Site İçi Arama

siyaset

Kamu Tercihi Yaklaşımının Politik Ekonomiye Katkıları Nelerdir? Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasi Kurumu Başarısız mıdır? (Bölüm-4)

Kamu ekonomisinin başarısızlığı, Rasyonel Seçmenlerin Bilgisizliği, Rasyonel Seçmenlerin İlgisizliği, Rant Kollama, Oy Ticareti, Politik Miyopluk, Oybirliği İlkesinin Gerçekleştirilememesi benzeri nedenlere dayandırılmıştır.

Kamu Tercihi alanındaki temel literatürü oluşturan ilk çalışmalar teorik bir nitelik taşımaktadır. Deneysel Kamu Tercihi, laboratuvara dayalı deneylerin, N (N>1) sayıdaki bireyden oluşan kolektif bir grubun her bir üyesi için ortak sonuçlara ulaşılmasını sağlayacak şekilde, grup karar alma mekanizmalarına uygulanmasını içeren Kamu Tercihi Teorisi’nin yeni bir inceleme alanıdır.

Kamu Tercihi literatürüne ilişkin ampirik katkılar;

Seçmenlerin oylama davranışı ve oy ticareti,

Politik konjonktür dalgalanmaları,

Rant kollama,

Koalisyonların oluşumu,

Bürokratik davranış ve

Devletin büyümesi konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Buchanan ve Tullock, anayasal aşamada oybirliğini gerekli görmekle birlikte yasama aşamasında oybirliğinin zorunlu olduğunu iddia etmezler. Bunun yerine çeşitli karar alma kurallarının maliyetlerine dikkat çekerek, karar almada optimal çoğunluğu belirlemeye çalışırlar. Oybirliği kuralını uygulamanın maliyetinin yüksek olması, bireylerin gelecekteki (kolektif) kararlarını oluşturacak ilkeler ya da kurumlar üzerinde anlaşamayacakları anlamına gelmez. Oybirliği ilkesinin yüksek işlem maliyetlerine sahip olması nedeniyle uygulanabilirliği sınırlıdır. Bununla birlikte en azından karar almanın anayasal aşamasında bu ilkeye uyulmalıdır. 

Devlet Nasıl Sınırlandırılabilir?

Anayasal Yeniden Yapılanma "Anayasal-kurumsal reform içerisinde "kötü", "fena" ve "yeteneksiz" olan politikacıların, "iyi", "nazik" veya "yetenekli" olanlarıyla değiştirilmesi gibi bir öneriye yer yoktur. Anayasal reform içerisinde amaç ne yönetimde rol alan kimselerin "daha iyilerinin" seçilmesi, ne de onların bu konuda ikna edilmesidir. Anayasal reformun amacı politikacıların uyması gereken sınırların ve kuralların oluşturulmasıdır." (J. M. Buchanan)

Özetle, geniş bir inceleme alanına sahip olan kamu tercihi teorisi, talep cephesini oluşturan seçmenlerin davranışları, siyasal sürecin bir parçası olan parti politikaları ve kamu sektörünün işleyişinin önemli bir unsuru olan bürokratların davranış eğilimleri gibi birçok konuyu içine almakta ve kamu tarafından sunumu yapılan toplumsal mal ve hizmetlerin hem arz hem de talep veçhelerini birlikte ele almaya çalışmaktadır.

Kamusal Seçim Kuramının Politik Ekonomiye Katkıları Nelerdir?

Teorinin temeli bireysel fayda maksimizasyonuna dayanmaktadır ve esasen kamudaki karar alıcılar kendi faydalarının peşinde koşmaktadırlar veya böyle davranmaya meyillidirler. Öte yandan baskı grupları da aynı davranış içinde hareket etmektedirler. Kamusal fayda ise ihmal edilmektedir. Teoriye göre hükümetlerin farklı çıkar gruplarını uyumlaştırma çabalarından dolayı kamu organizasyonlarının amaçları da çok çeşitli ve değişken görünmektedir. Bununla birlikte denetim ve ölçmede büyük zorlukların bulunması temsil sorununu da gittikçe kötüleştirmektedir. (SARKAR, 1998, s. 263)

Kamu Ekonomisinde Karar Alma Süreci: Devletin Aksaklığı (Government Failure)

Refah Ekonomisi ya da Neo-Klasik İktisat, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda piyasa ekonomisinin milli ekonomi için de başarısız ve yetersiz olduğunu ve dolayısıyla devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunmuştur. 1960’lı yılların başından itibaren ise kamu ekonomisinin tek başına optimumu sağlamaktan uzak olduğunu düşünen Kamu Tercihi iktisatçıları ise devletin başarısızlığı teorisini geliştirmişler ve kamunun müdahalesini sınırlamayı önermişlerdir.  Teorinin kamu müdahalesini reddetmesinin temelinde, özel ekonominin diğer ekonomilerden daha etkin ve belki de daha adil olduğuna ve politik süreçlere nazaran özel ekonomide kaynakların verimli bir şekilde tahsis edildiğine dair kesin bir inanç yatmaktadır. Özel ekonomiler iyi tanımlanmış mülkiyet hakları, temel hukuk ve düzen gerektirirken, ekonomide ağırlıklı olan bir devlet ne istikrarın ne de ekonomik ilerlemenin bir şartıdır (Mitchell, 1988, s.106-107). Kamu tercihi iktisatçıları tarafından kamu ekonomisinin başarısızlığı, Rasyonel Seçmenlerin Bilgisizliği, Rasyonel Seçmenlerin İlgisizliği, Rant Kollama, Oy Ticareti, Politik Miyopluk, Oybirliği İlkesinin Gerçekleştirilememesi, Kamusal Mal ve Hizmetlerin Demet Şeklinde Sunulması, Ortanca Seçmen Teorisi benzeri nedenlere dayandırılmıştır.

Kamu Tercihi Perspektifinden Demokrasi Başarısız mıdır? 

Teorik bazda demokrasiye eleştiri yönelten düşünürlerin başında Arrow, Downs, Mosca, Pareto, Michels, Hayek, Buchanan, Tullock ve Marksist düşünürler gelmektedir.

Arrow: Demokrasinin İmkânsızlığı

Amerikalı iktisatçı K.J. Arrow, rasyonel bireylerden oluşan demokratik bir toplumun kolektif karar alma sorununu analiz etmiştir. Burada bireyin rasyonel olması, oylamadan bulunacağı seçenekler arasında tutarlı bir tercih sıralamasında bulunabilmesini ifade eder. Arrow bireylerin bu tercih sıralamasını yaparken bağımsız olduklarını yani diğer bireylerin tercih sıralamasından etkilenmedikleri varsayar. Arrow’a göre önemli olan, söz konusu koşulları en iyi şekilde karşılayan oylama kuralının benimsenmesidir. Arrow’un analizinin ulaştığı sonuç, genelde tüm bu koşulları sağlayan bir karar alma kuralını bulmanın olanaksız olduğudur. (BUCHANAN, 1954a, s.334)

Downs: Eksik Enformasyon

Anthony Downs iyi işleyen bir demokrasinin şartlarını şu şekilde sıralamıştır:

1. Partiler arasında gelişmiş bir rekabetinin olması ve kamusal görevlerin esas itibarıyla genel seçimlerle doldurulması (seçimle işbaşına gelme);

2. Belli aralıklarla yapılan seçimlerin yapılma zamanına sadece hükûmetteki parti karar vermemeli;

3. Ergin nüfusun genel seçme hakkı, eşit seçme hakkı ve özellikle eşit oy hakkına sahip olması;

4. Seçim sonuçlarının kabul edilmesi ve seçimi kazanan ve kaybedenlerin illegal ve güce dayanan araçlar kullanmaktan vazgeçmeleri.

Downs, demokrasinin işleyişindeki aksaklıklardan birinin eksik enformasyon sorunu olduğunu ifade etmiştir. İnsan hayatında karar alma sürecinde bilginin önemini vurgulayarak, eksik enformasyon sorununun hemen hemen her sosyal kurumun yapısını önemli ölçüde etkilediğine işaret etmiştir. Downs’a göre eksik enformasyon üç temel unsuru kapsamaktadır:

1. Partilerin vatandaşların ne istediklerini her zaman tam olarak bilmemeleri,

2. Vatandaşların hükûmetin veya muhalefetin ne yaptığını veya vatandaşların çıkarlarına hizmet etmek için ne yapması gerektiğini her zaman bilmemeleri,

3. Her iki tür bilgisizliği gidermek için ihtiyaç duyulan bilgiyi temin etmenin maliyetli olması yani kıt kaynakların bilgiyi temin etmek için kullanılması gerektiğidir. (AKTAN ve DİLEYİCİ, 2007, S.97)

Mosca: Siyasal Sınışarın Hakimiyeti

Gaetano Mosca, Vilfredo Pareto ve Robert Michels’in başını çektiği bu teorisyenler, siyasal elitizm kavramını farklı açılardan değerlendirmekle birlikte, demokrasinin işleyişi açısından elit yapıları önemli bir engel olarak görmüşlerdir.

Pareto: Siyasal Elitizm

İtalyan sosyolog Vilfredo Pareto, Mosca’nın geliştirdiği “yönetici sınıf” kavramı yerine siyasal elit kavramını ortaya koymuştur. Siyasal elit kavramını kullanan ilk kişi olması nedeniyle bu teori daha çok Pareto ile anılmaktadır.

Michels: Oligarşinin Tunç Yasası

Yunanca kökenli bir kelime olan oligarşi; politik gücün, toplumun küçük bir grubunun elinde olduğu yönetim şeklini ifade etmektedir. Siyasal karar alma sürecinde parti içi demokrasinin etkin bir şekilde işlemediği görülebilmektedir. Bundaki temel etken, parti kadrolarının belirli bir elit kesimin elinde toplanmış olmasıdır. Bu elit kesim parti yönetimine o kadar hakimdir ki parti içinde farklı bir sesin yükselmesine izin verilmez. Michels’in “Oligarşinin Tunç Yasası” olarak nitelendirdiği bu katı hegemonyanın yıkılması çok zordur ve parti içerisindeki bu elit yapı kolaylıkla değiştirilemez. (MİCHELS [1911] 1968, p. 88)

Hayek ve Buchanan: Sınırsız Demokrasi ve Siyasal Gücün Kötüye Kullanımı

Demokrasinin önündeki en önemli engeli sınırsız demokrasi ve bunun sonucu olarak siyasal gücün kötüye kullanımı olarak gören iki önemli düşünür; F. A. Von Hayek ve James M. Buchanan’dır. Hayek sınırsız demokrasinin tehlikelerine işaret ederek, sınırsız demokrasiyi bireysel özgürlüklerin önünde önemli bir engel olarak görmüştür. Hayek’e göre sınırsız demokraside çoğunluk iktidarının halk egemenliğini yansıttığı görüşü büyük bir yanılgıdır. Bugün batıdaki demokrasi uygulamalarını sınırsız demokrasi olarak nitelendiren Hayek, parlamentoya hakim olan ve çoğunluğun desteğini elinde bulunduran temsilcilerin seçmen çoğunluğunun desteğine sahip olmak için bunların uygun bulduğu her şeyi yapabildiklerini ifade eder. Fakat çoğunluğun oylarıyla seçilmiş temsilcilerin her kararına yasa demenin ve onlar tarafından yayınlanan bütün yönergeleri hukuka bağlı olarak tanımlamanın doğru olmadığını, bunun ancak “yasadışı hükûmet” olarak nitelendirilebileceğini savunmuştur. (AKTAN ve DİLEYİCİ, 2005: 42)

Buchanan’a göre ise 19. ve 20. yüzyıl politik düşüncesinin yanlışlığı, devletin Leviathan eğilimlerini kontrol altında tutmak için yalnızca seçim kısıtlamalarının yeterli olacağı inancıdır. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra batı ülkelerinde yaşanan deneyim, bu yanlış düşüncenin gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Buchanan, çoğunluk yönetiminin seçim sistemlerinin ve politik aktörlerin çıkar maksimizasyonu yoluyla demokrasi üzerinde yol açtığı tahribatı engelleyebilecek çözüm önerilerini de ortaya koymuştur. Buchanan’a göre tek önlem, çoğunluk yönetimine getirilecek anayasal sınırlamalardır. Anayasal demokrasi; anayasada bireylerin hak ve özgürlüklerinin açıkça tanımlandığı ve korunduğu, siyasal gücün hak ve yetkilerinin doğru bir biçimde tespit edildiği ve sınırlarının açık olarak belirlendiği bir demokrasi anlayışıdır.

Buchanan ve Tullock: Oylamanın Maliyeti

Buchanan ve Tullock, seçmen açısından oylamanın maliyetini iki grupta incelemiştir:

Bunlardan birincisi oylama sonucunda alınan kararı beğenmeyen seçmenlerin katlandıkları dışsal maliyetlerdir.

İkincisi ise oylamaya katılan seçmenlerin katlandıkları zaman maliyeti, partiler konusunda bilgi edinme maliyeti vb. maliyetlerdir.

Bir toplumda oylamaya katılacak birey sayısının fazla olması hâlinde karar verme maliyeti de artar. Buna karşın dışsal maliyetler azalır. Dışsal maliyetlerin azalmasının nedeni oylamada oy birliği ilkesine doğru yaklaşılmasıdır. Oy birliği hâlinde dışsal maliyetler sıfır olur. Oylamaya katılan birey sayısı arttıkça karar verme maliyeti de artar. Fakat bu durumda dışsal maliyetler azalmaktadır. Buchanan ve Tullock’a göre dışsal maliyet eğrisi ile karar verme maliyeti eğrisinin dikey toplamından elde edilen toplam maliyet eğrisinin minimum olduğu nokta, siyasal süreçte optimum oylama oranını göstermektedir. Çünkü bu noktada karar alma maliyeti minimuma indirilmektedir. Oylama maliyetlerini minimize edecek şekilde ulaşılacak bir optimal çoğunluk, oylama sürecinde yer alacak her konu için aynı değildir. Bu durumda eğer dışsal maliyet çok yüksek değilse, toplumun daha küçük bir kesimi tarafından karar alınması yani oy birliğinden daha çok uzaklaşılması mümkün olabilir. Fakat dışsal maliyetler yüksek ise toplumun mümkün olduğunca daha geniş bir kesiminin konuyu onaylaması (oy birliğine yaklaşılması) gerekmektedir.

Uygulamada siyasal süreçte oylamaya katılan birey sayısının fazlalığı nedeniyle oy birliği kuralına göre karar almanın imkânsızlığı, basit çoğunlukla karar alma uygulamalarını yaygınlaştırmıştır. Bu durumda hem dışsal maliyetler hem de karar verme maliyetleri artmaktadır. Dolayısıyla oylama mekanizması aracılığıyla siyasal katılım maliyetlerinin yüksekliği seçmenlerin oylamaya katılması önünde bir engel teşkil etmektedir. Oylama maliyetinin neden olduğu bu katılım düşüklüğü, bireysel tercihlerden toplumsal tercihlere ulaşmayı engellemekte ve alınan kararlar sadece oylamada bulunan seçmenlerin tercihlerini yansıtmaktadır. (BUCHANAN VE TULLOCK, 1962, s. 30)

Marksist Eleştiriler

Marx’a göre siyaset, yöneten-yönetilen ilişkisinde baskı, kabul veya iknayı sağlamada, kısacası hâkim olmayı veya tabi olmayı belirlemede güce dayanan en önemli araçtır. Bununla beraber Marx, hakimiyetin tıpkı çatışma gibi insan ilişkilerinin doğal bir parçası olmadığını, her ikisinin de sınıflı toplumlara özgü olduğunu, bu tür toplumların üretim biçimlerinin özgül ve somut özelliklerinden kaynaklandığını savunmuştur. Devleti de bu bağlamda hâkim sosyal sınıfların hegemonyalarını sürdürme gayesi üzerine inşa olmuş bir yapı olarak görmüştür. Marksistler, Klasik demokrasinin temelini oluşturan özgürlük anlayışına karşı çıkarak, klasik demokraside olduğu gibi önemli olanın toplumdaki bireyleri özgürleştirmek değil, toplumu özgürleştirmek olduğu savunulmuştur. Toplumu özgürleştirmenin yolu da kapitalist sistemdeki üretim biçiminden tüm üretim faktörlerinin devlete ait olduğu bir üretim biçimine geçmek ve bu sayede insanlar için ekonomik şartları iyileştirmektir. 

Marksistler demokrasi özellikle klasik demokrasi anlayışının bir türü olan liberal demokrasiye de başlıca iki tür eleştiri yöneltmiştir. Birincisi liberal demokrasi, karakteristiği eşitsizlik olan kapitalizmle iç içe geçmiş olduğundan, böyle bir sistem özgürlük ve demokrasinin gerçekleşmesini engeller. Bu sistemde emeğiyle köleleştirilen proleterler, özel mülkiyete sahip olmanın ezici gücünden yararlanan burjuvalarla aynı sivil ve siyasal özgürlüklere sahip sayılmaktadırlar. Oysa bu durum burjuva sınıfının ekonomik güçleri sayesinde siyasal sistemi tümüyle kontrol altında tutmalarını sağlamaktadır. Gerçek yönetici sınıf “halk” değil hem ekonomiye hem de devleti denetimi altında tutan burjuvazidir. Bu nedenle, kapitalist sistemde var olan “burjuva demokrasisi” sahte bir demokrasidir. Görüldüğü gibi Marksistlerin demokrasinin klasik ve liberal demokrasiye yönelttiği eleştiriler, özünde bu demokrasilerin kökeninde yattığı düşünülen kapitalist sisteme yöneliktir. Burjuva demokrasisi yerine savunulan ise sınıfsız topluma geçiş amacına yönelik olarak işçi sınıfının hükümranlığını ifade eden proletaryan demokrasidir.

Araştırmacı Yazar, Akademisyen Yiğit KÖYMEN
Araştırmacı Yazar, Akademisyen Yiğit KÖYMEN
Tüm Makaleler

  • 19.02.2024
  • Süre : 5 dk
  • 585 kez okundu

Google Ads