Site İçi Arama

siyaset

Niye Siyasi Deprem Oldu?

Masanın kurulmasında büyük emek harcayan sayın Kılıçdaroğlu'nu ben bozuk aracı tamir eden, ya da aracı baştan yaratan usta olarak nitelendiriyordum. Bir yazımda bırakın usta son ince ayarları yapsın diyerek bir metafor bile kullanmıştım. Peki nedir İYİ Parti'nin itirazı? Ya da bu intiharın sebebi? Kazanacak aday söylemi!

Bu hüzünlü olduğumuz günlerde hiç istemesem de, gelişmeler kendimi mecbur hissettirdi bana, mecburen millet ittifakı cephesinde neler oluyor, yorum yapmam gerekiyor diye düşünüyorum.

Bu konuda çok yazı yazdım aslında. Ortak aklın önemini, hatta bu birlikteliğin çok değerli olduğunu, iktidarın bu ülkeye dayattığı tek adam sisteminin bizi nereye getirdiğini ve devamında ülkenin neler yaşayabileceğini birçok yazımda eleştirdim.

Düne kadar altılı masa diye bildiğimiz altı muhalefet partisinin, bir masa etrafında bir araya gelerek, benim politikada kuantum teorisi dediğim bir düzende ortak akıl ile yapmış oldukları çalışmalar ve birlikte aldıkları kararların bence gerçekten çok değerli olduğunu da yazdım.

Hatta birçok konuda geciktikleri üzerine altılı masayı da çok eleştirdim.

Ancak görüldüğü üzere uzun süredir aralarında anlaşamadıkları ve benim bir türlü anlayamadığım şu kim aday olacak tartışması, geldi geldi, şu son günlerde bir kriz olarak patlak verdi ve bu kriz sayın Meral Akşener'in yaptığı basın açıklamasıyla artık millet ittifakı dediğimiz birlikteliğin dağılmasına sebep olabilecek kadar büyük bir kriz gibi görünüyor.

Kimileri şimdiden bitti bu iş diyor, ama benim halen daha az da olsa bir ümidim var diyeyim.

Tabii ki olacak iş değil.

Daha önceden de yazdığım gibi masayı terk eden bence intihar etmiş demektir ve İYİ Parti bence gerçekten intihar etti.

Masanın kurulmasında büyük emek harcayan sayın Kılıçdaroğlu'nu ben bozuk aracı tamir eden, ya da aracı baştan yaratan usta olarak nitelendiriyordum.

Bir yazımda bırakın usta son ince ayarları yapsın diyerek bir metafor bile kullanmıştım.

Peki nedir İYİ Parti'nin itirazı? Ya da bu intiharın sebebi?

Kazanacak aday söylemi!

Yani?

Sayın Kılıçdaroğlu, sen kazanamazsın diyordu İYİ Parti!

Hem de bunu basın önünde, bulabildiği her ortamda dile getiriyordu.

Ama sayın İmamoğlu ya da sayın Yavaş için bunlar kazanır diyordu açıkça.

Evet, toplumun bir teveccühü var her iki belediye başkanına.

Biri sayın Erdoğan'ın siyasi yolculuğunda aynı benzer yoldan ilerliyormuş görüntüsü veriyor, eğer kendisini aday gösterirlerse de çok memnun olacağını daha belediye başkanı olduğu ilk günlerde ima etmekten de çekinmiyordu.

İstanbul'un belediye başkanı olmak, üstelik bunca yıl sonra iktidara yenilgi hissini tattırarak, yapılan onca seçim oyununa rağmen tekrarlanan seçimlerde belediye başkanlığını büyük bir fark ile elde etmişti.

Tabii ki bu çok önemsenecek bir başarı!

Diğeri de geçmiş siyasi hayatında milliyetçi bir tabandan geldiğinden İYİ Parti'ye daha yakın olarak görünüyordu.

Ayrıca belediye başkanlığı seçimlerinden sonra sessizce başkentte yaptıkları ile ayrıca toplum gözünde bir popülaritesi oluşmuştu.

Sayın Kılıçdaroğlu ise bugüne kadar bire bir girdiği tüm seçimlerde sayın Erdoğan'a karşı seçimi kaybetmiş durumdaydı. Son belediye başkanlığı seçimlerinde ise yaptığı aday tercihleri ile büyük şehirlerde nihayetinde büyük bir başarı elde etmiş olsa da, Türkiye genelinde yine de oy oranı olarak Cumhur ittifakının az biraz gerisinde kalmıştı.

Bu şartlar altında söylem cumhurbaşkanlığını kazanacak aday olunca sayın Kılıçdaroğlu İYİ Parti'nin bakış açısı ile seçimi kazanmayacak aday olarak yorumlanıyordu.

Bu dediklerim hepimizin bildiği ve buzdağının bize görünen yüzü.

Ancak suyun altında buzdağının görünmeyen kısmında olayın aslı nedir?

Bu benim de cevabını çok merak ettiğim bir soru!

Gerçekte niye sayın Akşener, ya da İYİ Parti sayın Kılıçdaroğlu'nu istemiyor olabilir?

Gelin bunu birlikte analiz etmeye çalışalım.

1) Doğrudur, Cumhuriyet Halk Partisi ile İYİ Parti'nin ülke yönetiminde anlayış farkı oldukça fazla.

Genel bakış açısıyla sağ siyaset ile sol siyaset arasında büyük farklar var. Ayrıca Türkiye'de sağ seçmen tabanı sol seçmen tabanından bir miktar fazla. (%60-65 sağ görüşlü seçmen, %35-40 sol görüşlü seçmen)

Ancak günümüz siyasetinde sağ ya da sol görüş farkından çok, devletin yönetiminde, özellikle de ekonomi yönetimindeki görüş ayrılıkları daha çok önemseniyor. Sol görüş ise biraz daha sosyal devlet olma olarak yorumlanıyor.

Peki sayın Kılıçdaroğlu'na karşı İYİ Parti'nin itirazında bu görüş farklarının bir etkisi var mıdır?

Sanmıyorum!

Bu geçiş döneminde devlet yönetimi ortak alınan kararlar ve geçiş dönemi protokolüne uygun olarak yapılacağına göre, partiler arası ekonomiye bakış açısı farkları şu an için bir önem arz etmiyor. Sosyal devlet politikaları da protokolde yeterince açık şekilde yazılmış durumda.

Yani başa kim geçerse geçsin, en azından geçiş döneminde izleyeceği yol baştan belli.

Bu anlamda adayın kim olduğunun bir önemi olmamalı!

2) Sayın Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı için liyakatinin yeterli olup olmadığı konusunu tartışmayacağım bile.

Bunca yıllık devlet tecrübesi ve kişisel meziyetleri açısından da o pozisyona en çok uyacak adayın kendisi olduğu konusunda sanırım kimsenin bir itirazı yoktur.

Tek itiraz İYİ Parti cephesinden. Tüm diğer partiler sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığını kabul etmiş durumdalar.

Ama İYİ Parti'nin bu itirazının sebebi de tam olarak belli değil.

Bir tek arada gevelenerek söylenen belki inanç farkı söylenebilir, ki ona da sayın Akşener'in bu konuyu gündeme getiren kendi partisinden kişilere cevabı oldukça sert olmuştu diye hatırlıyorum.

Demek ki sorun bu olamaz!

3) İktidarın siyasi ayak oyunları, muhalefet içindeki hizip, fitne ve fesat hamleleri bir işe yaramış olabilir mi?

Evet, birkaç kez Meral hanıma evine dön çağrısı yapılmıştı. Hatta bunlardan birine Meral Hanım akşam vakti parti merkezinde işim bitti, evime dönüyorum diye kendince esprili bir yanıt da vermişti.

Ancak anladığım kadarıyla bu çağrı bir kulağından girip diğer kulağından çıkmamış. Aklının bir yerinde yer etmiş olabilir.

Evet, sahi İYİ Parti iktidara yanaşsa ne kaybeder?

Emin olun çok şey kaybeder.

Öncelikle varlığının dayandığı seçmen tabanının büyük bir kısmını kaybedecektir.

Başlangıçta seçmenleri zaten MHP'nin iktidar yanlısı olmasından rahatsız olan ülkücü seçmendi ve kurucu kadroları da MHP'den kopmuş kadrolardı.

Zaman içinde eski Adalet Partili ve ANAP'lı kadroları da bünyesine katmış, hatta bir takım sol tandanslı kadroları da bünyesine katarak merkez partisi olma iddiasındaydı.

Dolayısıyla iktidara yanaşmak gibi bir amacı olduğunu iddia etmek için de yeterince kanıtımız yok diyebilirim.

Ancak gözlerinin önünde bugünkü MHP örneği de duruyor ve MHP'nin Ak Parti kanatları altında ülke yönetiminde elde etmiş olduğu güç belki de mevcut kadroların içinde bazılarının gözlerini büyülüyordur.

Bu durum bir sebep olabilir mi?

Neden olmasın, GİK'ten çıkan oy birliği ile alınan bu anlamsız ve hayal kırıcı karar bence bu durumun bir ispatı!

Gerçi bu bilgi de yalanlandı sanırım. Kararın oy birliği ile çıkmadığı, hatta GİK üyelerinden birinin hem GİK'ten, hem de partiden istifa ettiği üzerine bir haber duydum diye hatırlıyorum.

Önemli değil, sonuçta bu karar büyük çoğunlukla kabul edildiğine göre parti olarak sayın Akşener'in arkasındalar diyebiliriz.

Müesses düzeni yıkacağım, çaldığınız 418 milyar doları geriye tahsil edeceğim diyen sayın Kılıçdaroğlu, belki de İYİ Parti kadrolarını uzun süredir ürkütüyordu!

Çünkü iktidarda olmasalar da bu düzenin bir parçası olan çok kadro var İYİ Parti içinde.

Bu bir sebep olabilir mi?

Neden olmasın!

4) Kemal Kılıçdaroğlu'nun HDP kartı da bir etken olabilir.

Milliyetçi damar maalesef bu ülkede Kürt kökenli seçmenin de olduğunu ve bu seçmenin büyük çoğunluğunun son seçimlerde HDP'ye oy vermiş olduğunu bir türlü kabul edemiyor.

Bu konuda içinden çıkmış oldukları ülkücü düşünce maalesef etnik ayrımcılık konusunda ısrarcı olmalarının bu ülkeyi ne kadar çok etkilediğinin farkında değil.

Ben de milliyetçi düşüncelere sahip biriyim, ama benim milliyetçi düşüncem tamamen Atatürk'ün milliyetçi çizgisinde. Dolayısıyla ulusal birlik bence olması gereken milliyetçi görüş.

Sayın Meral Akşener yolculuğa Ahlat'tan başlamış olsa da, Kürt seçmenle yeterince ilişki içerisinde olabilmiş değil. Parti içinde de bu konuda duyarlı kadrolar maalesef yeterince seslerini duyurabilmiş değiller.

CHP kanadı ise İYİ Parti'nin aksine Kürt seçmene daha yakın duruyor.

Özellikle de sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığı durumunda Kürt seçmenin büyük çoğunluğunun oyunu alacağı kesin olsa da, İYİ Parti açısından bu durum sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığını kabul etmeleri için yeterli olmamış gibi görünüyor.

İYİ Parti için etnik kaygılar daha baskın gibi görünüyor! Bence yanılıyorlar.

5) Belediye başkanları ile Türkiye genelinde alınacak oy oranının Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığına göre daha fazla olmasının, seçilecek aday söylemi ile dile getiriliyor olması da bence bir sorun.

Bence sorun buysa, bunu daha açık bir dil ile söylemeleri gerekiyordu.

Zaten oldukça zor elde edilmiş olan belediye başkanlıklarının belediye meclislerindeki iktidar çoğunluğu sebebiyle bu durumda el değiştireceğinin kesin olmasına rağmen niçin İYİ Parti tarafından bu durumun göz ardı edildiği aslında gerçekten anlaşılır bir durum değil.

Kimi İYİ Partililerin söyledikleri açıklamalar zaten cumhurbaşkanlığı elde edildiğinde, belediye meclislerinde iktidarın temsilcisi yeni belediye başkanı olarak seçilse bile, yapılacak kanuni düzenlemelerle bu durum tekrar muhalefet tarafına geçirilebilir şeklinde olsa da, bu süreçte belediyenin iktidara teslim edilmesinin toplum gözünde yaratacağı olumsuz durum, nedense İYİ Parti tarafından yeterince iyi değerlendirilememiş diye anlıyorum. Bence bu düşünce ve açıklama yeterli değil.

Sayın Kılıçdaroğlu bu durumu iyi bildiği için, daha iyi analiz ettiği için, yerel seçimler sonrasında belli bir süre sonra bu durumun önünü kendince kesmeye çalışsa bile, benim için zamanında ve yeterince yüksek tonla bu konuyu çözmemiş olması bir eleştiri konusudur demeliyim!

Yine de İYİ Parti'nin bu konuda yaptığı zorlama gerçekten anlaşılır gibi değil. Kendileri de bu durumun farkında olmaları beklenirdi.

Üstelik son basın açıklamasında sayın Meral Akşener'in belediye başkanlarını adeta partilerine isyana davet etmesi de hiç kabul edilebilir bir durum değil.

Bence bu çağrı en hafif söylem ile siyasi nezaketsizlik olarak nitelendirilebilir. Aslında bu çağrı düpedüz daha ağır bir tanımı hakkediyor bence.

Kısacası eğer sırf sayın Kılıçdaroğlu'nun seçimi kazanmayacağı argümanına dayanıyorsa bu itiraz, o zaman çok daha önceden sayın Kılıçdaroğlu'na İYİ Parti'nin kendisinin önereceği bir alternatif yaratılmalıydı.

Bence İYİ Parti bu konuda çok büyük hata yapmıştır.

Ancak belediye başkanlarının da kendileri üzerinde bu düşüncelerden rahatsız olmamaları, hatta bu duruma çanak tutmaları da bir başka handikap tabii ki.

Siyaset böyle bir şey demek ki diyerek bu konuyu kısa keseyim.

Ben olsam baştan çok kesin bir dil ile bu söylemlerin önünü keserdim.

Ama ben politikacı değilim.

Onlar ise politikacılar!

6) Amacın sistemin değiştirilmesi olması ve cumhurbaşkanı adayının aslında çok da önemli olmaması söylemi de bence her iki parti açısından başlangıçta hoş bir söylem olsa da, demek ki durumun bu olmadığını hem CHP'nin, hem de İYİ Parti'nin bu konudaki masayı dağıtacak düzeyde tartışmaya girmesi, aslında baştaki söylemlerin doğru olmadığının ispatı.

Yani bu da toplumun yanıltılması açısından büyük sorun.

Zaten amaç geçiş dönemi boyunca ülkenin mevcut sistemle yönetilmesi değil mi?

Öyleyse başta söylendiği gibi adayın tüm partilerin arkasında olabilecekleri bir saygın kişi olmasında ne mahsur vardı ki?

Dışarıdan böyle bir aday bulunamaz mıydı? Bence istense bulunurdu!

Sayın Kılıçdaroğlu açısından zamanında parti başkanlarının cumhurbaşkanı olması uygun olmaz, daha doğru söylemi ile cumhurbaşkanının partili olması kabul edilebilir bir durum değildir demesi, bugün ise aday olarak ortaya atılması çelişkili bir durum olarak görünüyor. Bu konuda oldukça eleştiri de alıyor muhtemelen.

Ancak sanırım hiç kimse onun içinde olduğu durumun farkında değil ve bu konuda düşüncesinin değişmediğini anlamıyor.

Sayın Kılıçdaroğlu siyasi hayatını cumhurbaşkanı olarak tamamlamak niyetinde.

Bu yüzden de aday olur olmaz parti rozetini çıkartacağını aslında söylemiş durumda.

Ama kimse bu söyleme kulak kabartmıyor!

Aslında o da bu düşüncesini yeterince açık gündeme getirmeyerek akılların bu konuda bulanık olmasına sebep oluyor.

Burada eleştirilecek konu, sayın Kılıçdaroğlu'nun bu arzusunun ülkenin içinde bulunduğu durum ile ne kadar uyumlu olduğu olabilir. Madem öncelik sistemin değiştirilmesi, kendisinin de bir kez daha bu arzusundan vaz geçmesi uygun olabilirdi.

Sanırım bu biraz da iktidar tarafından kendisinin provoke edilmesinden kaynaklanıyor.

Hatırlarsanız ilk defa mecliste kendisine yapılan bir sataşmaya, nereden biliyorsunuz, belki de aday olurum diyerek cevap vermiş ve daha o günlerde aday adaylığı potasına girmişti.

Bugün ise amacı kendi adaylığını dayatma olmasa bile, yani görünüşte daha uygun bir aday olmadığı için çevresindekilerin de baskısıyla belki de buna kendisini mecbur hissetmesi olsa da, dışarıdan bakıldığında görünüşün kişisel hırs olması ve bu durumun İYİ Parti tarafından da bu şekilde dillendirilmesi, ya da bu şekilde anlaşılıyor olması, her iki partinin birbirini yeterince analiz edemediğinin bir göstergesi.

İyi parti açısından ise aslında sayın Kılıçdaroğlu'nun görünüşte en uygun aday olması, yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi daha başka ve farklı sebeplerle kabul edilmiyor demek ki.

Ancak her iki tarafın da kendi pozisyonlarını dayatması, demek ki amacın sadece sistemin değiştirilmesi değil de, mevcut sistem imkanları ile cumhurbaşkanının en azından geçiş döneminde yapabilecekleri açısından bakıldığında, cumhurbaşkanının kim olacağının da oldukça önemli olduğunu gösteriyor.

Demek ki neymiş? Aday önemliymiş! Geçiş dönemi dahi olsa, cumhurbaşkanı olmak önemliymiş!

Ne diyeyim, sadece topluma yazık ediyorlar demek geçiyor içimden.

7) Diğer dört partinin olaya bakış açısına da değinerek bu konuyu şimdilik tamamlayayım.

İYİ Parti'nin bu partilere yaptığı suçlama da öyle yenilir yutulur suçlama değil aslında.

Siyasi pazarlıklar ile bu partilerin sayın Kılıçdaroğlu'nun yanında yan almaları bir eleştiri konusu olsa da, siz olsanız ne yapardınız?

Ya da soruyu biraz daha farklı açıdan sorayım.

Eğer sayın Kılıçdaroğlu'nun sizce de en uygun aday olduğunu düşünüyorsanız, en azından sizce sayın Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı olmasının bir mahsuru yoksa ve birer genç parti olarak daha çok Türkiye siyasetinde kendinize ileriki yıllar için plan yapıyorsanız, siyasi geleceğiniz için en uygun şartları aramaktan daha doğal ne olabilir ki?

Bunu söylerken, amacın mevcut iktidarın değiştirilmesi olduğunu hatırlatmak isterim.

Eğer sonuç her halükârda mevcut iktidarın devrilmesi ile sonuçlanacaksa, ha sayın Kılıçdaroğlu olmuş, ha bir başkası, sizin için fark etmeyecektir.

Bu yüzden bu partilerin siyaset denizinde esen her rüzgâr ile yelkenlerini doldurmanın tek amaç olması çok da eleştirilebilecek bir konu değil bence.

Yeter ki rüzgârın sertleşmesi ve fırtınanın gelmekte olduğunu zamanında fark etsinler.

İşte bu noktada benim aklım biraz karışık.

Sayın Meral Akşener'in bu çıkışı fırtınanın yaklaşmakta olmasının bir göstergesi midir acaba?

Yoksa millet ittifakı açısından hayırlı mı olmuştur?

Sanırım bunu anlamak için biraz daha olayları izlemek gerekiyor.

Ancak yine de bir süre önce hissetmişim demek ki, Truva atı üzerine bir yazı yazmıştım.

Evet, bu hamle Odysseus’un Truva’yı fethetmek için kurguladığı tahta at oyunu ile çok fazla benzerlik gösteriyor gibi.

Ne diyeyim, deprem bölgesinde bunca insan bu durumdayken, ben de oturmuş durumu analiz etmeye çalışıyorum.

Gerçekten kendimden utandım şimdi, bu yazıya bunca zaman harcamak bile yazık oldu sanırım.

Hayırlısıyla artık, ne diyeyim.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 05.03.2023
  • Süre : 9 dk
  • 1075 kez okundu

Google Ads