Bütçenin Söyledikleri
Halkın ödediği vergilerden haberi olmaması, yurttaşlık bilinci üzerine kurulmuş demokratik olarak Cumhuriyetle yönetilen ulus-devlet yapılarının temelinin vatandaşlar tarafından yeteri kadar anlaşılmadığı ve bu nedenle de yeterince sahiplenilmediği gerçeğini gösterir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 2024 yılı bütçesi için görüşmeler başlamış bulunuyor. Ancak toplumun bu önemli konuya ilgisinin olması gerekenden çok daha az olması, Siyasi İktidarın hesap verme sorumluluğundan kurtulmasına kapı aralamaktadır. Tarih boyunca egemenliğin halka ait olması yönündeki gelişim sürecinin en önemli bileşeni, vergi ödeyen halkın toplanan paraların nereye harcanacağı konusunda da söz sahibi olmasını ifade eden “Bütçe Hakkı” kavramıdır. Parlamentoların halkı temsil yetkisinin, halka ait olan egemenlik kapsamında yasa yapma faaliyeti ile uygulamaya dönüştüğünü söyleyebiliriz. Yasama faaliyetinin en önemli boyutu ise bütçe hakkı gereği “Bütçe Kanunu”nun yasalaştırılmasıdır. Yasama faaliyetinin çıktısı olan yasaların her biri, siyasal iktidarın kamu politikası süreçlerindeki tercihlerinin hayata geçmesini ifade eder. Her yasa siyasal bir tercihi yansıtır. Bu konuda siyasal iktidarın tercihlerini en net yansıtan yasa ise bütçe kanunudur.
Bütçe kanunu, merkezi yönetimin tahmini gelir ve giderlerini gösterdiğinden, “Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu” olarak tanımlanır. Yerel yönetimlerin bütçeleri ayrı olsa da, genel bütçeden mahalli idarelere ayrılan payı da içermesinden dolayı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, mahalli idareleri de yakından ilgilendirir. Bütçe konusuna ilginin az olması, halkın bütçeyi tamamen teknik bir konu olarak görmesinden; bütçenin kendi hayatını ne kadar etkileyeceğinden ve bütçe üzerindeki haklarından habersiz olmasından kaynaklanır. Bu nedenle yazımda bütçenin teknik detayları dışında kalan konulara ağırlık veren bir tercihte bulunacağım.
Bütçeyi önemli kılan, bütçe büyüklüğünden çok, bütçe kalemleri arasındaki oransal ilişkidir. Çünkü bu oransal ilişki, bir hükümetin politika tercihlerini gösterir. Zaten kamu politikası da bir anlamda önceliklerin belirlenmesi işidir. Bütün mesele, bu öncelikleri belirleme sorumluluğu olan hükümetlerin görevinin toplum tarafından iyi algılanmış olması/olmaması durumudur. Bunu kısaca şu şekilde anlatabiliriz; Evinizde sıhhi tesisatla ilgili bir sorun ortaya çıktı. Sıhhi tesisatçıyı aradınız ve çağırdınız. Geldi ve sorunu çözüp gitti. Burada bir hizmet satın aldınız. Eğer çözülen sorun bir daha tekrar etmiyorsa, bir daha sorun çıktığında aynı tesisatçıyı ararsınız. Eğer aldığınız hizmetten bir nedenle memnun kalmadıysanız (tesisatçı temiz çalışmadıysa ya da sorunu doğru şekilde çözemeyip başka sorunlara yol açtıysa), başka bir sıhhi tesisatçıdan hizmet almaya başlarsınız.
Devlet adını verdiğimiz siyasal örgütü yönetme görev ve sorumluluğu olan hükümetlerin de durumu aynıdır. Halk oy vererek toplumsal sorunları (pis işleri) çözmek üzere bir hükümeti iktidara getirir. Eğer hükümet bu sorunların çözümünde başarılı olursa bir daha seçilir. Bunun için (hükümetin bir daha seçilmesi için) olması gereken, değerlendirme kabiliyetine sahip ortalama eğitim ve zekâ düzeyinde bir halkın varlığıdır. Nasıl ki, eve çağırdığınız sıhhi tesisatçı, sizin yaşam biçiminize ve yaşamsal tercihlerinize karışamazsa hükümetlerin de üzerine vazife olmayan alanlara girmemesi gerekir. Bu konuda vatandaşa güvence sağlayan anlaşma ve uzlaşma metni anayasadır. Eğer bir hükümet çıkıp “ben anayasayı tanımıyorum” derse burada artık bilinen bir barış ortamından ziyade bir darbe ortamı söz konusudur.
Sıhhi tesisatçıya parasını ödediğinizde tesisatçının üzerinde anlaşılmış ücretle yetinmeyip “siz bana az para verdiniz, giderken şu gümüş çatal bıçak talkımını da alıyorum” demesi nasıl zorbalığa ve gaspa girerse hükümetlerin de yasaları ve devlet gücünü maddi çıkar için kullanması aynı şekilde egemenliğin ve bütçe hakkının gaspıdır. Bütçe hakkı, egemenliğin bir boyutudur. Çünkü devletin kendisinden beklenen kamu hizmetlerini sunmasının maliyeti, halkın ödediği vergilerle karşılanır. Burada önemli bir soru karşımıza çıkar; ya halkın ödediği vergilerden haberi yoksa?
Halkın ödediği vergilerden haberi olmaması, yurttaşlık bilinci üzerine kurulmuş demokratik olarak Cumhuriyetle yönetilen ulus-devlet yapılarının temelinin vatandaşlar tarafından yeteri kadar anlaşılmadığı ve bu nedenle de yeterince sahiplenilmediği gerçeğini gösterir. Yine örneğimiz üzerinden gidecek olursak: sıhhi tesisatçı, “siz zahmet etmeyin, benim sizin banka hesabınızın olduğu bankada akrabam var, hesabınızdan ücreti tahsil ederim” ya da “benim maliye bakanlığında tanıdığım var, senin maaştan keseriz” dese bu durum size birçok açıdan oldukça saçma gelecektir. Ama devlet satın alınan mal ve hizmetlerden katma değer vergisi, özel tüketim vergisi vb. vergiler alırken, maaşlardan daha sizin elinize geçmeden gelir vergisi keserken bu durum kimseye garip gelmez. Maaşınızı net haliyle bilirsiniz, satın aldığınız mal ve hizmeti ödediğiniz fiyatla bilirsiniz. Aslında olan şey birbirine oluş şekli itibariyle oldukça benzemektedir.
Bir ülkede dolaylı vergiler (yani ödediğinizin çoğunlukla farkında olmadığınız vergiler) oran olarak doğrudan vergilerden yüksekse bu ülkede politikacıların kesinlikle güvenilmez olduğunu söyleyebilirim ve bunda bir hata payı olduğunu asla düşünmem. Çünkü bir ülkede halk vergiyi ödediğinin farkında olduğu zaman bütçe hakkına sahip çıkar. Evinize gelen sıhhi tesisatçıya parayı cebinizden çıkarıp verirsiniz. Bu nedenle yapılan işin doğruluğu ve temizliği sizin için önemlidir. Çok lüks bir semtte kalburüstü bir tesisatçı ise en fazla kredi kartı kullanabilirsiniz. Ama biraz da işten anlıyorsanız, “ustam şuna dikkat et, şunu şöyle yap” deme hakkını kendinizde görürsünüz. Ama hükümetin parasını siz karşılıyorken, hükümete hesap sormak aklınızın ucundan geçmez. Hükümetlerin de bu düzeni değiştirmek gibi bir kaygısı yoksa bilin ki, mutlaka yanlış işlere karışıyorlardır ve emin olun ki, sizi kandırıyorlardır.
Gelelim 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun teklifine. 2024 yılı için elde edilecek vergi geliri 8 trilyon 335 milyar TL olarak öngörülmüştür. Bunun 2 trilyon 521 milyar TL’si “gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler” iken, “dâhilde alınan mal ve hizmet vergileri” 3 trilyon 415 milyar TL öngörülmüştür. Burada gelir ve kazanç olarak bütün çalışanların maaşlarından kesilen vergilerin de kabul edildiği düşünüldüğünde, doğrudan vergiler içerisindeki yükün de çalışanların sırtında olduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanında gerçekten çok kazanıp ama bir yolunu bularak az kazanç gösterip krallar gibi yaşayan asalakların ödediği verginin ne kadar az olduğunun anlaşılmasını da isterim. 2024 yılı bütçesinde trafik cezalarından 23 milyar 755 milyon TL gelir öngörülmesi ise istense birkaç katına ulaşması çok kolay olacak bir kalemi düşük tutmak olarak yorumlanabilir. Çünkü cezalardan elde edilecek gelir, vatandaşın doğrudan ödediği bir kalemdir ve vatandaş ne ödediğinin farkındadır. Diğer bir ifadeyle vatandaşı uyandırmamak (!) gerekir.
Çok detaya girmeden ve yaklaşık olarak verdiğim değerler, 2024 bütçesinde de bugüne kadar olduğu gibi dolaylı vergilerin vergi gelirleri içerisindeki payının %65-70 aralığında kaldığını göstermektedir. Bu oran toplumun ödediği vergiye sahip çıkma bilincini yok eden bir orandır. Bütçeden kurumlara ayrılan payların oranlarına bakarak, hükümetin politika tercihi üzerine çıkarımlar yapmak mümkündür. Bütün mesele vatandaşın kendi parasının nereye harcandığına yönelik ilgisidir. Bu ilgiyi sağlamak isteyen bir hükümetin ilk yapması gereken şey, vatandaşın ödediği verginin farkına varmasını sağlamaktır. Mesela bunun için çalışanların maaşlarından kesinti yapmadan maaşları hesaba yatırıp, bir ay içerisinde çalışanın vergisini yatırması istenebilir. Ya da yılsonunda her çalışana gelir vergisi olarak ödediği miktar, imza karşılığı bildirilebilir. Toplumun sırtına asalak olarak yapışmış gelir sahipleri vergilendirilerek, daha fazla gelir yaratılıp bilime, teknolojiye ve kalkınmaya kaynak yaratılabilir. Bunlar için öncelikle vatandaşın bilinç düzeyini yükseltmek konusunda hükümetlerin samimi olması gerekir.
Pazarda, markette birkaç kuruş ucuza ürün almak için zaman harcayan insanların, kendi ödedikleri vergilerle devleti yönetme sorumluluğunu yerine getiren hükümet konusunda, bırakın daha duyarlı olmasını, aynı duyarlılığı göstermesi bile ülkede çok şeyi değiştirir. Her şeyi hap olarak tüketmeye alışmış kolaycı ve hazırcı bir toplumdan kendisine sunulanın ardındakini merak etmesini beklemek haylicilikten öteye geçemez. Bütçe görüşmeleri konusunda “bana ne canım, ben siyaset sevmiyorum” diyenlere iyi uykular dilemekten fazlası elimden gelmiyor ama yine de size bir iyilik yapıp geleceğiniz hakkında fikir sahibi olmanız için 2024 bütçesinden 53 ve 54’ncü sayfaları sizler için ayırdım. Bu sayfalarda 2024 yılı için hangi konuda ne kadar ödenek ayrıldığını ve en altında toplam bütçe büyüklüğünü görebilirsiniz. Söylemlere kanmak istiyorsanız boş verin, güzel uykunuzu bölmeyin…