Suyun Yeni Güvenlik Paradigması İçindeki Yeri Nedir?
Kuraklık durumunda, su kaynaklarının azalması ve kuruyan göller, nehirler ve baraj rezervuarları gibi su kaynaklarının yok olması, su temini konusunda büyük zorluklara neden olabilir. Bu durumda, birçok insan içilebilir suya ulaşmakta zorlanabilir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve UNICEF'in verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biri (yaklaşık 2 milyar insan), güvenli içme suyuna erişimde sıkıntı çekmektedir. Bu, temiz suya ulaşmada global bir eşitsizliği yansıtmaktadır.
Kuraklık, su kaynaklarını olumsuz yönde etkileyerek su stresi yaşayan bölgelerde suya erişimi daha da zorlaştırabilir. İklim değişikliği, aşırı ve verimsiz su tüketimi, çevresel kirlilik ve plansız su yönetimi gibi faktörler de bu sorunu derinleştirebilir.
Kuraklık durumunda, su kaynaklarının azalması ve kuruyan göller, nehirler ve baraj rezervuarları gibi su kaynaklarının yok olması, su temini konusunda büyük zorluklara neden olabilir. Bu durumda, birçok insan içilebilir suya ulaşmakta zorlanabilir. Bu durumda aşağıda verilen sorunlar ve gerilimler ortaya çıkabilir.
• Gıda, enerji ve çevre güvenliğinin riske girmesi
• Kırsaldan kentlere kitlesel göçler
• Su paylaşımında iller ve sektörler arası gerilimler
• Salgın hastalıkların yayılması ve sağlık sorunları,
• Sosyal ve toplumsal huzursuzluklar
Su Kaynakları ve Yeni Güvenlik Paradigması
Soğuk Savaş yıllarının güvenlik Klasik Güvenlik paradigması daha dar, devlet merkezli, ulusal güvenlik eksenli ve Askeri güç odaklıydı.
Soğuk savaş sonrası güvenlik yaklaşımları ise daha derinleşmiş ve genişlemiştir. Güvenlik kavramı siyasal, askeri, ekonomik, toplumsal ve çevre güvenliği olmak üzere beş boyutlu olarak ele alınmaya başlanmıştır. Günümüzde devlet eksenli güvenlik anlayışından insan ve toplum merkezli güvenlik anlayışına geçilmekte olup bazı kavramlar ülkeler tarafından güvenlikleştirilmeye başlanmıştır
Bu çerçevede su kaynaklarının stratejik önemi artmış ve güvenlik paradigmalarında giderek daha fazla önem kazanmıştır. Günümüzde su kaynaklarına yönelik tehditler artmaktadır. Bu nedenle ulusal ve sınır aşan su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi küresel ve bölgesel güvenlik için stratejik bir öneme sahiptir.
Su kaynaklarının yeni güvenlik paradigması içindeki yerine bakarken konuyu iklim değişikliği ile birlikte ele almamız gerekir. İklim değişikliği ve sonuçları birçok ülke tarafından öncelikli ulusal güvenlik sorunu olarak kabul edilmektedir. İklim krizi öncelikli olarak bir su krizidir ve su güvenliği de bir ulusal güvenlik sorunudur. İklim değişikliğinin oluşturacağı güvenlik riskleri aşağıda sıralanmıştır.
İklim Değişikliği sonucunda Su Güvenliği riski artar:
Artan sıcaklıklar, kuraklık, sel ve deniz seviyesindeki yükselme gibi olaylar su kaynaklarını olumsuz etkileyebilir. Bu durum, su kaynaklarına erişimde ve kullanımında belirsizliği artırarak güvenlik riskleri oluşturabilir.
Sosyal ve Ekonomik Güvenlik riski başlar:
Su kaynakları, toplulukların ve ülkelerin sosyal ve ekonomik güvenliği için temel bir rol oynar. Su sıkıntısı, tarım, enerji üretimi, endüstri ve içme suyu temini gibi alanlarda sürdürülebilir kalkınmayı tehdit edebilir. Bu da sosyal ve ekonomik istikrarsızlıklara yol açabilir.
Uluslararası İlişkilerde gerilimler ve Jeopolitik Güvenlik riskleri yaratır:
Su kaynakları, ülkeler arasında çatışma ve işbirliği konularında önemli bir rol oynar. Ortak su havzaları, su kaynaklarının paylaşımı konusunda potansiyel gerginliklere yol açabilir. Su kaynaklarına erişim konusundaki rekabet, uluslararası ilişkileri etkileyebilir ve bölgesel güvenlik dinamiklerini şekillendirebilir.
İnsan Güvenliği ve Su Hakkı riski oluşturur:
Su, temel bir insan hakkı olarak kabul edilmekte ve bu hakkın korunması, toplulukların güvenliğini doğrudan etkilemektedir. Su kaynaklarına adil ve eşit erişim, insan güvenliğini sağlama ve toplulukları koruma açısından önemlidir.
Bu nedenlerle, su kaynakları artık klasik güvenlik paradigmasının ötesinde, geniş bir perspektifte ele alınmaktadır. Su güvenliği, ulusal ve uluslararası düzeyde stratejik bir öncelik haline gelmiş ve güvenlik politikalarında daha fazla yer bulmuştur.
Su Savaşları Riski Var mı?
Su savaşları, gelecekte oluşacak düşük seviyeli sıcak çatışmaların bir kısmına konu olabilir, Ancak bu çatışmaların birçoğunun sadece su kaynaklarıyla ve doğrudan ilgili olacağını söylemek çok kolay olmayacaktır.
Çünkü; Su kaynaklarına erişim konusundaki gerilimler, bölgesel ve uluslararası çatışmalara neden olabilir, ancak bunlar genellikle birçok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bir su savaşının su ile ilgili sorunların çözümü konusunda kalıcı bir çözüm oluşturabileceğini iddia etmek kolay değildir. Ancak buna rağmen dünyanın gelişmekte olan gerilimli bölgelerinde su kaynakları üzerinden aşağıda verilen çatışma ve güvenlik risklerinin oluşması potansiyeli bulunmaktadır;
1. Bölgesel ve Uluslararası Gerilimler: Sınır aşan su havzalarını paylaşan ülkeler arasında su kaynaklarına erişim konusundaki rekabet, bölgesel ve uluslararası gerilimlere yol açabilir. Bu durum, su kaynaklarının stratejik bir değer taşımasından kaynaklanabilir.
2. İklim Değişikliği ile Artan Risk: İklim değişikliği, su kaynakları üzerindeki baskıları artırabilir. Kuraklık, sel ve deniz seviyesindeki yükselme gibi olaylar, su kaynaklarına erişimde zorluklara neden olarak çatışmaları tetikleyebilir.
3. Toplumsal İstikrarsızlık: Su kaynaklarındaki sıkıntılar, toplumların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmalarına neden olabilir. Bu durum, içsel toplumsal istikrarsızlıkları ve çatışmaları tetikleyebilir.
4. Refah Kaybı ve Göç: Su kaynaklarındaki azalma, tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde faaliyet gösteren toplulukların refahını olumsuz etkileyebilir. Bu durum, göç dalgalarını tetikleyebilir ve su kaynaklarına erişim konusunda rekabeti artırabilir.
5. Altyapı ve Kaynak Yönetimi Sorunları: Su altyapısı eksikliği, su kaynaklarının etkili bir şekilde yönetilememesi ve adaletsiz su kaynakları dağılımı, çatışma potansiyelini artırabilir. Bu durum, yerel ve bölgesel düzeyde güvenlik sorunlarına yol açabilir.
6. Uluslararası İlişkilerde Çatışma: Sınır aşan su kaynaklarını paylaşan ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar, su kaynaklarına yönelik çatışmalara yol açabilir. Diplomatik müzakerelerin ve işbirliğinin eksikliği, bu tür çatışmaların artmasına neden olabilir.
Bu risklere karşı, sürdürülebilir su yönetimi, bölgesel işbirliği, suyun faydalarından yararlanma ve adil bir şekilde tahsisi ve iklim değişikliğine uyum gibi önlemler alınarak sudan kaynaklanabilecek gerilimler azaltılabilir ve potansiyel çatışmaların önüne geçilebilir.
COP 28’in Su ile ilgili sonuçları
COP 28’i, iklim değişikliği önlemleri ve su ilişkisi kapsamında ele aldığımızda, COP 28 in daha önceki BM Çerçeve Sözleşmesi-Hükümetlerarası iklim değişikliği panellerine nazaran su konusunu daha ön plana çıkardığı görüldü.
Örneğin Küresel Durum değerlendirmesi sonucunun önsözünde su sistemleri ve su ile ilgili ekosistemlerin kritik rolü vurgulandı. Ayrıca COP 28 in Küresel Uyum Hedefinde, iklim değişikliğine adaptasyonun merkezinde suyun yer aldığı kabul edildi. Bunları su farkındalığının uluslararası konferanslara yansıyan bazı ileri adımları olarak değerlendirmek mümkün. Ancak bu konuda çok daha hızlı ve etkili adımlara ihtiyaç olduğu da BM’nin birçok raporunda yer almaktadır.