Site İçi Arama

strateji

Hayatta Bazı Şeylerin Geri Dönüşü Olmuyor

Türkiye olarak her beyanımızda Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygılıyız diyor olsak da, kontrolümüzdeki bölgede kendimizce bir düzen kurmuş durumdayız. Bu düzenin sürdürülebilmesi için eminim oldukça büyük paralar harcıyoruz.

Bu günlerde gündemden düştü, kimse pek konuşmuyor. Ama düne kadar bunca sığınmacıdan şikayetçi olan çok insanımız vardı. Aslında sorsanız şimdi de bu konuyu en baştaki sorunlardan biri olarak düşünen oldukça yoğunlukta vatandaşımız vardır mutlaka.

Günün en çok merak edilen konusu muhalefetin adayı kim olacak, sayın Erdoğan üçüncü defa aday olabilecek mi ve çarşıda pazarda fiyatların artık dayanılmaz boyutlarda artmış olması, bir de biraz harareti azalmış olsa da EYT sorununun nasıl çözüleceği gündemdeki sorunlar olsa da, evet, Suriyeli sığınmacılar sorunumuz da halen daha önemli sorunlarımızdan biri.

Aslında belki de en önemli sorunumuz demeliyim bekamız açısından.

Çünkü gerçekten her geçen gün Türkiye'ye alışmakta olan bu komşularımız bir gün gelecek, artık niye Suriye'ye dönelim ki diyecekler. Artık birçoğu Türkçe öğrenmiş olacak, zaten küçük yaştakiler okullarda her küçük çocuk gibi Türkçe müfredat ile okumuş olacaklar. İşini gücünü de kurduğuna göre birçoğu, sahi niye Suriye'ye dönsünler ki? Orada ne bekliyor onları?

Tamam, başlangıçta belki niyetleri Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitmekti, ama artık geçti Bor'un pazarı. O tren çoktan kaçtı.

Kaçmak üzere olan ikinci tren ise Suriye treni.

Gelenlerin bir kısmı Osmanlı zamanından oralarda kalmış olan Türkmen asıllı olanlar. Özellikle de Halep bölgesinden çok fazla böyle gelen var. Hatta Bayır Bucak Türkmenleri diyorlar ama, yanlış hatırlamıyorsam İlber Hoca onlar aslında Halep Türkmenleridir diyordu.

Doğal olarak iktidar da bu soydaşlarımıza bir yandan vatandaşlık veriyor. Zaten soydaşlarımız da çoğunlukla Türkçe konuşuyorlar.

Ama ya diğerleri? Geçici sığınmacı konumunda gelmiş olan ve artık burada düzenini oturtmuş olanları ne yapacağız? Entegrasyon diyorsanız belki olması gerektiği gibi değil, ama çoktan entegre olmaya başladılar bize.

Bu dediklerimden yanlış bir şey anlaşılmasın. Şu ana kadar sadece durum tespiti yapıyorum. Bu konuda henüz hiçbir fikir beyan etmedim.

Özellikle sınır şehirlerimizde demografi oldukça etkilenmiş durumda.

Sevgili Kemal Sunal'ın meşhur filmindeki gibi araya çekilmiş dikenli tel ile belirlemiş sınır dolayısıyla zamanında ayrılmış akraba köylerin tekrar birleşmesi değil bu dediğim. Resmen sınır şehirlerimizin demografik düzenleri allak bullak olmuş durumda.

Muhalefet davulla zurnayla bu komşularımızı evlerine göndereceğiz diyor. İnanın ben de bu dediklerine gönülden inanmak istiyorum. Ama nedense inanamıyorum.

İktidar ise bir ara biz de göndereceğiz dese de, hatta arada Rusya'da sayın Erdoğan'ın Esad'la bile görüşebileceği gündeme gelmişti diye hatırlıyorum, ama sonra iktidar yine tornistan ederek, tekrar biz misafirperver bir milletiz demeye başladı.

Doğrusunu isterseniz muhtemelen devlet çeşitli seviyelerde Suriye ile görüşüyordur. Hatta Esad büyük abisi ne derse onu yapmak zorunda da kalacaktır.

Ancak ben Esad'ın yerinde olsam, ki asla olmak istemem, niye ülke dışına gitmiş olan, ya da savaştan kaçmış belki de, muhalif vatandaşların tekrar Suriye'ye dönmesini niye isteyeyim ki?

Ne güzel işte, etrafımda benim sevenlerin, kimse benim konumuma karşı çıkmıyor, bütün karşı olanlar ise malını mülkünü bana bırakıp ülkeyi terk etmiş. Niye geriye dönsünler isteyeyim? Başıma dert olsunlar diye mi?

Ben olsam bir tanesini bile ne bayramda ne seyranda sınırlardan içeriye bile sokmam gücüm olsa. Tamam, o kadarına belki gücüm yok, ama en azından geri gelmeleri konusunda ayak diretirim, elimden geldiğince geri dönmelerini engellerim.

Bunu sayın Erdoğan da istese aynı şekilde davranırım, yarın muhalefet başa geçse de aynı şekilde davranırım. İstemem kimse geri dönsün diye.

Topraklarıma Türkiye girip kendince bir düzen mi kurmuş, olsun, benim hakimiyetimde yeterince toprak var, bana yeter.

Zaten diğer bir kısmına da Amerika el koymuş durumda. Orası da onların olsun, he halleri varsa görsünler. Terör devleti mi kurmak istiyorlar, kursunlar. Bana ne, benim kontrolümde yeterince toprak var.

Rusya mı? Zaten Ukrayna'da savaşta. Benim kontrolümdeki topraklarda istediği üsleri elde etti zaten, beni de koruyor şimdilik, benden de başka bir şey istemiyor, ne güzel işte, azıcık aşım, ağrısız başım.

Tabii tüm bu dediklerimi Esad'ın ağzından söyledim. Ben kendim olsam herhalde işlerin bu raddeye gelmesine müsaade etmezdim. Belki de yapacak başka şey yoktu, o kadar detaylı olarak bilemiyorum konuları.

Ancak bildiğim bir şey varsa o da bazı şeylerin geri dönüşü olmadığı.

Türkiye olarak her beyanımızda Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygılıyız diyor olsak da, kontrolümüzdeki bölgede kendimizce bir düzen kurmuş durumdayız. Bu düzenin sürdürülebilmesi için eminim oldukça büyük paralar harcıyoruz.

Ülkemizdeki kâğıt üstünde geçici dediğimiz onca sığınmacı da artık öyle ya da böyle bir düzen kurmuş durumdalar. Bugün hadi bakalım, dönüyorsunuz desek, bilmiyorum, kaç tanesi geri dönmek ister. Arada az da olsa geri dönenler olduğuna dair okuduğum haberler olsa da, dönenlerin çoğu niye gidiyorsunuz diye sorulduğunda, Türkiye'deki ekonomik şartlardan memnun olmadıklarını beyan ediyorlar. Ama zaten geri dönenler öyle çok da fazla değil. Arada bir iki otobüs geri dönenden bahsediyoruz. Resmi kayıtlara göre ise üç buçuk milyondan fazla sığınmacıdan bahsediyoruz.

Kısacası bu konu çok boyutlu bir konu, insanı boyutu var, ucuz işçilik boyutu var, ki bu en kötüsü bana göre, resmen sömürü düzeni, tarihi boyutu var, akrabalık boyutu var, var da var yani.

Tabii bir de ülkemizdeki demografik dönüşüm boyutu var, yani bizim için aslında beka sorunu dediğimiz boyut.

Bilemiyorum bu işin sonu nereye varacak. Dostlukla, Esad'la anlaşarak, iyi niyetle, ne bileyim başka başka şekillerde artık kim olsa bu sorunu kolay kolay çözemeyecekmiş gibi geliyor bana.

Ne derlerse desinler, tabii bu sorun iktidarın iş bilmezliği yüzünden kucağımızda kaldı.

Bazı şeylerin gerçekten geri dönüşü yoktur. Bakalım gelecek ne gösterecek.

Moskova'dan herkese sevgi ve saygılarımla

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 28.01.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1312 kez okundu

Google Ads