Ayinesi İştir Kişinin, Lafa Bakılmaz!
Benim şehrimde sığınmacı istemiyorum diyenler düne kadar bunu aslında bir siyasi söylem olarak gündeme getiriyorlardı. Sahiden öyle mi düşünüyorlardı bilmiyorum doğrusu. Bu aralar pek sesleri çıkmıyor .
Bu aralar siyasi arenada rekabet oldukça kızışmış görünüyor.
Bir yanda oy yoksa hizmet yok, güç bende, bana oy vermezseniz işlerin yapılmasına engel olurum, iş yaptırmam kimseye tehdidi savuranlar…
Diğer yanda bir DEM tartışmasıdır sürdürenler…
Belediye kapısından sokmam diyenler mi istersiniz, aman ne yaptın ne dedin sen deyip durumu düzeltmek isteyenler mi istersiniz. Bunu söyleyen kendisine başka parti bulsun diyenler bile var.
Tabii bir de bunlar DEM’leniyor diye espri yapanları da unutmayalım.
DEM koymasalar mıydı partinin adını acaba?
Ya da espri ile karışık tam tersi sevimli bir reklam mı oldu bu koydukları ad?
Bakın aklım karıştı yine!
Neyse, bu partiye oy veren bunca seçmene saygım sonsuz, ancak ben olsam partinin iplerinin dışarıdan tutulduğunu da görürdüm, ve sırf bu yüzden oyumu vermezdim bu etnik hevesleri olan partiye. Seçmenleri kendileri bilirler ne yapacaklarını, beni ilgilendirmiyor.
***
Sonra siyasi gaflar da epey gündemde bu aralar. Tecrübesiz siyasetçiler türedi ortalıkta. Her gün yeni bir gaf yapıyor kimileri.
Tabii dansları da unutmayalım, bir coşkudur, bir dans yarışmasıdır gidiyor doğrusu.
Dışarıdan bakınca epey bir eğlenceli ülke olduk gibi görünüyor.
Halbuki hepsi oy derdinde, ne yapsam da, nasıl etsem de seçmenin oyunu alsam!
Dert sadece bu!
***
Bir de bu aralar pek gündeme gelmese de şu sığınmacı sorunu var tabii ki.
Benim şehrimde sığınmacı istemiyorum diyenler düne kadar bunu aslında bir siyasi söylem olarak gündeme getiriyorlardı. Sahiden öyle mi düşünüyorlardı bilmiyorum doğrusu. Bu aralar pek sesleri çıkmıyor böyle söyleyenlerin, en azından bu söylem sayın basınımız tarafından köpürtülmüyor artık.
Hatta bu durumu parti politikası haline getirmiş partiler bile o kadar da yüksek sesle dillendirmiyorlar sığınmacı sorununu.
Çünkü sığınmacıları çok ucuza çalıştırabilen küçük esnaf durumdan gayet de memnun bence. Tam bir sömürü düzeni kurulmuş durumda.
Sığınmacılar da ses edemiyorlar bu kapitalist düzene, sessiz sessiz çalışıyorlar bulabildikleri işlerde.
***
Unutmadan, bir de korkaksın sen tartışması var, onu da hatırlatayım.
Parti olarak biz kendi ayaklarımız üzerinde duracağız dedikleri için gündemden epey düşünce İYİ Parti, milletin teveccühünü yerine getirmekten korktun sen ve aday olmadın diye gündeme gelme kaygısıyla Meral Hanım gündeme getirdi bu tartışmayı.
Onca istifa olunca partiden Meral Hanım başka konu yokmuş gibi bu konuyla gündeme oturmaya çalıştı, biraz söz edildi, ama hemen sönümlendi bu tartışma.
Kısacası konu seçim olunca bel altı hamle yapan siyasetçi kaynıyor ortalık.
Seçimler olunca her derdi unuttu millet, her yerde yine sadece siyasi tartışmaları seyrediyoruz.
Ekonomi bile bir noktaya kadar gündem dışı kaldı diyebilirim.
Düne kadar kalbimizi paralayan olaylar bile gündem dışı kaldı.
Depremdir, etrafımızdaki savaşlardır, Erzincan’daki felaket gibi üzücü konular bile gündemden hemen düştü.
Erzincan’daki o dokuz can halen daha toprak altında gömülü, hatırlatırım.
Bunu biliyorsunuz değil mi?
Canlı canlı gömüldüler gittiler toprak altına.
Muhtemelen hiçbir zaman da çıkarılamayacak bedenleri o toprak altından.
***
Hayır, bu yazı siyasi bir yazı değil.
En azından kim haklı, kim haksız bunu irdelemeyeceğim ben bugün.
Bu konularda herkesin kendince bir görüşü var zaten ve seçimlere çok vakit de kalmadı. Herkes kendi karar versin kimi haklı görüyorsa.
Bekleyip göreceğiz hep birlikte, el mi yaman, bey mi yaman yakında belli olur, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Seçim sonuçları milletin ne düşündüğünü gösterir, siyasetçilerden kime inanıp kime inanmadığını yakında gösterecek nasıl olsa seçim sonuçları.
***
Benim aklımı daha çok son zamanlardaki insan davranışları kurcalıyor.
Bakın en son gayet de medeni görünüşlü bir hanımefendi reşit olmayan oğlunun yaptığı bir trafik kazası sonrasında yaralı insanları kaza yerinde bırakıp, oracıkta öylece bırakıp, oğlunu kaçırıvermiş yurtdışına kadar.
Üstelik yaralılardan birinin babamı ara diye verdiği cep telefonunu da yanlarında götürüp kimseye de haber vermemişler ana oğul.
Canilik bu yaptıkları gerçekten!
Belki de ölen kişi bu yüzden ölmüştür kazada, bilmiyorum, belki hastaneye yetiştirilseydi kurtarılabilecekti!
Hiç kimse bilmiyor kaza anında mı öldü, yoksa sonradan mı canı gitti.
İşte bu olay benim canımı daha çok acıttı.
***
Toplum olarak çürüyoruz gerçekten.
İnsanlıktan nasibini almamış bir sürü insan diyeceğim de, insan demeye bile dilim varmıyor, yaşayan organizma var diyeyim toplum içerisinde ve insanlık diye bir şey kalmamış gibi artık toplumumuzda.
Ben uzun süredir yurtdışında yaşıyorum, ancak Türkiye’de de epey bir yer gezdim zamanında.
Bu kadar çok yer gezince de mecburen çok insan tanıyorsunuz.
Üstelik meslek gereği biz oldukça çok yöreden insan ile ilişki içinde oluruz.
Eskiden de sorunlar vardı, ancak böyle değildi, en azından bu seviyede değildi toplumdaki bozulma.
Eskiden benim çok şaşırdığım durumlar yok muydu?
Vardı, ama dedim ya, insanlar bu kadar da duygusuz değillerdi sanki.
Ancak yine de o zamanlar da bazı konularda iyi bir toplum değildik bence.
***
İşte bu anlamda daha çok genç yaşlarda farkına vardığım bir şeyden bahsedeyim size.
İnsanlar maalesef o zamanlar da işlerine nasıl geliyorsa öyle davranırlardı size.
Özellikle de doğunun insanı bu düşünceye daha yakındı.
Mesela şehre yeni gelmiş bir banka müdürüyseniz eğer, doğuda bir şehire tayin olmuşsunuz diyelim, amanda müdür bey gelmiş diye herkes etrafınızda fırıldak oluverirdi o ilk günlerinizde.
Ne bileyim, mesela eşyanızı taşıyacaksınız yeni evinize değil mi, hemen birileri bir ucundan tutuverirdi ve kolayca yerleşirdiniz evinize.
Bankalarda yönetim kadroları da öğretmenler gibi, ya da kimi devlet kadroları gibi tayin olur yükselmek istiyorlarsa.
Küçük yerlerde ne avantajı var banka müdürlerinin?
Sonuçta banka müdürüsünüz, bunun kredisi var, ticari faydaları var, esnafa sağlayabileceğiniz bir sürü finansal imkanı var, bu yüzden özellikle şehrin esnafı elinden gelen yardımı esirgemezdi şehre yeni tayin olmuş bir banka müdüründen.
Ancak yine aynı insanlar başka bir şehre tayin olduğunuzu öğrendiklerinde hemen yüz çevirirlerdi.
Artık işlerinizi kendinizin yapması gerekirdi, o ilk gün etrafınızda fırıldak olanlar yüzünüze bile bakmazlardı.
Evinizdeki eşyaları bile taşıyacak birilerini zar zor bulurdunuz.
Bu gerçeği ben çok genç yaşlarda öğrenmiştim!
***
Halen daha değişmedi bu gerçek, nedense işleri bitiğinde insanlar hemen yüz çeviriyorlar.
Aslında bu durum genelde iş dünyasında böyle sanırım.
Bizim meslekte bile düne kadar aman şefim, yaman şefim diyenler işleri bitmeye görsün, dönüp bir kere arama zahmetinde bile bulunmazlar. Arayanlar iş var mı diye ararlar.
Tabii herkesin kendince günlük uğraştığı bin türlü işi gücü oluyor, ama yine de kırk yılda bir de olsa ara değil mi?
Ama hayır, aramaz. Sadece bir işi düşmüşse arar, sizden bir beklentisi varsa arar.
Ben alıştım artık.
Ben bile eskisi gibi hemen herkesi hatır sorayım diye aramıyorum.
Bu davranış biçiminin istisnaları var tabii ki, ama bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır istisnalar emin olun.
Bu dediğimde hayır haksızsın diyebilecek olan var mı aranızda?
***
İşte bu anlamda başta verdiğim örnekler de aynı mantıkla analiz edilmesi gereken konular.
İşine nasıl geliyorsa siyasetçilerimiz de öyle konuşuyorlar.
Günün koşullarına göre hangi söylem oy getirecekse onlar da ona göre bir türkü tutturmuş söylüyorlar, sadece oy peşinde koşturuyorlar. Başka dertleri yok.
Gerçekler ise seçmen açısından ne kopartabilirsem o günün karı olur geçerli bakış açısı oluyor, siyasetçiler açısından da kimi kandırabilirsek o kadarı seçim başarısı olur geçerli bakış açısı oluyor.
Gerisi laf salatası.
Toplum olarak bu mudur içinde yaşamak istediğimiz yüksek toplum değerleri?
Nasıl böyle bir toplum olduk biz?
Bu çürümeden nasıl kurtulacağız?
Hayır, bu saatten sonra düzelmesi de çok zor gibime geliyor benim.
Üstelik bu duruma bunca yıl başta İslami görüşünü öne çıkartan bir iktidar ile gelinmiş olması da oldukça ironik. Ne dini değerler fayda etti topluma, ne de cumhuriyet değerleri.
İktidar halen daha toplumu dönüştürmek için zorluyor da, bu işin din ile bir ilgisi yok, bunu maalesef bilmiyorlar.
Konu insanın doğası ile ilgili.
Kim olursa olsun eline fırsat geçerse sömürmekten çekinmez insanoğlu.
Bal tutan parmağını yalar diyorlar ya, bizde artık durum daha da kötü, avuç avuç dalıyor bala parmak sokmaya fırsatı olanlar, bala yakın duranlar.
Tamamen toplumsal çürüme içindeyiz.
***
Siyasetçiler içerisinde samimi olanlar hiç mi yok peki?
Hepsi mi kötü?
Var! Var da çok az!
Toplum içinde samimi olan insan oranı ne kadarsa, siyasetçilerin içindeki samimi olanlar da o oranda.
Kendinizden düşünün bir kere, siz kendiniz ne kadar samimisiniz?
Yan komşunuz ne durumda, eski bir arkadaşınız ne durumda hiç merak ediyor musunuz?
En son ne zaman arayıp bir hatırını sordunuz eski bir tanıdığınızın?
Gün içinde etrafınızda olanlarla görüşüyorsunuzdur, kahvede okey arkadaşlarınız da vardır. Belki cami cemaatinden de tanıdıklar vardır sürekli görüştüğünüz.
Ama samimi olun lütfen, gerçekten ne kadar doğru düzgün insan kaldı etrafınızda? Kime gerçekten güvenebiliyorsunuz artık?
Bu soruların cevabına göre kendiniz bir tahminde bulunabilirsiniz siyasilerden ne kadarı samimidir diye.
***
Ne kadar karamsar şeyler geliyor benim de aklıma son zamanlarda. Bu kadar karamsar olmak da iyi bir şey değil. Biraz kafamı dağıtmam lazım.
En iyisi mi internetten şöyle neşeli bir eski dizi açayım da onu izleyeyim ben.
Eski Türkiye daha güzeldi sanki. Ancak o eski Türkiye geçmişte kaldı. Artık yepyeni bir Türkiye var ve yeni Türkiye’yi kimin yöneteceği siz sayın seçmenlerin kararına bağlı.
Böyle deyince de daha garip duygular sarıyor içimi nedense.
***
Neyse, neydi o dizinin adı?
Neşeli bir dizi vardı bir zamanlar, durun bakayım internete, bulurum şimdi.
Tamam buldum, “Belalı Baldız”.
En iyisi dizi seyretmek şu son günlerde. Hangi kanalı açsam saçma sapan tartışma konuları çıkıyor karşıma.
Ben dizi seyredeyim, siz de düşünün bu arada kim haklı, kim haksız diye.
Bu seçim yerel seçim olduğu için ben bu sefer oy kullanamıyorum, o yüzden çok ilgimi de çekmiyor doğrusu gündemdeki tartışmalar.
Bakalım kimi seçeceksiniz?
İş yapanı seçin, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz demiş Ziya Paşa zamanında. Bence de doğru demiş.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.