Site İçi Arama

siyaset

Vekaleten Vekil, Vilayeten Vali

Eskiden mebus derlermiş milletvekillerine, nedense şimdilerde milletvekili diyoruz. Mebus delege, elçi demek. Vekil de temsilci demek, başkası adına yetki kullanan kişi.

Vekil!

Nedir vekil?

Milletin vekili var mesela.

Milletvekilleri.

Eskiden mebus derlermiş milletvekillerine, nedense şimdilerde milletvekili diyoruz.

Mebus delege, elçi demek.

Vekil de temsilci demek, başkası adına yetki kullanan kişi.

Saylav da var aslında, Cumhuriyet döneminin başlarında gerçekleştirilen dil devrimi kapsamında Çağatayca’dan esinlenerek gündeme getirilmiş bir sözcük, ancak aynı amaçlarla gündeme getirilmiş olan sayman sözcüğü gibi saylav benimsenmemiş ve bugün milli sözlüğümüzde bile gündem dışı olarak tanımlanan bir sözcük olmuş.

TDK sözlüğünde saylav için gündem dışı eski bir sözcük deniyor.

***

Vekil ile mebus arasındaki anlam farkı belki nüans bazındadır.

Belki vekil deyince vekili siz atıyorsunuz ya vekil sizin adınıza her şeyi yapabiliyor, mebus ise elçi demek, sizden iletilecek ne varsa onu iletiyor sadece.

Elçiye zeval olmazmış.

***

İsterseniz kendinize de direkt bir vekil tayin edebilirsiniz.

Mahkemelerde avukatlar kanun önünde bizi temsil etsinler diye  kabul gören bizim vekillerimiz oluyorlar mesela.

Vekil birinin işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse demek.

Mebus ise elçi işte.

Genel kullanımda bugün artık Meclis-i Mebusan yerine Millet Meclisi diyoruz.

Mebuslar yerine de bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne milletvekilleri seçiyoruz.

Yani Millet Meclisi’nde saylavlar yok, milletvekilleri var.

Meclisin saymanı vardır belki, ama saylav kabul görmemiş, mebus yerine milletvekili denmeye başlanmış.

Tarihsel açıdan 1908 yılındaki eserinde Sami Paşazade Sezai “millet vekili” diye ilk defa kullanıyor aslında bu sözcükleri bir arada, ancak o eserinde İngiliz Parlamentosunun Mebusan meclisine gönderdiği dostluk mesajından bahsediyor.

Bu arada bugün Meclis Başkanı diyoruz, ama bir zamanlar Baş Vekil denirmiş meclis başkanlarına.

Tam olarak ne zaman mebus yerine milletvekili denmeye başlanmış bilmiyorum. Baş vekil yerine Meclis Başkanı ne zaman denmeye başlanmış, onu da bilmiyorum. Sanırım meclis tutanaklarına bakmak lazım.

***

Evet bugün TBMM’de 600 milletvekilimiz var.

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Bu yemin metniyle namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş altıyüz milletvekili!

Ancak yönetim sistemimiz ve partiler kanunu gereği maalesef milletvekillerimiz milletin vekilleri olacaklarına onları gerçekte seçen parti başkanlarının vekilleri olmayı tercih ediyorlar.

Halbuki yemin metninde milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacaklarına andiçiyorlar.

Neyse, bu konu tamamen farklı bir konu olduğu için burada durayım.

***

Veli!

Okullu çocukların henüz çocuk oldukları için, yani reşit olmadıkları için velileri olmak zorunda.

Daha çok da biz küçükken annemiz ya da babamız velimiz olurdu. Benim velim abimdi diye hatırlıyorum. Abilerim benden yaşça oldukça büyüktürler.

Veli bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kimse demek.

Bir anlamda rehber kişi görevi yapıyor. Yaşam koçu!

Belki de aynı şeydir, sonuçta veli Arapça, rehber ise Farsça.

***

Vekil ve veli, bu sözcükler dilimize Arapça’dan geçmiş sözcükler. Aslen Arapça “vkl” kökünden geliyorlar.

Maalesef tam olarak yerlerine kullanılabilecek Türkçe sözcük yok.

***

Vekâlet!

Bugün vekil tayin ettiklerimize bizi temsil eder diye noter onaylı olarak verdiğimiz yetki belgesine vekâlet diyoruz.

Bakın bu da aynı kökten bir sözcük.

***

Aslı varken niye vekâleten birilerine ihtiyaç duyulur ki?

Bakın bu arada “asıl” sözcüğü de Arapça!

Asıl-vekil, bunlar birbirinin zıttı olan sözcükler. Aynı zor-kolay gibi.

***

Bu kadar çok Arapça kökenli sözcük sahibi olmamız bazen benim moralimi bozuyor.

Maalesef dilimiz böyle.

Aslında dilimiz değil de, biraz bizim insanımızın diline gösterdiği özen böyle.

Kendimiz oturup yeni bir kavrama yeni bir sözcük düşünmek yerine, tarih boyunca diğer dillerden hazır sözcükleri dilimize katmayı tercih etmişiz

Düzelmesi mümkün mü bu durumun?

Ben artık çok zor olduğunu düşünüyorum, bir anlamda kabullenmek zorunda kaldım diyebilirim kendi adıma.

Benim küçüklüğümde aramızda sözcüklerle dalga geçerdik, oturgaçlı götürgeç gibi komik şeyler söylerdik. Ama komik gelse de eğer yeni geliştirilen sözcük öz Türkçe kaynaklı bir sözcükse, neden olmasın, bence Türkçeyse kullanılmalı, en azından kullanıma sunulmalı ve denenmeli.

Ne yani? Milletvekili yerine saylav mı demeye başlayalım yine? Bunu mu demek istiyorsun?

Yoksa başka bir sözcük mü bulalım yerlerine?

Saylav tutmadığına göre başka bir sözcük türetilebilir.

Ne bileyim, seçimlerden esinlenerek “seçmen” demişiz ya, milletvekili yerine de “seçilen” mi desek mesela?

Ama seçimler olayın özü değil ki! Aslolan milletvekillerinin bizleri o mecliste temsil etmeleri, yani olsa olsa “temsilci” olabilirler.

Ama temsil de Arapça bir sözcük olduğu için bir anlamı yok böyle bir değişikliğin. Mebus yerine milletvekili denmesi gibi bir şey olur bu değişiklik.

***

Temsil aslında Arapça anlamı ile benzetme ile ilintili bir sözcük.

Bu anlamda benzer mi desek acaba temsilci yerine?

Ama böyle de olmadı, temsilci sonuçta bizi temsil eden demek, bizim benzerimiz demek değil.

Zaten “temsil”in bu “benzer” anlamı temsiller olur ya, gösteriler.

İşte temsillerde yapılan gösteriler genellikle birilerinin taklidi yapılarak, birilerine benzemeye çalışılarak yapıldığı için “benzer” anlamı var sanırım temsilin.

Temsilcinin anlamı ise daha farklı, eski tabiri ile mümessil.

Gerçek Türkçesi ne olabilir acaba temsilcinin?

***

Vali!

Devletin şehirdeki baş temsilcisi.

Aslında vali de bir vekildir, devletin vekili, idarenin vekili.

Vali bir ilde devleti temsil eden en yetkili idari görevli demek.

***

Osmanlı zamanında vilayetler varmış, vilayetleri de valiler yönetirmiş.

Yani “vilayet-vali”, bu sözcükler aynı kökten gelen sözcükler, Arapça “wly” kökü, yönetim ile ilgili demek.

O zamanların vilayetleri bugünkü iller kadar çok değilmiş.

1900 yılında 29 adet vilayet varmış.

Tabii bu tarihte 5 de özerk devlet varmış imparatorluk yönetim sistemi içinde.

İmparatorluk başka bir şey.

***

Osmanlı vatanını vilayetlerine bir göz atalım isterseniz, bana ilginç geldi.

Zamanının idari merkezleri olarak vilayetler bugünkü il düzeninden çok farklılar.

Mesela tüm Doğu Karadeniz bölgesi tek bir vilayetmiş, Trabzon vilayeti!

Batı Karadeniz bölgesi ise Kastamonu vilayeti olarak geçiyor. Ben Kastamonu’da bulunmuştum önceleri, öyle büyük bir şehir değildir, ama tüm Batı Karadeniz bölgesine zamanında Kastamonu vilayeti deniyormuş. İlginç gerçekten.

***

Tüm Ege kıyı şeridi Aydın vilayetiyken, Marmara bölgesinde Bursa merkezli büyük bir bölge ise Hüdavendigar vilayeti olarak geçiyor.

İstanbul vilayetinin devamında Trakya tarafında Edirne ve Doğu Rumeli vilayetleri var. Sonra da Selanik ve Manastır ile Balkanlardaki vilayetler devam ediyor.

***

Şimdi burada tüm vilayetleri saymayayım, ama Antalya bölgesi mesela Konya vilayetine dahilmiş o günlerde.

Konya’da deniz mi vardı kardeşim demeyin yani, o zamanlar varmış. Ya da Konya’da deniz mi vardı da yüzme öğrenecektik diye mazeret üretemezmiş eskiler anlaşılan.

Bugün Akdeniz bölgesi dediğimiz bölgenin büyük bölümü Konya ilimizle birlikte Konya vilayeti olarak geçiyormuş.

Akdeniz bölgesinden bir tek Adana bölgesi ayrıca Adana vilayeti olarak ayrılmış.

Konya ile Kastamonu vilayetleri arası ise Ankara vilayeti!

Yani niye bugün Ankara başkent oldu diyenlere cevap olsun bu bilgi.

Ankara o zamanlar da vilayet merkezi!

Tamam, bir İstanbul değil belki, ama vilayetin adı Ankara kardeşim.

***

Konya’nın altındaki Adana vilayetinin ötesinde Halep vilayeti varken, doğuya doğru Sivas ve Erzurum vilayetleri devam ediyor.

Yani Kurtuluş Savaşı öncesi niye kongrelerin Erzurum ve Sivas kongreleri olarak adlandırıldıklarını da bu vilayet düzeni ile daha iyi anlayabiliyoruz.

Daha doğuda ise Van, Musul, Bağdat vilayetleri ile devamında Basra vilayeti var.

***

Vilayetleri valiler yönetirken vilayetler altındaki Liva ve sancakları ise mutasarrıflar yönetirmiş.

Mutasarrıf tasarruf eden demek, bir anlamı da idare eden oluyor, ana idare eden derken kıt kanaat idare ediyoruz deriz ya, işte o anlamda idare.

Buradan devlet idarecilerinin tasarrufa ne kadar çok önem vermeleri gerektiğini anlayabilirsiniz.

O zamanlar adları bile tasarruf ile ilintiliymiş!

Bugün ilçeleri kaymakamlar yönetiyor.

O yüzden de hemen hepsi makam mevki derdinde oluyor.

Kaymakam “kaim makam” sözcüklerinin birleştirilmesi ile türetilmiş, makamda duran, bir anlamda makamın koruyucusu demek.

Dert makamın korunması olunca da, itibardan tasarruf olmaz mantığı ortaya çıkıyor.

Osmanlı’nın niye altı yüz sene ayakta kaldığı belli. Ne zaman ki tasarruftan vaz geçilmiş, koskoca imparatorluk çökmüş.

***

Bugün eskinin vilayetleri yerine illerimiz var.

Eski Türkçede il devlet demek, evet, il tamamen Türkçe bir sözcük. Ancak günümüzde biraz anlam değişikliğine uğramış, devlet yerine devletin idare ettiği eskinin vilayetleri bugünün illeri olmuş.

Ancak eskisinin vilayetleri derken vilayetler daha küçük idari birimlere ayrılarak vilayet bölgelerindeki büyük şehirler üzerinden bugünün il idareleri ile yönetim öngörülmüş.

İdari açıdan ise yine başına eskinin vilayetleri gibi valiler atanarak devletin temsili yine valilerce sağlanmış.

Valiler illerde devletin vekilleri.

Vali ve vekil farklı köklerden gelse de, bence ilintili sözcükler.

***

Valiler seçilmiş değil atanmış kişilerdir!

Yerel idareler aslında seçilmiş olan belediye başkanları ile yönetilirler!

Yerel yönetimlerin il yönetimi üzerinde daha fazla yetkileri olması gerekli!

Bakın bu da ayrı bir polemik konusu.

Seçilmiş olmak önemli bir şey tabii.

Sonuçta bunca insan sizin için oy kullanmışsa, siz de onca insanın yegane temsilcisi olarak görüyorsunuz kendinizi.

Bir anlamda insanlar yetkilerini size devretmişler ve sizi vekilleri tayin etmişler.

Ancak Sokrates’in öğrencisi Platon’a demokrasi üzerine yaptığı eleştiriler de öyle yabana atılacak eleştiriler değildir.

Neyse, günümüz kurallarında seçilmenin önemi büyük.

***

Seçildiğinizde siz artık millet adına karar verme yetkisine sahipsiniz demektir!

Gerçek bu mudur?

Vekil dediğimiz nereye kadar aslının yerine hareket edebilir?

Vekaleten verilmiş yetkilerin ötesine geçip, kendi görüşleri ile hareket eden, canı ne istiyorsa onu ortaya koyan bir seçilmiş olabilir mi?

Yetkilerine bağlı. Eğer milletçe her türlü yetkiyi vermişsek o kişiye, insanoğlu bu, yetkilerini kötüye de kullanır gerektiğinde.

Üstelik bir de kimsenin umurunda olmazsa yaptıkları, bu işin geriye dönüşü de olmaz.

Kısaca neden bahsediyorum hatırlayayım isterseniz. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yapılabilecekler belliyken çıkartılan kararnameler ile kanunların da ötesinde kararlar alınmış.

Anayasa Mahkemesi lütfetmiş de bunca yıl sonra cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yapılan bir çok değişikliğin kanunsuz olduğunu söylemiş.

Atı alan Üsküdar’ı geçti kardeş, sür eşeği Niğde’ye!

O söz böyle değildi değil mi? Ben de biliyorum da, durum aynen de bu şu anda, o yüzden böyle yazdım.

Şimdi süre verilmiş, bir yıl sanırım, kararnamelerin meclisten geçirilerek kanunlara dönüştürülmesi gerekiyor.

Yaparlar mı bunu?

Milletvekilleri diyoruz ya, milletin vekilleri! El kaldırıp indirmekten başka işe yaramayan vekil gürûhu!

İşte bu vekillerimiz hallederler, sorun olmaz!

***

Neyse, vekildir, velidir, validir, milletvekilidir, milletin vekilidir derken yazı çok uzadı.

Bugün yine bazı sözcükleri inceleyeyim biraz demiştim, ancak epey uzun bir yazı oldu, hem de konular biraz da dağınık oldu. Sürçülisan ettiysem affola.

Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 26.06.2024
  • Süre : 5 dk
  • 310 kez okundu

Google Ads