Site İçi Arama

siyaset

Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler ve Gönlümdeki Siyasal Sistem

Adı cumhuriyet de olsa halkının refah ve mutluluğunu hedeflemeyen, toplumsal barışı sağlamayarak halkı arasında kutuplaşmalara neden olan, adaleti tüm kesimlerin eşit sayılacağı bir zemine oturtmayan, ülkesinin kaynaklarından halkını yeterince faydalandırmayan ve vatandaşları arasında ayrımcılık yapan yönetimler ya yıkılmıştır ya da bunalımdadır. En yakınımızda bulunan Suriye Arap Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti, Irak Cumhuriyeti, eski SSCB bunlara en güzel örneklerdir.

Dünyada, monarşi, oligarşi, cumhuriyet gibi birçok yönetim şekli vardır. Bu yönetim şekillerinin kimisinde hakimiyet tek bir kişide toplanmış olarak görünür, kimisinde yine tek kişinin etrafında aynı tek kişinin seçmiş olduğu bir konsey olur ancak bu konsey de kararlarını kendilerini seçmiş olan kişinin istek ve arzuları doğrultusunda verir. Kimisinde halk doğrudan doğruya kararlara etki eder ancak ikinci adı cumhuriyet olsa da cumhuriyet isminin başında bulunan komünist, sosyalist, İslam, hırstıysan gibi ilk ismin kurallarına göre özgürlükleri kısıtlanmış olarak yaşamaya mecbur edilir. Kimisinde de halkın egemenliği mutlaktır ve demokrasi adını verdiğimiz bir sistemle yönetilir.

 

Adı cumhuriyet de olsa halkının refah ve mutluluğunu hedeflemeyen, toplumsal barışı sağlamayarak halkı arasında kutuplaşmalara neden olan, adaleti tüm kesimlerin eşit sayılacağı bir zemine oturtmayan, ülkesinin kaynaklarından halkını yeterince faydalandırmayan ve vatandaşları arasında ayrımcılık yapan yönetimler ya yıkılmıştır ya da bunalımdadır. En yakınımızda bulunan Suriye Arap Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti, Irak Cumhuriyeti, eski SSCB bunlara en güzel örneklerdir.

Çok verimli petrol kaynaklarına sahip olmasına rağmen 29 sene hem de %95’ın üzerinde oy ile Cumhurbaşkanlığına seçilen Hafız Esat’ın Suriye’si yıllardır iç savaşla uğraşıyor, halkı perişan, şu anda bile nüfusunun yarısına yakını çoğunluğu Ülkemizde olmak üzere mülteci durumunda. Aynı şekilde petrol zengini olan Irak Cumhuriyeti tam 24 sene %99’a yakın oyla devlet başkanlığına seçilen Saddam Hüseyin tarafından yönetildi ama Saddam, ülkesinin emperyalistler tarafından işgal edilmesini önleyemedi. Çünkü o da adaleti ve refahı halkına yansıtamadığı gibi halkını Sünni ve Şii diye ayırarak böldü.

Aynı şekilde İran; içinde birçok inanç gurubunu barındırmasına rağmen uygulamış olduğu baskıcı bir yönetim şekli yüzünden bunalım içinde. Elbette bu durumda ABD’nin büyük payı var ama ne olursa olsun halkının önemli bir kısmı yaşadığı hayattan memnun değil. Oysa İran’ın Petrol Bakanının ifadesine göre günlük 4 milyon varil petrol üretme kapasitesi ile birlikte 34 milyar metreküp doğalgaz rezervi var. Bunun yanında bilinen 18 altın madeninde 340 ton altın rezervi var. Dünyanın yeraltı kaynakları zenginliği bakımından sayılı ülkelerinden biri. Bu kaynaklarını halkın özgürlüklerini kısıtlamadan hiç olmazsa bir kısmını halkının refahı için kullansa ve temel insan hak ve hürriyetleri ile bu kadar uğraşmasa   ne ülkesi içinde bunalım olur ne de  emperyalist devletlerin baskısına maruz kalır. İran’ın ekonomik gücünü halkına yansıtmadığını yaşamış olduğu depremlerde yıkılan kerpiç evlerin durumundan ve depremzedelerin yaşadığı sefaletten anlamamak mümkün değil.

Eski SSCB, 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra kominizim sistemini benimsedi. Sözde eşitlik ilkesi üzerine kurulan sistem kurduğu KGB adındaki istihbarat örgütü ile halkını sürekli baskı altında tutu. Bunun yanında, 2.Dünya savaşı dolayısıyla  yaşadığı ekonomik kayıplar, soğuk savaş döneminde silahlanmaya ayırdığı yüksek bütçeler  ve buna benzer birçok sebepler yüzünden dağılmak zorunda kaldı. Hitler yönetimindeki Faşist Almanya ve Mussolini Yönetimindeki Faşist İtalya’nın diktatör liderleri de hırs ve ihtirasları yüzünden halklarını savaşa sürüklemiş ve acı çektirmiştir. Nihayetinde bu diktatör liderler  de  bir  lidere yakışmayacak ölüm şekilleri ile tarihe gömülmüşlerdir. Yine Kominizim döneminin Romanya Cumhurbaşkanı Çavuşesku da halkı aç ve sefilken dünyanın servetini edinmiş olmasına rağmen feci bir ölüm şekli ile anılmaktadır. Libya lideri Kaddafi’de refahı halkı ile paylaşmış olmasına rağmen demokrasiden uzak yönetimi yüzünden emperyalistlerin ülkesine müdahalesini engelleyememiş ve feci şekilde katledilmiştir.

Bir de hanedanlık var ki devletin yönetimi bir miras gibi babadan oğula geçer. Tarihte çok başarılı hükümdarlar elbette var ancak kifayetsiz taht sahipleri ülkelerini yıkıma kadar götürmüşlerdir. Bu nedenledir ki dünyadaki birçok ulus bu sisteme son vermiştir. Bu değişimlerin büyük bir çoğunluğu da ne yazık ki kanlı olmuştur. Bunların çoğunda tek adam yönetiminde cahil bırakılmış ve baskı altında tutulmuş  halkın katkısı da azımsanmayacak kadar önemlidir. Evet bu ülkelerde de liderler seçimle gelmişlerdi ama halk maalesef cehaletin de etkisiyle ya korkusundan ya körü körüne biat etme geleneğinden ya da  dış dünyadan soyutlanması sonucu  dünyanın gerçeklerini bilmediğinden liderlerinin zulmüne boyun eğmiş ve seçimlerde her defasında aynı liderlerin hakimiyetini onaylamak  zorunda kalmıştı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği üzere, Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan yönetim, cumhuriyet yönetimidir. Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin gerçek eğilimlerine uygun olarak devlet şeklini cumhuriyet olarak sağlamlaştırdı.

Cumhuriyet demokrasi ile taçlandırılmadığı zaman elbette bir anlam ifade etmez. Demokrasinin en önemli etkeni de halkın mutlak iradesidir. Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletin kendisinde olmadığı sürece demokrasi işlemez.

Yönetimi oluşturma şekli, yöneticilerin yönetme biçeme (üslubu), yöneten ile yönetilenler arasındaki içeriğine bakarak siyasal rejimleri sınıflandırabiliriz. Yönetilenlerin yöneticilerin seçiminde etkili olabildiği, yönetenlerin kendilerini seçenlere periyodik olarak hesap verdiği, tekrar seçilmek için destek istediği, her siyasal karar alma mevkii için birden fazla ve değişik siyasal görüş, fikir veya çıkarları temsil eden adayların korkusuzca ve hakça yarıştığı bir ortam söz konusuysa bu rejime demokrasi adını vermekteyiz. Bu koşulların olmadığı rejimlerde fikir, örgütleme, haber alma ve muhalefet özgürlüğü kısıtlıdır veya yoktur. Yönetenlerin siyasal yetkeleri belirlemeleri söz konusu değildir. Ancak gerek birey gerek kurumlar iktidardakileri onamak için adeta bir noter görevi görebilirler. Bu rejimlere otoriter rejimler adını veriyoruz. Nihayet tolumdaki her yapının, kurumun (aileden okula, okuldan iş yerine kadar) hükümet ve ajanları tarafından denetim altında tutulduğu, özgürlüklerin hiç olmadığı ve hatta rejim için tehdit olarak kabul edildiği rejimlere totaliter rejimler adını veriyoruz. (1)

Bir rejim demokrasi ile başlayabilir. Demokrasi aracı ile seçilen iktidar sahipleri yönetim erkini kendilerine göre değiştirip iktidarın nimetlerini kendi menfaatleri için kullanmaya başladıktan ve sahip oldukları meclis çoğunluğuna bağlı olarak olağan üstü yetkileri de eline alıp güçlerini artırdıktan sonra güç zehirlenmesine tutulup bu gücü kaybetmek istemeyebilirler. İktidarda kalmak adına sahip oldukları gücü kullanarak yönetilenlerin özgürlüklerini kısıtlayarak otoritesini artırmak isteyebilirler. Hitlerin yaptığı gibi; bir taraftan kendisine muhalif olanları baskı altına alıp sustururken bir taraftan da başta basın yayın organları olmak üzere çeşitli vasıtaları kullanarak halkın haber alma özgürlüğünü de kısıtlar ve kendi istek ve arzuları doğrultusunda haberler yapılmasını sağlayarak halkı kendisine inandırabilir. Hatta parlamentonun yetkisini bile kendi üzerine alarak yasama ve yürütmeyi tek bir elde toplayabilir. En tehlikelisi de yargının bağımsızlığını kaybetmesidir. Eğer yargıyı da kontrol altına alıp sistemi denetime kapatırsa yaptığı yanlışlardan sorumlu tutulmaz ve hesap da vermek zorunda kalmaz. Oysa demokrasilerin işleyebilmesi için kuvvetler ayrılığı dediğimiz yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız hareket etmesi zorunludur.

Meclis yasa yapacak, bakanlar kurulu devletin işlerini yürütecek ve bağımsız mahkemeler de denetleme görevini  yaparak devletin çarklarının kusursuz işlemesini sağlayacak. Demokratik rejimlerde çoğunlukla bir ANAYASA vardır ve yönetimde Anayasaya uygunluk esastır.

Demokratik Ülkeler demokrasiye bağlı kalma kaydıyla başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistem gibi sistemler vardır. Parlamenter sistem de kendi içerisinde çoğunlukçu, çoğulcu ve oydaşmacı isimleri ile anılmış ve parlamentoda temsil edilme durumlarına göre birbirinden ayrılmıştır. Başkanlık sistemini uygulayan ülkelerin başında ABD gelmektedir. Başkanı Halk tarafından seçilen ABD Başkanlık sisteminde yine halk tarafından seçilmiş yasama organı olan  Kongre ve bir nevi yürütme organı olan Senato adında iki ayrı grup var. Senato halk tarafından seçilmiş onay makamıdır. Başkanın kişisel kararı bile olsa senatonun onayı olmadan hiçbir şey yapılamaz. Hepsinin faaliyetleri ise yüksek mahkeme (Supreme Court) tarafından denetlenir.

Yarı Başkanlık sistemi de halen Fransa ve Finlandiya başta olmak üzere AB’ye üye olmayan Doğu Avrupa ülkelerinde yaygın bir sistemdir. Burada bir parlamento ve bakanlar kurulu olduğu halde Başkanın yetkileri daha fazladır. Yasama organının gücü ve üstünlüğü parlamenter sisteme nispeten daha azdır.

Parlamenter sistemler de yukarıda belirttiğim gibi çoğulcu ve oydaşmacı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Oydaşmacı sistem dediğimiz sistemde devletin üniter yapısından söz etmek mümkün değildir. Bu sistemde ülke içinde bulunan her türlü etnik ve inanç grupları bu grupların oyları nispetinde ayrı ayrı temsil edilir. Durum böyle olunca parlamentonun verimli çalışması da doğal olarak zorlaşır. Özellikle hükümetin kurulması aşamasında çok uçlu bir koalisyon ile karşı karşıya kalırlar. Çoğulcu parlamenter sistemde ise yasama organı partilerin oluşturduğu gruplardan oluşur. Ülkede Cumhurbaşkanı vardır ancak esas sorumluluk yürütme organı olan Başbakan ve Bakanlar Kurulundadır. Cumhurbaşkanı bunların üstündedir ve tarafsızdır. Esasen onay makamıdır ancak aynı zamanda denetleme ve denge makamıdır. Denetlemenin esas sorumluluğu bağımsız mahkemelerdedir. Dokunulmazlığı olanlar bile meclisin kararı ile dokunulmazlıkları kaldırılarak bağımsız mahkemelerde hesap verir ve cezaya çarptırılabilir.

Ülkemizde şu an geçerli olan sistem, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemidir. Görünüşe göre dünyada bu sistemin eşi benzeri yok. Cumhurbaşkanı olağanüstü yetkiler ile donatılmış ve arzu ederse yasamanın herhangi bir kanun çıkarmasına bile gerek görmeden kendi imzasıyla çıkartacağı Kanun Hükmünde Kararnameler ile ülkeyi tek başına yönetebilir. Bakanlar kurulu diye bir kurul yoktur. Bakanlar var ancak Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilmişlerdir. Bakanlar Kurulunun güvenoyu alma zorunluluğu yoktur. Esasen her bakan, bir müsteşar gibi, devletin atanmış memuru olarak görülüyor. Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olması da parlamenter sistemdeki Başbakan gibi davranmasına sebep oluyor. Böyle bir sistemde partili bir cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanlığı makamının kendi partisinden olmayanların güvenini kaybetme riski söz konusudur. Oysa Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve her vatandaşına eşit mesafede olmak zorundadır. Vatandaşı da onu sevmese bile makamına saygı duymak zorundadır.

Ulus Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti devleti için oydaşmacı bir parlamenter sistem kesinlikle uygun değildir. Tüm vatandaşlarının kanun karşısında eşit olduğu, temel hak ve hürriyetlere saygılı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti için bana göre en uygun ve kabul edilebilir yönetim şekli demokrasi ile taçlandırılmış Cumhuriyet’tir. Vatandaşları arasında ayrım yapmayan, kucaklayıcı, bilgi birikimi yüksek, sezgileri geniş, hukukun üstünlüğüne inanan saygın ve adaletli bir Cumhurbaşkanı gözetiminde, Milletin seçmiş olduğu Meclisin çatısı altında milletin kayıtsız şartsız egemenliğini esas alan güçlü bir parlamenter sistem ve  yürütme görevine meclisin üyeleri arasından seçilmiş, meclisin büyük çoğunluğunun onayını almış   liyakatli ve dürüst insanlardan oluşan bakanlar kurulunun varlığı bana göre bizim karakterimize en uygun yönetim sistemidir.

Benim arzuladığım sistemde Vatanın bölünmez bütünlüğünün yanında toplumsal barışın sağlanmış  olması, insanların din, inanç ve yaşam tarzlarına müdahale edilmemesi, milleti oluşturan insanlar arasında hiçbir ayrım yapılmaması, fırsat eşitliği ile birlikte temel hak ve özgürlüklere saygılı olunması, yöneticilerin adaletli ve liyakatli olması, gelir dengesizliğinin en aza indirilmesi, refahın toplumun tüm kesimlerine yayılması, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, sosyal adaletin sağlanması ve Hukukun üstünlüğü esas alınmalıdır. Camiye, okula, adliyeye ve kışlaya siyaset sokulmamalı. Merkez Bankası ve TÜİK gibi bağımsız kuruluşların bağımsızlıkları muhafaza edilmeli. Bilim adamları ve bilim desteklenmeli, siyasal ve ahlaki yozlaşmalara izin verilmemeli. Her türlü istismarcılığa ve fırsatçılığa karşı devletin denetim gücü yerinde ve zamanında kullanılmalı. Akıl ve ruh sağlığı başta olmak üzere toplumun sağlığı korunmalı ve devletin güvencesi altında olmalı. Kadınlarımız, kızlarımız ve çocuklarımız kötü muamele ve istismara maruz kalmamalı. Gençlerin gelecek kaygısı olmamalı. Her bir bireyin yaşamını insanca sürdürmesini sağlayacak bir işi ve geliri olmalı. Yaşadığımız çevreden başlamak üzere doğamız ve doğal kaynaklarımız korunmalı. Yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz korunmalı, yabancılara peşkeş çekilmemeli. Ülkenin rejimini, bayrağını, toprağını, huzurunu hedef alan hiçbir zararlı akıma göz açtırılmamalı. Ordumuz güçlendirilmeli. Her alanda üretimimiz artırılmalı, üreticiye destek olunmalı, sanayi ve tarımda dışa bağımlılık en aza indirilmeli. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık, torpil gibi ülkeleri karanlığa sürükleyen hatta batmasına sebep olan çağ dışı uygulamalar olmamalı.  Dış siyasette barışçıl olmakla birlikte Türkiye Cumhuriyetin Devletini ve Türk Milletinin hakları sonuna kadar korunmalı. Kişilerin değil devletin itibarı esas alınmalı.

Bu sistemde vatandaşın en önemli görevi kendisini yönetenleri denetlemek ve gerektiğinde değiştirmektir. Vatandaşın bu görevini yerine getirebilmesi için  kişisel çıkarlarını düşünmeden, tarafsız ve  objektif olarak akıl ve bilimin ışığında gözlemleyecek, sorgulamasını yaparak seçim zamanı geldiğinde de ulaşmış olduğu doğrulara göre  elini vicdanına koyarak oyunu kullanmalı ve başarısız olanları derhal değiştirmelidir.

(1) Prof.Dr.Ersin Kalaycıoğlu (Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler)

Araştırmacı Yazar Mustafa BALCI
Araştırmacı Yazar Mustafa BALCI
Tüm Makaleler

  • 04.04.2023
  • Süre : 7 dk
  • 1147 kez okundu

Google Ads