Demokrasinin Tarihi ve Türkiye'de Demokrasi Kültürü
Eylül 2021’in son gününe “Demokrasinin Tarihi ve Türkiye’de Demokrasi Kültürü” Webinarı ile girdim. Düzenleyen uluslararası bir STK. 70. Yıl etkinliği kapsamında programlanmış.
Etkinliğin Adı, Amacı ve Katılımcılar
Eylül 2021’in son gününe “Demokrasinin Tarihi ve Türkiye’de Demokrasi Kültürü” Webinarı ile girdim. Düzenleyen uluslararası bir STK. 70. Yıl etkinliği kapsamında programlanmış.
“Dünyadaki tüm ülkelerde demokrasi, kalkınma, insan hakları ve temel özgürlüklere saygının yerleşmesi için yoğun çaba harcanılması gerektiği düşüncesinden hareketle 2008 yılından itibaren Birleşmiş Milletler genel kuruluna göre her yıl Eylül ayında ‘Demokrasi Günü’ kutlanmaktadır.” Etkinlik demokrasi ve insan haklarının gelişmesini amaçlıyor.
TED Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal ve Sabancı Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Berk Esen birlikte katıldılar. Sorular canlı ama yazılı sorulabildi. Katılımcılar, sadece moderatör tarafından görülebiliyordu. Bu etkinliğin en zayıf noktasıydı.
“Demokrasinin insanların siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemlerini kendi özgür iradeleriyle belirleme ve bu sistemlere tümüyle katılma temeline dayalı evrensel bir değer olduğunu unutmamak adına” yapılan webinar ve katılımcı bakışları üzerinden “Demokrasinin Tarihi ve Türkiye’de Demokrasi Kültürü” analizi yapmayı planlıyorum.
Sabancı Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Berk Esen Neler Üzerinde Durdu?
Demokrasi; üç dalgada Avrupa demokrasisini oluşturdu:
İlk dalga, 1688 İngiliz devriminden sonra 212 yıl süren Kuzey Batı Avrupa demokratikleşmesi ki, Britanya anayasal monarşisi ve Fransa cumhuriyetçiliği ekseninde gelişmiştir.
İkinci dalga, 20. yy. boyunca, İspanya, Portekiz ve Yunanistan yanında, içinde Türkiye, İtalya, Avusturya ve Almanya’nın da yer aldığı “parlamenter model” paydalı Orta ve Güney Avrupa “otoriter modernleşme demokrasisi”.
Son dalga ise 1990’lı yıllarda gelişen komünizm sonrası Orta ve Doğu Avrupa devletleridir. Bunlar çoğunlukla anayasalarını Batı Avrupa’ya göre düzenlediler.
İkinci dalga demokrasileri içinde yer alan Türkiye, konsolide olamamıştır ve bir şekilde demokratik çöküşler yaşamak durumunda kalmıştır.
Öncelikle kazanan parti “ötekine” saldırdığı ve başarılı ya da başarısız “darbelere sahne olduğu” için bunu yaşamıştır. Bu bağlamda, Türk demokrasisinin çökme nedenleri üç temele dayandığını söyleyebiliriz:
Ekonomik kalkınma eksik kalmıştır: Modernleşme kuramı gereği, doğal kaynak zengini ülkeler dışında, ekonomi ne kadar iyiyse, demokrasinin de o kadar iyi olduğu kabul edilir. Türkiye’de orta sınıf çeşitli nedenlerle arzu edilen seviyede geliştirilememiştir ve ülke orta gelir tuzağına düşmüştür.
Müslüman ülke modernleşmesi sorunu bulunmaktadır: Devlet eliyle tepeden halka ‘sunulan’ ve kültür kökenli modernleşme yaklaşımının beraberinde birtakım sıkıntıları da getirdiğini görüyoruz. Çoğunlukçu iktidarlar ve darbelere sıcak bakan laikler, demokrasinin gelişimine öncülük etmekten uzak bir anlayışla hareket etmektedir veya böyle bir algı mevcuttur. Azınlık gruplar ve kültürel farklılıklar sayılabilir.
Kürt Sorunu çözülememiştir: Ulus devlet yapısı içine azınlıklar tam eklemlenememiştir. 1990’lı yıllarda tavan yapan Kürt sorunu en temel iç güvenlik problemi olarak ulus devlet yapısının sunduğu üniter veya bütüncül yapıya zarar vermektedir. Demokratik bir yaklaşımla bu soruna çare bulunamamıştır.
Şili ve Arjantin gibi ülkelerde, yukarıda Türkiye için sıraladığımız sorunlardan, 2. ve 3. sorunlar olmadığı için demokrasilerini bize göre daha iyi geliştirme şansı bulmuşlardır. Laikleşme tepeden ‘dayatılan’ bir yapı iken, son yıllarda aşağıdan yukarıya doğru bir laikleşme arayışının kıpırdanmaları başlamıştır. Bu nedenle, “Müslüman ülke modernleşmesi sorununun” ortadan kalkması söz konusudur. Ancak, Kürt sorunu hala önemini koruyor. Yıkıcı rekabet de en önemli demokrasi engeli olmayı sürdürüyor.
TED Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal Tarafından Yapılan Değerlendirmeler:
Bir hukukçu gözüyle demokrasiye halkın iktidarı ve hukukun üstünlüğü perspektifinde yaklaşan konuşmacı, özellikle bireyin toplum ve devlet adına feda edilmemesini esas olarak alıyor. Bu çerçevede seçim kazandığı için istediğini yapmayı hak görmenin meşru sayıldığı çoğunlukçu yönetim değil, özgürlüğün garanti altına alındığı çoğulcu yönetimin demokratik olduğu açıktır. İktidarlar veya Hükümetler tarafından, seçimle geldik, milli irade biziz, denerek hukuk dışı icraatlar yapılamaz. Bunu ancak otoriter rejimler yapabilir. 1961 Anayasası bir darbe anayasası olsa da daha demokratiktir. Bir başka darbe anayasası olan 1982 Anayasası ise AB kriterleri ile özgürleşmiştir.
Eski Yunan, Magna Carta ve Fransız İhtilali demokrasinin kilometre taşlarıdır ve 1893 yılında kadına seçme hakkı veren ilk ülke Yeni Zelanda’dır.
İyi bir demokrasi için şunlar gereklidir:
* Yargının bağımsız ve tarafsız olması
* Hukuk devleti ve hukukun yönetmesi (hukukun üstünlüğü)
* Eşitlik
* İfade ve düşünce özgürlüğü (ifade özgürlüğünün tam olması)
* Açık ve özgür seçimler
* Şeffaflık
* Güçler ayrılığı
* Hesap verilebilirlik
Tüm bunlara eşdeğer bir şey vardır ki o da UYGULAMA’dır.
5 Aralık 1934 tarihinde, birçok batılı ülkeden bile önce kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkı, Türkiye’de kadınlara parlamentoda ancak %17 oranında yer açabilmiştir.
Duygu ve düşüncelerini bilen ve ifade edebilen bir vatandaş otoriteye körü körüne bağlı olmaz. Haklarını savunur. Farklılıklara değer vermek önemlidir. Bir arada yaşama kültürü geliştirilmelidir.
Zaten demokrasi bir kültür ve anlayıştır. Küçük gruplarda yeşerir. Bu yaklaşımın en önemli yaşama alanı aile içi demokrasidir. Küçük yaşta demokrasi ve kadın-erkek eşitliği öğrenilebilir. Bireyler eşit söz hakkına sahip olmalıdır.
Türkiye Norveç’in ilk sırada olduğu “Dünya Demokrasi Endeksi-2019” verilerine göre, 167 ülke içinde 110. sırada yer alıyor. İlk on içinde yer alması gerekir. Seçim, çoğulculuk, katılım, demokrasi kültürü ve yurttaşlık hakları araştırmanın parametrelerini oluşturmaktadır.
Sorular ve Cevaplar
STK’ların yeri nedir, demokrasinin yeniden kurulmasında rolü ne olur?
-(BE) STK’lar siyasi partileri denetler. Vatandaş taleplerini siyasi alana getirir. Aşırı güç kullanımı, hak ihlalleri, kayırma ve otoriterliğe engel olabilir (Gezi). Aktif katılım hakları ile sesini duyurabilir.
Otoriter rejimler nasıl önlenebilir ve demokrasi nasıl gelişir?
-(BE) Otoriter rejimler sivil otoriter ve askeri otoriter rejimler olarak ikiye ayrılır. Bir ülkede siyasi elit demokrasi hedefini tutar ise rejim demokratik olur. Güçlü siyasi kurumlar ve seçmen çoğunluğunun demokratik toplum talebi de bu amaca hizmet eder.
Türkiye ne zaman ve nasıl hukuk devleti olabilir?
-(ŞAÖ) Demokrasi eğitim, kültür ve zaman sorunudur. Norveç’teki gibi temel hakların kreşten itibaren verilmesi gerekir. Türkiye’de siyasi göstergeler, iktisadi göstergelerin de altında bulunuyor. Kuvvetler ayrılığı, hukukun yönetimi ve hakimlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ne zamanı değil ama nasıl hukuk devleti olunacağını gösterir.
-(BE)Türkiye çok kültürlü bir ülke. Ülkenin hızla demokratikleşmesi lazım. Bunun içinde siyasi elitlerin (iktidar-muhalefet) ortak demokrasi idealinde buluşması gerekiyor. Parlamenter sistem demokrasiye katkı sağlar. Güçlü siyasi kurumlar, denge ve denetleme kurumları hukuk devletinin inşasında önemli diğer faktörlerdir.
“Demokrasinin tarihi ve Türkiye’de demokrasi kültürü” üzerine kısa bir not
İsveç merkezli V-Dem enstitüsünün hazırladığı demokrasi endeksi raporunda Türkiye, demokrasisi en kötü olan 30 ülke arasında yer aldı. Öte yandan Türkiye, son 10 yılda en çok otokratikleşen 10 ülke arasında sayıldı. V-Dem’in 2021 demokrasi endeksinde 179 ülke arasında 149. sırada yer alan Türkiye demokrasisi, etkinlikte çökmüş ve onarılması gereken bir kurum olarak ele alındı.
Buna ben de katılıyorum.
Ancak Türk demokrasi kültürü, gezi olayları, biraz kadın hakları, biraz Kürt sorunu ve elitlerin bir lütfu olarak ele alınıyor. Oysa Türkiye de insan hakları ve demokrasi düzenini tehdit eden en büyük sorunlar görmezden gelinmeyi sürdürüyor. Hala Türkiye, memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz, siz de kimsiniz diyen bir çarpık düşünce tarafından yönlendiriliyor. Gerçek halkın iradesinin irapta mahalli yok.
Ne mazlumlar görülüyor, mazlum elit olmadıkça…
Ne sessiz çoğunluğun ne düşündüğü önemli.
Ne de sessiz çoğunluğun buna karşı gelecek gücü bulunmakta.
Kim demiş en büyük kast sistemi Hindistan’da?