Site İçi Arama

strateji

I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele Döneminde Esir Mektuplarının Sansürü İle İlgili Teşkilatlanma

Osmanlı Devleti’nde sansür; Tanzimattan I. Dünya Savaşına kadar sansür, sivil toplumda basın yayın alanında uygulanmıştır. I. Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte askeri alanda da sansür uygulamalarının gündeme geldiği görülmektedir.

Yönetimler, insan topluluklarının bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte bireylerin ve toplulukların haberleşmesini denetleyip kontrol altında tutma ihtiyacını hissetmiştir. Bu uygulama, zamanla her alanda yaygınlaştırılmıştır. Türkçede genel kullanım olarak yasaklama anlamına gelen sansür, her türlü yazılı ve görsel yayın, sinema, tiyatro gösterimlerinin hükümetçe önceden denetlenip kontrol edilmesi anlamına gelmektedir.  Bu anlayış, özellikle on dokuzuncu yüzyılda basın yayın faaliyetlerinin artmaya başlamasıyla birlikte kendini iyice hissettirmeye başlamıştır. Bu durum sivil alanda olduğu gibi askeri alanda da geçerli olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde sansür, yaygın olarak Tanzimatla başlayan batılılaşma hareketleri ile ortaya çıkmıştır.  Bunun ilk uygulamasını devletin resmi yayın organı olan Takvim-i vekayi’de görmekteyiz. Bu gazetede yönetim aleyhine ve genel ahlaka aykırı yazılar denetime takılmıştır.  Denetim mekanizması kurumsallaşmaya 2 Şubat 1862 tarihinde Maarif Nezaretine bağlı olarak Matbuat Müdürlüğünün kurulmasıyla başlamıştır.  Bu denetimler, I. Meşrutiyet döneminde bir süre hafifletilmiş ise de II. Abdulhamit döneminde en sert şekilde uygulanmaya devam edilmiştir.  II. Meşrutiyet döneminde bir süre denetim mekanizması kaldırılmış ise de sonraki dönemlerde iktidara gelen her yönetim, kendi yönetim tarzına göre denetim mekanizması kurmuştur. 

Osmanlı Devleti’nde genel olarak Tanzimattan I. Dünya Savaşına kadar sansür, sivil toplumda basın yayın alanında uygulanmıştır. I. Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte askeri alanda da sansür uygulamalarının gündeme geldiği görülmektedir. I. Dünya Savaşı ve sonrasında orduda konu ile ilgili alınan tedbirler nelerdir? Uygulamada orduda sansür teşkilatının yapısı nedir? Bu yapı, Millî Mücadele döneminde nasıl uygulandı? Esir mektupları niçin sansür edilmesi gereklidir? gibi sorulara cevap aranacaktır. 

I. Dünya Savaşında Sansür Uygulamaları ve Posta Teşkilatı

I. Dünya Savaşının başlamasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914 tarihinde genel seferberlik ilan etti. Seferberlikle birlikte sansür kararı alındı.  Bu karar, seferberlik hazırlıklarını gizlemek ve kamuoyunu psikolojik olarak savaşa hazırlamak amacıyla alınmıştır.  Uygulamasına da 7 Ağustos 1914 tarihinden itibaren başlanmıştır. Sansür talimatnamesine göre birçok bölgede sansür merkezi kurulması kararlaştırılmıştır.

Bu uygulama basın-yayın alanının yanında haberleşme, ulaştırma ve eğlence alanında da uygulanmıştır. Sansür uygulamalarının başlamasıyla birlikte Posta ve Telgraf Nezaretine bağlı telgraf merkezleri askeriyeye devredilmiştir. Bununla birlikte Nezarete bağlı sivil postanelerin yanında fırka, kolordu, karargâh ve menzil merkezlerinde askeri personelin mektup, havale ve koli işlemleri için askeri posta merkezi kurulmuştur.  Savaşın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti, tek taraflı şekilde kapitülasyonları kaldırmasına bağlı olarak ülkedeki yabancı postaneleri 1 Ekim 1914 tarihinden itibaren kapatmıştır.

Postanelerde gönderilen her türlü mektup ve koliler sansüre tabi tutulmuştur. Sivil halkın yurt içi ve dışına göndereceği mektuplar, postanede açık olarak teslim edilerek sansür uygulandıktan sonra gönderilecekti. Yurt dışından gelecek olan mektuplarda sansüre tabi tutulduktan sonra sahiplerine teslim edilecekti.  Şehir içi mektuplar ise kontrol edilmeden kapalı olarak gönderilip alınabilecekti. Sivil memurların gönderecekleri mektup ve havaleler bağlı bulundukları idari birimler tarafından kontrol edildikten sonra gönderilecekti. Askeri personelin mektupları ise bağlı bulundukları birliklerce bakıldıktan sonra postanelere teslim edilecekti. Bu uygulama ile sivil halkla birlikte resmi görevli sivil ve askeri personelin haberleşmesi de kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Esirlerle ilgili yapılacak haberleşme ise uluslararası sözleşmelere göre yapılmasına özen gösterilmiştir.

I. Dünya Savaşı döneminde esirlerle ilgili yapılmış olan daha önceki uluslararası sözleşmeler ve 1906 II. Cenevre Sözleşmesi geçerlidir. Bu sözleşmenin deniz savaşlarına uyarlanması da 1907 La Haye Sözleşmesi ile olmuştur.  Bahsedilen sözleşmelerde, esirler hakkında bilgi edinme ve esirlerin haberleşmesinin sağlanması hakkında maddeler bulunmaktadır. Ayrıca az da olsa esir mektuplarının sansür edilmesi hakkında bilgiler mevcuttur.

Bu sözleşmeler çerçevesinde Osmanlı Devleti, iç hukuk çerçevesinde talimatnameler ve uluslararası itilafnameler imzalayarak esirlerle ilgili yapılacak işlemler konusunda hukuki düzenlemelere gitmiştir. Bu düzenlemelerden biri, 1915 yılında yayınladığı “Üsera Hakkında Talimatname” dir.  Diğer bir düzenleme de 27 Kasım 1917 tarihinde İngiltere ile yapılan itilafnamedir.  Bu itilafname, Fransızlar için de geçerli olmuştur. Millî Mücadele döneminin başlarında bu talimatname ve itilafnameler bir süre uygulanmış olup daha sonra yeni bir talimatname yayınlanmıştır.

Osmanlı Devleti, savaş süresince ilgili sözleşmeler, talimatname ve itilafname çerçevesinde esirlerin işlemleri ile ilgili teşkilatını kurmuştur. Esir mektuplarının sansürü, Harbiye Nezaretine bağlı kurulan Üsera Müfettişliğince yapılmıştır. Ayrıca kolordu komutanlıklarınca da sansür yapıldığı bilinmektedir. Esir sayısının artmasıyla birlikteyse 1917 yılında İngiltere ile yapılan itilafname gereği, zaman kaybının önlenmesi için mektupların sansürünün esir garnizonlarında yapılması şartı getirilmiştir.

1915 tarihli “Üsera Talimatnamesi”ne göre Esirlere gelen mektuplar, para havaleleri ve posta paketleri ve kendilerinin göndereceği mektuplar, her türlü posta ücreti ve diğer vergilerden muaf tutulacaktı. Aynı zamanda bunlar esir garnizon komutanlıklarınca sansüre tabi tutulacaktı. Gelen mektuplar, paketler, gazeteler vs. sansür edilmedikçe kendilerine verilmeyecekti.  Şüpheli içeriğe sahip olanlarda sahiplerine teslim edilmeyecekti.

Gönderilecek olan malzemenin içinde para, kıymetli evrak veya diğer kıymetli eşya varsa kıymeti görevli memura bildirilecek ve taahhütlü gönderilecekti. Bu tür mektup ve koliler, yurt dışına gönderilecekse İstanbul, Bağdat ve Beyrut posta merkezlerinden birine kontrol ettirilecektir.

Sansür uygulamaları 1918 yılının sonlarına doğru hafifletilmiştir. Savaşın uzun sürmesi nedeniyle zaten zayıf durumda olan posta teşkilatının faaliyetleri masrafların artması, yeterli eleman bulunamaması ve ekonomik şartların günden güne daha da zorlaşması nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Ancak esir mektuplarının ulaştırılmasına ve sansür edilmesine devam edilmiştir. Savaşın sonlarına doğru veya Mütareke döneminde posta teşkilatının yeterince çalışmamasından dolayı esir mektup ve gönderilerinin ulaştırılmasına Kızılay aracılık etmeye başlamıştır.

Esir Mektupları Niçin Sansürlenir?

Esirlere gelen ve kendilerinin gönderecekleri her türlü posta havaleleri niçin sansürlenmektedir.? Bunun amacı nedir? Sansürden ne tür bir fayda sağlanmaktadır.? Öncelikle bu sorulara cevap vermeye çalışacağız. Esir alınan bir kişi, alındığı andan itibaren cephe gerisinde sorgulamaya alınmaktadır. Sorgulama esaret süresince aralıklarla devam etmektedir. Sorgulamanın amacı düşman hakkında bilgi almak ve bu bilgiler çerçevesinde strateji ve politikalar geliştirmektir. I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde esirlerin sorgulanması ile ilgili birçok talimatname ve muhtıralar yayınlanmıştır. Bunlardan biri, ecnebi askeri talimatlarından da faydalanarak Erkan-ı Harbiye Mektebi Müdürü Miralay Sedad Bey’in 1922 yılında hazırladığı "Üsera ve Mülteci İsticvabadı Hakkında Muhtıra" dır.

Sorgulama talimatnamelerinde esir mektupları, eşya kolileri ve gönderilerinin sansürü hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak esirlere gelen her türlü posta, denetim ve kontrol işleminden geçirilerek daha önce sorgulamalarda elde edilen bilgiler ile karşılaştırılıp doğrulaması yapılmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında esirlere gelen ve kendilerinin gönderdikleri mektup ve kartlar, kişiler ve ülkeler bazında bazı önemli bilgileri içerebilir. Bu bilgileri ilgili devletler, bazen strateji ve politika oluşturmada kullanırken bazen de propaganda amaçlı kullanabilmektedir.  Ele aldığımız dönemde esirlerin aileleriyle ve mensup olduğu devletle haberleşmesi sadece mektup yoluyla yapılmaktadır. Bu yüzden mektup hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.

Mektup, yazan kişinin bilinçaltını çözümlemek, hayata, olaylara ve sorunlara karşı nasıl tavır aldığını analiz etmek açısından psikolojik incelemelerde kullanılmaktadır. Aynı zamanda yazan kişinin ne tür bir ruh haliyle olayları kaleme aldığını göstermesi açısından önemlidir.  Kişinin kendini anlattığı satırlarda duygu geçişlerini, itiraflarını, özlemlerini ve beklentilerini belgeleyen önemli ipuçlarına sahiptir. Kaleme alınan bir mektup, kişinin ruh halini yansıttığı gibi ayrıca dönemin düşünce tarzını da ortaya koymaktadır.

Esir mektuplarından askerlerin savaşta veya esir garnizonlarında ne yaptıklarına dair bilgilere de ulaşılabilmektedir. Kısaca gönderilen ve alınan bu mektuplar sayesinde askerlerin ve ailelerinin düşünme tarzı, psikolojik durumu, hisleri, kişisel tanıklıkları, gündelik hayatına dair bilgiler, sorunları ve dönemin konjonktürel yapısı öğrenilebilir.

Mektubun bu tür bir özelliğe sahip olmasından dolayı I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele döneminde Harbiye Nezareti ve Müdafaa-ı Milliye Vekaleti, ilgili makamları uyararak her fırsatta elinde bulundurdukları esirlerin sık sık mektup yazmasını da teşvik etmiştir. Hatta mektup kâğıdı ve kartlar ücretsiz olarak verilerek uzun bir süre posta ücreti de alınmamıştır.

Mütareke Dönemi Sansür Uygulamaları ve Posta Teşkilatı

Savaş yıllarında postanelerde görev yapan sansür memurları ve sansür komisyonlarında görevli kişiler mütareke döneminde yeni görevler üstlenmiştir. Bu dönemde basın yayın alanında uygulanan sansür işlemleri, Hariciye Nezaretine bağlı Matbuat müdürlüğünce yapılmaya başlanmıştır. Posta ve Telgraf Nezareti, Nisan 1919 tarihinde kaldırılmış ve genel müdürlük olarak İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır.  Bu tarihten kısa bir süre sonra da postaneler ve sansür işlemleri işgal kuvvetleri tarafından denetim altına alınmıştır. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesiyle birlikte postanelere el konulmuştur. Bunun yanında güney bölgesinde İngiliz ve Fransızların işgal ettikleri şehirlerde de posta ve telgraf merkezlerine el konularak her türlü haberleşme yasaklamış ya da sansüre tabi tutulmuştur.  İzmir’in işgaliyle başlayan protesto telgrafları karşısında İstanbul Hükümeti kısa süre içerisinde işgal ile ilgili telgraflara sansür uygulamaya başlamıştır. Bu uygulama ile Anadolu’daki direniş hareketlerinin önüne geçilmesine çalışılmıştır.

İstanbul Hükümetinin sansür uygulamalarına karşılık Ankara’da ve Anadolu’nun birçok yerinde küçük çaplı da olsa milli direniş kuvvetleri tarafından sansür uygulamaları yapılmıştır. Hatta Ankara’da sansür genel müfettişliği kurulmuştur. Başına da Yüzbaşı İzzet Bey getirilmiştir.  16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un işgal edilmesiyle Posta ve telgraf idaresi tamamen işgalcilerin eline geçmiştir. 23 Nisan 1920 tarihinde meclisin açılmasından kısa bir süre sonra da Ankara’da İçişleri Bakanlığına bağlı olarak Posta ve telgraf genel müdürlüğü kurulmuştur. Bu idarenin kurulmasından itibaren sansür uygulamasına başlanmıştır. 

Mütareke döneminde sivil posta teşkilatı tamamen durma noktasına gelirken, askeri posta için 1918 tarihinde "Ordu-yı Hümayun Sabit Sahra Postaları Hakkında Muaddel Talimat" adlı bir yönerge çıkarılmıştır. Ancak Millî Mücadele döneminde bu talimatnameyi uygulama imkânı bulunamamıştır. Yetişmiş eleman olmaması ve ekonomik nedenlerden dolayı posta idaresi kurulamamıştır. 28 Ekim 1920 tarihinde çıkarılan 292 sayılı kararnameyle "Sansür Talimatnamesi" içerilerden kıyılara, kıyılardan da içerilere gidecek mektuplarla; kara hudutları üzerindeki yerlere gidecek ve oralardan gelecek mektupların kıyılar ile kara hudutları üzerindeki büyük merkezlerde sansüre uğraması esası kabul edilmiştir. Kararnamenin uygulanmasını Dahiliye ve Müdafaa-ı Milliye Vekâletleri yapmıştır.

Kıyılardan iç bölgelere gelen mektup ve diğer postalar, daha önce merkezi Sivas olan Üçüncü Kolordu lağvedilerek yerine üç fırkadan oluşan ve merkezi Amasya olarak kurulan Merkez Komutanlığınca 9 Aralık 1920 tarihinden itibaren sansür edilmeye başlanmıştır.  Diğer bölgelerde ise Menzil Müfettişlikleri tarafından sansür uygulaması yapılmıştır. Eleman yetersizliği nedeniyle bölgedeki polis ve öğretmenlerden de faydalanma yoluna gidilmiştir.

Sakarya Savaşı ve sonrasında Anadolu’nun birçok yerinde sansür merkezleri oluşturulmuştur. Bu merkezler; Ankara, Sivas, Diyarbakır, Konya, Kastamonu, Afyon Karahisar, Eskişehir, Bursa, Erzurum, Van, Salihli, Akhisar, Milas, Muğla’dır. Sahil bölgelerinde ise Antalya, Marmaris, Foça, Bodrum, Kuşadası, İnebolu, Samsun, Trabzon, Bandırma ve Biga’dır. Merkez Komutanlığının sansür merkezi de Samsun ve Sivas olarak tespit edilmiştir. Aralık 1921 tarihinden itibarense sivil halkın sansür işleri ordudan alınarak mülkiyeye devredilmiştir.

Mütareke döneminde Anadolu’daki sansür uygulamalarının daha çok telgraf merkezlerinde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü posta teşkilatı işgalcilerin denetiminde olduğu için İstanbul’un Anadolu ile irtibatı çok sınırlıdır. Aynı zamanda yukarıda daha öncesinde belirtilen nedenlerden dolayı posta teşkilatı işlevsiz durumdadır. Bu dönemde posta işleri Kızılay tarafından yürütülmeye çalışılmıştır.

Prof. Dr. Mehmet ÇANLI
Prof. Dr. Mehmet ÇANLI
Tüm Makaleler

  • 07.01.2024
  • Süre : 5 dk
  • 984 kez okundu

Google Ads