Türkiye’de Gündemdeki Gelişmeler
Keşke 23 Nisanlarda devlet erkanı olarak o koltuklara yapmacıktan oturttuğunuz çocuklar ziyaret etse Anıtkabir’i. Hatta bırakın bir günlüğüne çocuklar yönetsin ülkeyi, bakalım ne oluyor? Eminim sizden daha iyi yönetirler bu güzelim ülkeyi. Bir günlüğüne bile olsa çocuklara bırakmak lazım ülkeyi.
Sarıları versene.
Anlamadım! Ne sarısı?
Sarıları diyorum, hemen yeşillerin yanında, mavilerin arkasında, uzanıp sarıları verir misin oradan bana?
Yine anlamadım, ne sarısından bahsediyorsun sen?
Sarı bir renk, ama aynı zamanda bir sıfat! Sarı boya olur, sarı kalem olur, sarı kazak olur!
Sen sarılar derken neden bahsediyorsun?
Sarı ne? Ne vereyim sana sarı renkte?
***
Benim hanım yapar bunu, bazen şunu ver bana der, neyi vereyim derim. Sonra da kızar, görmüyor musun neyle uğraşıyorum ben diye çıkışır. Ben de o an dikkat etmemiş olurum o an ne yapıyorsa, anlamam ne istiyor.
Evet, neyle uğraşıyorsanız o an, bazen çok söze gerek olmadan şunu ver deyince, hatta söze de gerek yok, boş kavanozları yerleştiriyorsanız mesela yukarıdaki dolaba, bir şey demeden sırayla kavanozları uzatırsınız, bazen onu değil ötekini ver der hanım, hemen bilirim hangisini istiyor, elimi uzattığımı bırakırım, yanındakini alır onu uzatırım.
Bazen gözümüzle bile iletişim kurarız biz. Bir bakışımız yeter ne anlatmak istiyorsak.
Önemli olan konuya aşina olmaktır, tanımaktır birbirini.
***
İşte “locals” da böyle bir terim.
Locals, foreigners. Yerliler, yabancılar!
Neyin yerlisi? Neyin yabancısı?
Yerli halk mı? Yerli yatırımcı mı? Yerli malı yurdun malı mı?
Konuşmasının bağlamından koparıp geçenlerde sayın Mehmet Şimşek’in “locals” demesi yüzünden başına gelmeyen kalmadı.
Bence boş tartışma, ama bu ekonomi yönetimini öyle çok sevdiğimden değil, kendimce eleştirdiğim bir çok şey yapıyorlar, ancak durup dururken de bir insanın bu kadar üzerine gidilmez diye düşünüyorum.
Üstelik “locals” gibi incir çekirdeğini doldurmayacak bir konu üzerinden eleştirilmesini ben hiç anlamadım.
Önce siz oturup onun kadar İngilizce konuşmasını öğrenin!
Tamam, yıllarca yurt dışında kalmış ve hatta Türk vatandaşlığı yanında sanırım İngiltere vatandaşlığı da varmış. O yüzden sayın Şimşek bu kadar iyi İngilizce konuşabiliyor. Ama konuşuyor değil mi? Konuştuğunda da karşısındakilere sizden benden daha iyi anlatıyor derdini.
Yani bu “locals” derken neyi kastettiğini sizden, benden daha iyi biliyor demektir.
Öncelikle hitap ettiği topluluk ve konuşmasının konusuna göre değişir “locals”ın ne anlama geleceği!
Ama hayır, tepinecekler ya üzerinde, adam bu konuda ayrıca açıklama yapmak zorunda kaldı.
Kastının yerli yatırımcı olduğunu söyledi. Ama inandırabildi mi insanları, işte orası soru işareti.
Bazen bazı şeyler kasten yapılır, siz ağzınızla kuş tutsanız çare bulamazsınız.
Yine de demek ki eğer bir politikacıysanız ağzınızdan çıkan söze çok dikkat etmeniz gerekiyor.
***
Kimi politikacılar bunu bilerek yaparlar, öyle bir şey söylerler ki, sonra çık işin içinden. Maksatlı olarak farklı anlamlara gelebilecek sözler söylerler, öyle de anlarsınız, böyle de.
Böyle derken öyle mi demek istedi, yoksa böyle mi demek istedi?
İşleri güçleri politikacıları takip etmek olan basın da ardından tartışır durur konuyu.
Havanda su dövmek derler ya, gerçekten boş tartışmalardır bu tartışmalar.
Ne diyecekseniz direkt söyleyin! Uğraşmayalım ne demeye çalışıyorsunuz diye değil mi!?
Ama dedim ya, maksatlı söylenir böyle sözler. Nalına da mıhına da denk gelsin istenir.
Ancak sayın Şimşek’in söylediği böyle bir şey değildi, onun hatası sadece sıfatlarla konuşmuş olması.
Demek ki sadece sıfatlarla konuşmak iyi bir şey değil, sadece sıfatlarla konuşmayın!
Sarıları verir misin?
Sarılar?
Sarı boyalar demek çok mu zor?
“Local investors”, “yerli yatırımcılar” demek çok mu zor?
***
Kurdun kuzuyu yemeyi aklına koyup suyumu bulandırıyorsun demesi gibi, bahane tabii bu tartışma.
İktidar çevrelerinden birilerinin hiç hoşuna gitmiyor anlaşılan Sayın Şimşek’in yaptıkları. Menfaatinden olan çok belki de.
Seçimlerin onun yüzünden kaybedildiğini düşünenler bile hınçlanmış olabilirler.
Sayın Erdoğan’ı onun ikna ettiğini ve onun yüzünden emeklilere bir seçim rüşveti veremediklerini, sonucun da hezimet olmasının asıl suçlusunun sayın Şimşek olduğunu söyleyenler var iktidar çevrelerinde.
Anlaşılır bir durum, kimler kimler ne rantlardan olmuştur şimdi.
Lüks içinde, şatafat içinde yaşayıp giderken şimdi yerel yönetimler pastası daraldı tabii, bunca kadroyu besleyebilecek kaynaklar neredeyse kurudu.
Bunun da hıncı var!
Bu hınç ise bir yerlerden çıkacak!
Sayın Erdoğan’ın bile henüz faturayı kimin sırtına yüklemeye karar verdiğini zannetmiyorum.
Kendi ağzıyla emeklilere bir şey yapamıyoruz dedi ve sonuç hezimet oldu!
Ama olsun, kendi ağzıyla söylemiş olsa bile yine de eğer bir suçlu varsa o suçlu kendisi olamaz!
Sayın Şimşek de olmaz!
Peki kim suçlu?
Bilemedim şimdi, ama herkes diken üstünde, orasını biliyorum.
Yakında çıkar kokusu.
Zaten Ak Parti içindeki telaşın sebebi de bu. Herkes kurbanlık koyun gibi makus kaderini bekliyor.
Bakalım piyango kimlere denk gelecek?
Şimdilik sayın Şimşek biraz da mecburiyetten bence yırtmış görünüyor.
***
Dedim ya boş tartışmalar diye bunlar, ama o kadar da boş olmayan başka tartışmalar da var.
Mesela 23 Nisan tartışması. Sayın Erdoğan’ın tam da bayram günü meclisteki kutlamalar yerine bir cenazeye katılmayı tercih etmiş olması!
Mesela Anıtkabir’e meclis başkanı sayın Numan Kurtulmuş yanında meclisteki partilerin genel başkanlarından sadece bir tanesinin katılmış olması, sadece Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı sayın Özgür Özel’in bu ziyarete katılmış olması tartışma konusu olmuş.
Ak Parti genel başkanı, Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı, İyi Parti genel başkanı, Dem Partisi genel başkanı ve eş bakanı, hatta DSP genel başkanı sayın Önder Aksakal dışında diğer partilerin genel başkanları de bu devlet törenine katılmamış!
Ya sayın Kurtulmuş’u takmamışlar ya da Anıtkabir’e niye gidecekmişim ki diye düşünmüşler.
Her ne ise sebebi, her türlü vahim bir durum ortaya çıkmış.
Tartışmalar kamuoyunu etkileyecek düzeye çıkınca Cumhurbaşkanlığı iletişim dairesinden açıklama yapılmak zorunda kalınmış, 23 Nisan bayramı için Anıtkabir törenleri yönetmelikler gereği sayın Cumhurbaşkanımız beraberinde değil, sayın Meclis Başkanımız liderliğinde yapılmaktadır, sayın Cumhurbaşkanımız o yüzden bu törene katılmamıştır denilmiş. Güya Meclis Başkanını protokolde en yetkili merci olarak öne çıkartmakmış maksat.
Ne güzel işte, eğer sayın Cumhurbaşkanımız da Meclis Başkanı sayın Numan Kurtulmuş’un ardında heyet içinde diğer devlet erkanı ile birlikte Anıtkabir ziyareti yapmış olsaydı, millete onun kayıtsız şartsız temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne olan büyük saygısını ispat etmiş olurdu.
Böylece bu konudaki tartışmalara da belki bir son vermiş olurdu.
Bir fırsatı kaçırmış oldu. Bence fena olmazdı, görüntüde de olsa ey millet, bakın ben size büyük saygı duruyorum, milletin meclisinin başkanı ardında Anıtkabir ziyareti yapıyorum demiş olurdu.
Diğer parti başkanları açısından ise bu düpedüz saygısızlık bence. Hem sayın Numan Kurtulmuş’a saygısızlık hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne saygısızlık.
Tabii imam cemaat hikayesi bu olanlar. Hani imam şey ederse cemaat de şey edermiş ya!
Atatürk’ün sizin onu ziyaret etmenize ihtiyacı yok, siz yaptığınız eylemlerle onu yattığı yerde ters döndürmeyin yeter.
Keşke 23 Nisanlarda devlet erkanı olarak o koltuklara yapmacıktan oturttuğunuz çocuklar ziyaret etse Anıtkabir’i. Hatta bırakın bir günlüğüne çocuklar yönetsin ülkeyi, bakalım ne oluyor?
Eminim sizden daha iyi yönetirler bu güzelim ülkeyi. Bir günlüğüne bile olsa çocuklara bırakmak lazım ülkeyi.
İşte bunlar ciddi ciddi tartışılması gereken konular.
Bir de Atatürk’e rahmetli diyelim mi? Rahmetli demeyelim mi diye bir polemik düştü gündeme, ama bu sa boş gündem!
Daha ciddi konuları tartışın!
***
Diğer bir konu, yani gündeme getirilmeye çalışılan yeni bir anayasa yapılması tartışması ise bana göre boş tartışma!
Sanırım ekonominin düzeltilmesi için yapılması gerekli hamleler ciddi ciddi can yakacak, o yüzden şimdiden acıyı azaltıcı suni bir gündem yaratılmaya çalışılıyor. Belki de bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimleri için şimdiden çareler aranıyor. Sebebi bilinmez, ama bence boş tartışmalar.
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı?
Ne diyeyim, sanki biraz laçka oldu bu konu, daha geçenlerde yazmıştım, bir çok şey laçka olmuş durumda ülkede, anayasa konusu da bunlardan biri.
Çok kurcalarsan laçka olur!
Bence şimdilik yok böyle bir ihtiyaç. Önce mevcut anayasaya uysunlar.
***
Bir başka boş konu da Almanya cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretinde önce Sayın İmamoğlu ile görüşmüş olması, hatta başka bir şey yokmuş gibi dönerimizi öne çıkartmış olması. Bir de sevgili İlber Ortaylı’nın İstanbul’a Konstantinapol demiş olması.
Başka konu yokmuş gibi bu konular gündemi işgal ediyorlar.
Alman Cumhurbaşkanı’nın bu şartlar altında Türkiye’yi ziyaret ediyor olması onun sorunu. Adam kendince Türklerin Almanya’ya gelişinin yıl dönümünü döner partisi ile kutlamak istemiş, kime ne?
Bizim cumhurbaşkanımız Amerika’ya her gidişinde başkana resmî ziyaretlerde mi bulunuyor?
Boş işler!
Konstantinopol konusunda da İlber Ortaylı’ya ne söyleyeceğini öğretebilecek kimse yok sanırım bu ülkede, konuyu bilmiyorum, ama o desiyse öyle gerekmiş, ondan öyle söylemiştir.
Boş işler bunlar!
***
Bir de ne kadar çok sevindiler bazıları, sayın Erdoğan ile sayın Özel meclis resepsiyonunda bir kaç dakikalığına bir araya gelmişler, hem bayramlaşmışlar, hem de görüşelim demişler!
Bu da ciddi ciddi bir kompleks bence. Ama bu konuya gelmeyeceğim.
Daha doğal ne olabilir ki? Tabii ki iki parti yetkilisi görüşecekler. Üstelik bayram resepsiyonu, illaki böyle ortamlarda nezaket gereği siyaset erkanı oturup sohbet eder. Bundan daha doğal bir şey olmaz.
***
Bu arada sayın Özel’in geçmiş cumhurbaşkanlarımızdan sayın Sezer’i ziyareti de haberlere düşmüş.
Bence bu da gayet doğal olsa da, sayın Sezer’in nihayet kameralar önünde bir kaç söz söylemesine vesile olması açısından değerli bir buluşma olmuş.
***
Kürt belediye başkanlarının törenlerde belediye binalarında farklı bayraklar açmaları, mevcut bayrağımızı kaldırmaları!
Bakın bu konu da ciddiye alınması gereken bir konu! Bunu yapanlar ne yapmaya çalışıyorlar bilinmez. Sanırım yine bir reaksiyon ölçümü! Bakalım ne yapacak devlet, nereye kadar tepki verecek? Sanırım ölçülmek istenen bu reaksiyon seviyesi.
Bu yazıda daha fazla detaya girmeyeceğim, ancak şimdilik kınayarak geçiyorum bu konuyu. Üzerinde oldukça kapsamlı bir yazıyı hakkediyor bu konu.
***
Sanırım bir de Irak ile sayın Cumhurbaşkanımızın son yaptığı ziyaretin neticeleri, bu da oldukça önemli gelişmelere gebe bir konu. Kardeşim Sudani!
Amerika’ya rağmen bir şey elde edilebilir mi bilinmez.
Ancak sayın Erdoğan sayın Biden ile görüşecek mi? Yoksa görüşme iptal mi edildi?
İşte bu konu da tam anlamıyla bir safsata. Görüşse ne olur, görüşmese ne olur? Amerika bölge için önemli bir devlet, ancak bugüne kadar bize yaklaşımları ortada zaten.
O yüzden bence hiç bir önemi yok eğer böyle bir görüşme yapılacak bile olsa. Üç kuruşluk F16 savaş uçakları için bile bin türlü takla atıyoruz. Resmen tükürüğümüzü yalıyoruz. O yüzden bu saatten sonra görüşme olsa be yazar, olmasa ne olur!?
Biz dış politikamızda hatalar yapmaya devam ediyoruz ve sonuçları da iktidar dahil tüm ülkeyi olumsuz yönde etkiliyor.
Önemli olan dış politikamızı gözden geçirmek ve artık tutarlı bir dış politika üretmek.
Buna İsrail ve Hamas ile ilişkiler de dahil.
Neydi o son manevramız? Her zaman olduğu gibi Filistin konusu iç siyasete alet edildi!?
Tabii bu arada Suriye’yle ilişkileri de gözden geçirmekte fayda var.
Bölgede daha dik duruşlu bir politika üretebilsek bence işler çok daha kolay olurdu.
Bakın o zaman biz değil de başka devlet başkanları bizim peşimizde koşarlardı.
Keşke Amerikan başkanının bizimle görüşmek için can atıyor olduğu günleri görebilsek.
Dış politika başlı başına ayrı bir konu.
Libya ve Kıbrıs konusu bile başlı başına ayrıca irdelenmeli.
Kıbrıs unutuldu da, sahi Libya’da işler nasıl gidiyor? Bilgisi olan var mı?
Bir zamanlar sabah akşam Libya konuşuyorduk, Libya petrollerine ortak bile olduk diye haberler vardı. Doğru muydu o haberler? Artık Libya’dan bedavaya petrol mü alıyoruz sizce?
***
Yeter sanırım, bugün biraz gündem üzerine kendimce görüşlerimi yazayım dedim.
Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek.
İç politikada iktidar kanadında gerilim artarken muhalefet kanadı yerel seçimlerden kazanılan rüzgâr ile biraz daha rahat sanki.
Tabii çok gevşemeleri iyi olmaz, seçim başarısı önemli, başarı kutlansın da, çok da abartılmasın. Bu başarının kalıcı olabilmesi için yapılması gereken çok iş var!
Özellikle de iktidarın bunca beceriksizlikleri yüzünden zor durumda kalmış olan halka yerel yönetimler vasıtasıyla daha rahat ulaşmak gibi bir şans varken, bu şansın iyi kullanılması gerekli bence.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.