Site İçi Arama

siyaset

Parlamenter Sistem mi? Mevcut Sistem mi?

İster parlamenter sistem olsun, ister mevcut sistem, Ali Cengiz oyunları bitmiyor. Rusların bir sözü var, kulağa erişte asmak diyorlar. Yani direkt anlamıyla beni kandırmaya çalışıyorsun demek. Karşındaki anlatır durur, allanıp pullandıra seni ikna etmeye çalışır. Ama aslında söylediğinin yanlış olduğunu bilirsin. Yani anlattığının hiçbir inandırıcı yanı yoktur. Böyle durumlarda söylersin bu sözü, biraz da anlatılandan sıkıldığında dersin. Kessin artık atıp tutmayı diye.

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.

Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.

Bu parlamenter sistem değil, burada %50+1 var! Bu sistemde seçmenlerin yarısından çoğunun oyunu almak gerekiyor.

Peki parlamenter sistemde yok mu bu dediğiniz?

Hükümet olmak için meclisin yarısından fazlasının desteğini almanız gerekmiyor mu?

Ama toplum başka, meclis başka!

Niye? Meclisin duvarında yazmıyor mu egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diye?

Meclis toplumu temsil eden vekillerden oluşmuyor mu?

Öyle de, tam olarak da öyle değil yani. İstikrar olsun diye oy verenlerin oranı ile milletvekillerinin oranı tam olarak tutmuyor!

Nasıl yani? 

Diyeceğim vekiller temsilen oradalar, temsili demokrasi!

Hem seçim kanunlarında yapılan oyunlarla tam olarak milletin iradesi mecliste idrak etmemiş de olabiliyor.

İstikrar diyoruz ya, istikrar çok önemli! Tam olarak temsil olmasa da olur. Yeter ki istikrar olsun!

Ne güzel değil mi? İrademiz mecliste temsil edilsin diye biz oy veriyoruz, ama tüh, bakar mısınız? Bizim irademiz meclise ulaşana kadar biraz değişim geçiriyor. Biraz oradan, biraz da buradan, hah oldu işte! Ne almıştın sen? %30 mu? Tamam, o zaman ben sana %40 vereyim. 

Yetmedi mi? O zaman git diğeri ile anlaş! Oradan da bir %3 kap, sana getirisi %5 olsun!

Milletin iradesi? 

Boş ver şimdi iradeyi! 

Maksat? 

Maksat istikrar olsun!

Kısacası ister parlamenter sistem olsun, ister mevcut sistem, Ali Cengiz oyunları bitmiyor.

Rusların bir sözü var, kulağa erişte asmak diyorlar. Yani direkt anlamıyla beni kandırmaya çalışıyorsun demek.

Karşındaki anlatır durur, allanıp pullandıra seni ikna etmeye çalışır. Ama aslında söylediğinin yanlış olduğunu bilirsin. Yani anlattığının hiçbir inandırıcı yanı yoktur. Böyle durumlarda söylersin bu sözü, biraz da anlatılandan sıkıldığında dersin. Kessin artık atıp tutmayı diye.

Nedense bizde alışkanlık olmuş, hemen herkes kulağımıza erişte asmak derdinde.

Öyle ya da böyle meclis milleti temsil ediyor diyoruz. O yüzden meclisten çıkacak bir hükümet milletin iradesi ile oluşmuş bir hükümet demektir diyoruz bir anlamda.

Ama evvelden yaşadık işte, uzun koalisyon görüşmeleri, partilerin birbirine verdiği tavizler, milletvekili transferleri. Daha neler neler. 

Hükümet kurabilmek için elli türlü oyun oluyor partiler arasında.

Mevcut sistem de çok farklı değil, hatta çok daha kötü bence. Burada da resmen tek kişinin iradesine kalmış oluyorsun! Yani çok daha kötü.

Ortak akıl olsa, hiç olmazsa birinin yaptığı yanlışı öteki düzeltir.

Bunlar olmasın diye bir çare yok mu peki?

Bugünün sistemi içerisinde maalesef yok, milletvekilleri parti genel başkanlarının seçimindeki vekiller olduğunda durum aynen böyle oluyor.

Demek ki önce milletvekillerinin gerçekten milletin vekilleri olmasını sağlamamız gerekiyor. 

Bunun yolları da belli aslında.

Belki de milletvekili transferlerini de yasaklamak lazım. Sonuçta o milletvekili kendi iradesi ile orada değil! Demek ki kendi iradesi ile o ya da bu parti arasında gezebilmesi mümkün olmamalı! Seçmene saygısızlık!

Ama dün de yazdım ya, sadece çoğunluğun dediği olduğunda yapacak bir şey yok, aynı sürü mantığıyla insanlar çoğunluğun olduğu tarafa doğru yanaşıyorlar. Buna vekil olmak isteyenler de dahil. 

Vekil olmak isteyenler de karar vericilerin iki dudağı arasından çıkacak söze odaklanıyorlar.

Listede beni yazın üst sıraya, yok yok, beni yazın! Ben sizin sözünüzden hiç çıkmam! O çıkabilir!

Kısacası şu hali ile, her halükârda kurulu sistem böyle çalışıyor ve amaç sadece gücü ele geçirmek oluyor neticede!

Gücü ele geçirince ise, işte gözümüzün önünde örneği var. 

Ver bana yetkiyi, Türkiye uçsun!

Uçtu mu Türkiye? Evet, uçurumdan uçuyoruz halen daha hep birlikte. Ama yönümüz uçurumun dibine doğru!

Bu konularda kitaplar dolusu yazılar yazsak yetmez, adaletli ve hukuk düzeninde bir sistem kurmak o kadar kolay değil.

Seçmenin her anında etken olduğu bir sistem de kolay değil! Belki bir gün teknolojinin de sağlamış olduğu imkanlarla toplumun tümünün katılımıyla karar alınması mümkün olabilir. Ama şimdilik böyle işte, bir seçim yapacağız ve başa geçirdiklerimizin ülkeyi hakkaniyetle yönetmesini umut edeceğiz.

Beklenti ise gerçekten rahat bir yaşam sürdürmek. Çoğu insanın ülke yönetiminin inceliklerine kafa yormak niyetinde olduğunu sanmıyorum. 

Çoğumuz normalde yarın evlatlarımız ne yapacaklar, nasıl bir hayatları olacak, ya da biz yarın ne yapacağız, bugün ne yapalım, sanırım bu düzeyde gündelik dertlerle meşgul oluyoruz. 

Ama gündelik yaşamımızda endişeye düştüğümüz zaman dönüp bakıyoruz ne yapıyor bu ülkeyi yönetenler diye.

Eğer birtakım haksızlıklar artık gözümüzün içine kadar sokuluyorsa, o zaman diyoruz ne yapıyorsunuz siz diye.

Eğer çarşıya çıktığımızda cebimizdeki paranın yetersiz kaldığını gördüğümüzde başlıyoruz bu işte bir yanlışlık var demeye.

Yani bir şeyler zülfüyâra dokununca başlıyoruz itiraz etmeye.

Peki niye lafa ilim ilim bilmektir diye başladım öyleyse?

Hiç, tüm bu olanlar biraz da ilim bilmediğimiz için geliyor başımıza gibi geliyor bana, onun için öyle dedim.

Abdurrahman Çelebi ise kimdir bilmiyorum gerçekten, atasözüne bakacak olursak bilgili biri gibi geliyor bana.  

Abbas yolcu da derler ya, buradaki Abbas kimdir, onu da bilmiyorum.

Biraz bakındım internette, her ikisi için de belirli bir kişiden bahsedilmiyor galiba.

Abdurrahman Çelebi hikayesinden kasıt önemli olanın bu işleri bir bilene teslim etmemiz gerektiği galiba. 

Öyle her önüne gelene inanırsan, yani her biliyorum diyene oy verirsen, büyük yanılırsın. 

Bakın, verin yetkiyi, görün etkiyi diyenin sözü ile ne hale geldiğimiz ortada. 

Uğraş dur şimdi geçineceğim diye. Ya da döv dizini, ne bileyim, artık sana kalmış.

Ben bugün yazıyı Abbas yolcu diyerek bitireyim diyorum.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 03.04.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1106 kez okundu

Google Ads