Site İçi Arama

siyaset

Türk Futbolunun Sorunları-2

Türk Futbolu maalesef her geçen gün eski dönemlerini arar düzeye geliyor. Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA kupası kazanmasını, 2012-2013 sezonunda UEFA Avrupa Liginde Fenerbahçe’nin yarı final oynamasını ve 2017-2018 sezonunda Beşiktaş’ın yenilgisiz olarak şampiyonlar ligi grup aşamasından lider çıkışını gören Türk futbolu, kulüp bazında neden başarı yakalamakta bu kadar güçlük çekiyor?

Dün yazdığım yazının ardından birkaç arkadaşım beni aradı. Yazıda neredeyse Türk futbolunun sorunları üzerine hiç değinmediğimi ve aslında bunlara odaklı bir yazı yazmamın daha doğru olacağını belirttiler. Aslında benim yazım, teknik düzeyden çok sorunlara politik düzlemde bir bakıştı. Belki başlığı daha farklı olabilirdi ama düşününce onlara hak verdim. Bunun üzerine gelen eleştiri ve önerileri de dikkate alarak, teknik anlamda Türk futbolunun sorunlarına odaklı ikinci bir yazı yazmayı uygun buldum.

Türk Futbolu’nun Güncel Durumu Hakkında

Türk Futbolu maalesef her geçen gün eski dönemlerini arar düzeye geliyor. Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA kupası kazanmasını, 2012-2013 sezonunda UEFA Avrupa Liginde Fenerbahçe’nin yarı final oynamasını ve 2017-2018 sezonunda Beşiktaş’ın yenilgisiz olarak şampiyonlar ligi grup aşamasından lider çıkışını gören Türk futbolu, kulüp bazında neden başarı yakalamakta bu kadar güçlük çekiyor? Bu yazıda paylaşacağım veriler dışında yapacağım yorumlar tamamen benim şahsi görüşümdür.

Türk Futbolu’nun yaşadığı sıkıntıları birçok başlık altında değerlendirmek mümkündür. Ancak bu yazıda önemli gördüğüm dört başlığa değineceğim.

1. Antrenör Yetiştirilmesi

Bu konu hakkında konuşurken öncesinde Almanya’dan kısaca bahsetmemiz gerektiği kanaatindeyim. Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonluğu kazanmış dev bir futbol ülkesi olan Almanya, Euro 2000’de A grubunda İngiltere, Portekiz ve Romanya’nın olduğu gruba düşmüştü. Tarihlerinde nadir gördükleri bir hezimete uğrayan Panzerler gruplarını son sırada tamamladılar ve turnuvaya veda ettiler. Bu kötü sonucun hemen ardından Almanlar futbolda yapısal reform kararı aldılar. Bu karar neticesinde Alman futbolunun öğretmenlerini yetiştireceği Hennes Weisweiler akademisi modernize edildi ve üzerinde ciddi geliştirmeler yapıldı. Bunun sonucunda almanlar o akademiden çok başarılı hoca ve antrenörler çıkartmaya başladılar. Peki, sonuç ne oldu? Bu geliştirme kararından sadece 14 sene sonra 2014 de Almanlar dünya kupasının sahibi oldular. Gelinen aşamada hem Dortmund hem de Liverpool’a çağ atlatan Jurgen Kloop, Barcelona’nın çehresini değiştiren Hansi Flick, Thomas Tuchel ve 2014 dünya şampiyonu takımın teknik direktörü Joachim Löw, bu akademiden mezun olan isimlerden sadece bazılarıdır. Bana hayalci diyebilirsiniz ancak ben Türk anternör ve hocalarının da en az Alman hocalar kadar başarılı ve bilgili olduğuna inanıyorum. Mevcut yapıda mutlaka Türkiye Futbol Federasyonu’nun hoca ve antrenör ve teknik direktör yetiştiren eğitimleri vardır. Ancak bu eğitimlerin günümüz futbolunun gereklerine göre modernize edilip daha da geliştirilmesi gerekmektedir. Nitekim yeni hocalarımızdan Okan Buruk, İlhan Palut, Çağdaş Atan gibi futbol mantalitesini harika bulduğum hocalarımız da varken bence bu konu üzerine odaklanarak, hoca ve antrenör gelişimini desteklemek ve başarılı hocaların sayısını arttırmak önemlidir.

2. Altyapı ve Genç Oyuncular

Herhalde ülkemizde genç oyunculara yeteri kadar forma şansı ve değer verilmemesi ile ilgili huzursuzluk hisseden bir tek ben değilimdir diye düşünüyorum. Her ne kadar genç oyuncu çıkartmak için “yabancı kuralı” gibi kurallar olsa da altyapıdan oyuncu çıkartma ve parlatma konusunda Avrupa’nın Hollanda, Portekiz, İngiltere, İspanya gibi ülkelerinin çok gerisinde kaldık. Kuralların doğru veya yanlışlığıyla ilgili konuyu sizlerin takdirine bırakıyorum. Ancak oyuncularımızın yeteri kadar şans bulduğu çok maç olmadığı da aşikar. Bunun yanı sıra altyapıdan oyuncu yetiştirmek yerine yurtdışından yaşlı oyuncu getirtme kültürü de maalesef ülke futboluna ve kulüplerimizin mali durumlarına ciddi zarar vermekte. Örneklerle ilerlemek gerekirse Avrupa’nın ve Hollanda’nın devlerinden Ajax kulübünün 2019-2020 sezonu gelir giderine baktığınızda 158 milyon Avroluk bir kâr elde ettiğini görüyoruz. Size hatırlatmak isterim ki, bu rakam, kulüplerimizin her bir kulüp başına borçlarının neredeyse yarısını kapatabilecek düzeydedir. 85 ve 86 milyona sattıkları Frenkie De Jong ve Mattias De Light, Ajax altyapısının harika ürünü olan futbolculardan ikisidr. Bizim ülkemizde de bu tarz yeteneklerin fazlasıyla olduğunu düşündüğümüzde aslında kulüplerimiz arasından bir Ajax bir Benfica çıkması imkânsız değil. Yeter ki bu çağ dışı “futbol kültürümüzü” değiştirebilelim. Genç oyuncularımız demişken, son 10 yıl içerisinde genç oyuncularımızın fırsat bulduklarında hiç de kötü oynamadıklarını gördük. Fatih Terim döneminde Galatasaray’da Ozan Kabak, Kerem Aktürkoğlu, Şenol Güneş döneminde Beşiktaş’ta Semih Kılıçsoy, Fenerbahçe’de Arda Güler gibi değerler, eğer şans verilirse genç oyuncularımızın ne kadar etkili olabileceklerini ve eğer ülke olarak doğru adımları atarsak Avrupa’nın futbol fabrikası ülkelerinden biri olabileceğimizi bize göstermektedir.

3. Kadro Mühendisliği ve İstikrar

Gelelim kulüplerimizin en çok sıkıntı yaşadığı konuya. Kadro mühendisliği konusunu yeterince ciddiye almadığımız ve “iyi oyuncu iyidir, her türlü oynar” bakış açısı ile çalışan makinenin bozulduğu çok fazla sezonlar var. Bunun en güncel örneği olarak, geçen sene şampiyonlar ligi şampiyonu olan Real Madrid’in Mbappe’yi kadrosuna katmasını gösterebiliriz. Evet, Mbappe kimsenin hayır diyemeyeceği bir oyuncu ancak elinizde işleyen bir makine varsa arasına elmas da atsanız o makinenin dişlilerine takılarak işlemesini engeller. Mbappe de Real Madrid için bu etkiyi yarattı ve bu sezon takım hiç de iyi başlamadı. Peki, kadro mühendisliği neden bu kadar önemli ve istikrar neden bu konuyla bu kadar bağlantılı? Bunun güzel örneklerinden biri Atalanta kulübüdür. Atalanta tarihinde 90-91 sezonu UEFA kupası çeyrek finali hariç hiçbir Avrupa başarısı olmayan, İtalya liginin orta sıra takımlarından biridir. Takım 2016 yılında başarının uzun vadeli ve düzgün bir kadro mühendisliği ile geleceğini anlamış olacak ki, takımın başına geçen Gianpiero Gasperini aradan 8 yıl geçmesine rağmen hala takımın başındadır. Atalanta, Gasperini gelmeden önceki sezon ligi 13. sırada bitirmişti. Sonrasındaki 5 sezonda da avrupa potasına giren takım 2018, 2019, 2020 sezonlarını 3. Sırada bitirdi. Ayrıca ben bu yazıyı yazdığım sırada ligde 1. Sıradalar. Bitti mi? Tabi ki hayır, kulüp önce Avrupa’ya düzenli gitmeyi gelenek edindikten sonra uzun vadede gelecek başarıya odaklandı ve bunun meyvelerini 2023-2024 sezonunda UEFA Avrupa ligini kazanarak aldılar. Hadi gelin şimdi de kulüplerimizin aldıkları büyük başarılara bir göz atalım ve o büyük başarıları kazanan takımların mühendisliklerini inceleyelim. Galatasaray, 1996-2000 arası 4 sezon üst üste şampiyonluğunu ülke tarihinin kulüp bazındaki en büyük başarısı olan UEFA kupası ve Süper kupa ile taçlandırmıştı. O takımda bütün oyuncular birbirlerini o kadar iyi tamamlıyordu ki o kadronun iskeletini oluşturduğu Milli takımın 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü de bunu kanıtlayan en önemli göstergelerden biri oldu. Fatih Terim yıllar sonra Avrupa futboluna Jurgen Klopp ile damga vuracak “gegenpressing” örneklerini bizlere sunarken, Galatasaray’ın dört sezon boyunca değişmeyen bir hocası ve futbol aklı vardı. Yazının fazla uzamaması için oyuncu üzerinden gitmeyeceğim. Onu başka bir yazıda ayrıca paylaşırım. 2012-2013 Fenerbahçe’sine baktığımızda ise Aykut Kocaman’ın 2009 da başlayan sportif direktörlüğü ve 2010 yılında koltuğu devralmasından sonra yine dört sene değişmeyen bir futbol aklı ve mantalitesinin hâkim olduğu Fenerbahçe, harika işleyen bir makineye gibiydi. Nitekim 2012-2013 sezonu UEFA Avrupa Liginde yarı finali kıl payı kaybederek aslında başarının uzun vadeli sabır ve düzgün kadro mühendisliği ile geldiğini göstermişti. Beşiktaş’a baktığımızda ise; 2015-2016 sezonunda göreve gelen Şenol Güneş’in, 2013 Feda sezonundan itibaren dikkatlice yapılan kadro planlamasına kendi katkılarını ve futbol aklını eklemesi ile Beşiktaş, 2017-2018 sezonunda Şampiyonlar Ligi grup aşamasını yenilgisiz lider bitiren ilk ve tek Türk takımı oldu. Karşımıza yine en az 3 sene görevde kalan bir teknik direktör, değişmeyen bir futbol aklı ve kaliteli bir kadro mühendisliği olgusunun çıkması tesadüf değildir. Her sene hoca ve bütün takımın değiştiği sistemde başarının şans eseri geleceği ve devamlı olmayacağı konusunda hemfikirsek diğer maddeye geçelim.

4. Gerçek Taraftarlar

Mutlaka siz de bazen takımınızın kötü gittiği dönemde stadyumunuzun boş kalmasından ya da stadyumda maçla ilgilenmeden oturulmasından şikâyetçisinizdir. Ülkemizde futbolun en büyük avantajlarından bir tanesi, futbola olan aşk derecesinde bağlılık ve gerçek taraftarlık duygusudur. Avrupa’nın hiçbir ülkesinde bu denli futbola bağlı, maç boyunca takımını destekleyen ve asla susmayan taraftarları görme şansınız yoktur. Her Avrupa maçında yurtdışından gelen dev takımlar kulüplerimizin sahalarını cehenneme benzeterek ortamın bir deplasman takımı için ne kadar sorun olduğu hakkında demeçler veriyorlar. Nitekim bunu sonuçlarla da görüyoruz. Galatasaray’ın Real Madrid galibiyeti, Fenerbahçe’nin Manchester United galibiyeti, Beşiktaş’ın Liverpool galibiyeti kendi evimizde taraftarların ne kadar önemli olduğunun bir kanıtıdır. Ancak kulüplerimiz daha fazla para kazanma adına bilet fiyatlarını arttırdıkları için maalesef gerçek taraftarlar tribünlere gelmekte maddi açıdan çok zorlanmaya başladılar. Kulüpler de bunu gelir olarak görüyor ve kendi içlerinde haklı olabilirler. Ancak kabul edelim kulüplerin gerçek sahipleri taraftarlardır. Bundan dolayı bir maçta kulüp bilet gelirinden 100 bin Avro kazanır ama taraftar ile maçı kazanınca daha fazla elde edeceği başarı gelirinden mahrum kalabilir. Daha fazla parayı başarı ve tanınırlıkla kazanıp stadyumların o kulübe gönül vermiş gerçek taraftarlara bırakılması da Türk futbolunun geleceği adına bence en önemli çözümlerden biridir. Neticede pandemi dönemi taraftarsız oynanan futbolun ne kadar keyifsiz ve vasat geldiğini hepimiz izledik. Elbette futbol seyircisinin tribünleri doldurması, Türk futbolunun marka değerine de katkı yapacak bir unsur olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.

Türk futbolunun daha birçok sorunu olmasına rağmen kendimce önemli gördüğüm bazı sorunları mümkün olduğunca belirtmeye çalıştım. Aslında belki üzerine kitap yazılabilecek sorunların içerisinden birkaçını yansıtmak ancak mümkün oldu. Ayakları devlet, iktidar, kulüpler ve taraftarlar olan dört ayaklı bir masanın dengesini sağlamak için her ayağın yerli yerinde ve ölçüsünde olması gerektiğini belirterek bitirelim.

Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Dr. Özkan LEBLEBİCİ
Tüm Makaleler

  • 14.12.2024
  • Süre : 5 dk
  • 618 kez okundu

Google Ads