Deli Gömleğini Yırtarken...
Dün Kılıçdaroğlu çok güzel bir video yayınladı. O da Alevi kimliğinden bahsetti. Sanırım biraz da bahsetmek zorunda bırakıldı. Kötü bir duygu bu. Belli ki “öteki” olarak görülmekten rahatsız. İçeriği çok tahlil etmeyeceğim ama müthiş bir duygusal geçişle verdi mesajını. Duruşuyla mahalle baskısından dolayı kimliklerini saklamak, gizlemek zorunda kalan insanlara cesaret verdi.
Ben Sünniyim, Türküm. Az biraz esmer olsam da bildiğiniz beyaz Türküm. TSK’da çalıştım, eğitimliyim, orta sınıfım, sisteme de eklemlendim. Aslında keyfimin yerinde olması lazım değil mi? Ama “fikri hür”, “zihni hür” bırakınca olmuyor işte. Konuya girelim:
Kişilerin doğuştan böyle kimlikleri olur. Seçme şansları yoktur. Ben de kimliklerimi kendim seçmedim. Ancak bunları hiçbir zaman yadsımadım, onurla şerefle taşıdım ama avantajlı kimliklerimi asla kişiliğimi örtecek kadar da öne çıkarmadım. Sanırım bunda biraz da değişik ülkeleri, toplumları görmüş, oralarda onlarla yaşamış olmamın da etkisi olmuştur. İnsan her yerde insan.
Kimliklerimi merak ettim elbette. Türklerin tarihini iyi bilirim. İmamı Azam Ebu Hanife’yi de araştırdım, okudum. Fıkıh ekollerinden birisi olduğu ve konunun hukukla alakasını görünce daha da ilgimi çekti. Detaylı inceledim. İddialıyım; benim diyen “Sünni” gelsin tartışabilirim.
Nereye geleceğim? Dün Kılıçdaroğlu çok güzel bir video yayınladı. O da Alevi kimliğinden bahsetti. Sanırım biraz da bahsetmek zorunda bırakıldı. Kötü bir duygu bu. Belli ki “öteki” olarak görülmekten rahatsız.
İçeriği çok tahlil etmeyeceğim ama müthiş bir duygusal geçişle verdi mesajını. Duruşuyla mahalle baskısından dolayı kimliklerini saklamak, gizlemek zorunda kalan insanlara cesaret verdi.
Evet, Kılıçdaroğlu’nun da vurguladığı gibi asıl olan ahlaktır, dürüst ve erdemli olmaktır. Kimlikler üzerinden siyaset yapmak bölücülüktür, ayrımcılıktır, hak ihlalidir. Kılıçdaroğlu Kürtler ve Aleviler mesajlarıyla “sisteme sokulmayanlara” kendi yönetiminde ayrı gayrı olmayacak mesajını net bir şekilde verdi. Adeta birer manifesto niteliğinde, felsefi, uzlaştırıcı ve kapsayıcı mesajlardı. Tebrik ediyorum.
İşin pratiğine gelecek olursak aslında bu mesajlar “haklarınıza sahip çıkın” anlamına da geliyor. Çünkü onlar da vergi veriyor, onlar da çocuğunu askere gönderiyor. Anayasada yazılı ödevlerini tıpkı bizler gibi yerine getiriyor, ama iş “yönetim hakkı”nın kullanılmasına gelince görünmez bir el onları dışarı itiyor, siz kapının önünde bekleyin diyor. Anayasadaki eşit yurttaşlık ilkesi zımni olarak ihlal ediliyor.
Bu arada tarihsel süreçte Anayasaların yurttaşlar ve devlet arasında yapılan toplumsal bir sözleşme ve irade devri olduğuna, zayıf olan yurttaşın haklarının güçlü olan devletin gaspından korumak için özellikle yürütmenin sınırlarını belirleyen “üst norm” olarak kabul edildiğine vurgu yapalım.
Kürt ve Alevi vatandaşlarımız hemen kızmasın, üzülmesin biz “laik”ler de artık tu kaka “öteki çocuklar”dan olduk. Devlet kapısına pek yaklaşamıyoruz. Ötekiler yalnız değiller yani. Sürekli laik Cumhuriyetin kendilerini baskıladığından ve ötekileştirdiğinden şikâyet eden “kimlik tüccarları” şimdi aynı Cumhuriyetin kendilerine tanıdığı imkanlarıyla ceberrutluk yapıyor. Bunu da rövanş gibi görüyor. Tam bir içsel tutarsızlık trajedisi. Onlar gibi olsaydım düşünsel olarak müthiş rahatsızlık duyardım.
Özellikle son 20 yılda bu ayrım hissedilir derecede yaygınlaştı. Mülakatlar konusu da bununla ilgilidir. Nitekim toplumsal infiale sebep olunca CB da eğer beni seçerseniz mülakatları kaldıracağız dedi.
Konu uzun, teferruatlı ve biraz da suistimale açık, rahatsız edici. Kılıçdaroğlu adeta bir yarayı kaşıdı. 1980 darbesinden itibaren resmi söylemle topluma giydirilmeye çalışılan “Türk, Sünni İslam” etiketli deli gömleğini giymeyeceğiz dedi. Kılıçdaroğlu “müesses nizamı” şaşırtmaya devam ediyor. Darbe Anayasasından beslenen “toplum mühendislerine” ikinci yüzyıl paradigmasının ipuçlarını veriyor: İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz...