Site İçi Arama

siyaset

Yerel Seçimlerde Halkı Bekleyen Zor Karar

Bazen tercihlerimizi iki kötü arasında yaparız. Önümüze çıkan iki yoldan ne yöne sapsak her ikisinin de bataklığa çıkacağını, başımıza bir dert açacağını biliriz ama mecburen birisini seçeriz.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!

Ne güzel sözdür bu söz değil mi?

İkilemi en güzel anlatan sözlerden biridir.

İki ucu pislikli değnek de aynı şeyi anlatır, ama bu sözün aslında “pislik” yerine geçen sözcük biraz kaba düştüğü için böyle yazılarda bu söz pek uygun olmuyor.

O yüzden sakal bıyık ikilemini tercih ettim ben.

***

Hayatta genellikle iki seçenek arasında sıkışır kalırız. Çünkü her iki seçenek de sonucunu tahmin edemediğimiz bir şeyler içerir.

Bazen bu bilemediklerimiz iyi şeylerdir, daha iyi hangisi ona karar veremeyiz.

Ancak çoğunlukla da tercihimizi iki kötü arasında yapmak zorunda kalırız. Böyle durumlarda adeta önümüze çıkan iki yoldan ne yöne sapsak her ikisi de bataklığa çıkacakmış gibi bir durum. İllaki başımıza bir dert geleceğini biliriz. Yine de bir seçim yapmak zorunda kalırız. 

İki kötüden en az kötü olan hangisi acaba? 

Ben bunu seçtim! Çünkü hiç olmazsa bu seçenek daha az kötü! 

Başım daha az belaya girer böyle yaparsam! Yoksa diğeri mi daha az kötü?

***

Peki üçüncü bir seçenek yaratmak mümkün değil mi?

Bazen olur da, genellikle hayır, çoğunlukla sadece iki seçenek vardır.

Günün sonunda üçüncü seçenek dediklerimiz öyle ya da böyle iki ana seçeneğin bir parçası oluverirler.

Özellikle de konu seçimlerse!

***

Türkiye’de kaç siyasal akım var?

Görünüşe göre iki! 

Mevcut iktidar yanlıları ve iktidar karşıtı olanlar!

Niye sadece bu iki seçenek olsun ki?

Siyasal akımlar diyorum, çok daha fazla siyasal akım yok mu?

Benim bir çırpıda sayabileceğim bir sürü siyasal akım var mesela.

Milliyetçiler var, İslami görüşte olanlar var, demokrat olanlar var, modern Türkiye yanlıları var, muhafazakâr olanlar var. 

Sonra sosyalist görüşte olanlar var, etnik açıdan kendini farklı hissedenler var. Çok daha solda ya da çok daha sağda olanlar var. 

Gerçi bu sağ ve sol tandanslı terimlerin artık geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum ben, ama var da var işte, herkesin kendini yakın hissettiği bir akım var Türkiye’de. Kimi marjinal, kimi ortada, kimi ortamın biraz sağı, biraz solu, kimi merkezdeyim diyen bir sürü parti var. Her biri kendince bir akımı temsil ettiklerini iddia ediyorlar.

Ama en çok da para akımı partisine üye olanlar var.

Yani günün sonunda toplum iktidarda olanlar, bir anlamda iktidarın nimetlerinden faydalananlar ve iktidar karşıtı olanlar, diğer bir deyişle mevcut sistem içinde kendine yer bulamayanlar diye ikiye bölünmüş durumda.

Denge bir bozulsa Rusya’daki gibi, iktidar da rahatlayacak da, şimdilik Türkiye’de bu ayrım biraz iktidardan tarafa olmak üzere dengede gibi görünüyor.

Rusya’da insanların politikayla falan ilgilendikleri yok. Ağır aksak yaşayıp gidiyorlar. Tabii Rusya’da bizdeki gibi kutuplaşma da yok. İktidarda olan Putin nedense kutuplaştırma ihtiyacı duymuyor. Partisinin adı bile Birleşik Rusya. Bütünleştirmenin daha doğru olduğuna karar vermiş muhtemelen.

***

Rusya bir yana da bizde gerçekten çok parçalı bir yapı var.

Bu durumda da herkesin derdi iktidara gelmek oluyor.

Tüm partilerin amacı normalde iktidara gelip ülkeyi kendi ideallerine göre yönetmek olsa da, doğal olarak bu kadar parçalı bir yapıda bunu tek başına yapabilmek mümkün değil.

Olabilse ne güzel olacak da, iktidara bir gelebilseler iktidar imkanlarından faydalanarak bir daha da iktidarı bırakmayacaklar. 

Ama olmuyor bir türlü. İktidar kimseye kaptırmıyor o koltuğu.

Bu durumda da kimi partiler başka başka yollara başvurmak zorunda kalıyorlar. Eh, günün sonunda iktidar nimetlerinden faydalanmak var.

Baksanıza, yılların ülkücüleri bile baktılar olmuyor, yıllar önce tercihlerini onca kötü sözler söyledikleri bugünün iktidarından yana kullandılar ve bakın şimdi rahat rahat iktidarın nimetlerinden faydalanıyorlar.

Halbuki ne diyorlardı? Tekeden süt sağılmaz mıydı neydi sloganları?

Neyse herkesin görüşü kendine. 

Diğerleri de öyle çok sözünün eri değil sonuçta.

Diyorum ya, bizde ideoloji partileri yok, varsa yoksa para partisi üyesi olanlar var.

Siyaset berbat bir şey, dün öyle dediğine bugün böyle demek zorunda kalıyorsun, ne karakterin kalıyor, ne de insanca duruşun.

***

Siyaset bir yana, iktidar olmak ise özellikle son zamanlarda gerçekten çok kirli ilişkiler kurmayı gerektiriyor.

Eskiden de gerçi bin türlü ayak oyunları yapmış eski siyasetçiler, ama bugünkü kadar kirli ilişki hiç bir zaman olmamış galiba.

Son seçimlerde bu kirli ilişkileri ve siyasettekilerin iktidarda kalmak için kullandığı kirli yöntemleri hepimiz açıkça gördük. 

Sonuç iktidar lehine çıksa da, bugün olmadık partileri her iki taraf da meclise taşımak durumunda kaldı.

Yani muhalefet ayağında olanlar da iktidarı devirmek için olmadık yollara sapmışlardı ve seçim sonrasında tüm bu kirli ilişkiler adeta ortalığa serilmişti.

Zaten göründüğü gibi ittifak falan da kalmadı ortalıkta.

Köprüyü geçene kadarmış yani o ittifak güzellemeleri. Bugün ise ittifakın esamesi okunmuyor.

(Bu arada esame isim demek, isim ile aynı köklü Arapça bir sözcük. Esamesi okunmuyor ise adı anılmıyor anlamında kullanılıyor. Belki yeniler bilmez anlamını diye arada sırası gelmişken açıklayayım dedim.)

***

Şimdi yine bir seçim arifesindeyiz. 

Yerel seçimler!

Yine bir sürü kirli ilişki, pazarlıklar, türlü türlü siyasi manevralar.

Bu kirli ilişkilerin ardında aslında bir rant paylaşım kavgası var.

Çeşmenin başını tutmuş olanlar su yolunu bırakmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. 

İnsanların para uğruna yapamayacakları şey yok gerçekten.

İşte bu noktada da geliyoruz o ikileme!

Ya sen iktidar olacaksın ya da diğerleri!

İdeolojilerin bile hiçbir değeri kalmıyor bir noktadan sonra. 

Dün meydanlarda çıkıp biz şöyleyiz, biz böyleyiz, siz iktidardakiler bu kadar kötüsünüz diyenler, iktidarı ele geçirdiklerinde kendileri başlıyor dün eleştirdiklerinin yaptıklarının aynını yapmaya.

Politika bu! Başka türlüsü olur mu politikanın? 

Tabii ki iktidarı ele geçirmek bir şey, ama iktidarda kalmak bambaşka bir şey, hem de uzun süre iktidarda kalmak çok daha başka bir meziyet.

İktidarda kalmak etrafındaki kazanç peşinde olanlara istedikleri kazancın yollarını açmakla olabiliyor ancak.

Ben daha iyi yönetirim!

Neyi daha iyi yönetirsin? Ülkeyi mi?

Kimin umurunda ülkenin daha iyi yönetilmesi?

Sen paradan haber ver! Ben nasıl daha çok para kazanırım sen onu söyle! Canın ülke yönetmek istiyorsa da yönet istediğin gibi. Beni ilgilendirmiyor senin nasıl ülkeyi yönettiğin!

İstiyorsan mafya ülkesi yap ülkeyi!

İstiyorsan okullara tarikatları sok!

İstiyorsan orduyu da tarikatlarla yönet!

Sen bana para kazandır da, gerisi mühim değil!

Seni seçtireceksem bana para kazandıracaksın!

Ben değil de sen kazanacaksan artık parayı, ben niye seni seçeyim? Niye seni seçtireyim? Niye sen seçim kazanasın diye onca masrafa gireyim?

Ama bak ben sosyal devlet diyorum! Hepimiz kazancı eşit bölüşelim diyorum!

Parayı eşit bölüşürsek ben çok para kazanamam ki! Niye eşit bölüşecekmişiz?

Böyle iyi, mevcut düzen bana uygun, bu düzende ben istediğim kadar para kazanıyorum, gerisi ne yapar umurumda da olmuyor!

Düzenin böyle devam etmesi için de ne gerekiyorsa yapıyorum, her zaman da yapacağım!

İşte bu değil mi bunca yıl mevcut iktidarın iktidarda kalmasının sebebi?

İnsanlar seçiyor ama iktidarı!

Tabii, insanlar seçiyor. Seçiyor da, acaba 7/24 o insanların beyinleri nasıl yıkanıyor? 

Beyni yıkanmış bindirilmiş kadroların yaptığı seçime demokratik ve hakkaniyetli bir seçim diyebilir miyiz?

Bu öyle dağdaki çobanın oyu ile benim oyum bir mi diye bir konu değil. Olay bambaşka bir konu.

Bu durum yazımızın konusu olmadığı için şimdilik geçiyorum bu konuyu.

***

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. 

Seç seçebilirsen!

Kötülerden kötü beğen. 

Seçenekler bunlar işte, ya sen olacaksın iktidar, ya onlar!

Sen kimsin? Onlar kim?

Daha geçenlerde yazmıştım, insanların niyetini dışarıdan anlamanın henüz bir yolu yok maalesef. Dışarıdan, sırf davranışlarından bu iyi niyetlidir diye anlamak o kadar da kolay değil.

Zaten iyi niyet karın da doyurmuyor. 

Dedim ya, en iyi niyetlisi sosyal devlet diyor, ama o da kazancın paylaşılması demek ve paylaşılan kazanç az kazanç demektir.

Yani halkın genelinin çok para kazanma hayallerine uygun bir söylem değil sosyal devlet vaadi.

İyi bir yaşam istiyorsan sen diğerlerinden daha çok kazanacaksın ve çok kazanmanın da tek yolu emek harcayanların emeklerini kendine devşirmek, emek hırsızlığı! Başkasının sırtına basmadan yukarıya çıkamazsın! O duvarı aşamazsın!

Başka yolu yok bunun. Hep beraber bir sinerji yaratalım, birlikte çalışalım, birlikte çok kazanalım diye bir çaresi yok bunun!

Doğanın kuralı böyle! 

Doğada bitkiler güneşten alır enerjiyi, uğraşır durur enerjiyi biriktirmeye, kendisi besin olur, sonra o bitkiyi yiyen hayvanlar biraz daha rahat enerjiye ulaşırlar. Otçulların bitkileri öğütmesi zordur. Ama en rahat enerji elde edenler etçillerdir, o ot yiyen hayvanı yiyenlerdir. 

Ardından da kural büyük balık küçük balığı yer şeklindedir doğada.

Kural böyle! 

Doğanın kuralı bu, karşı çıkabilir misin bu kurala?

Hayatta kalmak istiyorsan büyüyeceksin! 

Büyüğü küçük olanlar yutamaz! 

En azından büyük güçten düşüp hantallaşmadıkça büyüğe bir şey olmaz.

Bu da bir denge doğada, her canlının belli bir büyüklüğe kadar erişme şansı var, daha fazlası hantal oluyor, daha azı zayıf oluyor.

***

Üçüncü seçenek var mı?

Bilmiyorum. Şimdilik her parti kendince aday çıkartıyor yerel seçimler için.

Partilere güveniniz kalmadıysa bağımsız adaylara oy verin. Ama bağımsız adayların seçimi kazandıktan sonra bir partiye yanaşmayacaklarının garantisi yok!

Yerel seçimlerde konu ülke yönetimi değil tabii ki, ama yine de rant paylaşımı bu seçimlerin ana motivasyonu.

Partiler maalesef siyasetin finansmanını yerel yönetimdeki kadroları ile daha rahat yapıyorlar.

Hele muhalefette olan bir partiyse, başka çaresi de olmuyor.

İktidarın partisinin ihtiyacı olan finansmanı bir şekilde ülke yönetimindeki mekanizmalardan da elde etme şansı oluyor, ama muhalefet partilerinin tek şansı yerel yönetimde kazandıkları belediyeler varsa, bu belediye mekanizmaları sayesinde olabiliyor.

Özellikle de İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde bu ranttan pay edinme mekanizmaları çok daha önem kazanıyor.

İktidar mecbur kaldı, büyük şehirleri muhalefete devretti geçen sefer. 

İstanbul’u vermemek için elinden geleni yaptı, ama seçimi kanunsuz olarak tekrarlatmış olsa da, ardından çıkan sonuca hayır, kabul etmiyorum bu sonucu deme cesareti gösteremedi.

Biraz da kendince beklemediği bir sonuçla karşılaşmıştı diyelim, hazırlıksız yakalanmıştı.

Bu seçimlerde ise bence elindeki tüm devlet mekanizması imkanlarını kullanacak, belki de işi hiç şansa bırakmadan sessizce başka yollardan halledecek.

Belki kimsenin aklına gelmeyen cinlikler düşünüyor olabilir iktidar, yapmadığı şey değil. Şeytana pabucunu ters giydirir bunlar diyeceğim de, neler yaparlar peki diye soracak olursanız bir şey diyemem. Benim aklım pek şeytanlığa çalışmaz.

Seçim sonuçları açıklandığında da insanlar ne yapalım, sonuçlar böyle çıktı diyerek sonucu kabullenmek durumunda kalacaklar muhtemelen. Nasıl bu sonuç çıktı diye kimsenin aklına gelmeyecek sonucu irdelemek. Zaten sonradan irdelesen ne olacak, bir zamanlar atı alan Üsküdar’ı geçti dememiş miydi sayın cumhurbaşkanımız? 

Ardından bakakalırsınız işte baştan önlemini almazsanız.

***

Çünkü olay çok büyük! 

Rant çok büyük! 

İktidar etrafına doluşmuş rant heveslilerinin bir beş yıl daha beklemeye sabırları yok!

Bu bahsettiklerim de öyle beşli çete falan diye bahsi geçen üç beş büyük müteahhit değil. Oldukça çok rant heveslisi var iktidar etrafında.

Peki olur da gerçekten halk tekrar muhalefeti seçerse ve muhalefetin aldığı oy öyle itiraz edilemeyecek büyüklükte bir fark içerirse ne olacak?

İşte o zaman iktidar çevresindeki rant heveslileri artık tamamen iktidardan kopacaklardır sanırım, aralarından dönüp muhalefete yanaşanlar olacaktır. 

Çünkü kimsenin derdi değil şehrin nasıl yönetildiği! 

Sen ranttan haber ver! 

Olur mu olur! Zaten şu anda da İstanbul’da onca yapılan metro inşaatlarını yapanlar sadece muhalefete yakın müteahhitler mi zannediyorsunuz? 

Aralarında iktidara yakın olanlar yok mu?

Hatta büyük ihtimal birçoğu iktidar yanlısı müteahhitler olmalı, çünkü çoğu metro iktidar zamanında başlatılmıştı, başlamasa bile ihalesi o zamanlarda alelacele yapılmıştı.

Büyük ihtimalle aynı müteahhitlerle devam etmiştir sayın İmamoğlu.

***

Sonuç fark etmiyorsa, o zaman vatandaş olarak sen sana kim ne vaat ediyor ona bakacaksın diyeceğim de, boş vaatler de karın doyurmuyor. 

İcraata bakın siz en iyisi mi!

Bugüne kadar İstanbul özelinde memnun musunuz büyük şehrin yönetiminden? 

Memnunsanız İmamoğlu, değilseniz artık kime güveniyorsanız.

Diğer şehirler için de geçerli bu dediğim, bu geçen beş yıllık sürede yönetimden memnun kaldıysanız mevcut belediye başkanına oy verin, partisine bakmadan onu seçin, yok memnun değilseniz mevcut belediyenin icraatlarından, seçiminizi kendinize en uygun olan kimse ondan yana kullanın.

Seçimler sonrasında bir şey değişecek mi peki?

Sanmıyorum. 

İstanbul’u alamazsa sayın cumhurbaşkanımız biraz kızar tabii, sonuçta İstanbul’u çok seviyor. Hem seviyor hem de onca imkânı varken şehre sevgisini göstermektense, ona buna peşkeş çekti güzelim şehri zamanında. 

Yani onun sevgisi pek öyle düz sevgi değilmiş gibi geliyor bana, en azından yatay bir sevgi değil de, daha çok dikey bir sevgi gibi.

Önemli olan olayı bir gurur meselesi yapabilir sonuçlar umduğu gibi çıkmazsa. Ne bileyim, belki kanunlarla falan daha çok kısıtlamaya kalkabilir yerel yönetimlerin eşindeki yetkileri.

Yine de çok bir şey değişmez.

Değişen bir şey olacaksa asıl değişiklik ülke ekonomisinde olur, artık uzun süre seçim de görünmediği için ufukta, belki bu seçim ekonomisi düzeninden vaz geçilip artık ekonomiyi düze çıkaralım diye hamleler başlatılabilir.

Ne olabilir bu hamleler?

Ne olacak, sen garibanın biraz daha aç kalması olur tabii ki, garibandan alınıp zenginin cebine paraların doluşturulması, kemer sıkılması, vergilerin artırılması, yeni yeni zamların yapılması…

Ücretlerin ise tersine olduğu gibi bırakılması.

Baksanıza, şimdiden kredi kartları limitlerine kısıtlama getirileceğinden bahsediliyor seçimler sonrası. Elektrik ve doğalgaz fiyatları ise kim bilir ne seviyeye çıkarılacak!

Emekli maaşlarına ilave artış yapılır mı? He yapılır, bekleyin, kesin yaparlar! Seçime kadar belki bir parmak daha bal çalarlar ağzınıza, hepsi o olur. Seçimden sonra beklemeyin ücretlere zam falan.

Kapitalist düzenin başka türlü krizlerden çıkma yöntemi var mı?

Modern kölelik düzeni işte kapitalizm, seve seve, isteye isteye köle olma durumu.

Kazancı eşit bölüşelim!

Hop hop, sen gomonist misin gardaş? Ne o öyle eşit bölüşelim falan? 

Biz liberal ekonomiden tarafız!

Dünya düzeni böyle!

***

Daha epey bir süre var gerçi, ama şimdiden hayırlı seçimler diliyorum herkese, büyük ihtimal seçimler üzerine başka bir yazı daha yazmam. En azından şu anda başka bir yazı yazmayı planlamıyorum diyeyim. 

Bence pek önemi yok bu seçimlerin.  Evet, muhalefet alabilirse belediyeleri en azından bir denge oluşmuş olur.

Ama iktidar en can alıcı yerden vuruyor, açık açık beni seçmezseniz hizmet beklemeyin diyor, muhalefet belediyelerine hizmet ettirmem, gerekli yatırımlar için izin vermem diyor.

Muhalefet de kendince garanti gördüğü yerlerde koltuk kavgasına tutuşmuş durumda. Rant kavgası sadece muhalefet iktidar arasında değil, muhalefet içinde de var, iktidar bileşenleri içinde de.

Seçim sizin, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!

Seçim yapmamak bir tercih olabilir mi? Evet, eğer tercihiniz baştan seçimi kazanandan yanaysa neden olmasın? Çünkü seçim yapmamak kazananı seçmek ile aynı şeydir.

Sakal bıyığı kesip öyle mi denesek acaba tükürmeyi?

Sahi niye tükürüyorsunuz kardeşim, ayıp değil mi tükürmek?

Seçiminizi yapın, ama iyi düşünün seçim yaparken. Siyasetçilerin kaderi sizin ellerinizde!

Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla.

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 12.02.2024
  • Süre : 4 dk
  • 835 kez okundu

Google Ads