Batı Dünyasında Yükselen Milliyetçilik Bir Sorun mu?
Avrupa parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcılar oylarını arttırdılar. Fransa’da Marine Le Pen ile özdeşleşen aşırı sağın yükselişte. İtalya'da Meloni. İngiltere'de Farge... Bu değişimde en önemli sebep de Avrupa’daki mülteci sorunu.
Faşist, faş eden gibi bir şey, faşo.
Nedir faşizm?
Faş etmek diye bir şey var mı?
Aslında İtalyanca bir sözcük fascio! Bizim dilimizde okunuşu faşo muhtemelen.
Demet, sıkıca birbirine bağlı grup, çete demek fascio.
Yani faşizm bir anlamda çeteleşmek demek.
TDK sözlüğünde faşizm İtalya’da 1922-1943 yılları arasında etkinliğini sürdüren, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan, yetkinin tek partinin elinde toplandığı düzen, faşistlik diye açıklanmış.
Biraz karışık olmuş bu açıklama.
Yani aslında birinci dünya savaşı sonrasında İtalya’da, başında Benito Mussolini’nin olduğu Faşist Partinin adından geliyor bu sözcük.
Avrupa’da ilk kullanımı 1919 yılı. Buradan anlayın işte ne kadar yeni bir kavram olduğunu.
***
Sözlükte bir başka açıklaması da demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti olarak yapılmış.
TDK sözlüğünde böyle anlamsız tanımlara ben alıştım artık.
“Aşırı ulusçuluk” ile ne denmek istenmiş ben pek anlamadım
Irkçı düşüncede olmak anlamını kastetmişlerse bunu daha farklı açıklayabilirlerdi. Direk ırkçı bir düşünce deselermiş daha iyi anlaşılabilirlermiş.
Ama ulusçuluk demişler, aşırı ulusçuluk!
Ulusçuluğun aşırısı nasıl olabilir ki?
Ulusçuluğun ne olduğunu bilmiyor mu sözlükte tanım yazanlar?
Ulusçuluk farklı bir şeydir. En başta da ırkçılık yoktur ulusçuluk içinde.
Ülkemizde ulusalcılar diye ayrı bir siyasal görüş sahibi olanlar da var. Ama bu da kavram olarak biraz daha farklı bir anlam yüklenmiş hali ulusçuluğun. Sosyal politikalarla bezenmiş bir ulusçuluk !
En azından ulus anlam itibarı ile ırkları ve etnisiteyi doğru bulmayan bir kavramdır.
Bu anlamda bana göre faşizmin tanımında kullanılabilecek bir kavram değildir.
Faşizm ise tamamen ırkçı bir görüştür.
Almanya’nın nasyonalistleri!
İtalya’nın faşistleri!
Bunlar ırkçı görüşlerdir.
Sırf ırkçılık uğruna Hitler Almanya’sı soykırımı yapmıştır zamanında.
Bugün de zamanında kendilerine soy kırımı yapılan Yahudiler Gazze’de insanlık suçu işliyorlar, bir anlamda katliam, diğer anlamda kendileri de bir soy kırımı yapıyorlar.
Dünya da bu olup bitenleri sadece izliyor!
***
Ulus kavramına dönelim.
Türk ulusu denildiğinde ise Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı, kavram olarak ne dini ayrım ne de etnisite kaygısı içermeden vatandaş olan herkesi kastederiz.
Türk ulusu yerine Türk milleti de diyebiliriz, diyoruz. Türk halkı da diyoruz.
Ancak millet sözcüğü biraz dini altyapı içerir, İslam dinine ait bir sözcüktür millet, halbuki ulus sözcüğü kavram olarak kimin hangi dine ait olduğunu dikkate almaz.
Ama öylesine bir topluluk kastedilmez tabii ulus kavramıyla, belki toplum denebilir bir karşılığı olarak bu kavramın.
Aslında bu kavramlar sürekli birbirine karıştırılır günlük kullanımda.
Mesela “halk” sözcüğümüz, halk aynı kültür ve aynı uyruktan olmayı içerir. Soy birliği vardır halk sözcüğü içinde, aslında bir anlamda etnik bir ayrışım yapar halk sözcüğü. Gerçek Türkçesi budundur!
Ama bizde genel kullanımda halk böyle istiyor deriz ya, bunu derken de aslında ulus böyle diyor demek isteriz, her iki söylemde de aslında toplumdan bahsederiz.
Yani biz halk sözcüğüne ne dini bir anlam yükleriz ne de halk derken etnik bir anlam ifade ederiz.
Ama halklar diyerek bu etnik ayrımı yapanlar da vardır ülkede.
***
Biz milletin temsilcisiyiz de deriz mesela.
Bakın burada da dini ya da etnik bir ayrım yoktur milletin genel kullanımda.
***
Millet ittifakı, Cumhur ittifakı!
Düne kadar cumhur sözcüğünün anlamını bile bilmezdi bu millet, cumhuriyet vardı, cumhurbaşkanı da vardı halk dilinde, ama cumhur yoktu milletin dimağında.
Bunlar hep başa geçenlerin yeni bir kavram oluşturma kaygılarından kaynaklanıyor.
Biz millet demeyeceğiz! Halk da demeyeceğiz! Budun hiç demiyoruz zaten. Toplum diyoruz, ama toplumu daha genel bir söylem olarak söylüyoruz! Biz cumhur diyeceğiz! Düne kadar bir de cemaat diyorduk, bugün cemaat de sakıncalı kavramlara girdi.
Bugün iktidarın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı politikaları ile cumhur ile millet kavramları siyasal açıdan ayrışmış durumda
Halbuki cumhur Arapçada birikme, birikinti, yığın demek, halk kalabalığı.
Basitçe topluluk. Toplum da diyebilirsiniz sözlük karşılığına.
Toplum ittifakı!
Cümbür cemaat deriz ya, o anda kim varsa artık bahsi geçen yerde olanların hepsini kastederiz böyle deyince. İşte buradaki cümbür sözcüğü cumhur sözcüğünün evrilmiş halidir.
***
Ümmet de var!
Evet, ümmet dediğimizde de dini bir referans yükleriz.
Din kardeşliği!
Ama millet deyince bu dini referans artık akla gelmez.
Halbuki millet kavramı da dini referans içerir.
Hepsi Arapçadan geçmiş sözcükler dilimize. Öz Türkçe olmadıkları için kavram kargaşası oluyor. Öz Türkçe sözcüklerde kök sözcük belli olduğu için anlam kargaşası da olmuyor genellikle.
***
Neyse, bu kavramlar aralarında kimi nüans farkları içerseler de bizde genel kullanımda bu nüanslar pek dikkate alınmaz.
Farklı kullanımları daha çok içine dahil olduğumuz çevrelerin genel alışkanlıkları üzerinden belirleriz.
Aynı en yeni polemiklerimizden biri olan normalleşme ve yumuşama kavramları gibi.
Gerçi gün itibarı ile bu kavramlar artık kullanım dışı kaldılar gibi.
Olmayacak bu iş denilerek iktidar milliyetçi hareket ile yola devam etmeyi tercih etmiş görünüyor.
Bakın ülkücü hareket mi demeliyim orasını pek bilemedim, orada da bir kavram kargaşası var sanki.
Milliyetçi, yani milletten yana, ama yanlış anlaşılmasın, millet ittifakında değil, ancak bir yandan da ülkücü, bir ülkü sahibi, yani bir davası olan, bir ideali olan!
Ne kadar karışık değil mi?
Bir yandan ülkücülerin yargılandığı bir dava devam ediyor bugünlerde, bir yandan da iktidar ülkücülerle yola devam dedi sanki.
Bir yandan da bir anlamda ülkücü hareketin sembolü olan andımız halen daha okullarda okutulmuyor!
***
Türküm, doğruyum çalışkanım!
İlkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir!
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir!
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk, açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim!
Ne mutlu Türküm diyene!
Biz böyle okurduk diye hatırlıyorum andımızı.
Andımız!
Her sabah sınıflara girmeden önce toplanılır ve andımızı okuduktan sonra derse girerdik.
Sonradan sonunu biraz değiştirdiler Andımız’ın.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!
Son kısmını böyle yaptılar sanırım.
Böyle de güzel!
Ne istediniz Andımız’dan ben hiç anlamıyorum.
Bunca mahkeme kararına rağmen halen daha tüm okullarda okutulmaması normal mi sizce?
Hem de baştaki iktidar ortağının ülkücü bir parti olduğunu düşünecek olursanız benim aklım almıyor.
Ne diyeyim, bu işler atıp tutmayla olmuyor tabii ki!
Böyle deyince de bakın şimdi Mevlana’nın bir sözü geldi aklıma:
Her lafa verecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye. Bir de söyleyene bakarım adam mı diye.
Bu siyaset işlerinde dengeler pamuk ipliğine bağlı oluyor.
Neyse, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz diyelim biz.
***
Avrupa’da faşizmin ayak izleri gün geçtikçe daha belirgin olmaya başladı deniyor.
En son Avrupa parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcılar önemli bir sandalye sahibi olunca Avrupalı liderlerin bir çoğu iktidarlarına güven tazelemek için ülkelerinde erken seçimlere gittiler.
Özellikle Fransa’da Marine Le Pen ile özdeşleşen aşırı sağın yükselişte olduğu söyleniyor.
Bu değişimde en önemli sebep de Avrupa’daki mülteci sorunu.
Bizde de resmi olarak mülteci denmese de, artık siz geçici sığınmacılar mı dersiniz, kaçak göçmenler mi dersiniz, orasını bilmiyorum, bizde de oldukça çok ülkeye kaçak girmiş kontrol dışı sığınmacı var.
Sayıları on milyonlar seviyesinde deniyor.
Bu da topluma bir huzursuzluk veriyor doğal olarak, bu kesin.
Tamam, özellikle Halep bölgesinden gelmiş olan Türkmenler soydaşlarımız, ancak bir tek onlar değil ki, tamamen kültürel açıdan farkı olan sığınmacılar hemen her şehrimize yayılmış durumdalar.
Entegre olabilseler sorun olmayacak belki, ama doğal olarak kendi kültürlerinde yaşamayı tercih ediyorlar.
Bu da gettolaşmayı getiriyor.
Olay faşizm boyutlarına getirilmeden iktidar tarafından bir an önce gerekli önlemler alınamazsa, ülkenin resmen göçmenler ile daha sert sorunlar yaşayacağı günlerin çok da uzak olmadığı kesin gibi görünüyor.
Bu sıcak havalarda belki ironik olacak, ama şimdiden ben söylemiş olayım, sığınmacılar konusunda “Winter is coming!”, yani “Kış yaklaşıyor!”
Bu konu özellikle provokasyona da açık bir konu olduğu için, atılacak her adımda çok da dikkat edilmesi gerekiyor.
Geri dönüş için teşvikler düşünülmeli!
***
Cebinde akrep taşımaya kalkarsan, o akrep gün olur seni sokar!
İktidarca izlenen yanlış politikaların ülkeyi getirdiği durum ortada. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde milletin tercihi de ortada.
Belki de istemeye istemeye, biraz da muhalefetin yaptığı hatalar yüzünden halk iktidara sen devam et dedi.
Yerel seçimlerde halk iktidara senin bu gittiğin yol gidilecek yol değil diye ayrıca mesaj vermiş olsa da, parlamento seçimlerinin sonucu olarak bugün parlamentodaki muhalefetin sandalye sayısı ülkeyi erken seçime taşıyacak seviyede değil.
Yani muhalefete erken seçimi dillendirin eleştirisi de pratikte anlamı olan bir eleştiri değil.
İktidar istemedikçe ülke erken seçime gidemez!
Hatta erken seçimin anahtarıdır denilen Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri bile muhalefete destek olarak hadi erken seçime gidelim deseler, bugün iktidar istemedikçe erken seçim yapmak mümkün değil.
Yapılabilecek yek şey bu konunun muhalif basın ve sosyal medya yoluyla gündemde tutulması olabilir.
Ama bu yöntemin de pek bir anlamı var mı, tam olarak karar veremedim.
Erken seçim konusunun gündemde tutulması iktidarın yaptığı diğer yanlışların üzerini kapatması gibi bir sorunu doğurabilir.
Üstelik bunun zaman içinde erken seçim söyleminin eskimesine sebep olması gibi bir derdi de olur.
O yüzden bence yapılacak tek şey normalleşme kapsamında diyaloğa devam edilmesi, en azından iktidarın yaptıklarının yakından takip edilmesi ve gerekli eleştirilerin usulünce zamanında gündeme getirilmesi.
Bu dediklerim yapılabileceklerin en doğrusu olacaktır.
***
Gündem ne kadar karışık değil mi?
Ama bir yandan da gündemimizde futbol var!
Bakın çeyrek finale kaldık! Avusturya’yı bile 2-1 yendik.
Sıra Hollanda’da!
Heyecanla önümüzdeki maçları bekliyorum ve buradan milli takımımızın bu güzel başarısının devamını diliyorum.
***
Avrupa’da faşizmin yükselişinden büyük dertlerimizden biri olan sığınmacılara, ülke gündemi gerçekten çok karışık. Ekonomik sıkıntıları hiç saymıyorum.
Üstelik bu cehennem sıcakları günlerinde bu dertler hiç de çekilmiyor. Burası da gerçekten çok sıcak.
İnternet üzerinden gündemi takip ederken bile istemeye istemeye takip ediyorum diyebilirim.
Aşırı sıcaklardan kaynaklı orman yangınları da devam ediyormuş. Bu sene orman yangınlarının da oldukça arttığı söyleniyor.
Ancak sığınmacı sorunu gerçekten bir an önce çözülmesi gereken bir sorun.
Umarım insanca yöntemlerle bir çaresini buluruz.
Moskova’dan herkese sevgi ve saygılarımla