Dindar Demokrat Olmak
“Dindar Demokrat” bireysel hak ve özgürlükleri önceleyen özgür ve özgüvenli bireylerce olabileceğini, kolektif hak taleplerinde bulunan bir cemaate mensubiyetle olamayacağını göstermiştir.
“Modern Bir Dindarlık Tipolojisi”
Allah tarafından insanların dünya ve ahiret saadetlerini temin edecek İlahi ilkeler bütünü olan din, akıl sahiplerine hitap eder. Birtakım gizli odaklar tarafından maniple edilmiş zihinlere hitap ettiği zaman neler olacağını 15. Temmuz 2016 da terörist darbe girişiminde gördük.
Din, iman, İslâm (barış) ve ihsan (sözde ve amelde doğruluk) şeklinde ifade edilir. Bu bağlamda dinin iki kaynağı vardır. İlki “fıtrat”tır, bu Allah vergisi ve onun bir yönlendirmesidir. İkincisi ise “kesb”tir. İç ve dış şartlar çerçevesinde, duygunun da etken olduğu düşünce ile ilgilidir. Bu nedenle kesb; fıtratın tersine kişiyi heva ve hevesine uydurabilir, isyana, şiddete ve teröre sürükleyebilir. Bundan sakınmak için ‘Allah’ın fıtratına sarıl’ denilmektedir. Çünkü “din”, fıtratı değiştirmek için değil, fıtrattaki genel selameti ve barışçıllığı geliştirmek içindir. O halde din, insanın iman ve amel kanunu olarak akıl ve serbest seçimle taklit olunacak hak ve hayır/iyilik kanunlarının tamamıdır.
Dindarlık insanın sıfatıdır, kişiye ait bir tutumudur; yani insanın dinin/fıtratının ilkelerini bileyerek iyilik ve güzellikte yarışmasıdır. Dolayısıyla dindarlık ve diyanet insanın çalışarak kazandığıdır. Bu ayırımı yapamamak, bilgisel hatalara düşmek demektir. Bunun yanı sıra din konusunda bilgili olmak, dindar olmak için yetmez. Bunun pratiğe aktarılması, üç teorik kazanımın (hikmet, iffet, şecaat) toplamı olan adalet ile gerçekleşir.
Dindar Demokrat, Ehven-i Şer Diyemez:
15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü artık “Dindar Demokrat” bireysel hak ve özgürlükleri önceleyen özgür ve özgüvenli bireylerce olabileceğini, kolektif hak taleplerinde bulunan bir cemaate mensubiyetle olamayacağını göstermiştir. Çünkü kişi o cemaatin ve desteklediği siyasal partinin din tasavvuruyla özdeşleşiyor, diğer siyasal yapıların ve/ya cemaatlerin veya dini grupların tasavvurlarının mutlak dalaletle olduğunu düşünebilir. Siyasette tarafgirlik bu sefer cemaatler arasındaki tarafgirliğe dönüşme riski ortaya çıkabilir ve 15 Temmuz’dan sonra bu durum belirginleşmiştir.
Bu nedenle Dindar Demokrat, “ehvünü’ş-şer” deyip iki yanlıştan birini seçmeye meşruiyet sağlamak zorunda değildir. Çünkü bu durumda şu sorular öncelenir:
Sorular:
- Daha büyük şerden kurtulmak ve zarar vermemek asıldır, ama daha az zararlı diye destek vermeyi gerektir mi?
- Her durumda yanlışa evet dememek temel ilkeyse, onların daha fazla zararı dokunmasın diyerek iktidarın işine gelecek faydalı bir şey yapmak, onların diğer az görülen şer/kötülüğü sürdürmesine neden olmaz mı?
- İslam Ahlak felsefesi bağlamında soracak olursak, iktidar tutkusu (gadap/öfke) dengeleyememiş ve ifrata kaçma ihtimali yüksek olan durumlarda, iktidarın yozlaştırıcı yapısına dolaylı da olsa katkı sağlamak anlamına gelmez mi?
- Her grup ve cemaat benzer düşünüp, faydam dokunsun diye destek verirse iktidarın yanlışlıklarını görmesi nasıl olacaktır?
Çünkü İslam ahlak felsefesinde şehvet gücünü dengeleyenler iffet; akıl gücünü itidalli kullananlar hikmet, gadap gücünü yerli yerinde kullananlar ise şecaat sahibidirler. Bu üç itidalli güç sonunda adalet gerçekleşir. Biri eksik olursa adaletin gerçekleşmesi zorlaşır.
Referandum Öncesi ve Sonrası:
Türkiye’deki 2017 yılındaki referandum öncesi ve sonrası tartışmalardan benim bu kavramsallaştırma bağlamında çıkardığım sonuç şudur:
Referandum öncesinde, dindar ve demokrat tavır içinde olan insanlar, hangi sağ muhafazakâr partide (MHP, BBP, SP) olursa olsun kutuplaştırıcı dile teslim olmadı. Bu açıdan toplumu etnik ve/ya din merkezli kamplaştırıcı ve kutuplaştırıcı dilin etnik ve dinsel ayrışmalarla beslenmesinin artık çözüm olmadığının ortaya çıkması bu referandumun belki de en önemli ve müspet katkısı oldu.
Referandum sonrasında ise Avrupa Birliği üyelik sürecinin başından bu yana Türkiye’nin istikrarı, ekonomik ve siyasi reformları açısından bir çıpa görevi yaptığını Müslüman ve Hristiyan ikilemine düşmeden Dindar ve Demokrat bir tasavvurla savunmuştur.
Demokratik Tavır:
Demokratik bir tavır Karluk’un şu tespitlerine onaylar. “Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin kopmamasını ister. Çünkü AB’de geçerli standartlar; kişi hak ve özgürlükleri, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, çoğulcu demokrasi, yargının bağımsızlığı, adaletin tarafsızlığı gibi temel alanlara çağdaş düzenlemeler getirmektedir. Avrupa Birliği üyelik süreci, başından bu yana Türkiye’nin istikrarı, ekonomik ve siyasi reformları açısından bir çıpa görevi yapmıştır.”
Müslüman ve Hristiyan demokrat ikilemine düşmeyen Dindar Demokrat tasavvurunun siyasal getirisi bu olabilir; bir de felsefi ve sosyolojik açıdan şöyle katkısı olacaktır. Siyasetin dine ve/ya dinsizliğe alet etmekle aşınan değerler, kişinin hesap vereceği bir “an”ın olmayacağını düşünmelerine vesile olabilir, bu da toplumsal kargaşayı, anarşizmi besleyebilir.
Bunun bir ileri aşaması ise nihilizmdir. Nitekim anarşizm ile nihilizm arasında sıkı bir ilişki de vardır. Nihilizm (hiççilik) her türlü dini/ahlaki ve metafiziksel değeri yok sayar.
Cumhuriyet ve Laikliğin Önemi:
İşte tam bu noktada Cumhuriyet kurulurken bütün dini değerlere eşit mesafede ve müntesiplerinin sayısı açısından adaletli davranmayı öngören bir sistem olarak laikliğin önemi üzerinde durmak gerekir.
Bütün dini tasavvurların barışçıl bir ortamda çoğulcu evrensellik tasarımıyla yaşamasının imkânını laiklik sağlayabilir ve din merkezli kamplaşmaların önüne geçebilir. Böyle olunca da siyaseti dini ve/ya dinsizliğe alet etmenin ortaya çıkardığı sorunlarda aza indirgenebilir ve çözümlenebilir hale gelir. Bu hususu çok önemsiyorum, çünkü siyaseti dine alet ederek erk ve yetki ulaşımını sağlamaya çalışanlara en büyük katkısı paradoksal bir şekilde “laikliği dinsel bir ideoloji olarak kullanmak” isteyenler yapmaktadır.
Bu paradoksu aralamak ve çözüm üretebilmek için de, “Seküler Modern Kimlik ve Dinsel Anti-Modern Kimlik Ayrımı”nın tutarsız olduğunu göstermek gerekir.
Dindar Demokrat: Dini Siyasete Alet Edilmesinin Engeli Olabilir
Dindar Demokrat, laikliğin siyasal ve toplumsal düzeyde çok boyutlu ve karmaşık niteliğinin ihmal edilerek; din-devlet ayrımı şeklinde monolitik, tek boyutlu ve indirgemeci bir tanımı sonucunda seküler modern kimlik ve dinsel anti-modern kimlik ayrımın pekişmesine engel olabilir.
Bu bağlamda seküler modern kimlik ve dinsel anti-modern kimlik ayrımının mantıksal analizini, kısaca yapacak olursak; laiklik ile modernliği özdeşleştirirken dindarlıkla çelişik olarak sunuluyor; biri diğerinin yokluğunu gerektirmez, orta bir kavrama ve anlayışa ulaşılabilir.
Bu açıdan modern Türkiye’nin hem Müslüman bir ülke; hem de seküler olan bir ulus devlet şeklinde doğuşunun tahlili yapıldığı takdirde, fark işte tam bu noktada ortaya çıkacaktır. Temeli I ve II meşrutiyetlere kadar varan parlamenter sistem arayışının sonucunda, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti; laiklik ile dindarlığın birbirinin çelişiği olmadığını, birinin varlığının diğerinin yokluğunu gerektirmediğini göstermektedir.
Sekülerleşme ve Modern Ulus İnşası:
Sekülerleşme, hem Türk modernizesinin kurucu bir unsuru olarak geri kaldığı düşünülen toplumu seküler ve modern bir millet haline dönüştürme; hem de dini kimliğin tanınma ve farklılık iddialarını içeren hayati bir siyasi proje olarak işlev görmüştür. Dolayısıyla laiklik ve dindarlık birbirinin çelişiği değildir, ikisinin de aynı anda, ama farklı alanlarda (laik devlet, dindar veya seküler birey) bir arada yaşayabilmesi için gerekli şartları hazırlanılmaya çalışılmıştır.
Bu çerçevede, modern ulusun inşasının, Batılı seküler mantık ve bilimsel rasyonaliteyle mümkün olacağını düşünen kurucu seçkin elit, nesnel sekülerleşmenin gerçekleşmesi için herkesin malumu olan bir seri radikal değişiklik yaptı. Din ve devlet ayırımın doğal sonucu, devletin bütün dinlere karşı tarafsız olma, birini diğerine tercih etmeme siyaseti olan laiklik, dini işlerin kurumsal ve anayasal düzeyde kontrol edilmesi olarak işlev görmeye devam etti ve Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bu kurum, laiklik ile dindarlık arasında bir çelişki olmadığının; birinin diğerini yok saymadan, çoğulcu bir şekilde yaşanabileceğinin araştırılmasıdır. Buradan amaç “Modern Bir Dindarlık Tipolojisi” geliştirerek dinin siyasal bir araç olarak kullanımını engellemektir.
Sonuç:
Dindar Demokrat tutum; “Kötüyle yaşamak istemiyorsan, kötülük yapma ve hiç kimsenin hakkına tecavüz etme” şeklindeki ilke, zaman, mekân ve sınır tanımaz. Dolayısıyla mevcut kaos ve karmaşadan uzak durmak, çatışmaya taraf olmamak, haktan ve hakikatten yana taraf olmak demektir. Bu anlamda gerekirse mevcut siyasal yapılardan birisini ehven-i şer diye de tercih edemez. Apolitik bir tavır içinde kalarak, doğru/adaletten bahsederek 9 köyden kovulma riskini alır, ama bilir ki 10. köy kalabalıklaşmaktadır. Bir kişiye yapılan haksızlığın bütün insanlığa yönelik olduğunu bilincinde olduğu için de bundan rahatsızlık duymaz.
Bu anlamda “Dindar ve Demokrat” bir tutum, temelde a politik gibi durabilir; ama aslında bizatihi politik bir duruştur. Dolayısıyla Dindar Demokrat tutum, ezeli hikmetin/hakikatin özellikle de din ve dini değerler adına yapılan çatışmalarda daha fazla zedelenmemesi için, kırmadan dökmeden şiddete başvurmadan müspet hareket içinde kalarak, siyaseten muktesit/mutedil durmak aslında bizatihi taraf olmaktır.