük şirketler sınırları aşan dikey ilişkilere dayalı bir iş ortamında faaliyet gösterir. Ev sahibi ülke firmalarıyla altsözleşmeler imzalanırken, ortak girişimler kanalıyla süreklilik arz eden yerel ilişkiler geliştirilir. Ayrıca, bu değer zincirleri önemli öğrenme imkânı sunar. Önemli oranda tamamlayıcı bilgi ve becerinin ana yüklenici çok uluslu şirketlerden gelişmekte olan ülkelerdeki firmalara bu kanallardan akması sağlanır.
Öncelik, İş Gücünün Niteliğini Artırmaktır:
Yeni teknolojiler üretmeye yarayan zihinsel emeğin “yaratıcılık” niteliği (yeni teknoloji yaratabilme özelliği), gelişmekte olan ülkeler için bir bakıma arzu kriteridir. Önemli olan ilk etapta var olan teknolojileri etkin kullanabilecek iş gücünün niteliği ve miktarıdır. Bilineni yeniden keşfetmek yerine, bilinenden adaptasyon yoluyla azami seviyede yararlanmanın yollarını aramak, yani teknoloji transferini gerçekleştirmek; gelişmekte olan ülke üreticileri için daha rasyonel bir davranış olacaktır. Makro açıdan ele alındığında gerçek bir teknoloji transferinden bahsedebilmek için, teknolojiyi alan tarafın onu içselleştirmesi, ürünlerine ve üretim süreçlerine dâhil etmesi ve satışından ya da pazarlanmasından fayda sağlaması gerekir.
Yeniliğin Oluşum Süreci:
Yeniliğin oluşum süreci incelendiğinde iki çeşit yenilikten bahsedilebilir:
- Ulusal (veya firma içi) teknolojik çabaya dayalı yenilikler,
- Emek ve/veya teknoloji transferine dayalı yenilikler.
Özellikle yenilik kaynağı olarak teknoloji transferi bağlamında, bir ülkenin amaçları doğrultusunda ihtiyaç duyduğu teknolojiye (ve teknolojiyi geliştirecek, etkin bir biçimde kullanacak ve ticarileştirecek emek gücüne) sahip olmaması halinde, teknoloji transferi ve transfer sonrasında ortaya çıkan yenilikler öne çıkar.
Teknoloji Özümseme Yeteneği:
Teknoloji transferinde kullanılan yöntem, teknolojinin mahiyeti, veren ülke ve firmanın stratejisi, alan firmanın teknolojiyi özümseme yeteneği ve alan devletin sanayileşme politikası gibi etkenlerce belirlenir. Özümseme yeteneği, firmanın yeni bir bilgiyi veya teknolojiyi tanıma, benimseme, sindirme ve yeni bir ticari amaca-ürüne uygulama becerisidir. Önemli olan alınan teknolojinin uyumu ve özümsenmesidir. Gelişmekte olan ülkeler için teknoloji ve kaynağın seçimindeki uygunluk, başarının anahtarıdır. İyi bir analize dayalı olarak alternatifleri arasından seçilerek kazanılan teknoloji, onu satın alan ülkede güçlü ve güvenilir bir bilimsel ve teknik altyapının oluşmasına katkıda bulunuyorsa, ülkenin teknoloji düzeyini yükseltiyorsa, teknoloji gelişimine, üretilen ürünlerde karşılaştırmalı üstünlük sağlamaya katkısı oluyorsa, o teknoloji transferi başarıya ulaşmış demektir.
Uluslararası Teknoloji Transferi:
Uluslararası teknoloji transferi; dünyadaki teknolojik gelişmelerin izlenmesi, gereksinim duyulan (bilgi, beceri, makine sistemi vb.) teknolojilerin seçimi, seçilen teknolojilerin ülkeye ithali, ithal edilen teknolojilerin ulusal koşul ve ihtiyaçlara uyarlanarak üretime geçilmesi, teknolojinin geliştirilmesi ve yayılması olmak üzere birbirini izleyen işlemlerden oluşur. Dolayısıyla, uluslararası teknoloji transferi, elde edilen teknolojilerin özümsenmesi, uyarlanması, uygulanması, hatta geliştirilmesi ve yayılmasını kapsayan bir süreçtir. Gelişmekte olan ülkeler teknolojiyi “satın” alabilir ancak bu sayede gerçekleşmesi istenen teknoloji transferi, “neye yaradığını bilmek= know what for” veya “niçinini bilmek=know why” üzerine odaklanmayı sağlayamazsa, ülke o ürünün sadece kullanıcısı düzeyinde kalır.
Kaynaklar:
Acemoğlu D, Robinson JA. (2018). Ulusların Düşüşü, Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri, Velioğlu, FR (Çeviri editörü). 34. Baskı, İstanbul, Doğan Kitap.
Macdonald S. (1990). Technology and The Tyranny of Export Controls, Whisper Who Dares, Palgrave Macmillan, USA.
Menezes JE. (1989). The Brazilian Aerospace Industry: A Case Study of the Technological Impact of Offset Agreements in a Recipient Country, Submitted in Partial Fulfillment of The Requirements for the Degree of Master of Science In Management from the Naval Postgraduate School, Monterey, USA.
Şahin E. (2007). Alternatif Bir İktisat Politikası Olarak Bilgi ve Teknoloji Temelli Kalkınma (Yüksek Lisans), Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Bolu <https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=wBmNpkQC9Nhi90NLW7E7-b4ztdoIT2Bu6k0R1uMvd4rkAe-wJFWcSMQ9_zy0rZKQ>, s.e.t. 10.06.2017.
Tiryakioğlu M. (2016). Yabancı Sermaye, Teknoloji ve Kalkınma İlişkisi, Yoksulluk Tuzakları, s.550-562 içinde Akçomak İS. vd. (2016). Bilim, Teknoloji ve Yenilik, Kavramlar, Kuramlar ve Politika, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 561, İstanbul, 1. Baskı.