Düello
Adaleti sağlamak ya da kozlarını paylaşmak için bir zamanlar Amerika'da kovboy düellosu yapılırken, Avrupa'da da kendi kurallarıyla 18. Yüzyıl başlarına kadar düello yapılmış.
Düello Geleneği:
Bir zamanlar ilgimi çekmişti, üzerinde biraz araştırma yapmıştım, bir kenara yazmıştım. Son gelişmelerden sonra bir kısmını alımlamak sevap oldu.
Adaleti sağlamak ya da kozlarını paylaşmak için bir zamanlar Amerika'da kovboy düellosu yapılırken, Avrupa'da da kendi kurallarıyla 18. Yüzyıl başlarına kadar düello yapılmış.
Rusya'nın meşhur şair ve yazarı, Rus modern edebiyatının kurucusu Aleksander Pushkin de 1837 yılında bir düelloda hayatını kaybetmiştir.
Aleksander Pushkin d'Anthès (Dante's) adındaki bir Fransız'ın karısı Natalya Gonçarova'yı baştan çıkarmak için kur yaptığını öğrendiğinde adamı düelloya davet eder, bu da hayatının hatası olur, karnından yaralanan Pushkin iki gün sonra 37 yaşında hayata gözlerini yumar.
Düello üzerine yakın zamanda bir film daha izledim. Adı "Son Düello", film orta çağ Fransa'sında birtakım olayları konu edinmiş, ama ana tema yine onur meselesi, yine kadın ve düello ile biten bir mutlu son.
Çok güzel bir film, tavsiye ederim.
O zamanlarda henüz tabanca yok, at üstünde şövalye düellosu, ağır zırhlarla, kılıç, balta, artık ne varsa, yine halk önünde, hatta kral ve kraliçe önünde, o zamanların kurallarıyla, ölümüne. "Gladyatör" filmindeki gibi, bu da çok kanlı bir film.
Düello Geleneği Kaldırılmış:
Peki niye kaldırılmış düello, ne güzel işte, kim haklı kim haksız siz karar vermek zorunda değilsiniz, paylaşsın kozlarını iki kişi kendi arasında. Zaten kim haklı kim haksız karar vermek çok zor. Haklı ya da haksız önemi de yok, düello yapılıyorsa hayatta kalan haklıdır! Tanrı doğruyu biliyor ve o doğru kararı verir.
Kral otoritesine karşı tehlike görmüş düelloyu, yoksa insanlık için falan değil düellonun kaldırılma sebebi. Kim haklı kim haksız ben karar veririm demiş, sizin kendi aranızda aranızdaki husumeti çözmenize müsaade etmem demiş. Yoksa her şeyi Tanrıya havale ederseniz, ben burada ne olacağım demiş. Yeryüzündeki tanrınız benim deyip kaldırmış düelloyu.
Modern dünyada artık mahkemeler karar veriyor iki kişi arasında husumet varsa, mahkemenin verdiği karar hoşuna gitmediyse ya da haksız karar verildiğini düşünüyorsan bir üst mahkemede arıyorsun adaleti. Olmadı mı, anayasa mahkemesi var. O da mı olmadı, Avrupa insan hakları mahkemesi son durak. Tabii bizim gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni kabul eden devletlerde.
Siyasi Düello:
Yazının devamında aslında Rusya'daki gelişmeleri irdelemiştim, henüz savaş başlamamıştı o zamanlar, ama ufukta görünüyordu.
Şimdi yine gündem oldu, şimdiki biraz farklı, siyasi düello!
Bir tarafta bulunduğu makama yakışmayan sözler söyleyip hakaretler yapan bir bakan, diğer tarafta hakarete uğrayan bir taze siyasi parti başkanı.
Kapına geliyorum diyor, erkeksen çıkarsın karşıma diyor. El mi yaman, bey mi yaman belli olacak diyor.
Son günlerde yine toplumsal birliğimiz tehdit altında, konu iktidarın uyguladığı açık kapı politikası ve Türkiye'ye doluşmuş onca sığınmacı.
Artık insanların sesleri duyulur olmaya başladı. Kimse durumdan memnun değil. En baştaki bile söylem değiştirmek zorunda kaldı.
Göç yolunda Türkiye Avrupa yolculuğunda. Kendi ülkelerinde huzuru bulamayanlar, daha medeni bir düzen olduğuna inanılan Avrupa'da hayat kurmak için çıkmıştı yola yeterince uzun bir süre önce.
Şimdi Avrupa'daki korku ve Türkiye ile apar topar yaptıkları göçmen sözleşmesine girmeyeceğim.
Savaşları ve okyanus ötesindeki diyarlarda keyfi yerinde olanların bundaki etkilerine de girmeyeyim, hepimizin bildiği konular.
Sığınmacı Sorunu:
Ama netice bizdeki yükselen sesler, itirazlar. Dünyanın neresinden olursa olsun soydaşlarımıza kapımız her zaman açık, buna kimsenin itirazı yok. Ama herkese aynı duygularla yaklaşamıyor insan, bir yere kadar, gelenlerle kültür birliğimiz olmayınca huzursuzluk başlıyor. Bir yandan bu durum siyasi açıdan büyük bir potansiyel tabii ki, ırkçı diye yaftalanma riski barındırıyor olsa da, bu itirazların sesi olan kendine oy devşirme konusunda avantaj elde eder, bu bir gerçek. Her halde bunu Ümit Özdağ da biliyor.
Konu Arap saçı gibi oldu, herkes farkında. Nasıl çözülür kim bilir, tarihe bakmakta fayda var, büyük göçlerle kim nasıl başa çıkmış incelemek lazım. Kendi tarihimiz de bir göç tarihi, feyz alınacak çok şey var mutlaka. Başka ülkelerde günümüzde bu sorun ne sonuçlara varıyor, ona da bakmak lazım. Mesela Lübnan ekonomik olarak battı, devlet iflası ilan etti.
Tabii bir tarafta insanlık, insan hakları, iyi niyet, yardım derken konu başka başka şeylerle karışıyor, kimine fırsat oluyor, fırsatçılık iliklerimize kadar işledi, uyanık işverenler için ucuz isçi birçoğu, kimi için büyük paralar kazanmanın bir yolu, Suriye'de olup bitenlere, ortamın bulanıklığından faydalanarak yapılan ticaretlere girmeyeyim şimdi, yolsuzluk diz boyu, hatta kimi zaman da olay ihanet, gaflet ve delalet boyutlarına kadar uzanıyor bence. Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini tekrar tekrar okumak lazım.
Türkiye coğrafyasındaki demografi değişikliği riski yavaş yavaş toplumda büyük kızgınlık oluştururken bir yandan da konu asıl beka problemine dönüşmek üzere.
İktidar açısından bakacak olursak Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak diye buna deniyor her halde. Ne düşündüler acaba zamanında kontrolsüz giriş yapılmasına göz yumarken. Bu günleri hesaplayamadılar mı? Belki de bilerek yaptılar, artık niyetlerini uzun süredir anlayamıyorum. Neye dönüştürmeye çalışıyorlar Türkiye'yi, anlamak çok zorlaştı. Bazen gücü elinde tuttukları için faydalı şeyler de yapıyorlar gibi geliyor, ama sonra hemen yalpalamalarının devam ettiğini fark ediyorum. Ben de kendime geliyorum. Pragmatizm derken yazmıştım, yanar döner diye. Gerçekten gerçek niyetlerini anlamak çok zor.
Öyle ya da böyle, işte tüm bu yapılan yanlışlıklar, baştakilerin ısrarlı beceriksizlikleri ile birleşince netice ortada. Nur topu gibi bir sorunumuz var. İktidar farkında ya da değil, önümüzdeki onlarca yılın sorunu. Şimdilik baştakiler durumu kontrol altında tuttuklarını zannediyorlar galiba, ama büyük yanılgı içindeler. Bu güç bende diyerek çözülecek şey değil. Sinirler çok gerildi. Tabii gergin sinirler de hata yapılmasına iyice vesile oluyor. Hele bir de güç zehirlenmesi ile birileri kendine her türlü hakaret etmeyi hak görünce, ortalık yine bayram yerine döndü, yine kovboy filmi seyreder gibi geçtik ekran başına.
Unutmayalım: Düello Yasak
Şimdi "Erkeksen çık karşıma!" dedi, ama çıkar mı, çıkabilir mi, çıktı mı?
Ne bekliyordunuz, korkaksın diye bağır bağırabildiğin kadar, düello yasaklanalı çok oldu, kararı Allah'a mı bıraksalardı yani.
Bu saatten sonra en fazla yapabileceğin mahkemeye gitmek. Gerçi amaç o olsaydı evine giderdin herhalde. Bakanlığa gittiğine göre konu başka. Öyleyse şimdilik bu yeterli diyeceksin, gündem oldun nasıl olsa, amacına ulaştın. Bir gol bir goldür, önümüzdeki maçlara bakacağız artık. Pardon, bu ikinci oldu galiba. Bir de aday gösterme konusu vardı. Günün sonunda Ümit Özdağ emin adımlarla ilerliyor gibi görünüyor.
Neyse, bir derdi olan varsa yeryüzündeki Tanrıya başvuracak! Düello yasak!
Moskova'dan sevgi ve saygılar