Popülizmin Dayanılmaz Hafifliği
Halk çıkarcılığı olarak da adlandırılan popülist söylem, “"sokaktaki insan"ın ekonomik ve sosyal çıkarlarını vurgulayarak, önyargılarını ve duygusal kırılmalarını kullanarak başarıya ulaşmayı” hedefler. Bundan dolayı da popülizm, genellikle karşıtlıklar üzerinden amacına ulaşmayı hedefleyen bir strateji yaratır.
İyi işleyen bir demokrasinin vazgeçilmezi, siyasi partilerdir. Demokratik ve adil bir seçim ortamı ise demokrasinin yeşerdiği, hayat bulduğu bahçe gibidir. Siyasi partiler iktidar olmak için kurulurlar ve bu amaçla seçimlerde rakipleriyle yarışırlar. İktidar olan bir siyasi parti, kendi ideolojisi çerçevesinde şekillendirdiği politikalarını çeşitli alanlarda uygulayarak ülke refahını artırmayı hedefler. Siyasi partiler, seçimlerde başarılı olmak için kendi politikalarını halka anlatmak ve onların desteğini almak zorundadırlar. Sorun büyük ölçüde burada ortaya çıkar. Çünkü söylenenlerle yapılanlar arasındaki fark büyüdükçe siyasi partinin halk nezdinde güvenilirliği sorgulanmaya başlar.
Geniş halk kitleleri siyasi partiler açısından oy potansiyeli olarak görüldüğü için birçok siyasi parti, halkın yanında olduğu izlenimi vermek için çaba sarf eder. İşte bunu yaparken siyasi partinin söylem olarak bir karşıtlık üzerinden halkın yanında olduğunu, onun çıkarlarını korumaya çalıştığını ve onların karşısında olanlarla mücadele ettiğini ifade etmesi, ima etmesi ya da bu anlama gelen semboller kullanması, popülizm olarak adlandırılır. Halk çıkarcılığı olarak da adlandırılan popülist söylem, “"sokaktaki insan"ın ekonomik ve sosyal çıkarlarını vurgulayarak, önyargılarını ve duygusal kırılmalarını kullanarak başarıya ulaşmayı”(1) hedefler. Bundan dolayı da popülizm, genellikle karşıtlıklar üzerinden amacına ulaşmayı hedefleyen bir strateji yaratır.
Popülizme başvurulması siyasetçiler açısından, çeşitli gerekçelerle tercih edilebilir. Bu gerekçeler şunlar olabilir;
1. Siyasetçiler bir nedenle gerçekleri halka anlatabilmekte zorluk yaşıyor olabilir. Anlatılacak konu teknik kalabilir ya da uygun iletişim kanalları bulunamayabilir. Belki de iletişim kanallarının kontrolü, belirli bir grubun eline geçmiş olabilir.
2. Halkın desteği aranırken kısa zamanda sonuç almak isteniyor olabilir. Bu nedenle de halkın duygusal, milli ve/veya dini hassasiyetlerine hitap edilir. Bu yaklaşım sıklıkla çok çabuk sonuç verir.
3. Siyasetçilerin halka anlatabileceği olumlu gerçekler olmadığından, gerçeklikle bağı olmayan hayaller anlatılır. Bunun yapılabilmesi için halkın algı durumunun da bu gerçeküstü duruma uygun olması gerekir ki, bazı medya operasyonlarının görevi tam da budur.
4. İktidarda olan parti, muhalefetin dile getirdiği gerçeklerin halkta kendisine karşı olumsuz bir etki yaratmaması adına muhalefeti toplumda karşılığı olan bir hususta suçlayabilir ya da kendi yaptıklarının halkın yararına olduğuna halkı ikna etmeyi deneyebilir.
5. Genellikle ülke gündemini oluşturacak kadar büyük olumsuzluklar yaşanırken, bu gündemin iktidar aleyhine bir algı yaratmaması için, daha farklı gündemlerle kamuoyunu meşgul etmek amacıyla popülist söylemler öne çıkabilir. Örneğin ekonomik sorunlar, siyasi tartışmaların gerisinde bırakılmak istenebilir. Çünkü ekonomik sorunlar halkın yaşadığı gerçekliğin karşılığıdır.
6. Bazı durumlarda halkın aralarındaki görüş ayrılıklarının dış siyaset açısından yaratabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için de kullanılabilir. Ancak bu durumun geçici olması gerekir. Aksi durumda gerçeklerin halktan gizlenmesi gibi istenmeyen bir amacın tartışılması kaçınılmazdır.
7. Popülizmin yarattığı karşıtlıklar üzerinden siyasi partiler, kendi oy potansiyelini konsolide etmek isteyebilir. Bunun bir adım sonrası, seçime az bir süre kala karşılıklı suçlamalar ve gerçek dışı beyanlarla kararsız seçmen kitlesinin etkilenmeye çalışılması olacaktır.
Popülizmde karşıtlık, kimi zaman sınıfsal farklılıklar, kimi zaman etnik kimlikler, kimi zaman inançsal farklılıklar üzerinden yaratılır. Ancak her durumda ötekileştirilen ve karşıt kutup olarak düşmanlaştırılan kitle azınlıkta olandır. Bu nedenle de popülist söylemin toplumda itibar gören politikacıların elinde çok tehlikeli bir silaha dönüşme potansiyeli her zaman vardır. Demokrasi düşüncesi bundan dolayı azınlığın haklarını ve çıkarlarını korumayı merkezine alır. Burada bahsettiğimiz azınlığın, illa resmi tanımı yapılmış bir azınlık olması gerekmez.
Popülizm söylemi bir politik tercih olarak ortaya çıkar. Ancak böyle bir politik tercih için, kısa vadeli kişisel çıkarların, ülkenin geleceğine tercih edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kültürün bile doğru söyleyeni ötekileştirdiği yerde halkın bu ayrımlarla kutuplaştırılması, siyasetçiler açısından çok zor değildir. Bir de elinde yönetme sorumluluğunu üstlendiği devlet aygıtının araçları varsa “yandı gülüm keten helva” demek olasıdır.
Genellikle gerçeklerle popülist söylem arasında çok büyük farklar oluştuğunda bir takım gerçeklerin halkın gözünden kaçırılmaya çalışıldığı, halkın kutuplaşmasından farklı siyasi çıkarlar elde edilmesinin amaçlandığı düşünülür. Dünyada bütün siyasetçiler az ya da çok popülist söyleme başvururlar. Ancak hiçbir sorumlu siyasetçi, ülkede halkın yaklaşık yarısının “terörist” olduğu gibi bir saçmalığı dile getirmeye kalkmaz. Çünkü bu söylemin çok ciddi sonuçları olur.
Oy için söylenen basit bir söylemin etki gücünün bazen tahminlerin çok ötesinde etkileri olabilir. Karşıtlığı benimsemiş kitlelerin bir araya geldiklerinde grup dinamikleri ile hareket etme eğilimi ağır basar. Bu kitle, karşıt görüşlü olduğunu düşündüğü bir kişi ya da daha küçük bir grupla karşılaştığında saldırganlaşabilir ve bir anda her şey kontrolden çıkabilir. Elbette böyle bir durumda suç sabittir ama suça azmettirenlerin de mutlaka dikkate alınması ve hesap vermesi gerekir. Bundan dolayı siyasi liderlerin oy uğruna inançları, siyasi düşünceleri ve milli değerleri kullanmaktan kaçınması gerekir.
Popülist söylem, siyasi bir lideri halkın kendisini ne kadar sevdiğine inandırabilir. Ancak bu çok kırılgan bir inançtır. Çünkü gerçek dışı söylemlerin zamansal düzlemde bir karşılığı olamayacağının anlaşılması kuvvetle muhtemeldir. Her liderin çevresinde ilişkide olduğu insanların etki alanına göre oluşmuş hayali çemberler vardır. Büyük yıkımlar, bu çemberleri ve o liderin algısını bir anda paramparça edebilir ve gerçeklik bütün çıplaklığı ile kandırılmış kitlelerin önüne serilebilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde devlet büyük bir borç yükü altındayken zar zor bulunan borç parayla saraylar yaptıran zihniyet, düşman gemilerini bir anda o sarayların karşısında görebilmiştir. Daha da vahim olan tarafı, bir zamanların muktedirinin kendi kurtuluşunu halkının kurtuluş mücadelesini umursamadan, bu düşman gemilerine binip ülkeyi terk etmekte görebilmiş olmasıdır.
Tarih bir millete her zaman Atatürk gibi bir şans tanımaz. Ülkemiz oldukça kritik bir dönemden geçmektedir. Uçup kaçtığımız söylemlerini bir kenara bırakıp, bu topraklarda “bir orman gibi kardeşçesine” yaşamanın yolunu bulmak zorundayız. İster iktidar, ister muhalefet olsun, halkına yalan söyleyen kişinin onun yanında olan değil, onun en büyük düşmanı olduğunu herkesin görmesi gerekir. Ancak buna rağmen siyasi parti liderleri, bir can simidi olarak popülist söyleme sarılmanın kolaycılığını tercih edebiliyorsa, suçun büyüğü onlara bu can simidini atan halkındır.
Saygı ve sevgiyle…