Site İçi Arama

siyaset

Anayasanın Değiştirilemez İlk 4 Maddesi Cumhuriyetin de Teminatıdır

Etimolojik olarak “cumhuriyet” "halka mahsus şey", "halka ait olan şey" demektir siyasi anlamda "cumhuriyet”i, "halka ait olan devlet" diye tanımlayabiliriz.

Temel bilgiler için öncelikle yazımızda kullanacağımız kavramların etimolojisine bakalım. "Monarşi" sözcüğü dilimize Fransızca monarchie kelimesinden girmiştir. Monarchie kelimesi ise antik Grekçe "tek şef" anlamına gelen “monos” ve “archos” kelimelerinden türemiştir. Monarşi, etimolojik olarak, "tek kişinin yönetimi" anlamına gelmektedir. 

"Cumhuriyet" kelimesi bize Arapça "cumhur" kelimesinden geçmiştir. "Cumhur" kelimesi “cem” yani topluluk kelimesinden türer ve Arapçada “toplu halde bulunan”, “toplum, halk” demektir. "Cumhuri' ise, cumhura, yani "topluluğa, halka mahsus" demektir. "Cumhuriyet" bu "cumhuri kelimesinden türetilmiştir.  Etimolojik olarak “cumhuriyet” "halka mahsus şey", "halka ait olan şey" demektir siyasi anlamda "cumhuriyet”i, "halka ait olan devlet" diye tanımlayabiliriz.

Arapça cumhuriyet kelimesinin tüm dünyada yaygın olarak kullanılan Latince şekli ise “Rebuplic” kelimesidir. Fransızca karşılığı "republique"dir. “Cumhuriyet” kelimesi ile aynı şeyi ifade eder. Kelime Latince “şey", "mülkiyet, sahip olunan, mal" anlamına gelen Latince “res” ile "kamu", "halk" anlamına gelen publica kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Latince res publica "kamu malı, halkın malı" demektir. Devlet şekli anlamında Latince “respublica”, Fransızca “republique” "halkın malı olan devlet" olarak tanımlanabilir. Görüldüğü gibi Türkçe "cumhuriyet" ve Fransızca "republique" kelimeleri birbirleriyle tıpatıp aynı anlama sahip kelimelerdir.

“Demokrasi” kelimesi Türkçeye, Fransızca démocratie kelimesinden geçmiş olup Türkçede ilk olarak 1870 yılında kullanılmıştır. Kelime Fransızcaya Latinceden dēmocratia olarak geçmiştir ve asıl kökeni antik Grekçe 'demos' (halk) ve 'kratos' (otorite) sözcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır.  En basit tanımıyla “halkın kendi kendini yönetmesi” anlamına gelmektedir.

Herhangi birisine sorulduğunda "cumhuriyet nedir" diye sorulduğunda, cumhuriyet; “halkın kendi kendisini yönetmesidir", "halkın yönetimde olduğu yönetimdir"; ya da "en demokratik yönetimdir" şeklinde cevaplar alabiliriz. Aynı kişilere "monarşi nedir" diye sorduğumuzda ise monarşi; "tek kişinin yönetimi", " iktidarın krala ait olduğu yönetim", ya da " anti-demokratik bir yönetim şeklidir" cevaplarını alabiliriz.

Cevaplardan da anlaşılacağı gibi hem cumhuriyetin hem monarşinin bir şekil özelliği vardır. Cumhuriyet ve monarşiye birbirinden ayıran en önemli şekil özelliği yönetimin yani egemenliğin kullanılma şeklidir. Buradan egemenliğin kaynağına gidebiliriz. Cumhuriyet katılımcıdır, çoğulcudur, cumhuriyetlerde yaşayan halklar kendilerini yönetecek kişileri kendileri seçerler ancak monarşilerde halk yöneticisini seçemez, ya irsi, akrabalık ilişkisine bağlı geçişler vardır ya da bir seçkinler kurulu ya da konsey kendilerini kimin (primus inter pares/eşitler arası birinci) yöneteceğini belirler.

Teorik olarak egemenliğin kaynağına baktığımızda cumhuriyet tamamen seçime bağlı bir hükümet şeklidir. Cumhuriyetlerde, seçilmiş yöneticiler ömür boyu değil, sadece belirli bir zaman için görevde kalır. Bu yüzden cumhuriyetler, milli egemenliğin en iyi şekilde gerçekleştiği yönetim sistemidir. Bu yüzden cumhuriyet, millet egemenlik ile ve dolayısıyla demokrasiyle özdeşleşir çıkarımını yapabiliriz. Ancak dünyadaki mevcut ülkelere baktığımızda bu çıkarımı tamamen doğrulamak ya da tamamen yanlışlamak mümkün müdür? Başka bir söyleyişle; anti demokratik cumhuriyet olabilir mi? Benzer bir soruyu demokratik bir monarşi olabilir mi diye de sorabiliriz.

Komşumuz İran bir cumhuriyettir, devlet başkanı seçimle işbaşına gelir ama İran’ın demokratik bir ülke olduğunu söylemek oldukça zordur. Venezuela için de aynı örneği verebiliriz. Ancak günümüzde Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya, Fransa, Finlandiya, İsviçre, İtalya gibi Cumhuriyetle yönetilen gelişmiş demokrasiler de bulunmaktadır.

Monarşi için de benzer bir örneği verebiliriz. Suudi Arabistan’ın anti-demokratik bir monarşi olduğunu söyleyebiliriz, Ürdün gibi, Fas gibi benzer ülkelerin sayısı çoktur. Diğer taraftan Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Hollanda, Japonya, Lüksemburg, Norveç, İsveç gibi demokratik oldukları konusunda en ufak bir şüphe olmayan ancak monarşi ile yönetilen ülkeler de vardır.

Görüldüğü gibi uygulamada cumhuriyet ile demokrasi arasında kesin bir bağlantı yoktur. Bir cumhuriyet demokratik olabileceği gibi, anti-demokratik de olabilir. Keza monarşi ile demokrasi arasında da kesin bir bağlantı yoktur. Bir monarşi demokratik olabileceği gibi, anti-demokratik de olabilir.

Her cumhuriyet demokratiktir, her monarşi anti-demokratiktir önermesini doğrulayamıyorsak, demokratik bir cumhuriyet nasıl olmalıdır sorusunun cevabını arayabiliriz. Cevaba hem cumhuriyet hem de demokrasi olan ülkelerdeki ortak uygulamalara baktığımızda ulaşacağız. Bu ülkelerde Anayasal yapıların ortak bir özellik olduğunu görmekteyiz, yani toplumla devlet arasında bir taahhütname, Rousseau’nun deyimiyle sosyal bir sözleşme vardır. Anayasalar vasıtasıyla cumhuriyetlerin tanımı yapılmış, demokratik olabilmesi için hangi ilkeleri uygulaması gerektiği belirlenmiş ve garanti altına alınmıştır. Tarihsel süreçte derlenen bu ilkeleri; kuvvetler ayrılığı, laiklik, hukukun üstünlüğü olarak sayabilir bu ilkelere günümüzde insan haklarına uyan devlet, sosyal devlet hatta çevreci devleti de ekleyebiliriz. 

1982 Anayasasının 2. maddesi "laik devlet", "sosyal devlet", "hukuk devleti" ve "demokratik devlet" gibi temel ilkeleri içerir ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bu temel ilkelerle tanımlanır. Değiştirilemeyecek bu temel ilkelere aykırı olan bir anayasa değişikliği, devletin cumhuriyet şekline de aykırı olur. Çünkü bizim sahip olduğumuz cumhuriyet bu ilkelerle birlikte tanımlanmıştır. Bu ilkelerin olmadığı bir cumhuriyetin demokratik olması da mümkün değildir.  Nitekim Anayasa Mahkemesi de 1971 yılında bu görüşümüze uygun bir karar alarak, bu kararını pek çok diğer kararında da tekrarlamıştır. 

…buradaki değişmezlik ilkesinin sadece 'cumhuriyet' sözcüğü hedef almadığını söylemek bile fazladır. Yani, Anayasada sadece 'cumhuriyet” sözcüğünün değişmezliğini kabul ederek, onun dışındaki bütün ilke ve kuralların değişebileceğini düşünmenin Anayasanın bu ilkesi ile bağdaştırılması mümkün değildir. …zira değişmezlik ilkesinin amacı başlangıç bölümünde yer alan temel ilkelerle niteliği belirtilmiş 'cumhuriyet' sözcüğü iIe ifade edilen devlet sistemidir. (AYM; 1971/323).

Anayasa Mahkemesi Anayasanın 2. maddesinde belirlenmiş ilkeleri olan bu cumhuriyet tanımına dayanarak Türkiye'de iktidarların yapmaya çalıştığı anayasa değişikliklerini iptal edebilmiştir. Eğer Mahkeme cumhuriyetin şekli anlamda tanımına, yani sadece “cumhuriyet halkın seçimler yoluyla kendi kendini yönettiği sistemdir” tanımına uysaydı, anayasa değişikliklerinin iptal edilmesi mümkün olamazdı.

Türkiye'de demokrasiye ne zaman geçildiği hususu tartışmalı bir konudur. Demokrasiye saltanatın kaldırılmasıyla otomatik olarak geçilmediğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminin siyaset biliminde tarif edilen demokratiklik koşullarını taşımadığını söyleyebiliriz. Atatürk idealde demokrat bir kişiliğe sahipti ve ilkesel düzeyde çağına göre oldukça demokratik ve katılımcı bir sistemin temellerini atmıştır. Bu ideal doğrultusunda 1924 ve devamında Anayasalarımıza giren temel nitelikler ile demokratik bir Cumhuriyetin nasıl olması gerektiğinin tanımının yapıldığı bir süreç yaşanmıştır. Bundan sonra yapılacak olan bahse konu ilkelerin layıkıyla uygulanması ve hayata geçirilmesidir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasi ile taçlandırıldığında Atatürk’ün de işaret ettiği hedefe biraz daha yaklaşılmış olacaktır. Ancak ülkemizde maalesef zaman zaman Cumhuriyet dışı yönetim şekillerine özlem duyanları da duymakta ve görmekteyiz.

Cumhuriyetimizin 101. yılını kutladığımız bugünlerde gündeme getirilen yeni Anayasa tartışmaları kapsamında; mevcut Anayasada “değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez” şerhi konulan ilk 4 maddenin tartışmaya açılmasının, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir tartışma olduğunu söylemek mümkündür. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesinin kaldırılması, yetkisinin kısıtlanması gibi tartışmalar da bu amaca hizmet edecektir. Bağımsızlığına ve özgürlüğüne düşkün Türk Milletine en yakışan yönetim şekli cumhuriyettir. Elbette geriye dönüş olmayacaktır ancak özellikle siyasetçiler bu konularda tartışırken bilgili ve duyarlı olmalıdır.

İkinci yüzyılında demokrasi ile taçlanmış bir Cumhuriyet özlemiyle Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.

Dr. Eşref ÖZDEMİR
Dr. Eşref ÖZDEMİR
Tüm Makaleler

  • 29.10.2024
  • Süre : 4 dk
  • 334 kez okundu

Google Ads