Site İçi Arama

strateji

Amerikalıların Ayak Basamadığı Tek Deniz Olan Karadeniz'den ABD'nin Beklentileri Nedir?

Doğu Avrupa'da muhtemel bir Rus ilerlemesini durdurmak için müttefikleri bir araya getiren, bölgeye az da olsa Amerikan askeri yığan Washington, henüz istediği gibi bir donanma gücünü Karadeniz bağlamında inşa edememiştir.

Karadeniz'de Güvenlik Sorunu Var mı?

ABD; onlarca yıldır kendi çıkarlarını inşa etmek için Karadeniz'e kıyısı bulunan Türkiye, Romanya, Bulgaristan ve bir ölçüde Ukrayna ve Gürcistan gibi müttefiklerine ve ortaklarına dayanan bir Karadeniz politikasını gütme eğiliminde olmuştur. Bununla birlikte, her ne kadar Karadeniz bölgesinin çevresi çok sayıda savaş ve çatışmaya şahit olmuşsa da, bu bölge Amerikan dış politika stratejisinde Soğuk Savaş dinamikleri içerisinde güvenlik bağlamında ikincil önemde görülmeye devam edilmiştir. Bu durum, Rusya’nın Karadeniz’deki hakimiyetini yeniden inşaya dönük revizyonist güç politikaları önünde Amerikan gücünün zayıf kalmasına yol açtığı iddialarının dillendirilmesine neden olmuştur. 

Nitekim, 2008 yılında Abhazya ve 2014 yılında Kırım topraklarını kendi nüfuz alanı ilan eden Moskova; 24 Şubat 2022 tarihinde başlattığı Rusya-Ukrayna Savaşı’yla birlikte, Karadeniz’de revizyonist politikasından taviz vermeyeceğini uluslararası kamuoyuna net bir şekilde ifade etmiştir. Dolayısıyla ABD Donanması'nın uluslararası deniz hukuku kapsamında istediği zaman erişemediği tek uluslararası su kütlesi olan Karadeniz’de Amerikan varlığının Türkiye üzerinden olmasa bile Bulgaristan ve Romanya üzerinden inşa edilmesi yönünde ABD’nin arayışlarının söz konusu olabileceği, bu yönde adımlar atılabileceği kanaatindeyim.

ABD bunu yaparken, müttefiklerinin ve ortaklarının güvenliğini sağlamayı bir manivela olarak kullanmak isteyebilir. Zira, Türkiye haricinde halihazırda Rusya karşısında Karadeniz’de kayda değer bir şekilde bayrak gösterebilecek yeterlilikte ve güç seviyesinde donanmaya sahip başka bir ülke bulunmamaktadır. Bir başka deyişle Amerika’nın yakın müttefiklerinin hem kendi hem de Amerikan çıkarlarını kendi kıyı şeritlerinin ötesinde ve deniz altında savunmak için yeterli kabiliyete sahip olmadıkları bir gerçeklik olarak ifade edilebilir. Öte yandan, son yıllarda ABD ile çakışan bir anlayışla hareket eden Türkiye’nin daha bağımsız bir dış politika rotası izleme gayretlerini dikkate alması halinde, Washington; Karadeniz bölgesinde jeopolitik açıdan daha aktif rol oynamak için yeni dinamikleri gündeme getirebilir.

2014 yılında Kırım topraklarının Rusya’ya bir anlamda katılmasıyla birlikte, Washington; karada Rus ilerlemesini durdurmak, Orta ve Doğu Avrupa’daki müttefiklerini korumak amacıyla bölgeye 20.000 civarında ilave asker göndermiş ve bölgede yerleşik güçler dâhil askeri güç sayısını 100.000 askere çıkarmıştı. Caydırıcılık amacıyla NATO’yu da etkili bir şekilde kullanan Biden yönetimi, örgütün Doğu Avrupa’daki varlığını neredeyse sekiz kat artırarak 40.000 kişilik bir askeri güce yükseltmesine ön ayak olduğu gibi İsveç ve Finlandiya’nın örgüte kabulüne yönelik açık bir destek vermiştir. Bununla birlikte Washington, henüz istediği gibi bir donanma gücünü Karadeniz bağlamında inşa edememiştir. 

Öte yandan ABD; Karadeniz’de Ruslarla doğrudan bir çatışma içine girme ihtimaline karşı tedbirli davranmaktadır. Nitekim, 2022 yılının ilk günlerinde Biden yönetimi; istihbarat bilgileri olası bir Rus müdahalesini kaçınılmaz olarak ortaya koyduğunda, Amerikan savaş gemilerini Rus işgali başlamadan Karadeniz’den çekme kararı almıştır. Böylece Washington Rus işgaline direnmesi için askeri malzeme ve istihbarat anlamında Ukrayna yönetimini ve ordusunu desteklese de, Rusya ile doğrudan askeri bir çatışmaya girmesine neden olacak senaryolardan kaçınmış, bu bağlamda Ukrayna’da bulunan Amerikan askeri eğitmenlerini de, kasıtlı ya da kaza sonucu hedef olmaları durumunda karşılık verilmesini gerektireceği için geri çekmiştir. 

Bu gerçekliğe rağmen Washington yönetimi; kendi kontrolünde Karadeniz’de bir müttefik deniz gücü oluşumuna rehberlik etme isteğiyle hareket edebilir. Bu kapsamda, Washington, Karadeniz’deki müttefiklerinin ve ortaklıklarının donanmalarının yetersizliğinden hareketle, Karadeniz’in tahıl başta olmak üzere artan ticari faaliyetleri ile enerji nakil hatlarına ev sahipliği yapması gibi küresel etkileri olan özelliği yanında Rusya'nın son yıllarda denizin göreceli huzurunu yok etme potansiyeline set çekme ihtiyacına vurgu yapılabilir. Karadeniz'in Batı toplumunun çıkarlarını koruyacak güvenilir ve sürekli bir müttefik donanmasına çeşitli nedenlerle ev sahipliği yapamaması, Rusya'nın bu denizin uluslararası sularda ticari deniz taşımacılığını engellemesine ya da aksatmasına, gerektiğinde abluka operasyonu potansiyelini devreye sokma tehdidiyle pazarlık yapmasına vb. kapı açabilmektedir. Bu durumda NATO dahil Batılı müttefikler açısından Rus Donanmasını Karadeniz’de dengeleme rolü öncelikle Türkiye'nin iradesine ve gücüne kalmaktadır. 

Karadeniz ABD açısından neden diğer denizlerden farklı bir denizdir?

1936 Montrö Sözleşmesi, Karadeniz'e kıyısı olmayan tüm devletler için geçerli olan erişim sınırlamalarını belirliyor. Uluslararası seyrüsefer için kullanılan ve transit geçiş ilkesine tabi olan diğer boğazların aksine Montrö Sözleşmesi, Karadeniz dışındaki ülkelerin Akdeniz'den Karadeniz'e Türk Boğazları yoluyla sokabilecekleri deniz gücünün büyüklüğünü belirliyor, ölçeğini sınırlayıcı bir rol oynuyor. Montrö, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait denizaltıların ve büyük gemilerin geçişini yasaklamasıyla başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelerin donanmalarının yine bir NATO üyesi ülke olan Türkiye tarafından sınırlandırılması sonucunu doğuruyor. Zira Montrö; Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin donanma varlığını toplam otuz bin tonla sınırlıyor. Ayrıca bu sözleşme herhangi bir donanma unsurunun Karadeniz’de bulunma süresini 21 veya daha az gün sayısıyla sınırlamaktadır. Esasında bu sınırlama, günümüz donanmaları ölçeğinde hiçbir şekilde Karadeniz’de savaşamama sonucunu doğurmaktadır. 

Örneğin ABD için Karadeniz’deki otuz bin ton sınırı sadece üç adet Arleigh Burke sınıfı destroyer veya tek bir San Antonio sınıfı amfibi nakliye gemisi anlamına geliyor. Pratikte ABD’nin Karadeniz'de bayrak göstermesi olanak dışı kalıyor. Bu nedenle ABD, Karadeniz'deki müttefik ve ortaklarının güvenilir bir savunma gücü oluşturmalarına yardımcı olma misyonunu dikte ettirecek birtakım yollara başvurmayı gerekli görebilir. Bu yolla Karadeniz’deki varlığını dolaylı yollardan ikame etmesi mümkün olabilir.

ABD; Romanya ve Bulgaristan’ın Karadeniz’de Birlikte ‘Müttefik Donanması’ İnşa Etmelerini Neden Empoze Ediyor?  

Şimdi olmasa bile yakın dönemde ABD; “geriden liderlik etme” (leading from behind) stratejisini temel alarak, müttefiklerinin ve ortaklarının deniz yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olabilir, hibe ve yardım anlaşmalarıyla Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin donanmalarında güç inşa sürecini başlatmak isteyebilir. ABD; Karadeniz'deki müttefiklerine ve ortaklarına denizaltı, mayın temizleme, helikopter ve insansız hava aracı kabiliyetli su üstü gemilerini verebilir. Ayrıca bu ülkelerin deniz alanı farkındalığı ve su üstü, deniz altı ve havadan deniz devriyesi alanlarındaki kabiliyet eksikliklerine yönelik çözümler geliştirebilir. Washington, yakın zamanda hizmet dışı bırakılan bazı muharip gemilerini ve/veya yeni fırkateynlerden birkaçını (Constellation sınıfı fırkateynler olabilir) savunma yardımı olarak bu ülkelere tahsis edebilir.

NATO’nun Türkiye haricindeki Karadeniz’e kıyısı olan iki üyesi, Bulgaristan ve Romanya’nın açık deniz caydırıcılık ve savunma kabiliyetlerine duyduğu ihtiyacın karşılanması için bu ülkelerin Karadeniz’deki konvansiyonel su üstü savaş gemilerinin sayısını artırmaya yönelik Avrupa Birliği ve ABD ortaklaşa yatırım yapmayı değerlendirebilir. Karadeniz'de su üstü muharip gemilerinin inşası ve operasyonlarının arttırılması için bu iki ülkenin donanmalara maliyet azaltma ve maliyet paylaşımı için yardım yapılabilir. Böylelikle, ihtiyaç duyulan su üstü gemilerinin ve denizaltıların Montrö Sözleşmesi sınırlamalarına takılmaksızın, Karadeniz'deki müttefik deniz gücünün mevcudiyetini ve birlikte çalışabilirliğini en az bu iki NATO müttefiki için artırmak olası hale gelebilir.

Tüm bunların devamında ABD; Karadeniz’de artan NATO varlığından yararlanmak suretiyle, Karadeniz’de ittifak üyesi ülkelerin Rusları caydırıcı mahiyette ortak tatbikatlar yapmalarına öncülük edebilir. Böylece Karadeniz ülkelerinin ABD Donanması olmadan da birlikte tatbikat, eğitim ve operasyon yapma yönünde bir güç birliğine gitmeleri, ilerde buna Ukrayna ve Gürcistan’ın da dahil edilmesiyle birlikte, gerektiğinde Türkiye’nin içinde olmadığı bir Müttefik Donanması, Karadeniz’de dolaylı yollardan Amerikan çıkarlarına hizmet etmeye başlayabilir. 

Daha güvenli bir Karadeniz'in şekillendirilmesinde Türkiye'nin rolü olabilir mi?

Karadeniz'de seyrüsefer hakkının garantörü ve NATO'nun Karadeniz'deki en büyük donanmaya sahip müttefiki olarak Türkiye, Karadeniz'de düzenin korunması ve caydırıcılığın sürdürülmesi açısından her zaman kritik öneme sahip bir ülke konumundadır. Bu nedenle Karadeniz’de Türkiye’nin dahil olmadığı bir oluşumun hayat bulması neredeyse olası değildir.

Türkiye’nin Karadeniz’de ‘daha güçlü bir NATO’ için adım atması beklentisi vardır. Bu yönde sesler yükselmektedir. Adeta Türkiye buna zorlanmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin yeni amiral gemisi TCG Anadolu ile Karadeniz'in uluslararası sularında, müttefik deniz operasyonlarına öncülük etmesi gerektiği söylenmektedir. Bunun, müttefik Karadeniz donanmasının Ruslara karşı caydırıcılığında yeni bir dönemi başlatmak için mükemmel bir yol olarak gösterilmektedir. Bunu yapmak için Türkiye’nin ilaveten NATO’dan yetki almasına ihtiyaç bulunmadığı, Karadeniz’deki doğal varlığının bunu yapmak için Türkiye’ye gereken oynama alanını tanıdığı ifade edilmektedir. Karadeniz açık denizleri kapsayacak kadar büyük olmasa da, münhasır ekonomik bölge (MEB) suları uluslararası sulardır ve yabancı devletlerin gemileri seyrüsefer ve uçuş özgürlüğüne sahiptir, bu da Türkiye'nin ve tüm Karadeniz ülkelerinin MEB'lerinin ötesine yelken açmalarına, uçuş operasyonları ve canlı ateş tatbikatları yapmalarına olanak tanıdığı bir gerçeklik olarak ortaya konmaktadır. Bu tür operasyonlar Türkiye'nin Romanya ve Bulgaristan ile deniz işbirliğini liman koruma ve mayınla mücadele operasyonlarının ötesine taşıması için bir sıçrama tahtası olabileceğine vurgu yapılmaktadır. İkili ve çok taraflı olarak bu müttefiklere ait müttefik donanmasının, Rus donanmasına karşı birlikte ortaklaşa kararlılık sergileyebileceği bir opsiyon olarak tartışılmaktadır.

Bütün bu yeni açılımları NATO adına Karadeniz’e kıyısı olan müttefiklerin yapabilmesi için Türk donanma gücünün devreye sokulması gerekiyor. Büyüyen denizaltı filosu da dahil olmak üzere pek çok kabiliyete sahip olan Türk donanmasının şimdiye kadarki operasyonlarının, Rusya'nın işgal operasyonlarını engellemek için kullanılmadığı, Moskova’ya karşı caydırıcılığı şekillendirmek ya da Karadeniz'in uluslararası sularındaki müttefik çıkarlarını ve seyrüsefer hakkını (tahıl koridoru ihtiyacı dahil) savunmak için kullanılmadığının altı çiziliyor. Özellikle tahıl koridoru bağlamındaki diplomatik çabalar Karadeniz’deki ticaretin serbest akışını sağlamakta başarısız oldukça, NATO, daha geniş anlamda Batı ve nüfuslarını beslemek için Ukrayna tahılına ve gıdasına ‘bağımlı olan ülkeler’ Karadeniz'de seyrüsefer hakkını yeniden tesis edecek yeni yolları hayata geçirmek için Türkiye'nin eline bakmakta olduğu iddiası gündeme getiriliyor. Bir yönüyle, Türkiye elini taşın altına koymak istemediği için Karadeniz’de uluslararası ticaret ve güvenlik bağlamındaki sorunlardan Ankara'nın sorumlu olduğu ima ediliyor. 

Esasında Ankara; Batı dünyasının beklentilerini tam karşılamaktan uzak bir dış politika izliyor görüntüsü veriyor. Türkiye, Rusya-karşıtı cepheye katılmamakla birlikte Rus işgaline en başından itibaren karşı çıktığını ilan etmişti. Ukrayna’ya hayati derecede önemli olan ve sahada ciddi etki doğuran insansız hava araçları sağlaması ise Batı dünyası açısından kritik bir yardım olarak görülmüştü. Ayrıca Ankara’nın çatışmaların başlamasının hemen ardından Montrö Antlaşması’ndan doğan haklarını kullanarak Boğazları savaşan devletlerin muharip gemilerine kapatmayı ilan etmesi de Biden yönetimi tarafından olumlu karşılanmış, böylece Rusya’nın Karadeniz’de batırılan gemilerinin yerine diğer limanlarından deniz gücü transfer etmesine engel olunacağı düşünülmüştü. Türkiye’nin çatışmanın iki tarafıyla da görüşebilecek şekilde kendini konumlandıran bir politika izlemesi, çatışmaların müzakereler yoluyla barışçıl çözümü ve olası krizlerin hafifletilmesi konusunda Ankara’nın oynayabileceği rolün çerçevesinin ne denli değerli olduğunu göstermişti. Bununla ilişkili olarak gerek Ukrayna’nın tahıl ihracatı yapması için Karadeniz’de bir koridor açmaya yönelik görüşmelerin Türkiye’nin arabuluculuğunda yapılması, gerekse ABD ve Rusya arasında nükleer silahların kullanımı ve mahkûm değişimleri görüşmelerinin gizli bir şekilde Ankara’da gerçekleşmesi gibi bir dizi gelişme; ABD öncülüğünde Karadeniz bağlamındaki müttefik donanma gücünün inşası ve Ruslara karşı kullanımı konusunda Türkiye’nin görmezden gelinemeyeceği gerçeğinin iyice gün yüzüne çıkması sonucunu doğurmuştur. 

Bununla beraber Türkiye’nin Batı ülkeleriyle Karadeniz, bilhassa Montrö özelinde dengeli ve gerektiğinde sınırlayıcı bir siyaset izlemesi, ABD’nin Türk Boğazlarından güç projeksiyonu yapmasına, deniz yoluyla Ukrayna’ya askeri yardım ulaştırmasına bir engel olarak görülüyor. Bu manada Türkiye çeşitli platformlarda Batı başkentlerinin temsilcileri tarafından bolca eleştiriliyor ancak Montrö dengesine sadık kalan Türkiye’nin kararlılığı karşısından alternatif yollara başvurmaktan başka çarelerinin olmadığının bilinciyle hareket etmek durumunda kalıyorlar.

Bu çerçevede Montrö’nün dolaylı yollardan aşılması çabalarına rastlanıyor. Örneğin ABD ve Yunanistan; Kuzey Ege’de yer alan Alexandroupoli limanının Ukrayna’ya askeri yardım amacıyla kullanılması konusunda işbirliğine gittiklerini ilan etmişlerdir. ABD’de Ankara’yı “güvenilmez” ve “düşmanca” bir aktör olarak değerlendirenler tarafından Karadeniz’e sıkıntısız bir erişim için bir çözüm olarak sunulan bu girişim, Ankara tarafında ise Boğazları bypass ederek Türkiye’nin jeostratejik önemini azaltma ve Türkiye’nin problemli ilişkilere sahip olduğu iki NATO müttefikinin kendisini çevreleme politikası olarak şüphelere ve Türk yetkililerin eleştirilerine yol açmıştır. Bu alternatif rotanın hayata geçirilmesine rağmen yine de Türkiye, Montrö’ye sıkı sıkıya bağlı kalma yönündeki ısrarlı tutumunu korumaya devam etmiştir.

Sonuç

Bugüne kadar Karadeniz bağlamındaki tartışmalara ve Türk Boğazları üzerinden Ukrayna’ya kuvvet aktarımı için Ankara’nın Montrö politikasını esnetme isteklerine bakıldığında, ABD'nin çıkarlarını korumak için Karadeniz'de deniz gücü projeksiyonuna ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır. En azından Washington ve müttefiklerinin böyle bir iddiası vardır. Burada ‘Ukrayna’ya deniz yoluyla yardım’ kartı oynanırken, Türkiye’nin aynı zamanda Rus gemilerinin de boğazlardan geçerek Karadeniz’e erişiminin halihazırda engellenmekte olduğu bilinçli bir şekilde göz ardı edilmekte, gündem dışı tutulmaktadır. 

Nihayetinde Türkiye, Montrö dengesine göre hareket etmek suretiyle, Batı dünyası ile Rusya arasında bitaraf bir tutum sergilemeye devam etmektedir. Ankara’nın bu hesaplı Karadeniz politikası, İkinci Dünya Savaşı şartlarında bile taviz verilmeyen yaklaşık bir asırlık geçmişi olan Montrö Sözleşmesiyle uyumlu seyretmektedir. Bu sözleşmenin hilafına Karadeniz’in uluslararası sularında bayrak göstermek, seyir serbestliğinden istifade etmek, uluslararası ticaretin kesintiye uğramasına engel olmak benzeri ‘masum’ söylemlerin arkasında yatan Karadeniz’de Amerikan hegemonyasını inşa etme politikasına karşı Türkiye’nin dikkatli olması gerektiği çok açıktır. Bu manada dolaylı strateji izleyen, Karadeniz’e kıyısı olan iki NATO müttefiki Bulgaristan ve Romanya’ya geriden liderlik etme yöntemiyle destek vermek isteyen ABD ve Avrupa ülkelerinin Karadeniz limanlarında savaş gemisi inşa yeteneklerini artırma yönünde atabilecekleri olası adımlar, Karadeniz’de suların bulanmasına ve Rusya’nın da Karadeniz’de donanmasını misliyle büyütme yönünde adımlar atması sonucunu doğurabilecektir. Bu nedenle Türkiye, mevcut denge siyasetini korurken, olası gelişmelere karşı uyanık olmanın yanı sıra Bulgaristan ve Romanya yönetimleri ile yakın temasını korumak suretiyle, Amerika’nın empoze ettiği ‘Karadeniz Müttefik Donanması’ inşa sürecinin beraberinde getireceği olası risk ve tehlikelerin farkında olmalarını sağlamanın bir yolunu bulmalıdır.

Kaynakça

Özgür Tüfekçi, Fevzi Kırbaşoğlu, “Karadeniz: 2022 Gelişmeleri Işığında Bölgesel Değerlendirmeler” içinde Murat Ülgül, “ABD’nin Karadeniz Politikası, 2022: Amerikan İstisnacılığı Üzerinden Bir Okuma”, s.386-406, Karadeniz Teknik Üniversitesi Yayınları, 2023.

https://www.mfa.gov.tr/no_-156_-turkiye--amerika-birlesik-devletleri-stratejik-mekanizma-diyalogu-hakkinda-ortak-aciklama.tr.mfa

Gavin Clough, “To fend off Russia in the Black Sea, the US and NATO need to help boost Allies’ naval power”, Atlantic Council, 10 Ocak 2024,  https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/to-fend-off-russia-in-the-black-sea-the-us-and-nato-need-to-help-boost-allies-naval-power/

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 12.01.2024
  • Süre : 5 dk
  • 1414 kez okundu

Google Ads