Yetkili Sorumsuzluk Sistemine Tamam mı, Devam mı?
14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçim sadece bizi yönetecek kişiyi seçme değil, aynı zamanda ülkenin yönetim şeklini belirleme referandumudur.
Türkiye, asrın felaketine öyle bir zamanda yakalandı ki, depremin öncesi ve sonrasında yaşananlar yönetim sistemini yeniden tartışılır hale getirdi.
“Türk tipi başkanlık sistemi” diye yeni bir yönetim şekli icat etmiştik malumunuz. Öğrencilerimiz ister istemez sormuşlardı nasıl bir sistem bu diye, biz de anlatmaya çalışmıştık o dönem.
“Başkanlık değil” dedik, “yarı başkanlık mı?” diye sordular, “yok o da değil” dedik, “parlamenter sistem mi yoksa?” dediler, “yok yok, o hiç değil zaten” diye söyledik bir şeyler dilimiz döndüğünce; “işte seçilmiş bir başkan var, yani Cumhurbaşkanı, milletin birlik ve beraberliğinden sorumlu, partiler üstü, tarafsızlık yeminiyle göreve başlayan ama tarafsız olmayan, yani öyle sembolik değil, yürütmenin de başı, tüm yetki onda, bir nevi Başbakan gibi, bakanları, hakimleri, rektörleri, generalleri aklınıza gelebilecek tüm bürokratları o atıyor, herkes ondan onay alıyor, her şey onun talimatıyla yapılıyor veya yapılmıyor, ama aynı zamanda bu kişi partisinin genel başkanlığına da devam ediyor.” dedik.
Durum bu değil mi?
Evet, aynen bu.
Türk öğrenciler iyi-kötü anlıyorlardı durumu, ne de olsa çoğu başka bir lider, başka bir yönetim görmemişlerdi hayatlarında. Yabancı öğrencilerin gözlerinden ise dumura uğradıkları anlaşılıyordu, şaşkınlık içinde çözmeye çalışıyorlardı bu yeni sistemi, ama nafile, çözemiyorlardı tabii.
Öğrencilerin, “Peki, tüm yetkileri elinde tutan başkanın kontrol ve denetlenmesi nasıl oluyor?” sorularına kem, küm edip, tam olarak cevap veremeyince, iyice afallıyorlardı garibanlar, e haksız da değillerdi yani.
Türk tipi başkanlık sistemi, dünya siyasi literatürüne yeni katkılar sağlayabilecek nitelikte kurgulanmıştı. Sadece bizler değil, tüm dünya bu sistemin enteresanlığını tartışmıştı o dönem ve bu sistemin tek adam rejimine dönüşme tehlikesi, demokratik olmadığı görüşleri ağır basmıştı yabancı basında. Ama, bizim basınımız bu haber ve yorumları es geçip, bulduğumuz muhteşem sistemi alkışlıyordu o sıralarda.
Siyaseten “sui generis” yani nevi şahsına münhasır bir ülkeydik artık. Düşünsenize öyle güzel bir yönetim sistemi keşfetmiştik ki, yönetimin yetkisi neredeyse sınırsızken, sorumluluğu hemen hemen hiç yoktu. Yetkisi olmayanlar ise nerdeyse her şeyden sorumlu olabiliyordu. Sadece politikacılar için değil, tüm yöneticiler için muhteşem bir sistemdi bu.
Mesela; şehit mi verdik, hain bölücü terör örgütü yüzünden, yöneticiler tabii ki sorumsuz, sorumlu ise PKK, PYD, YPG terör örgütleri ve muhalefet. Bir de müthiş bir kelime bulduk, iltisak diye, her yere onu koyduk mu diğerleri sorumlu oluveriyordu hemen.
Mesela; darbe kalkışması mı oldu, hain FETÖ terör örgütü yüzünden, yöneticiler tabii ki sorumsuz, sorumlu ise terör örgütü ve tabii ki iltisaklı muhalefet oluverdi.
Mesela; halk geçim sıkıntısından inim inim mi inledi, yöneticiler yine tabii ki sorumsuz, sorumlu dış güçler, faiz lobisi ve bittabi onlarla iltisaklı muhalefetti.
Mesela; deprem sonucunda on binlerce insan ölmüş, binalar yıkılmış, yollar çökmüş, havaalanları kullanılamaz hale gelmiş, erken müdahale edilmediği yolunda serzenişler, imar affı eleştirileri var, ama yöneticiler yine ve elbette sorumsuz, sorumlu ise kader planı, ahbap ve şüphesiz ki eleştiren muhalefet.
Bu yönetim şeklinde, kötü ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın, sorumlusu muhalefet, sorumsuz iktidar; iyi ve başarılı ne olursa ve ne yaşanırsa yaşansın sorumlusu iktidar, sorumsuz muhalefettir.
İşte, yetkili sorumsuzluk sistemi budur.
Türkiye’nin yeni keşfettiği bu sistemde, sorumsuzluk sahiplenilir, yetki devredilmez, sorumluluk ise devamlı başkalarına devredilir.
Ezcümle; bu sistem, yöneticiler için biçilmiş kaftandır. Siyasi literatüre, Türk milletinin referandumu ile sokulan bu siyasi sistemin gelecekte nasıl şekilleneceğine ise yine Türk milleti, önümüzdeki seçimdeki tercihiyle karar verecektir.
Dolayısıyla, 14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçim sadece bizi yönetecek kişiyi seçme değil, aynı zamanda ülkenin yönetim şeklini belirleme referandumudur.