Site İçi Arama

siyaset

F-35, S-400, F-16V, Typhoon, JF-17… Finlandiya ve İsveç… Erdoğan Ne Yapmak İstiyor? Türkiye’yi Nereye Götürüyor?

Yunanistan’ın elinde 240 adet savaş uçağı bulunuyor. “Türk Hava Kuvvetleri JF-17 satın almayı ‘çare’ olarak görüyor!” Typhoon alımında kilit ülke Almanya’ya rest çekiliyor. Finlandiya derken İsveç de üye oluyor. Buna rağmen, bırakınız F-35’leri, 40 adet F-16 için bile Amerikan tarafının insafa gelmesi bekleniyor.

Başlıktaki konuların her biri girift, birbirleriyle hem ilişkili hem de alakasız konular gibi duruyor olsalar da, bunlar; yakın dönemde Türk dış siyasetinde ve Türkiye’nin NATO başta olmak üzere Batı dünyasıyla ilişkilerinde kilit taşı niteliğinde olan konu başlıklarıdır. Finlandiya ve İsveç’in üyelik süreci temelinde bu başlıkların hepsi gündemimizi işgal ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Örneğin cevaplanmayı bekleyen bir soru: “İsveç’in üyeliğine TBMM’de onay verilirse, ABD bunun karşılığında Türkiye’ye F-16’ların satışına onay verecek mi?”

Finlandiya ve İsveç Neden NATO’ya Üye Olmak İstedi?

Finlandiya ve İsveç, İkinci Dünya Savaşı sonrasının Soğuk Savaş dengesinde tarafsızlıklarını korumaya devam ettiler. Bununla birlikte, her iki ülke de Sovyetlerden ziyade Batılı kurumlara daha yakın bir duruş içinde oldular ve 1995 yılında AB'nin bir parçası oldular. Bu durum o dönemde, Stockholm ve Helsinki'nin izledikleri tarafsızlık politikalarından vazgeçmeleri şeklinde yorumlanmıştı.

Öte yandan her iki ülke de askerî açıdan bağlantısız kalma yönünde bir irade sergilemeye devam ettiler. Ekonomilerini Batı ülkeleriyle entegre etmeleri, askerî ve siyasi yönden Batı ülkeleriyle birlikte hareket etmeleri sonucunu doğurmamıştı. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, bu iki ülkenin daha fazla Batı’yla bütünleşmelerinin önünü açtı. Artık askerî yönden kendilerine ‘dur’ diyecek Sovyet tehdidinin ortadan kalktığını düşünerek, NATO’nun Barış İçin Ortaklık eğitim fırsatları ile kendi silahlı kuvvetlerini Batı ordularının standartlarında tutma gayretinde oldular. Bu anlayışla hareket eden bu iki komşu ülke, 1990’ların başından itibaren Finlandiya ve İsveç; NATO misyonlarına ve tatbikatlarına katılım sağladılar ve NATO ile işbirliği artırdılar. Bu yakın işbirliğine rağmen, her iki ülke; Soğuk Savaş sonrası NATO’ya katılan 14 yeni üyenin izlediği yolu izleyip, NATO’ya üye olma irade ve istekliliğini de göstermediler. 

Ancak, Rusya'nın 2008 yılında Gürcistan’ın bir bölümünü, 2014 yılında Kırım’ı ve nihayetinde 2021 yılından itibaren Donbas’ı topraklarına katma teşebbüsleri, bu iki ülkeyi NATO’yla işbirliğini kuvvetlendirmeye yöneltti. Özellikle de 17 Aralık 2021 tarihinde Rusya’nın, NATO'nun "doğuya doğru daha fazla genişlemesine" kısıtlamalar içeren yeni bir ABD-Rusya anlaşması önermesi Finlandiya ve İsveç’i oldukça rahatsız etti. Her iki ülkenin hükümetleri tarafından Rusya’nın bu cüretkâr çıkışı, egemenliklerini ihlal etmeye yönelik kabul edilemez bir girişim olarak görüldü.

Nihayetinde Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna'nın geniş çaplı işgal teşebbüs, başlattığı ‘özel harekât’, Finlandiya ve İsveç yönüyle bardağı taşıran son damla oldu. Finlandiya Hükümeti derhal NATO'ya katılım yönünde adım atacağını deklare etti. Ardından komşusu İsveç de benzer bir irade beyanında bulundu. Zira, Finlandiya arasındaki güçlü tarihi bağlar, her iki ülkenin birçok konuda ortak dış politikaya sahip olmasını gerektiriyordu. Finlandiya bir yönüyle, İsveç'in NATO’ya bakışını yeniden değerlendirmeye zorladı ve Avrupa’nın kuzeyinde denklemin değişmesine neden oldu. O dönemde iktidarda olan İsveç’in Sosyal Demokrat tabanlı hükümeti, bağlantısızlık politikasını yeniden değerlendirme sürecini başlatmayı gerekli gördü.

Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya Üye Olmalarını Prensipte Hep Destekledi

Günün sonunda İsveç ve Finlandiya, NATO üyeliği için istekli olduklarını resmi kanallardan İttifak ülkelerine bildirdiler. Her iki ülke de bu bildirim sonrasında bir an önce üyeliğe kabul edilmelerini, İttifak’ın kolektif güvenlik şemsiyesinin altına alınmalarını gerekli görüyordu. Bir şekilde başvuru sonrasında İttifak’a üyelik sürecinin gecikmesi halinde, Kremlin’in kendilerini hedef tahtasına koyabileceğini ve bu nedenle de üyelik yolculuğunda yıpranabileceklerini hesaplıyorlardı. Bu endişeyle, her iki ülke Avrupa'daki değişken güvenlik durumunu öne sürerek, İttifak kanallarından ‘kısa sürede sonlanan bir üyelik süreci’ beklentisinde olduklarını iletmeyi gerekli görüyorlardı. 

Bunun üzerine NATO Genel Sekreteri onlara sürecin hızlı işleyeceğine, bir sorun yaşamayacaklarına dair bir yönüyle açık güvence verdi. Bu arada iki ülke ABD ve İngiltere gibi müttefiklerden Rusya’ya karşı güvenlik güvencesi de almayı ihmâl etmediler. Bu dönemde bu iki ülkenin NATO’ya üyeliğine ilişkin, hiçbir üyenin menfi bir duruşu yoktu. Zaten büyük oranda silahlı kuvvetleri ve siyasi yapıları NATO’ya entegre bu iki ülke için ittifak üyeliği bir anlamda prosedürel bir akışın parçası olarak görülüyordu. 

Türkiye kanadında da bu iki ülkenin üyeliğine yönelik olumsuz bir bakış açısı bulunmuyordu. Hatta Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'ye göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine üyelik için, “NATO üyeliğine başvurursanız olumlu değerlendireceğiz” dediğini ifade etmişti. İsveç dışişleri bakanının 2021 baharında Brüksel'de yaptığı toplantıda Türk mevkidaşından da benzer güvenceler aldığı sonradan iddia edildi. Prensipte her zaman NATO’nun genişlemesini savunan ve bu kapsamda ‘Açık Kapı’ politikasını benimseyen Ankara, doğal olarak bu iki ülkeyi de İttifak içinde görmek istiyordu. 

Başvuru öncesi üyeliğe ilişkin müttefiklerin çekincelerinin olmadığını görmek, özellikle Finlandiya liderliğinin Rusya'ya karşı ‘kazan kaldırması’ ve olası Rus husumetine karşı kendini daha güvende hissetmesi açısından önem taşıyordu. Kimsenin itirazı olmadığına inancıyla, İsveç ve Finlandiya, NATO müttefikleri arasında yerlerini almak için resmi başvuru mektuplarını 18 Mayıs 2022 tarihinde NATO’ya sundular.

Erdoğan Neden Prensipte Evet Dediği Üyelik Sürecini Aniden Kesintiye Uğrattı?

Ancak beklenen Finlandiya ve İsveç açıklamalarından sadece beş gün önce, Erdoğan bir Cuma namazı çıkışında bir gazetecinin sorusuna yanıt olarak “Teröristlere misafirhane olan İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine olumlu bakmıyoruz!” deyiverdi. Erdoğan’ın bu çıkışı, Türkiye’de de çoğu kişinin beklemediği bir durumdu. Hatta bazılarına göre Türk Dışişleri Bakanlığının bile Finlandiya ve İsveç’in üyelik sürecine bu aşamada ‘hayır’ denileceğinden haberleri yoktu. Zira geleneksel olarak Türkiye NATO’nun genişlemesine hep sıcak bakan, destek veren bir ülke olmuştu. Doğu Avrupa ülkelerinin genişlemesinde bile ayak diremeyen Türkiye’nin, Anadolu coğrafyasının oldukça dışında kalan iki kuzey Avrupa ülkesine hayli hayli olumlu bakacağı beklentisi yüksekti. 

Her şeye rağmen konunun sıcaklığı devam ederken her iki ülke NATO’ya, Erdoğan’ın bu ‘olumlu bakmıyoruz’ çıkışına rağmen başvurmayı gerekli görmüşlerdi. Başvuru sonrasında 21 Mayıs’ta İsveç, Finlandiya ve NATO liderleriyle konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Terörizmle mücadelede dayanışma olmadıkça üyelik yok!' diyerek Türkiye’nin kesin tavrını en üst seviyeden her iki ülkeye de iletiyordu.

Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’e ‘Hayır’ Demesinin Gerekçeleri Nelerdi?

Erdoğan'ın Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılım çabalarını engellemeye karar vermesinin en az dört olası nedeni olduğu tartışıldı. 

Birincisi, PKK Terör Örgütüne Batı Ülkelerinin 'Verdiği' Desteğin Kesilmesi

Ankara 'Terörizmle mücadelede dayanışma olmadıkça üyelik yok’ derken açık bir beklentisini en başta ifade etmişti. Türkiye; Avrupa Birliği ve ABD’nin de terörist örgütler listesine aldığı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) gibi grupların yanı sıra FETÖ benzeri gruplara ve üyelerine karşı özellikle İsveç'in ‘yumuşak’ tutumundan rahatsızdı. Zira İsveç; PKK sempatizanı olan, açıktan PKK’ya destek veren kalabalık bir Kürt nüfusu barındırıyordu. Bunlar düzenli olarak İsveç şehirlerinde PKK bayraklarının açıkça sergilendiği gösteriler yapıyorlardı. İsveç polisi ve yargısı ise Türkiye aleyhtarı bu gösterileri sadece seyretmekle yetiniyordu. Bunun başlıca nedeni, İsveç'in terörle mücadele yasalarının yakın zamana kadar bu tür eylemlere karşı oldukça yetersiz kalmasıydı. İsveç Hükümeti, Türkiye’nin eleştirileri karşısında ‘ifade özgürlüğü’ bahanesine sığınıyordu. Bu kapsamda PKK bayrağı da Stockholm açısından ifade özgürlüğünün bir parçası olarak görülürken, Ankara açısından teröre destek vermekle, PKK propagandasına izin vermekle, Türkiye’nin terörle mücadelesine engel olmakla eşdeğer görülüyordu. Üstelik PKK’ya karşı bu hoşgörü İsveç’te yaşamakta olan Kürt asıllı nüfusun açıktan PKK’ya maddi destek sağlamasının da önünü açması, Türkiye’nin PKK ile mücadelesini zora sokuyordu. Bu Türkiye’nin kabul edemeyeceği bir durumdu. 

İkincisi, 2023 Mayıs'ındaki Cumhurbaşkanlığı Seçim Yarışında Kullanılacak Bir Tema Olması

Her iki ülkenin ittifak üyeliğine veto etme söylemi, Erdoğan'a siyasi açıdan fayda sağlıyordu. 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimi öncesinde bu yöndeki analizlerin sayısı oldukça artmıştı. Erdoğan’ın seçim kampanyasında PKK ile mücadele bir araçtı. Güvenlik paradigmasının öne çıkarılması ve merkezine PKK’nın oturtulması, Türk halkının ekseriyeti için karşı tarafa ‘muhalif olmak’ için yeterliydi. Nitekim Millet İttifakı’nın (CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve beraberindeki diğer siyasi partilerin liderlerinin) PKK’ye destek verdiği iddiası, Erdoğan için ciddi bir kozdu. Yine ‘dış güçler’ söyleminin bir parçası olarak İsveç ve Finlandiya’nın teröre destek veren ülkeler olduğu ve bu nedenle NATO’ya üye olamayacakları, ama Millet İttifakı kazanırsa, kendilerinin NATO üyeliklerine Kılıçdaroğlu’nun hemen onay vereceği söylemi, siyasi açıdan Erdoğan’ın elini güçlendiren bir argüman olarak görülüyor olmalıydı. Her durumda Erdoğan’ın bu tür söylemleri, Türk insanının çoğunluğunda var olan ‘PKK hassasiyeti’ ile örtüşüyordu. Erdoğan ve ortağı MHP arasındaki işbirliğinin temel direklerinden birisi de PKK ile mücadeledeki ortak anlayıştı. Bu nedenle teröre karşı fazla gevşek davrandığı düşünülen Avrupa ülkelerine karşı tavır almak yurt içi kamuoyunda da Erdoğan lehine olumlu yankı buluyordu.

Üçüncüsü, ABD ile F-16 Pazarlığının Yapılmasında Kaldıraç Olarak Kullanılması

Türkiye'nin Rus S-400 füze sistemini satın alması gerekçesiyle F-35 programından çıkarılması sonrasında, Ankara, 23 Eylül 2021 tarihinde 40 adet F-16V savaş uçağına ilişkin tedarik paketi talebini ABD’ye iletmişti. Pakette ne vardı? Türkiye’nin talepleri doğrultusunda; Blok 70/72 Viper konfigürasyonu (F-16V'ler) ve mevcut 79 adet F-16 uçağı için Viper yükseltme paketinin verilmesi yanında, 900 adet havadan havaya füze ve 800 adet modern mühimmat/bomba satışı da paket içinde yer alıyordu. Bu ‘F-16’ paketinin toplam değeri 20 milyar dolar olarak telaffuz ediliyordu. Washington; Finlandiya ve İsveç’in süratle NATO’ya üye yapılmasından yanaydı. Ancak aynı Washington o günlerde F-16 satışı konusunda çeşitli nedenlerle Türkiye’ye henüz ‘Evet’ deme noktasında gözükmüyordu. Bu nedenle Ankara’nın İsveç ve Finlandiya bağlamında Washington’a mesaj verdiği, F-16 paketini onaylaması halinde Türkiye’nin de bu iki ülkenin üyeliğine onay vereceği iddiaları gündemde yerini aldı. Ayrıca, F-16 paketi yanında ABD’nin Suriye’de PKK’nın bir kolu olan PYD/YPG’ye destek vermesinin de önüne geçmek isteyen Erdoğan’ın, bir şekilde Biden’la ‘pazarlık’ yapmak için İsveç ve Finlandiya’yı geçici bloke ettiği iddia ediliyordu.

Dördüncüsü, Ankara-Moskova İlişkisini Güçlendirici Bir Fayda Sağlaması

Ankara'nın NATO'nun genişlemesine ilişkin vetosu, bir yönüyle Moskova’nın beklentilerine paralel bir şeydi. Erdoğan’ın yakın dostu Vladimir Putin için Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerini ‘yavaşlatıcı’ tavrı, özellikle Batı dünyasının Ukrayna nedeniyle Rusya’ya uygulamakta olduğu yaptırımlar döneminde Putin için önemli bir siyasi destek, NATO bütünlüğüne zarar veren bir manivela olarak kabul ediliyordu. Türk-Rus ilişkilerinin doğasında bulunan karmaşık yapı dikkate alındığında, Putin’i ‘memnun etmek ve yalnız bırakmamak’, Erdoğan’ın zamanı geldiğinde elini güçlendirecek bir faktör olarak dikkati çekiyordu. Ayrıca, Suriye bağlamında ABD ile açık bir anlaşmazlık içinde olan Türkiye için Rusya ile iyi ilişkiler içinde olmak da bir zorunluluktu. Suriye’nin kuzeyinde Rusya’nın kontrolü altındaki bölgelerde PYD/YPG unsurlarına düzenlenecek olası operasyonlarda, Ankara’nın Moskova’nın onayına ihtiyaç duyduğu dönemlerde, Putin’in olurunu almak için Erdoğan’ın bu tür jestleri önemli bir kaldıraç işlevi görebilirdi. Yine bu dönemde Rus doğalgazı yanında Akkuyu nükleer santralinin devam eden inşaatının finansmanın karşılanmasında görüldüğü üzere, Rus tarafının, Türkiye'nin kredi ödemelerini erteleme isteklerine sıcak bakması söz konusu olabilecekti. 

28 Haziran 2022 Madrid Zirvesi’nde İsveç, Finlandiya ve Türkiye Üçlü Mutabakata İmza Attı

Tüm bunlara rağmen Türkiye, NATO’nun 28 Haziran 2022 Madrid Zirvesinde Finlandiya ve İsveç’e yeşil ışık yaktı. Üçlü zirve sonrasında Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında bir mutabakat imzalandı. Helsinki ve Stockholm'ün, Ankara'nın taleplerini karşılamayı kabul etmeleri, NATO'ya üyelik sürecinin başlamasını sağladı. İki ülkenin Türkiye'ye karşı silah ambargosunu sona erdirme, PKK ve FETÖ sempatizanlarının Türkiye'ye iadesi noktasında gerekli hukuksal ve idari çalışmaları tamamlama yönünde söz vermeleri, Ankara kulislerinde önemli kazanımlar olarak değerlendirildi. 

Erdoğan’ın 13 Mayıs 2022 tarihindeki çıkışıyla birlikte gündeme getirilen Ankara’nın üyelik sürecine ilişkin itirazlarının dikkate alınmış olması ve müzakereler sonrasında imzalanan mutabakat metninin NATO tarafından sahiplenilmesi de ‘alkışlanan bir Erdoğan politikası’ olarak nitelendirildi. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusu, Türkiye'nin güvenlik hassasiyetlerinin uluslararası gündeme taşınmasını mümkün kılan bir kaldıraç işlevine dönüştürülmesinin ne kadar önemli bir dış politika kazanımı olduğu, Türkiye’nin itibarını koruyacak bir gelişme olduğu hususları Türk kamuoyuna başarılı bir kampanyayla sunuldu. Bu başarı, 2023 Mayıs seçimleri esnasında, iç siyasetteki mücadelenin bir parçası olarak kullanıldı.

Öte yandan, taraflar arasında imzalanan mutabakat metninin bir son değil bir başlangıç olduğu da zamanla ortaya çıktı. İmzacılar arasında sayısız görüşme yapıldı, ortaya çıkan çoğu suni siyasi ‘krizler’ aşılmaya çalışıldı. Süreç içinde yol alındı.

Nitekim dönemin Türk Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in İstanbul’daki 3 Kasım 2022 tarihli Ortak Basın Toplantısı, Türkiye-Finlandiya ve İsveç arasında yapılan görüşmelerde kazanılan ilerlemeyi yansıtıyordu. Çavuşoğlu bu toplantıda; “Finlandiya ve İsveç, Türkiye’yle işbirliklerini arttırdılar terörizmle mücadele konusunda ve kalıcı bir mekanizma oluşturulmuş oldu. İsveç, yeni yasalar geçiriyor ve böylece terör örgütlerine katılımı PKK dahil olmak üzere engelliyor. Ayrıca, terörizmin finansmanı konusundaki araçlarını güçlendiriyor. Daha fazla iade ve sınır dışı gerçekleşmeye başladı, iadeler arttı ve kısıtlamalar kalktı. Finlandiya ve İsveç, Türkiye’yle anlaşmalarındaki taahhütlerini yerine getiriyorlar, terörizmle mücadelede her yerde, her konuda taahhütlerini güçlendiriyorlar ve taahhütlerini yerine getiriyorlar. Türkiye’yle birlikte çalışmaya hazırlar, dolayısıyla bütün güvenlik endişelerinizi giderecekler.” ifadesini kullanmıştı.

Kalın ABD’den Beklenen Mesajı Gönderdi: “Finlandiya Üye Olabilir!”

Bu beklentiye rağmen üyelik yolculuğunda son gözükmüyordu. 2023 yılı Ocak ayı geldiğinde Danimarkalı aşırı sağcı siyasetçi Rasmus Paludan'ın, Stockholm’deki Türk Büyükelçiliği binası önünde Kur’an yakma hadisesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef alındığı protesto gösterileri nedeniyle üçlü müzakereleri Türkiye süresiz askıya alma kararı aldı. Tekrar neredeyse 13 Mayıs 2022’ye dönülmüş oldu. Stockholm ve Helsinki’de zaten soğuk esen kış rüzgarları, artık tamamen çekilmez bir hâl almıştı. Her üç başkent birbirini suçlarken, Brüksel ve Washington tekrar devreye girmeyi gerekli gördü.

Sonrasında, müzakerelerin yeniden başlayacağına yönelik açıklama, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın 20 Şubat 2023 tarihinde gerçekleştirdiği Ankara ziyareti sırasında yapıldı. Böylelikle Biden, ilerleyen yaşına rağmen gerektiğinde Erdoğan’ın sesini duymakta bir sorunu olmadığını göstermiş oluyordu. Muhtemelen bu görüşmede alınan bir karara binaen, dönemin Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın Türkiye adına katıldığı Brüksel’deki toplantıda, İsveç ve Finlandiya ile üçlü bir görüşme yapıldı. Sonrasında, Kalın Washington’a uçtu ve oradan Ankara’ya beklenen mesajı çekti: “Finlandiya üye olabilir!”

Bunun üzerine Ankara’da Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto ile bir araya gelen Erdoğan, Finlandiya'nın NATO üyeliğinin Meclis'teki onay sürecinin başlatılmasına karar verildiğini açıkladı ve böylece kısa bir süre sonra Finlandiya, yanında İsveç olmadan İttifakın 31’inci üyesi oldu. Bu dönemde Erdoğan’ın Finlandiya’nın üyeliğine onay verirken, İsveç’i biraz daha ‘oyalama’ niyetinde olduğu yönünde yorumlar gündeme getirildi. 2023 Mayıs ayındaki seçimlerin sonrasına İsveç’in durumunun bırakılmasının daha doğru bir seçim stratejisi olacağı yönünde değerlendirmeler yapıldı. 

Seçimin 28 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen ikinci turundan galip ayrılan Erdoğan, artık İsveç’e de onay vermeye hazır olduğunun sinyallerini vermeye başlayacaktı. Bu kapsamda, Türkiye-İsveç-NATO arasında görüşmelere devam edildi. Erdoğan, 10 Temmuz’da İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Vilnius'taki NATO Zirvesi'nde bir araya geldi ve taraflar arasında mutabakata varıldığı açıklandı. 10 Temmuz'da Türkiye, bir yıllık muhalefetinin ardından İsveç'i NATO'ya kabul etmeyi kabul etti; bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsveç'in üyeliğini ancak Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne kabul edilmesi durumunda değerlendireceğini söylemesinden kısa bir süre sonra şaşırtıcı bir pozisyon değişikliğiydi. 

Varılan mutabakata göre, Türkiye’nin, İsveç'in NATO'ya Katılım Protokollerini TBMM’ye götürmesine, İsveç’in ise bunun karşılığında Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve vize serbestisi dahil Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecine aktif destek vermesine karar verildi. Türkiye’nin istediğini aldığı yönünde iç basında haberler servis edildi.

Türkiye, İsveç’in NATO’ya Üyelik Sürecinde Neden Tutum Değişikliğine Gitti?

Erdoğan; bir yıl süren şiddetli muhalefetinin ardından aniden tutumunu değiştirmeyi nedense gerekli görmüştü. İmza altına alınan 10 Temmuz mutabakatı, İsveç'in NATO üyeliğini Türkiye’nin neredeyse garanti ediyor olması anlamına geliyordu. Bu mutabakata varılmasının ardında şüphesiz Washington’un F-16 paketine ilişkin zirve öncesinde verdiği olumlu sinyalin de etkisi vardı. Zira, 11 Temmuz’da başlayacak Vilnius Zirvesi öncesinde, Türkiye'nin F-16 modernizasyon talebini, İsveç'in NATO üyeliğiyle de aynı potada eritmek istediğine işaret eden Biden, CNN'e verdiği mülakatta, "Türkiye F-16 uçaklarının modernizasyonunu istiyor. Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de talepte bulunuyor. Açıkçası benim burada bir araya getirmeye çalıştığım şey, hem Yunanistan hem de Türkiye'nin askeri kapasitesi açısından NATO'yu güçlendirdiğimiz ve İsveç'in de katılımına izin verdiğimiz bir konsorsiyum.” şeklinde muğlak bir ifade kullanmıştı. Bu söylem, Biden yönetiminin, Türkiye'ye F-16 savaş uçakları ve diğer askeri teçhizatın satışı konusunda Kongre'deki çıkmazın aşılmasına yardımcı olmayı kabul ettiği şeklinde yorumlandı. 

Bu arada Erdoğan, bu zirve esnasında Türkiye’yi ‘Rusya’dan uzak tutan’ bir tutum içerisinde olacağının da işaretlerini vermeyi ihmal etmemişti. Erdoğan’ın güç siyaseti tekrar yön değiştirme arifesine girmiş gibiydi. Erdoğan pragmatizmi tekrar devredeydi. 

Günün sonunda Erdoğan, özellikle ABD’den çeşitli tavizler koparabilmek ve kendi ağırlığını Batı dünyasına yakından hissettirebilmek için askeri ittifaka üye olmaya istekli iki ülkeyi veto etme kartını kullanmıştı. Masada elini açık etmeden rolünü çok iyi oynamış bir görüntü veriyordu. Şimdi ilerleme sağlanmış gibi bir durum da ortaya çıkmıştı. Bu durumda Erdoğan’ın, Batı ile bozulan ilişkileri onarma ve Putin'in Rusya'sından adım adım uzaklaşma isteğinin de etkisi olmuş olabilir mi? Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi sonrasında savaşan taraflar arasında kilit arabulucu rolünü oynama potansiyelini ortaya koyan Erdoğan, dramatik biçimde gelişen bu savaşın ilk aylarında izlediği ‘denge siyaseti’ ile avantaj sağlamaya çalışmıştı. Putin’le konuşabilen tek Batılı lider görüntüsü çoğu kez işe yaramıştı.

Erdoğan, İsveç Hükümetinin içerde PKK sempatizanlarına karşı harekete geçmesi de dahil olmak üzere siyasi sermayesini artıracak birçok taviz elde etmeyi de becermişti. Bu durumu yurtiçinde Cumhurbaşkanlığı seçim yarışında kendi avantajına da kullanabilmişti. NATO’nun terör konusunu, Türkiye’nin de beklentilerini ve isteklerini dikkate alarak gündemine almasını sağlamıştı. Ankara’nın daha önce gündeme getirdiği ancak İttifak üyelerince kabul görmeyen bir konu olan 'Terörle mücadele özel koordinatörlüğü' masasının kurulması da bu sayede gerçekleşmişti. 

Öte yandan AB konusunda beklediğini bu süreçte elde edemeyen Erdoğan, yine de AB ile müzakerelerde ilerleme için Macaristan’ın dönem başkanlığından umutlu olduğunu bugünlerde ifade etmekten geri kalmıyor. 

Erdoğan, İsveç’e Evet Demenin Karşılığı Olarak F-16’ları ABD’den Alabilecek mi?

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan, Macaristan’a yaptığı bir günlük ziyaretin ardından yaptığı basın açıklamasında, ABD’den istenen F-16’lar konusunda Biden’ın kendisine teminat verdiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsveç’in NATO üyeliği ile katılım protokolünü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne biz gönderdik. Sayın Biden ile yaptığımız görüşmede kendisinin ‘Siz bunu Meclis’ten çıkarın, aynı şekilde ben de Kongre’den bunu geçiririm’ şeklinde bir ifadesi oldu. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan eş zamanlı olarak bu süreci işletsin. Eş zamanlı olarak bunu işletirsek, bunu parlamentodan çok daha rahat bir şekilde bizim de geçirme imkânımız olur’ dendi. Gerek Amerika'nın F-16 konusu, gerekse Kanada'nın verdiği sözleri tutması noktasında beklediğimiz olumlu gelişmeler, inanıyorum ki parlamentomuzun da konuya olumlu bakışını hızlandıracaktır” ifadelerini kullandı.

Nitekim, TBMM Dışişleri Komisyonu 26 Aralık'ta yaptığı toplantıda İsveç'in NATO üyeliğini onayladı. TBMM Genel Kurulunda da onaylanması halinde, Türkiye; İsveç'in NATO'ya üye olmasını onaylamış sayılacak. Ankara’nın bu son adım için ABD’nin de F-16 konusunda bir adım atması bekleyeceği kanaatindeyim. 

Bu arada, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan; iki gün önce (27 Aralık) ABD'li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde Türkiye'nin ABD'den NATO ittifakına uygun hareket etmesini ve Ankara'ya F-16 savaş uçağı satışı konusunda verdiği sözleri tutmasını beklediğini söyledi. Bu görüşme, İsveç'in NATO üyeliği teklifini TBMM Dışişleri Komisyonunda onaylamasından bir gün sonra ABD tarafının talebi üzerine gerçekleşmişti. Ama henüz ABD tarafının somut bir adım atacağına dair bir ifade kullanmaktan özellikle uzak durduğunu değerlendiriyorum.

Sonuç

Türkiye;  Soğuk Savaş sonrasında, NATO'nun genişlemesini merkeze alan açık kapı politikasına destek veren bir dış siyaseti takip etti. Bu kapsamda Ankara; İsveç ve Finlandiya’nın olası NATO üyeliklerine, başlangıçta, bu prensip doğrultusunda olumlu bir yaklaşım sergiledi. 

Öte yandan 15 Temmuz sonrasında Washington’la ilişkileri bozulmaya başlayan Ankara, Moskova ile yakınlaşma eğilimi sergilemeyi de ihmal etmedi. Nitekim bunun sonucunda Türkiye’nin başından beri ortağı olduğu F-35 programından çıkarılma pahasına, Erdoğan yönetimi, Rusya’dan S-400 savunma silah sistemini tedarik etme yoluna gitti ya da gitmek zorunda kaldı. Bu durum Türkiye’nin İttifak içindeki konumunun dahi sorgulanmasına neden oldu. Yine aynı dönemde, 2019 yılı Ekim ayında Suriye’de ABD koruması altındaki PYD/YPG terör örgütüne karşı düzenlenen ve Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometrelik güvenlik koridoru inşasını amaçlayan Barış Pınarı Harekâtı, Batı dünyasının tepkisini çekti ve Türkiye’ye açık/kapalı silah satışını kısıtlayan yaptırımları beraberinde getirdi. Türkiye’nin müttefiklik ilişkileri ciddi darbelere maruz kaldı.

Bazılarına göre Türkiye; stratejik otonomi inşası ve çok-taraflı dış politika anlayışı gereği, Batı dünyasıyla ilişkilerini ve özellikle de NATO'ya yönelik bakış açısını uzun zaman önce değiştirmeye başlamıştı. Bu yaptırımlar, bu değişen paradigmanın doğal bir sonucuydu. 

Oysaki, benim takip edebildiğim kadarıyla, Erdoğan Hükümetinin, Batı dünyasından kopmak yerine ‘sözünün dinlenmesini’ istemekten öte bir arayışı bulunmuyor. Stratejik otonomi için stratejik bir güç yapınızın olması gerekiyor. Öncelikle bunu inşa etmeniz beklenir. 2023 Ekim ayı itibariyle Yunanistan’ın elinde 240 adet savaş uçağı bulunuyor. “Türk Hava Kuvvetleri JF-17 satın almayı ‘çare’ olarak görüyor” görüntüsü veriliyor. Typhoon alımında kilit ülke Almanya’ya rest çekiliyor. Bırakınız F-35’leri, 40 adet F-16 için bile Amerikan tarafının insafa gelmesi bekleniyor. Bu şartlarda hangi otonomiyi konuşuyoruz?

Her durumda Erdoğan; yüksek tondaki söylemlerine ve bir yönüyle Batı dünyasıyla ilişkileri bozan taraf görüntüsü veriyor olmasına rağmen, özünde Batı’yla yakın temasını koruyor. Gerektiğinde dolaylı strateji, özellikle Trump döneminde arka kapı siyasetini izledi ama köprüleri hiçbir zaman atma taraftarı olmadığını gösteriyor. İç ve dış siyasette Pragmatizm ekolünü başarıyla sergileyen Erdoğan, ipleri gerdikten sonra, kendi zamanlamasına göre istekleri karşılanmasa da ‘karşılanmış’ görüntüsü vererek, muhataplarıyla ‘uzlaşmasını’ biliyor. Aradaki ufak kazanımlar, büyük kayıplara rağmen ‘kâr’ hanesine ustalıkla yazılıyor.

İsveç ve Finlandiya’nın üyelik sürecinin de biraz böyle yönetildiğini değerlendiriyorum. Başlangıçta özellikle İsveç’e 'Terörizmle mücadelede dayanışma olmadıkça üyelik yok!' denildi. İsveç; Ankara’nın kendisine verilmesini istediği teröristlerin çoğunluğunu vermese de, Erdoğan için bir şeyler yapmış oldu. Stockholm’un terörle ilgili yeni bir yasayı kabul etmesini Erdoğan yeterli görmüş olmalı ki teröristlerin iadesi konusunu bundan böyle gündem yapmamayı yeğledi. Finlandiya gibi İsveç’in de üyeliği artık bir an meselesi. Prosedürel bir durum olarak görülüyor.

Yine de F-16 paketinde Biden’dan bir garanti almadan Erdoğan’ın İsveç’e beklenen onayı vermeyeceğini, elindeki nihai kozunu kaybetmek istemeyeceğini değerlendiriyorum. Peki, F-16 konusu daha önceden ABD ve Türkiye arasında bir sorun haline gelmeden tatlıya bağlanamaz mıydı? 

Bağlanabilirdi kanaatindeyim. Bir iki sene öncesini hatırlayalım. ABD tarafı başlangıçta, 23 Eylül 2021 tarihinde Türkiye’nin başlattığı 40 uçaklık F-16 tedarik paketine olumlu bir yaklaşım sergilemekteydi. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Türkiye, 2022 Mart ayında gerçekleştirdiği Antalya Diplomasi Forumu’yla birlikte iki taraf arasında aktif arabulucu rolüne soyunmuştu. Erdoğan’ın Putin’le inşa ettiği iletişim kanalı; Batı açısından da Erdoğan üzerinden Putin’le diyaloğun sürdürülmesi yönüyle değerli bir araç olarak görülüyordu. 2019 Ekim ayından itibaren konan silah yaptırımları da Batı ülkeleri tarafından bir bir rafa kaldırılıyordu. 

Bu ortamda F-16 konusu Savunma Bakanlıkları seviyesindeki görüşmelerin konusu olan bir durumdu. Ancak Erdoğan iki çıkış yaparak bu gidişatı bir bakıma geçici süreliğine ‘sekteye uğratmayı’ yeğledi. 

Birincisi; 13 Mayıs 2022 tarihinde İsveç ve Finlandiya’nın olası üyelik sürecine hayır denileceğine ilişkin çıkışıydı. 

İkincisi de Yunanistan’la ilgili çıkışı oldu. Esasında iki ülke arasındaki ilişkilerinin Mart başlarında Erdoğan ile Miçotakis arasında İstanbul'da yapılan görüşmeden sonra "düzelmesi " bekleniyordu. Ancak, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Amerikan Senato'sunda “F-16'ları Türkiye'ye vermeyin” demesi üzerine, 23 Mayıs 2022 tarihinde, "Artık benim için Miçotakis diye birisi yok…Biz bize yeteriz, kendimize yeteriz. F-16'lar konusunda da herhalde ABD, Miçotakis'in ağzına bakarak karar vermeyecektir." sözlerini sarf etmesiydi. 

Ancak Erdoğan’ın ima ettiğinin aksine, ABD tarafı, Miçotakis’in ağzına bakmaya niyetli olduğunu Kongre ve Senato’daki tartışmalarda çokça gösterecekti. Artık Yunan lobisi de devreye girmişti. Biden yönetimi, Erdoğan’a karşı F-16 kozunu kullanmak için iyi bir kanal yakalamıştı.

S-400, F-35, F-16V, Typhoon, JF-17 derken uçaksız kalan Türk Hava Kuvvetleri, Ankara’nın Batı başkentleriyle oynadığı yüksek siyasetin bedelini ödüyor. Envanterdeki 230-240 adet F-16 ile, üstelik hepsi modernize edilmeyi bekleyen bu savaş uçaklarıyla bir yere varmamız, stratejik otonomi inşa etmemiz, çok taraflı bir dış politika izlememiz, Batı dünyasına karşı dik durmamız vb. şeyler kanaatimce çok olası gözükmüyor. 

Bırakalım her şeyi bir kenara, Amerikan yönetiminin F-16 satışı konusunda adım attığına veya atacağına dair resmi bir açıklamaya henüz rastlanmadı. Belki ‘Christmas Break’ Noel tatili sonrasında Washington’dan belki olumlu bir ses gelebilir. 100 uçaklık F-35 program ortaklığından gele gele geldiğimiz son nokta bu!

Kaynakça

Kathleen McNamara, “What’s Behind Turkey’s Reversal on Sweden’s NATO Bid? A Foreign Policy Professor Answers”, Georgetown University, July 12, 2023, https://www.georgetown.edu/news/whats-behind-turkeys-reversal-on-swedens-nato-bid-a-foreign-policy-professor-answers/

Hüseyin Fazla, “F-16 Satışında İlerleme Sağlayamayan Erdoğan Hükümeti; Finlandiya’nın NATO Üyeliğine Neden Onay Verdi?” STRASAM, 8 Nisan 2023, https://strasam.org/savunma/havacilik-ve-uzay-sanayii/f-16-satisinda-ilerleme-saglayamayan-erdogan-hukumeti-finlandiyanin-nato-uyeligine-neden-onay-verdi-1852

TRT Haber, “3'lü zirveden 'mutabakat' çıktı: Türkiye istediğini aldı”, 11 Temmuz 2023, https://www.trthaber.com/haber/gundem/3lu-zirveden-mutabakat-cikti-turkiye-istedigini-aldi-780711.html

Tarık Oğuzlu, “Madrid Mutabakatı ve Türk dış politikasında denge siyaseti”, AA Analiz, 30 Haziran 2023, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/madrid-mutabakati-ve-turk-dis-politikasinda-denge-siyaseti/2626648

T.C. Dışişleri Bakanlığı Web sayfası, “Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile Ortak Basın Toplantısı, 3 Kasım 2022, İstanbul”, https://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-mevlut-cavusoglu-nun-nato-genel-sekreteri-jens-stoltenberg-ile-ortak-basin-toplantisi-3-11-2022.tr.mfa

Euronews Haber, “Biden'dan Türkiye'nin F-16 talebine dolaylı olarak İsveç'in NATO üyeliği yanıtı”, 10 Temmuz 2023, https://tr.euronews.com/2023/07/10/bidendan-turkiyenin-f-16-talebine-dolayli-olarak-isvecin-nato-uyeligi-yaniti

VOA Türkçe, “Erdoğan, ABD’den istenen F-16’lar konusunda Biden’ın kendisine teminat verdiğini söyledi”, 19 Aralık 2023,  https://www.voaturkce.com/a/erdogan-abd-istenen-f16-konusunda-biden-kendisine-teminat-verdigini-soyledi/7404211.html

Stelyo Berberakis, “Erdoğan'ın 'Miçotakis çıkışı' Atina'da şaşkınlık yarattı: 'Tüm köprüleri yakıyor'”, BBC Türkçe, 24 Mayıs 2022, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61566061

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 29.12.2023
  • Süre : 8 dk
  • 2169 kez okundu

Google Ads