Siyasal İslam Nedir? Siyasal İslam Günümüzde Trajedi mi Yaşıyor?
Dini bütün Cumhurbaşkanı dediler, başörtülü bacım dediler, alnı secdeye değen dediler, miting meydanlarında Kur’an salladılar ama sonunda Asr-ı Saadet'ten Millî Görüş’ten evrile evrile eleştirdikleri "devletle" benzeşmeye başladılar.
Furkan Vakfı Olayı:
Gündemde Furkan vakfı olayı var. Başörtülü bir polisin yine başörtülü bir göstericiye karşı kullandığı şiddet fotoğraflandı ve tartışmalara sebep oldu. Biz olayın günlük tartışmalarına girmeden genel bir değerlendirme yapacağız: Nerden, nereye?
Yanılmayalım bu mücadele son dönemlerde başlamadı. Tanzimat öncesinde bile yenilikçi, reformcu ne kadar padişah ve sadrazam varsa onlara karşı çıktılar. Meşrutiyet'e dayanamadılar, 31 Mart'ta ayaklandılar. Bu ülkede kim ilerici, devrimci çıkışlar yapsa hep ona karşı durdular. Bazen her şeyi göze aldılar. Ülke işgal altındayken işgal kuvvetleri ile işbirliğine bile girdiler. Milli Mücadelede milli kuvvetleri içeriden vurdular.
Yenilikçiliğe Karşı Direniş:
Asıl mücadeleleri ise Cumhuriyet'le birlikte başladı. Anadolu devrimini hiç mi hiç içlerine sindiremediler. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet; nefretlerinin ve intikam duygularının simgesi haline geldi. İlginçtir nefret ettikleri Kemalist düzen idealist düşündü ve onları da eşit, Anayasal vatandaşları olarak gördü. Onlarsa Serbest Fırka ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olaylarında gördüğümüz gibi hep alttan alta kazdılar, sistemle aralarına hep mesafe koydular. Çok partili yaşama geçişle birlikte siyasal sisteme eklemlendiler. Bu siyasal İslam için güzel bir fırsattı, merkez sağa doğru kayıp, siyasal yelpazede meşru bir yer bulabilirlerdi, ancak bu fırsatı da kullanamadılar.
Soğuk savaş paradigması içinde Batıya yönelmekle suçladıkları kişilerden daha fazla Batıyla haşır neşir oldular. Sözde ortak düşman komünizmle mücadele ediyorlardı. Ellerine bu sayede bir şans geçti. Hep kendilerini anlatamadıklarını, engellendiklerini söylüyorlardı. 60'lı yılların özgürlükçü siyasal hareketleri sayesinde "ideolojilerini" anlatma fırsatı buldular.
Asr-ı Saadet İdealizmi:
Topluma ne öneriyorlardı? Asr-ı Saadet idealizmi söylemlerinde başköşeye oturdu. İnancını yaşama, sosyal adalet, barış, esenlik, ilim yolu, adil düzen gibi düşünceleri seslendirdiler. Teşkilatlanma en iyi yetenekleriydi. Sadece partileşmeyle yetinmediler, çünkü egemen güç partilerini peşi sıra kapatıyordu. 1950’lerde Menderes döneminden itibaren yurtlar, okullar, kurslar açtılar. Sıkı tarikat ilişkisi sayesinde kişi kişi, hücre hücre büyüdüler, cemaatleri kontrol ettiler.
İlk Deneme:
Nihayet günü gelmiş nefret ettikleri sistem onlara da iktidar şansı sunmuştu. İlk denemelerini Erbakan ve Milli Görüş’le yaptılar. Özellikle Ecevit’le koalisyon döneminde fena değildi. İkinci dönemlerinde ise devlet ciddiyetinden uzak olmalarının yanı sıra ortam bulan radikal unsurların tehditkâr ve meczup söylemleri "devleti" rahatsız etti. Hal yoluna gidildi.
İkinci Deneme:
İkinci büyük denemelerine ise 25 yıl önce başladılar. Özellikle belediyelerdeki başarılı icraatları eski düzenin eleştirisi üzerinden oldu: Çalmıyorlar, hizmet ediyorlar. Bu sayede önce yerel yönetimleri 19 yıl önce de merkezi yönetimi sandıkta ele geçirdiler. Doğal olarak bizde de bir beklenti oluştu, bir görelim bakalım adil düzeni dedik.
Ne mi oldu? Adil düzenciler gömlek değiştirdi ve soğuk savaştan sonra ikinci kez Batıcı oldular. İlk 10 yıl biz de şaşırdık, Batıyla entegrasyon çok hızlı mesafe aldı, siyaset penceresinden görünen şey Asr-ı Saadet ya da adil düzen değildi ama herkes mutluydu. Son 10 yıl ise siyasal İslam için tam bir hayal kırıklığı dönemi oldu. Asıl çelişki yola çıktıkları söylemlerle, topluma verdikleri mesajlarıyla yaptıklarının birbirini tutmamasıydı. Söylem ve eylem bütünlükleri yoktu. Bizler buna "takiye" adını vermiş ve zaten samimiyetlerinden hep şüphe duymuştuk, sağ olsunlar onlar da bizi mahcup etmediler.
Büyük Doğu Gençleri Evrim Geçirdi, Zenginleşti:
Yüksek ve kutsal ideallerle yola çıkan Büyük Doğu'nun gençleri yolsuzluğu, baskıyı, toplumun diğer kesimlerini susturmayı yönetim araçları olarak kullanmaya başladılar. Üstüne üstlük menzile beraber çıktıkları ideolojik arkadaşlarının uluslararası güçlerle bir olup devleti ele geçirme planları bir bomba gibi ellerinde patladı.
Gelinen gün itibariyle inançlara saygı, sosyal adalet, barış, ilim yolu ve adil düzen idealleri toz duman olmuş yerine hapisteki gazeteciler, yolsuzluklar, cinsiyet ayrımcılığı, farklı fikirlere tahammülsüzlük, itibarsızlaşan yargı ve derinleşen gelir dağılımı adaletsizliği gibi konuları siyaset diye konuşur olduk. Şimdi gördünüz mü adil düzenin ne olduğunu? Gerçek gün yüzü gibi ortaya çıkmaya başlamıştı. İslam’ın siyasi mesajı sokaktaki vatandaştan oy devşirmenin en güzel yöntemiydi ama iş başa düşünce sadece söylem yetmiyordu.
Sonuç:
Bu yazı bir AKP eleştirisi değildir. Bir ideolojik bakışın söylem ve eylem denkliğinin sorgulanmasıyla ilgilidir. Dini bütün Cumhurbaşkanı dediler, başörtülü bacım dediler, alnı secdeye değen dediler, miting meydanlarında Kur’an salladılar ama sonunda Asr-ı Saadet'ten Millî Görüş’ten evrile evrile eleştirdikleri "devletle" benzeşmeye başladılar.
Ben bu son tespiti çok trajik buluyorum…