Seçim İttifakları ve Fanatizm
Burada iki sorun alanı vardır. Birincisi, ideolojinin ve bir siyasi partiyi desteklemenin, bireyin düşünsel dünyası açısından ifade ettiği değerdir. Bireyin neye, niçin oy verdiğini bilmemesi ve sadece kendi basit çıkarlarının peşinde olması durumudur. İkincisi, bireyde ideolojiden ve siyasi partinin felsefesinden bağımsız olarak oluşan fanatizmdir.
Sevgili dostlar, Türkiye için çok önemli bir seçime sayılı günler kalmışken, ülke gündemi rasyonellikten oldukça uzak bir zeminde oluşmaktadır. Meclis aritmetiğini belirleyen milletvekili seçimlerinin sonuçlanmasının ardından toplumsal ilginin, siyasi partilerin milletvekili adayları ve meclisin gelecek dönemdeki muhtemel çalışma konularından, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda yarışacak iki adaya kaydığı görülmektedir. Anayasanın 101. Maddesi kapsamında iki adaydan geçerli oyların salt çoğunluğunu alacak olan aday, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olacaktır. Ortada iki aday olmakla birlikte, Türk siyasi hayatının geçmişinden bugüne farklı değerleri, farklı gelenekleri ve farklı hedefleri benimsemiş siyasi partilerin sayısı, aday sayısından çok daha fazladır. Her seçmenin farklı gerekçelerle iki adaydan birisine yönelebilmesi olasıdır. Bu nedenle de seçmen davranışlarını etkilemeye yönelik, bazen kara, bazen gri ve bazen de açık (beyaz) propaganda tekniklerinin kullanılması öne çıkmaktadır. Bu yazıda ittifaklar penceresinden ikinci tur seçimlerine doğru devam eden sürecin değerlendirmesini yapmaya çalışacağız.
Siyaset, kamusal sorunlara çözüm üretmek maksadıyla iktidara gelmek isteyen siyasal düşüncelerin faaliyet alanıdır. Toplumsal olana bağımlı olan bir faaliyetin ondan bağışık olması düşünülemez. Bu nedenle dünyanın her yerinde siyasetin kalitesi, toplumun kalitesinden çok da farklılaşmaz. Bunu sadece siyasetçilerin toplumun içinden çıktığı olgusundan ziyade, siyasetçilerin kendilerine oy veren halkın oylarını alabilme gayreti ile ilişkilendirmek daha doğru olur. Ancak burada aşılmaması gereken etik sınır, toplumsal beklentilerin ortalamasına bağlı olarak çok sıklıkla aşılabilir. Türkiye’de çoğunlukla yaşanan budur. Hatta bu durum o kadar önemlidir ki, seçmenin hak etmediği kazanımlara sahip olabilmek adına seçim tercihlerini değiştirebildiği, seçim süreçleri incelendiğinde açıkça görülebilmektedir.
Burada iki sorun alanı vardır. Birincisi, ideolojinin ve bir siyasi partiyi desteklemenin, bireyin düşünsel dünyası açısından ifade ettiği değerdir. Diğer bir ifadeyle, bireyin neye, niçin oy verdiğini bilmemesi ve sadece (etik ya da değil) kendi basit çıkarlarının peşinde olması durumudur. İkincisi, bireyde ideolojiden ve siyasi partinin felsefesinden bağımsız olarak oluşan fanatizmdir. Fanatizmde inanç, bilginin ulaşamayacağı düzeyde yükselmiştir. Fanatik bireyler, kendilerine gösterilen ya da olan gerçekliği kabul etmekte oldukça dirençlidir. Gerçeklik bireyin çıkarlarına aykırı olsa bile, bireyin bunu görmesi kolay değildir.
Seçime doğru gidilen süreçte Türkiye için en büyük risk, her iki sorun alanında bulunan seçmen kitlesinin, rasyonel seçim yapabilen insanlardan oransal olarak açıkça daha fazla olması durumudur. Bu gerçeklik, seçim sürecinin sadece bir referanduma dönüşme olgusunu aşıp, onu adeta zar atılan bir şans oyununa dönüştürmektedir. Burada tartıştığımız zarların hileli olması ya da olmaması değildir. Bu ayrı bir tartışma konusudur. Sorun tam olarak; Türkiye tarihinin en önemli, en kritik seçimlerinden birine giderken, insanların gerçekliğin sadece çok küçük bir kısmını görebilmeleri ve daha küçük bir kısmını algılayabilmeleri sorunudur. Bunun nedenlerinin başında siyasal iktidarın medyanın büyük bölümünü kontrol altında tutmasının yanında, devlet imkânlarını seçim sürecini etkileyecek derecede orantısız biçimde kullanması yer almaktadır. Bu durum, zarların hileli olmasını açıklar. Ama ortada, zarlarla ülkenin geleceği üzerine bir şans oyunu oynandığı gerçeğini değiştirmez.
İkinci tur seçimde iki aday ve çok farklı siyasi görüş olmakla birlikte, seçim ittifaklarının tutumu, ana belirleyici olarak görünmektedir. Bu nedenle, ittifakların bünyesinde siyasi görüş olarak birbirleriyle bir arada bulunmasına şaşırılacak çok farklı görüşler aynı çatı altında buluşmuştur. Bu adeta bir zorunluluktur. Seçmen davranışlarının rasyonelleştirilmesi açısından ortak mutabakat zemininde farklı siyasi görüşlerin bir araya gelmesi, siyasetin doğasında bulunmaktadır. Hele ki, sadece iki adayın yarıştığı ve bir adayın salt çoğunlukla ipi göğüsleyeceği bir yarışta, sadece farklı siyasi görüşlerin bir çatı altında bir araya gelmesi de yeterli olmamaktadır. İster istemez ittifak dışındaki farklı siyasi görüşlerin de desteğinin aranması gerekmektedir. Bu gerçekliğin rasyonel olarak algılanması, fanatizm koşullarında mümkün olmamaktadır.
Siyasal iktidarın, aslında toplumda rasyonellikten uzak algıların oluşması için, yıllardır sürdürdüğü kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyasetin meyvesini yediğini düşünmek için çok neden bulunmaktadır. Ancak salt çoğunluk söz konusu olduğunda, aynı sorun siyasal iktidarı da sıkıştırmaktadır. Bir taraftan milliyetçi-muhafazakâr bir siyaseti benimsemiş görünürken, diğer taraftan adı terörle anılan HÜDA-PAR için kendi listelerinden dört milletvekilliğini temin eden İktidar partisi açısından da farklı eğilimlerin Erdoğan’ın adaylığını desteklemesi durumu söz konusudur. Bunun yanında propaganda üstünlüğünü sağlayacak her türlü aracı kullanabilme serbestliğine sahip iktidar partisi açısından, bu durum çözümsüz bir sorun gibi görünmemektedir. Diğer taraftan İktidar, muhalefetin farklı kesimlerden alabileceği oyları engelleyebilmek adına hem Millet İttifakı içerisindeki farklılıkları istismar etmekte, hem de Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayan farklı görüşlere karşı bir propaganda savaşına girişmektedir. Bunun en somut örneği, iktidarın Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime giren HDP’yi hem terörle ilişkilendirip hem de Millet ittifakının içerisinde ve onlarla birlikte gösterme çabasıdır. Ancak son dönemde iktidar, bu konudaki söylemlerinde zorlandığı için, gerçek dışı materyallerle bir algı operasyonuna girişmiştir. Bu etik ve hukuk dışı tutumun iktidar mensupları tarafından savunulması ise, seçim sürecine güven konusunda duyulan kaygıları artırmaktadır.
Aynı şeyi muhalefet kanadı açısından söylemek kolay değildir. Gerçekten uzlaşması zor görünen farklı eğilimlerin bir araya gelerek oluşturduğu Millet İttifakı, ortak metinler ortaya koyarak zor bir süreci başarılı bir şekilde geride bırakmıştır. Bunun yanında Millet İttifakı, bir taraftan farklı eğilimlerin desteğini arayan çok zor bir siyaset sürdürmeye çalışırken, diğer taraftan iktidarın ölçüsüz ve orantısız propagandalarıyla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Daha da kötüsü, kendi potansiyel seçmeninin, rasyonel değerlendirmeden uzaklaşması için uğraşan iktidarın tuzağına düşmesi ve seçimdeki tercihine ilişkin kararsızlık yaşaması durumudur. Fanatiklik, bu tabloyu daha da ağırlaştıran bir seçmen sorunsalı yaratmaktadır. Bu fanatizm, gerçekliğin doğru şekilde değerlendirilmesine engel olmaktadır. Propaganda süreçleri açısından bakıldığında bu durum, iktidarın tercihi olarak görünmektedir.
Her şeyden önce kimse şunu aklından çıkarmamalıdır; seçimde iki aday vardır ve salt çoğunluğu alan aday seçilecektir. Burada öncelik, siyasi görüşte değil vatandaşların bir arada yaşama iradesinde birleşmeleridir. Uzlaşmak, herkesin kendi görüşlerini başkalarına dayattığı bir süreç değildir. Şüphesiz ki, uzlaşma ne kadar farklı görüşler arasında olursa, uzlaşma alanı o kadar daralır. Aynı şekilde birbirine yakın görüşlerin uzlaşma alanı oldukça geniş olur. Söz konusu olan iki aday ise, bu adaylardan birinin seçimi konusunda çok farklı siyasi görüşlerin aynı adaya oy vermesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Yani son derece dar bir uzlaşma alanı vardır ki, o alan doğru olduğu düşünülen adaydır.
Ne yazık ki, sanki seçilecek olan aday birilerinin görüşlerini savunmak zorundaymış gibi, “eğer onlar destekliyorsa ben oy vermeye gitmeyeceğim” şeklinde rasyonel değerlendirmeden yoksun yaklaşımlar sergileyen çok sayıda insan bulunmaktadır. Aslında öne çıkarılması gereken husus, farklılıklar değil ortak çıkarlardır. Bu durum, uzlaşmanın doğası gereğidir. Ortak çıkarlar açısından bakıldığında seçim; sığınmacı sorununun çözümü, ekonomik sorunların çözümü ve özgürlüklerle ilgili sorunların çözümü konularındaki seçenekler arasında yoğunlaşmaktadır. İki adayın çözüm önerileri, birbirinden geceyle gündüz kadar farklılaşmaktadır. Seçmen eğer çözümler noktasında bir seçim yaparsa, kararsızlığa düşmesi mümkün değildir. Tercihler siyasi görüşler arasında bir tercihten çok, çözümler konusundaki görüşleri yansıtmalıdır. “Aslan, ceylan, sırtlan, zebra, yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir.” Hayat her zaman “bana ne” deme şansını vermeyebilir.