Site İçi Arama

siyaset

14 Mayıs’ta Seçmen Tercihlerine Yön Verecek Faktörler

14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak seçimde, iktidarı elinde bulunduran siyasi parti döneminde, devlet aktivitelerinden elde ettiği bireysel zenginliğin sürmesini isteyen bir kısım seçmen, sadece kendini, öz çıkarını düşünerek kendisine fayda sağlayan iktidardan yana oy kullanacaktır.

"Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir."

Friedrich Nietzsche

Seçime şunun şurasında bugün dahil, üç gün kaldı. Oyumuzu kime vereceğimizden bağımsız olarak, gelin hep birlikte, 14 Mayıs öncesinde, birçoğumuzun kafasındaki olası bazı sorulara yanıt arayalım, tercihlerimize etkisi olabilecek nesnel faktörlere bakalım. 

Vatandaşlar sandık başına gitmeden önce nelerden etkileniyorlar? Seçmenler seçim siyasetiyle yeterince ilgileniyorlar mı? Vatandaşlar seçim kampanyalarında tartışılan konular hakkında yeterli bilgiye sahip oldular mı? Seçmenler, belli bir partiye yakınlığa göre mi, kendi ideolojileri doğrultusunda mı yoksa toplumsal ve bireysel refahı ilgilendiren ekonomik sorunları (işsizlik, pahalılık) düşünerek mi oy kullanacaklar?

Demokratik rejimlerde, seçimlerde halkın oy kullanması, siyasal sürece katılımın en belirgin ve temel yoludur. Siyasi seçimler, demokratik sistemlerde siyasal otoritenin meşruiyetini sağlarken yönetilenlerin de kimler tarafından yönetileceklerine kara vermelerini sağlayan bir sürece işaret eder. Seçmen oy kullanarak iktidara kendisini yönetme yetkisinin verilmesini, bu yetkinin yenilenmesini ya da geri alınmasını yaptığı tercih ile yapar. Şüphesiz seçmenler siyasi tercihlerine yönelik karar verirken de içsel ve dışsal faktörlerin etkisi altındadırlar. Özellikle de içinde olunan, parçası olunan siyasal kültür seçmenin karar alma sürecini önemli ölçüde etkiler. İç etkenler bireyin sahip olduğu kişisel özellikler ve deneyimlerdir. Dış etkenler ise bireyin edindiği bilgi süreci ile secim kampanyalarında partilerin vaat ettikleridir. İç ve dış etkilerden başka; ekonomik faktörler, ideolojik duruş ve medya da seçmen davranışlarının şekillenmesinde etkilidir. 

Genel işleyişte, siyasi partiler seçim kampanyalarında oylarını maksimize etmeyi, başka bir ifadeyle iktidara gelmeyi ya da iktidarda kalmanın devamlılığını hedeflerler. Seçmenler ise kendi faydalarını maksimize etmeyi amaçlayarak oy kullanılırlar.

Seçmen davranışı ile ilgili çalışmalar 1940’lardan itibaren başlamış ve 1950’lerden sonra Amerika’da giderek artmıştır:

1957 yılında Downs tarafından yapılan “An Economic Theory of Democracy” adlı çalışma rasyonel tercih yaklaşımı, 

1960 yılında Campbell ve arkadaşlarının çalışması olan “The American Voter” ile Michigan ekolü olarak adlandırılan sosyo-psikolojik kuramsal modeli 

1994 yılında Lazarsfield ve arkadaşları tarafından yayınlanan “The People’s Choice” adlı çalışma ile Columbia ekolü olarak adlandırılan sosyolojik kuramsal modeli ortaya çıkmıştır.

Rasyonel Tercih Yaklaşımı (Ekonomik Yaklaşım) 

Anthony Downs "An Economic Theory of Democracy" çalışmasıyla "rasyonel yaklaşım" teorisini geliştirmiş ve bunu “ekonomi tabanlı oy verme modeli” olarak da adlandırmıştır. Teoriye göre, bireyler ekonomik hayatta olduğu gibi siyasi hayatta da kendi çıkarlarının peşinde koşarlar. Dolayısıyla, vatandaşlar her seçimde kendi amaçlarını gerçekleştirme bakımından en uygun gördükleri partiye oy verirler. Teoriye göre, rasyonel seçmen aday veya partileri değerlendirerek, ekonomiye yönelik konularda en iyi şekilde hizmet edecek olanın hangisi olduğunu belirleyerek kendisine en uygun olduğunu düşündüğü aday ve parti lehine oyunu kullanır. Bu çerçevede, seçmenin, kendi ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak yaptığı tercihle oy vermesi ‘ego-tropic’ oy verme modelidir. Seçmenin öncelikle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu değerlendirerek yaptığı tercih ile oy vermesi ise ‘sosyo-tropik’ oy verme modeli olarak ifade ediliyor. Ayrıca bu teoriye göre, rasyonel seçmen siyasal partilerin hem geçmişteki ekonomik faaliyetlerini hem de gelecekte gerçekleştirmeyi vadettiği ve ekonomik programına dâhil ettiği faaliyetlerini değerlendirerek oyunu kullanır. 

Bu bağlamda, ülkemizde 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak seçimde, iktidarı elinde bulunduran siyasi parti döneminde, devlet aktivitelerinden elde ettiği bireysel zenginliğin sürmesini isteyen bir kısım seçmen, sadece kendini, öz çıkarını düşünerek kendisine fayda sağlayan iktidardan yana oy kullanacaktır. 1 Türk lirasının 12 Manat olması, paramızın dolar karşısında bu kadar değer kaybetmesi gibi toplumun genelini ilgilendiren ekonomik sorunları görmezden gelerek seçim yapanlar olacaktır. Diğer yandan, enflasyonun ve işsizliğin her geçen gün artması sonucu ekonomik sorunlar yaşayan rasyonel seçmenlerin ‘sosyo-tropik’ rasyonel tercih yaparak oy kullanmaları beklenebilir. Seçmenlerin İktidar partisinin ülke ekonomisini idare etme konusunda başarılı olup olmadığını değerlendirerek oy kullanmaları rasyonel seçim olacaktır. 

Sosyolojik Yaklaşım (Columbia Ekolü)

Seçmen davranışları sosyolojik olarak incelendiğinde; özellikle yaş, cinsiyet, eğitim, gelir, meslek ve yerleşim birimi gibi faktörlerin seçmen davranışı üzerindeki çok etkili olduğu görülmüştür. Kişinin siyasal tercihini içinde bulunduğu grubun özelikleri, sahip olduğu sosyo-ekonomik statü, benimsediği dini inançlar, yaşadığı ailevi deneyimler ve yaşadığı coğrafi yerleşim alanı şekillendirir. Sosyolojik yaklaşıma göre, toplumdaki etnik ve dinsel ve farklılıklardan kaynaklanan sosyal bölünmeler seçmen tercihlerinin oluşmasında ve belirlenmesinde çok etkilidir. Seçmen genellikle üyesi bulunduğu grubun siyasal tercihleri yönünde oy kullanma eğilimindedir. Bu yüzden seçim kampanyalarından çok etkilenmezler. Ülkemizdeki tarikat gruplarının seçmenleri ve HDP’nin seçmenleri sosyolojik temelli seçmen davranışına örnek verilebilir.

Sosyo-Psikolojik Yaklaşım (Michigan Ekolü)

Michigan Üniversitesi’nden Campbell, Converse, Miller ve Stokes (1960) tarafından geliştirilmiş bir teoridir. ‘The American Voter’ çalışmasına göre; bireylerin belli bir partiye olan yakınlıkları küçük yaşlardan itibaren anne-babalarının ve yakın çevresinin etkisiyle başlar ve güçlenerek yaşam boyu devam eder. Seçmenlerin partiyle özdeşleşmesi ve psikolojik bağlılığı söz konusudur. Parti kimliği modeli seçmenler, partiyi kendi partileri olarak benimseyerek, sürekli destekleme eğilimindedirler. Futbol takımı tutar gibi parti tutmak olarak da ifade edilebilir. Seçmenin kendini özdeşleştiği partiyle herhangi bir hukuki bağının bulunması da zorunlu değildir. AKP ve CHP seçmenleri bu modele örnek olarak verilebilir.

Genel olarak bakıldığında, ekonomik sebepler dışında, seçmenlerin oy tercihlerini gelir ve eğitim düzeyleri de etkiler. Gelir düzeyi sabit ama düşük bireyler iktidarda olan partinin devam etmesini isterler çünkü değişirse kendi durumlarının daha kötüye gideceğinden endişe duyarlar. Eğitim düzeyi düşük bireylerde iktidardaki partinin devam etmesi yönünde tercih yapma eğiliminde olurlar çünkü iktidar değişse de kendisinin koşullarının değişmeyeceğini düşünerek seçim yaparlar.

Türkiye’de yapılan araştırmalar, genellikle seçmenlerin oy tercihlerinin parti isminden çok liderin imajına göre şekillendiğini gösteriyor. 2014 yılı Ankara yerel seçimlerinde yapılan saha araştırmasına göre, AKP’ye oy verme tercihinde bulunan seçmenlerinin %59,5’inin parti lideri faktörü sebebiyle oy verme kararını verdiği tespit edilmiştir. Sonraki yıllarda da yapılan seçimlerde de AKP seçmenlerinin partiden daha çok parti lideri Tayyip Erdoğan’a oy verdikleri gözlenmiştir.

Fransız filozof ve sosyolog Gustave Le Bon ‘Kitleler Psikolojisi’ adlı kitabında ‘seçmen kitle’ başlıklı bölümde seçmen kitlelerinin özelliklerini sıraladığı cümle şöyledir; “Akıl yürütme kabiliyetsizliği, eleştirel zihinden yoksunluk, asabiyet, saflık ve basitlik. Bunların dışında aldıkları kararlarda önderlik etkisi, beyan, tekrar gibi faktörlerin etkisi büyüktür.” Gustave Le Bon; görüldüğü gibi seçmen kitleyi eleştirmekten de öte yerden yere vuruyor. Ona göre, hızlı bir şekilde çoğalan diktatörler ve onların yaptığı yeni yasal düzenlemeler bireysel özgürlükleri sürekli olarak kısıtlamaktadır. Vatandaşın daha önce özgürce hareket edebildiği alanlara belli başlı kısıtlamalar getirilerek halkın daha önce yapmaya ya da yapmamaya kendi iradesiyle karar verebildiği bazı edimleri yerine getirmeye mecbur bırakılıyor. Daha çok yasa aracılığıyla eşitlik ve özgürlüğün daha sağlam bir güvence altına alınacağı yanılmasına kurban giden halklar, kendilerine her geçen gün daha da ağır zincirlerin vurulmasına boyun eğerler. Bu kabul edişin sonunda çekilecek ceza olduğunu şöyle ifade ediyor; “ ...her türden boyunduruğa katlanmaya alışan halklar, çok geçmeden onu arzulamaya başlayacak ve nihayet bütün enerjisini kaybedecektir.” 

Sonuç olarak; sosyal bilimci Le Bon, seçmen kitleyi iradesiz, dirençsiz, kuvvetsiz, içi boş gölgelerden, edilgin otomatlardan ibaret olmamaları için uyarmak istemiştir.

Kaynaklar

https://core.ac.uk/download/pdf/232019546.pdf

https://iktisatvetoplum.com/turkiyede-ekonomik-oy-verme-davranisi-ve-2023-secimleri-caglar-ezikoglu/

Kitleler Psikolojisi, Gustave Le Bon, sayfa 176-203-204, Say Yayınları.

Serbest Yazar Fatma Aksoy GÜRKAN
Serbest Yazar Fatma Aksoy GÜRKAN
Tüm Makaleler

  • 11.05.2023
  • Süre : 6 dk
  • 1350 kez okundu

Google Ads