Sacayağı
Yasama, yürütme ve yargı! Hıristiyanlıktaki üçlemeyi konu dışında tutacak olursak doğanın bir kuralı da bence üç sayısında gizli. Atom çekirdeğinde bile protonlar ve nötronlar üçlü kuarklardan oluşmuşlar. Üç iyidir!
O mu? Bu mu?
Bazen önümüze iki seçenek konur.
Ancak her zaman üçüncü bir seçeneğimiz vardır.
Hiçbiri!
***
Emin misiniz?
Gerçekten böyle bir üçüncü seçenek var mıdır?
Bence hiçbiri diyorsanız sizin kendi seçiminizi de ortaya koymanız gerekir.
O da değil, bu da değilse, kim öyleyse?
Şu, bu ya da bir başkası, herkesin o kadar farklı seçimi olabilir ki, seçenek yaratma şansımız olsa içinden çıkması mümkün olmaz.
O yüzden bugün seçim ikinci turda iki kişi ile sınırlandırılmış durumda.
O mu? Bu mu?
Seçebilecekleriniz bunlar! Başka şansınız yok!
Yani sistemin size üçüncü bir seçim hakkı tanımadığı durumlarda yapacak bir şey yoktur, böyle durumlarda mecbursunuz ikisinden birini seçmeye.
Hiçbiri diyerek siz sadece seçim ve kararda pay sahibi olma hakkınızdan vaz geçmiş olursunuz.
Ya da diğer bir deyişle böylece o ya da bu, toplam seçmenin yarısından fazla oyu olmasa da geçerli oyların çoğunu almışsa kazanmış olur.
Sizi temsil etmeyen bir kişinin sizi yönetmesi yetmiyormuş gibi, bir de yeterince oyu olmayan biri başa geçmiş olur.
Evet, ülke yönetiminden bahsediyorum.
Bugün sistem sizi adaylardan birini seçmeye zorluyor.
İki aday da size uymasa da mecbursunuz, bir seçim yapmak zorundasınız.
Kimileri bu sistem çok saçma, bence parlamenter sistem gelsin diyor!
Evet, bunu da çok tartıştık. Sanırım artık uzun bir süre de bu konu gündem dışı kalmış durumda.
Geçti Bor’un pazarı.
Ancak parlamenter sistemde de aynı sorun yok muydu?
Parlamenter sistemde bu sorunu aşmak için partiler çok daha az temsiliyetleri olsa da mecliste çoğunluk elde edebilsinler diye baraj sistemi getirilmişti.
Böylece suni olarak meclis çoğunluğu elde edilebiliyordu.
Seçimde aldığı oy oranına göre değil de, barajdan geçebilen partiler arasında milletvekilleri paylaştırıldığı için meclis aritmetiğinde temsilci oranları seçimlerde alınan oy oranlarından çok daha farklı oluyordu.
Hangi Başbakan seçmen sayısının yarısından fazla oy ile o koltuğa oturmuştu ki? Belki de hiç birisi.
***
Bugün parlamentonun yürütmeyi seçme hakkı olmasa da, halen daha baraj sistemi kalkmış durumda değil.
Yani parlamentoda halen daha temsilde adalet diye bir şey yok.
Çünkü bu sefer de yasaların çıkartılmasında sorun çıksın istenmiyor.
Temsilde adalet mi? İstikrar mı?
Parlamento çoğunluğu yürütme ile uyumlu olacak ki, yürütme istediği yasayı istediği gibi çıkartabilsin parlamentodan.
Yönetimde istikrar olsun.
Ancak eski sistemi hatırlayacak olursak yönetimde o zamanlar da temsilde adalet yeterince mevcut değildi, bence bugün de mevcut değil.
Yani değişen bir şey yok. Aynı tas aynı hamam.
O mu? Bu mu? Seç beğendiğini!
***
Aslında bu bir paradoks!
Yani çözümü olmayan bir sorun.
İçinden çıkışı olmayan bir durum.
O, ya da bu! Hiçbiri!
Olmaz! Seçeceksin birini, öyle ya da böyle seçimde senin kararın bir rol oynuyor. O yüzden efendi gibi seç.
Dolaylı ya da dolaysız bir rolün oluyorsa sen de efendi gibi seçimini yap!
Otur düşün, taşın, adaylardan hangisi sana daha yakınsa, hangisi sence bu ülkeyi daha iyi yönetirse, sen de ona göre seçimini yap ve mevcut adaylardan birini seç!
Seçtim!
Hiçbiri!
Hiçbiri yapamaz bence!
Gördünüz mü? Ne yapsan olmuyor.
Peki nasıl çıkacağız bu işin içinden?
***
Doğa bu sorunu nasıl çözmüş acaba?
Doğada böyle bir sorun yok ki! Doğa bir seçim mi yapıyor?
Yapıyor aslında.
Doğal seçim yoluyla yaşamı var etmiş doğa.
Sürü halinde yaşamayı bir çözüm olarak bulmuş doğadaki kimi canlılar.
Güç dengesi! Doğanın kuralı bu. Orman kanunu!
Doğada zayıf olanlar sürüler halinde yaşamak zorunda kalmışlar.
Zayıflardansan sürüden kopana yaşam hakkı yoktur doğada!
Sürüden kopmayacaksın!
Koparsan ölürsün!
Güçlüysen de her zaman güç işe yaramıyor. Güçlü olsan da tek başına yaşam şansın olmayabilir doğada.
Bir aslanın ne kadar güçlü olursa olsun sığır sürüsü karşısında tek başına avlanma şansı yoktur mesela.
O da mecburdur, bir aslan topluluğuna dahil olmak zorundadır. Aslanlar toplu halde avlanmak zorunda kalmıştır doğada.
Ekip halinde olunca av taktikleri de çok daha kolay uygulanır, koskoca sürüden avlarını ayırıp kopartmak için aslanlar çeşit çeşit av taktikleri kullanmak zorunda kalırlar.
Tamam da, bu örnek yine de doğada onu mu, bunu mu seçelim örneği değil ki?
Olmaz olur mu?
Ya sen hayatta kalacaksın ya da o!
Doğadaki seçim de budur. Doğru güç dengesi kurulmamışsa o topluluğun yaşam şansı kalmaz.
O mu, bu mu derken bu da bir seçim değil mi?
Ya sen yem olacaksın ya da diğerleri.
Yani aslında seçimler her seferinde hayat memat meselesidir doğada.
O yüzden seçimini yapmak zorundasın.
Doğada hiçbiri diye bir seçenek yoktur!
***
Ben yine de oyumu geçersiz olarak kullanacağım.
Çünkü seçeneklerden hiçbiri bana uygun değil!
O zaman diğerleri kimi seçiyorsa ona razısın demektir!
Eğer kendin bir seçim yapmak istemiyorsan, o zaman hayıflanıp durmayacaksın seçim sonrasında!
Senin yaptığın hiçbiri seçimi aslında iki aday arasında geçerli oy kullanarak seçimini yapanlardan çoğunluk elde edenler ile aynı adayı seçmek demektir.
En azından şu andaki sisteme göre sonuç buna denk düşüyor!
***
Peki bu sorunun gerçek bir çözümü yok mu?
Yani ikisinden birini seçme dışında başka bir çözüm olamaz mı seçimlerde?
***
Bu durumda matematik bize belki bir yol gösterebilir. Gelin biraz da matematik ne diyor ona bakalım.
Her şeyden önce üç boyutlu bir evren içerisinde yaşıyoruz. En, boy ve derinlik.
Hani evren dört boyutluydu? Zaman boyutu ne oldu?
Zamanı şimdilik bir boyut olarak nitelendirmeyelim. O derin fizik konusu.
Ancak zamanı bile üçe ayırmışız, geçmiş, gelecek ve şimdi.
En bilinen bitkilerden yonca üç yapraklı olur.
Doğada üç sayısı ile ilgili birçok şey bulunur.
Gerçi doğa Fibonacci sayılarını daha çok kullanır ve üç de bu sayılardan biridir. Altın oran dediğimiz sayı (1,618) bir anlamda üçün yarısı kadardır.
Yani doğanın da kabul ettiği sayıların ortalaması aslında üç ile ilintilidir.
Erkler ayrımı dediğimiz şey de üç ayrı erk demek değil mi?
Yasama, yürütme ve yargı!
Hıristiyanlıktaki üçlemeyi konu dışında tutacak olursak doğanın bir kuralı da bence üç sayısında gizli.
Atom çekirdeğinde bile protonlar ve nötronlar üçlü kuarklardan oluşmuşlar.
Üç iyidir!
Bence matematik bize üç diyor!
***
Yani eğer seçimlere dönersek “üç kişiden ikisi ne diyorsa onun dediği olur” da bu sorunun bir çözümü olabilir.
Yürütmeyi üç eşit kişiye emanet edelim! İkisi ne diyorsa o olsun!
İki başlı değil, üç başlı olsun yürütme!
Üç tane cumhurbaşkanı!
Böylece ne tek kişinin dediği oluyor diye dertlendiğimiz bugünün siyasi sorunları kalır ortada, ne de bir karışıklık çıkar ülke yönetiminde.
Ülke efendi gibi yönetilir olur!
Üç kişiden ikisinin oyu ile her türlü sorun kolayca karara bağlanır.
Olamaz mı böyle bir sistem?
***
O iş nasıl olacak?
Biz bir kişiyi bile seçemiyoruz, seçimlerde onca katakulli yaşıyoruz, onca zorluk çekiyoruz.
Bir değil de üç kişi seçeceğiz diyorsun!
Nasıl olacak o iş?
İçinden çıkabilir miyiz böyle bir seçimin?
***
Niye çıkamayalım ki!
Gayet basit! Seçimlerde sıralamaya girebilen ilk üç kişi ülkeyi yönetecek işte.
Eşit oy hakkı ile. Playoff oynuyormuş gibi.
Sıralamada birinci de olsan, üçüncü de olsan fark etmeyecek.
Eşit söz hakkı olacak her üç cumhurbaşkanında da!
Kural da “üçünden ikisinin dediği uygulanır” olacak.
Hep birlikte beraber olumladıkları kararlar olursa da ne güzel işte, oy birliği ile karar almasını da biliyorlar deriz.
Nasıl sistem?
Üç tane cumhurbaşkanı!
***
Düşünmem gerekiyor. Getirisi götürüsü ne olur böyle bir sistemin iyice tartmak lazım.
Temsil yetkisi kimde olacak mesela?
Sonuçta bir kişinin ülkeyi temsil etmesi gerekecek muhtemelen diğer ülkeler önünde, değil mi?
Baş Cumhurbaşkanı kim olacak?
Üç dedim ya, üçü de cumhurbaşkanı. Hepsi eşit!
Hepimiz eşitiz, ama bazılarımız daha eşitler gibi değil. Tamamen eşit!
Üçü beraber temsil edecekler ülkeyi, her yerde beraber olacaklar, her yere beraber gidecekler.
Konular üzerine teker teker beyanat verseler de, son karar üçünden ikisi ne diyorsa o olacak!
Böylece bence ayakları yere basan bir yönetim sistemimiz olur.
***
Ya kendi aralarında anlaşırlarsa?
Denetim kimde olacak?
Meclisin denetleme görevi olmasın mı? Ya da yargının?
Meclis çıkardığı kanunlarla, yargı da çıkan kanunların denetlenmesiyle, ya da yürütmenin uygulamalarının anayasaya uygun olup olmadığını kontrol ederek denetleme yapsa yeter.
Uygulamada ise cumhurbaşkanları birbirlerini denetliyorlar zaten, öyle yüz kızartıcı bir kusur işlemedikten sonra yerlerinden oynamaları hiçbir şekilde mümkün olamayacağı için öyle aralarında ülke zararına anlaşma falan olmaz!
En fazla aldıkları kararlardan ülke zarar görürse polemik olur, ben demiştim der biri, ama fark etmez, tek kişi hata yapmıyor mu?
Tek kişinin yaptığı hatalardan hepimiz dert çekmiyor muyuz?
Aralarında anlaşarak ülke zararına karar almaları mümkün değil.
Çünkü her birinin kendine güveni en yüksek seviyede olacaktır.
Ama cumhurbaşkanı olanlar öyle aynı zamanda parti başkanı da olmayacaklar.
Seçimlerde mecburen parti desteği olan kişiler aday olacaklar, ancak seçim sonrasında seçilen adaylar partileri ile ilişkilerini kesecekler. Parti başkanı olsalar da mecbur olacaklar partileri ile ilişkilerini kesmeye.
Yemin edecekler!
Sonuçta yemin etmek, ya da Türkçesiyle and içme önemlidir.
Geleneklerimizde sözünden dönen bedelini kanıyla öder!
***
Bugün cumhurbaşkanlığı süresi beş yıl mı diyoruz, yine beş yıl olsun.
Seçildikleri beş yıl için kimsenin onlara dokunma hakkı olmayacak.
Ne meclis ne yargı. Beş yıl boyunca hiç kimse onları o koltuklardan indiremesin.
Beraber uyum içinde yönetecekler ülkeyi, hiç merak etmeyin.
Çok istiyorsanız süreyi altı yıla çıkartın ve iki yılda bir seçim yapın, bir tanesini altı yıllık görev süresi sonrasında değiştirebilme hakkınız olsun.
Böylece seçimlerde yine tek kişi seçmiş olursunuz.
Hatta bence hiç kimsenin bir kez daha seçilme hakkı da olmasın.
Böylece altı yıl boyunca yürütme görevi yaptıktan sonra bir kez daha seçilme hayalleri ile oraya buraya avantaj dağıtma hatasına da kapılmazlar. Zaten ne karar alıyorlarsa üçlü kararname ile alacaklar.
Görevleri bitiğinde de efendi gibi emekli olurlar.
Sonra ne yapacaklar?
Sonrası ne olsun, bir kurul kurarsınız, danışma kurulu dersiniz adına.
Görevi biten cumhurbaşkanları ihtiyar heyeti gibi bu danışma kurulunun doğal üyeleri olurlar.
Mevcut yönetimdeki cumhurbaşkanları isterlerse ülke meselelerini bu kurula danışırlar.
Kuruldakilerin söylediklerini yapmak zorunda olmazlar, ama devlet yönetimi ciddi iş, kuruldaki eski cumhurbaşkanlarının yeni yönetime tecrübelerini aktarmalarında fayda var.
***
Gerçi isterseniz iki yılda bir değiştirin birini diyorum, ama bu yöntem bir süre sonra yönetimin tek bir görüşe kanalize olmasına sebep olabilir.
Hepsi aynı gün seçildiğinde ise her seferinde üç ana akımın temsilcileri Cumhurbaşkanı olacaktır. Böylesi daha sağlıklı olur.
O yüzden yürütme süresi 5 yıl olarak kalsın bence ve hepsi beş yıl sonunda değişsin.
Bu ara seçimler ile bir kısmını değiştirme yöntemi daha çok parlamentodaki milletvekilleri için daha uygun olan bir yöntem. Ara seçimler ile belli bir sayıda milletvekili değiştirilebildiğinde her seçimde her türlü görüşten milletvekilinin bu şekilde meclise girmesi mümkün oluyor.
Yani cumhurbaşkanları hep birlikte değişmeli bence! Böylesi daha iyi olur.
Meclisteki milletvekillerinin ise bence bugünkü sistemde de ara seçimler ile, daha doğrusu artık adı ara seçim değil de parlamento seçimleri olur bu durumda, işte milletvekillerinin bir kısmı bence bu iki yılda bir yapılacak parlamento seçimleri ile bugün de değiştirilmeli.
***
Üç ayaklı bir yönetim bence en doğru yönetim biçimi.
Bence başka çare yok. Eğer sizin temsilciniz de yönetimde olsun istiyorsanız daha iyi bir çözüm yok bence.
İşte o zaman tam olarak Türk tipi yönetim sistemini dünyaya tanıtmış oluruz.
Eskilerimiz boşuna sacayağını bulmamışlar. Ocakta başka türlü o tencere kaynamıyor, dengede olması için altına sacayağı koymanız gerekiyor.
Sacayağı ise üç bacaklı olur.
Üç cumhurbaşkanı!
Tam Türk tipi yönetim biçimi!
Bu Türkler çok akıllı millet vallahi, bütün yönetim sistemleri arasında en tutarlı yönetim şeklini bulmuşlar!
Nereden esinlendiler acaba?
Ülkelerinde demokrasinin Nirvana’sını kurmuşlar!
Matematik, matematik! Evrenin ve maddenin birbiri ile anlaşma dili.
Siz de düşünün bu dediğimi, öyle hemen olur mu öyle şey demeyin.
%50+1’e itiraz ediyorsanız benim önerim sacayağıdır.
Yok hayır olmaz, anlaşamazlar diyorsanız, o zaman seçiminizi yapacaksınız! %50+1’e devam.
Eskiler boşuna bulmamış sacayağını!
Sacayağı dengedir!
Ben yine de bir kez daha düşünün derim bu öneriyi.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.