Küresel Isınma Sorunu Çözüldü mü?
Otomobiller bir yana, gerçekten fabrika bacalarından oldukça çok zararlı gazlar salınıyor atmosfere. Şu anda bunun önüne geçebilecek bir teknoloji de geliştirilemedi maalesef. Teknoloji olsa da bu dönüşümü gerçekleştirmek o kadar kolay değil.
Çağımızın en büyük sorunlarından biri nedir?
Karbon ayak izi ve havadaki karbondioksit gazının oranının artması sebebiyle küresel ısı artışı, ısınma sorunu yaşanması ve bunun neticesinde de buzulların erimeye başlamış olmasıdır.
Bu yüzden yeşil enerji üretimine geçilmesi için bunca emek harcanmıyor mu?
Elektrikli otomobiller sırf klasik otomobiller havaya çok fazla gaz salıyorlar diye geliştirilmiyor mu?
Otomobiller bir yana, gerçekten fabrika bacalarından oldukça çok zararlı gazlar salınıyor atmosfere. Şu anda bunun önüne geçebilecek bir teknoloji de geliştirilemedi maalesef.
Teknoloji olsa da bu dönüşümü gerçekleştirmek o kadar kolay değil.
***
Tüm bunlar güzel de, benim aklıma başka bir soru takılıyor.
Dünya boşlukta değil mi? Boşluktaki sıcaklık ne kadardır dersiniz?
Çok soğuk!
Peki niye öyleyse dünya ısı kaybetmiyor da, tam tersine atık gazlardan küresel ısınma sorunu oluşuyor?
Gelin bugün biraz bu konuya eğilelim, birlikte anlamaya çalışalım.
***
Benim aklıma hemen atmosferdeki hafif gazların yukarılara doğru konsantre olacağı ve ağır gazların daha aşağılarda yoğunlaşacağı geliyor.
Aslında bu dediğim kısmen doğru, ama kısmen de yanlış.
Atmosfer hareketlerinin kaos teorisine göre oluştuğu üzerine bilim insanları ortak görüşe varmış gibi görünüyorlar.
(Bu kaos teorisinin detayları başka bir yazının konusu olsun!)
Bazen dışarıda yaprak kımıldamaz. Havada en ufak bir esinti olmaz.
Bu durumun bilimsel açıklaması o an o bölgede hava kütlesi dünya ile aynı hızda dönüyor olarak açıklanabilir.
Çoğu durumda ise dönen dünyanın gerek yüzey şekillerinin farklılıkları sebebiyle, ve gerekse olası diğer etmenlerle tüm atmosfer tabakalarını bir arada kendiyle birlikte döndürmesi mümkün değil.
Bu da karşımıza rüzgarlar, esintiler, fırtınalar ve kasırgalar olarak çıkabiliyor.
Hava sürekli bir türbülans halinde ve dediğim gibi bu türbülansın öyle formüle koyup da çıkartılabilecek bir formülü de yok. O yüzden kaos teorisi deniyor.
Evet, hava hareketleri üzerine olabildiğince ölçüm yapılıyor, olabildiğince modelleniyor, geçmiş yılların toplanmış hava durumu değerleri istatistiki olarak değerlendiriliyor ve meteoroloji enstitüsü de bu bilgiler ışığında bize gelecek bir hafta, on gün için hava durumu tahminini söylüyor.
Türkiye’de oldukça tutarlı tahminler yapılıyor denilebilir, ama aynı şeyi ben Rusya için pek söyleyemeyeceğim.
Belki de buranın coğrafyası Türkiye’ye oranla çok daha büyük olduğu için yeterince iyi tahmin üretilemiyordur, sebebini tam olarak bilemiyorum.
Burada bir gün önceki hava raporunda yağmur yağacak denilip, o günün günlük güneşlik olduğunu çok yaşadım. Tam tersi de oldu, günlük güneşlik olacak denen havada sırılsıklam ıslandığım da çok oldu.
***
Neyse, sonuçta diyeceğim o ki, hava sürekli bir sirkülasyon halinde ve öyle hafif gazlar yukarıya, ağır gazlar aşağıya durumu pek yok havada.
Zaten soluduğumuz havanın büyük oranı azot gazı.
Gerisi de büyük oranda oksijen.
Üst tabakalarda güneşten gelen radyasyon (ultraviyole) etkisiyle oksijen gazı O2 yerine O3 olarak birleşip ozon tabakası oluşturuyor ve bu tabaka bizi güneşin bu zararlı ultraviyole etkilerinden koruyor.
Ozon tabakasının en büyük düşmanı olarak eskiden spreylerde kullanılan flor gazı söylenirdi. Şimdiki spreyler içine karbondioksit gazı basıyorlar, ama bakın karbondioksit gazı da zararlı, küresel ısınma yapıyor.
Teknolojinin her türlüsü zararlı anlaşılan.
Altlarda da artık güneşin ısıtmasıyla da diyebilirsiniz, dünyanın yüzey şekilleri etkisiyle de olabilir, hatta ayı da unutmayalım, ayın da atmosfer tabakası üzerine çekim etkisi var bir miktar, ve sürekli bir hava sirkülasyonu oluyor.
Bu sirkülasyonda ısınan suyun buhar olup havada bulutlar halinde dolaşmasının da etkisini atlamamak gerekir tabii ki.
***
Peki öyleyse nedir bu küresel ısınmayı yapan şey?
Bu kadar az konsantrasyonu ile gerçekten karbondioksit gazı küresel ısınmanın sebebi olabilir mi?
Yoksa bu yine bir takım küresel güçlerin bizleri yanıltmak için ortaya attıkları bir safsata mı?
Biz fosil yakıtlar kullanarak endüstrileştik! Ama siz kullanmayın!
Siz yeşil enerji kullanın!
Yeşil enerjiyi üretmek için gerekli teknolojik ekipmanı biz size satalım!
Ama teknoloji transferi de yapın.
Olmaz! Sadece ekipman satacağız, ekipmanların bakımını da biz yapacağız, yedek parçalarını da bizden alacaksınız.
Her şey bizim kontrolümüz altında olacak!
Biz ne kadar müsaade ediyorsak siz o kadar gelişeceksiniz!
Biz sizi adeta inek sağar gibi sağacağız!
Küresel ısınma diyoruz kardeşim, var mı daha ötesi?
Siz insanlığın sonunu mu getirmek istiyorsunuz?
***
Nasıl? Ne güzel değil mi?
Kendi yer salkımı, sana kalır talkımı.
Gerçekten karbon salınımı bu kadar tehlikeli mi?
Karbondioksit oranı normal havada % 0,03 değil mi? On binde üç! Azot gibi yüzde yetmiş sekiz (%78) değil! Oksijen gibi yüzde yirmi bir de (%21) değil.
Hepi topu on binde üç (%0,03) !
On binde beş olsa ne zararı olur?
***
Evet insanın inanası gelmiyor, ama yaşam bu kadar ince iplik ayarı gerektiriyor işte.
Bu kadarlık karbondioksit artışı bile sera gazı etkisi yaratıyor olabilir mi gerçekten? İnsanın inanası gelmiyor.
***
Sera gazı ne demek?
Güya atmosferin üst tabakalarında biriken karbondioksit seralarda olduğu gibi üstten bir tabaka oluşturuyor ve güneş ışınları dünya yüzeyine vurduktan sonra tekrar uzaya yansıyacağına bu sera gazı katmanından aşağıya doğru tekrar yansıyarak atmosferi ısıtmaya devam ediyor.
Böylece dünya normalde olması gerekenden daha fazla ısınıyor!
Sera gazı etkisi!
Karbondioksit bir gaz olarak atmosferde hangi seviyede yoğunlaşıyor olabilir?
Atmosferik yoğunluğu (0°C ve 1 Atm. basınç altında) 1,97 kg/m3’müş.
Aynı sıcaklık ve basınç değerlerinde azot gazı mesela 1,25 kg/m3 yoğunlukta.
Oksijen gazı ise yine 1 Atm. ve 0°C sıcaklıkta 1,43 kg/m3 yoğunluğa sahip.
Demek ki, aralarında en ağır olan karbondioksit gazı.
Bu durumda nasıl oluyor da karbondioksit yukarılarda sera gazı etkisi yapıyor ben hiç anlamadım doğrusu.
Evet, insanların yaşam seviyesinde, yani atmosferin yüzeye yakın tabakalarında, ne bileyim çukur yerlerde birikerek konsantrasyon fazlası ile sağlığa zararlı olabilir belki, ama sera gazı etkisi yapıp da güneş ışınlarını tekrar yüzeye yansıtacak bir ayna etkisi yapanın karbondioksit gazı olduğu doğrusu benim hiç aklıma yatmadı.
Hem havadaki oranı çok az, hem de yukarılarda dolaşan bir gaz değil bence, yoğunluğu havadan daha fazla. Dolayısıyla da yüzeye yakın seviyede daha yoğun olması beklenir.
Yansıyan ışık ise kim bilir ne seviyedeki nelerden etkilenerek tekrar dünya yüzeyine dönüyordur. Evet, atmosferin bir ayna gibi ışınları yansıtma etkisi olduğu doğru.
Bence bulutlar bile, yani su buharı bile karbondioksit gazından çok daha fazla etki ediyordur küresel ısınmaya.
Bunun yanında dünya tarihi boyunca bir buzul çağı da yaşamış. Yani her yerin donduğu durumlar da olmuş.
Tam tersine ortalığın cehennem ateşi gibi yanıp kül olduğu dönemler de olmuş.
Nuh’un gemisi efsanesi var mesela, tufanlar da olmuş.
Bugünkü küresel ısınmanın sebebi doğal olarak olması gereken periyodik etkiler de olabilir.
Dediğim gibi kaos teorisi (kargaşa teorisi) denilen bir teori de var.
İlerideki yazılarımdan birinde bu teoriye de değinmek istiyorum.
Doğa bazen kendince hesabı kitabı olmayan bazı etkiler altında kalabiliyor.
Yine de dünyamıza hor davranmamak yaşam prensibimiz olmalı, yaşayacak başka bir yerküre daha yok maalesef.
Önemli olan doğanın dengesini bozmadan olabildiğince dengeli bir yaşam sürmek bence.
***
Evet, son olarak atmosfer dışındaki boşluğun ısısı üzerine de bir şeyler yazayım.
Dünyanın dışında, atmosferin bittiği seviyede artık boşluğun ısısı oldukça düşük.
Bu ısıyı bildiğimiz santigrat olarak değil de, daha çok bir başka ısı birimi olan kelvin cinsinden yazıyorlar. Çünkü mutlak sıfır denilen -273.15°C veya 0 Kelvin değerine çok yakın bir ısısı var boşluğun.
Uzay boşluğu 2,7 Kelvin!
Bu kadar soğuk bir ortamı size nasıl anlatayım bilmiyorum.
Benim çalıştığım yerlerde gördüğüm en düşük sıcaklık -54°C’dı. Kelvin olarak bu değer 219,15 Kelvin eder.
Elinizden eldiveninizi çıkarsanız anında eliniz donuyordu.
Uzay boşluğu ise 2,7 Kelvin! -270,45°C !
Buz dolaplarımızın derin dondurucusu yaz aylarında -18°C’a ayarlanır. İstiyorsanız elinizi sokup iki dakika tutun buzluk içinde.
Bakalım be kadar dayanabileceksiniz bu soğuk ortama.
***
Kısacası uzay boşluğu çok soğuk ve dünya her saniye oldukça çok ısı kaybediyor.
Bir gün evren genişleme etkisiyle boşluktaki ısısını tümden kaybedecek ve mutlak sıfırda herhangi bir yanan yıldız ışığı da olmadan, doğal olarak yaşam da kalmadan olduğu yerde donmuş şekle dönüşecek.
Tabii bu dediğime çok uzun vakit var daha.
Ne diyeyim, Allah’tan ümit kesilmez, belki bir gün başka bir boyuta geçebilmeyi başarırız ve hepimiz cennette yaşarız.
O gün gelene kadar ise şartlar bunlar.
Aşırı derecede ısı kaybı olan bir taş küre üzerinde, varlığına zeval gelmesin, güneşin o yakıcı ultraviyole ışınları altında ısınarak ve kendi sonumuzu kendimiz getirmek için dünyayı oldukça zorlayarak doğayı küresel ısınma etkileri altında mahvederek şimdilik yaşayıp gidiyoruz işte.
Bana göre bu kadar büyük ısı kaybıyla küresel ısınma etkisinde olmamız hayrete düşüren bir durum, ama gerçek böyle.
Atmosferin ortalama ısısı bir şekilde artıyor. Buzullar eriyor. Mevsim ve iklim koşulları değişiyor.
Yazları aşırı sıcaklarla orman yangınları artıyor. Sonbaharda ve ilkbaharda aşırı yağmurlarla seller oluyor.
Bu felaketlerde bir sürü masum yaşam sona eriyor ve bir yandan da dünya nüfusu aşırı bir artış trendinde.
Bu ne anlaşılmaz çelişkidir?
***
Doğanın dengesiyle oynamayın, o denge sizin benim anlayabileceğimiz bir denge değil.
Kaos teorisi ile ilgili bir yazı hazırlıyorum, bitince kargaşa teorisi neymiş birlikte anlamaya çalışırız.
Moskova’dan sevgi ve saygılarımla