Site İçi Arama

strateji

Dikkat, Gıda Güvencesi Riski Artıyor!

Rusya ve Ukraya Savaşıyor, Dünya Aç Kalıyor:

Rusya’nın Ukrayna’ya gerçekleştirdiği askeri işgal harekâtı sürüyor. Stratejistler ve uluslararası ilişkiler uzmanları  bu harekatın sonunda dünyanın yeni bir düzene doğru evrileceği konusunda büyük oranda hemfikirler.

Bundan sonra küresel oyunun yeniden kurulacağı, dünyadaki güç dengelerinin de bölgesel değişikliklerin olacağı, jeopolitiğin öneminin daha da artacağı, neoliberal sistemin büyüttüğü popülizm, mikro milliyetçilik gibi akımlar üzerinden yeni paylaşım savaşlarının gerçekleşeceği bir dünyada yaşayacağa benziyoruz.

Küresel güçler yeniden oluşacak düzende Su, Enerji ve Gıda jeopolitiği üzerinden yeni güç dengeleri oluşturma ve paylaşım hesaplarına ağırlık verecekler. Bu nedenle ülkeler, 21. yüzyılın başından bu yana daha da şekillenen  yeni enerji, gıda ve su jeopolitiği üzerinden oluşabilecek tehditleri yeniden gözden geçirecekler.

Bu çalışmaları yaparken özellikle küresel iklim değişikliğinin su, enerji, gıda ve çevre konusunda oluşturacağı ulusal güvenlik tehdidini de dikkate alacaklar.

Bu da birçok ülkede tehdit algılarını su, enerji ve gıda arz güvenliğinin sağlanması konusuna yönlendirecektir.

Ukrayna’daki Savaş Tarım Ürünleri Fiyatlarını Arttırdı:

Geçtiğimiz yıla göre Ocak ayında yüzde 35 daha yüksek gerçekleşen tarım ürünleri fiyatlarının Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonucu daha da artması bekleniyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küresel gıda fiyatlarının bitkisel yağlar ve süt ürünleri öncülüğünde şubatta tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığını bildirdi.

Verimli toprakları nedeniyle dünyanın tahıl ambarı olarak görülen Ukrayna'da buğday, mısır, arpa ve ayçiçeği gibi gıdaların üretim ve ihracatının düşmesinin gıda fiyatlarına çok olumsuz yansıyacağı tahmin ediliyor. Dünyanın önde gelen gübre üretici ülkelerden Rusya'nın işgal dolayısıyla uğradığı yaptırımlar sebebiyle küresel çapta tarımcılık faaliyetlerini vuracak kesintiler yapabileceği kaydediliyor.

Dünya Bankası geçtiğimiz ay yaptığı değerlendirmede Ukrayna'daki gelişmelerin en olumsuz etkileyebileceği ülkeler arasında buğday ve yağ ithalatını büyük oranda Rusya ve Ukrayna'dan yapan Mısır ve Mozambik'i öne çıkarmıştı. Mısır buğday ithalatının yüzde 80'nini Rusya'dan karşılıyor.

Türkiye de Riski Ülkeler Arasında:

İklim değişikliğinin etkileri dünyada olduğu gibi Türkiye’de de farklı coğrafyalarda değişiklik gösteriyor. Dünyada buğday tarımına elverişli toprakların yakın gelecekte daha Kuzey bölgelere kayacağına dair bilimsel öngörüler var. Öyle ki Kanada ve Rusya’nın yılın büyük kısmında donmuş bulunan tarıma uygun olmayan topraklarının orta gelecekte tahıl üretimine en uygun bölgeler olacağı düşünülüyor.

Türkiye iklim değişikliğine bağlı çevresel ve ekonomik kırılganlığı yüksek ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu’dan başlayan Akdeniz boyunca Ege’ye uzanan bölgelerde ve Orta Anadolu’da bölgesel kuraklıklar daha sık görülmeye başlandı. Bunun sonucu olarak üst üste bölgesel kuraklığın yaşandığı son iki yılda özellikle buğday üretiminde büyük düşüşler yaşandı. Önümüzdeki yıllarda kuraklık ve yağmur düzenindeki değişikliklere karşı koyamayarak kimi arazilerin üretim yapılabilir olmaktan çıkması durumunda sorun daha da artacaktır.

2000 yılından beri buğday ekim alanları takriben 9 milyon hektardan 7 milyon civarına indi. Önümüzdeki yıllarda, bazı bölgelerimizde sulama suyunda arz güvenliğinin sağlanabilmesinin daha zor olacağı açıkça görünüyor. Dahası fazla ve bilinçsiz su kullanımının toprak kimyasıyla ilişkili yol açtığı sorunlar yüzünden verimlilikte sorunlar yaşandığını da biliyoruz. Gübre kullanımının bilinçli ve kontrollü yapılmaması da süregiden sorun alanları arasında. Bu nedenlerle önümüzdeki yıllarda verimlilik artışı fazla olası değil

Toprak ve Su Gibi Stratejik Kaynaklarımızı Doğru Kullanmalıyız:

Diğer doğal kaynakların yanı sıra su ve toprak kaynaklarının stratejik öneminin arttığı ve bunların sürdürülebilir olarak kullanılmasının ulusal güvenlikle bağlantılı hale geldiği bir döneme girmiş bulunuyoruz.

Özetle su ve toprak kaynaklarımız stratejik kaynaklarımız olup bunların doğru kullanımına yönelik devlet politikalarının da önemi artmıştır. Bu kapsamda gıda arz güvenliğimiz devletin tarım politikaları temelinde ele alınarak tüm ilgili kurum ve paydaşları kapsayan bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemenin başlangıç döneminde devlet politikaları başat rol oynayacaktır. Çünkü doğrudan ya da dolaylı olarak ürün ve girdi fiyatlarını belirleyen devlet aynı zamanda farklı düzeylerdeki önlem ve yönlendirmeleriyle tarım sektörünü düzenleme kapasitesine sahip en önemli siyasi aktördür.

Ancak stratejik kaynakların doğru kullanımını sağlayacak olan devlet politikalarının öngörülebilir ve istikrarlı olması şarttır. Bunun aksi yıllardır yaşanan sarmal çevrimi ve kaotik bir yapıyı besler. Devlet politikaları fiyat belirlemenin ötesinde iklim değişikliğine karşı önlem alma ve politika geliştirmek için de büyük öneme sahiptir. İklim değişikliğinin yarattığı/yaratacağı değişiklikler karşısında üreticilerin dayanıklılığı bireysel çabalarla değil ancak kurumsal yönlendirmelerle mümkün olabilir.

Yenilenen Kurumsal Yapılara ve Yenilikçi Yönetim Anlayışına İhtiyacımız Var:

Ülkemizde bugüne değin kronikleşen bazı sorunlar, devletin sadece kurumsal çözüm önerilerinde bulunmasının ötesinde uygulamada bilfiil yol göstermesi hatta bazı bölgelerde birlikte üretim uygulamalarına girilmesini zorunlu kılıyor. Bu yaklaşım tarım sektöründe yeni bir açılımın güvencesi olarak algılanacaktır.

Uzmanlar iklim değişikliğinin tarıma olan etkilerinin önümüzdeki yıllarda şiddetlenerek artmaya devam edeceğini belirtiyor. Bu süreçte devletin bir an önce çiftçinin gücünü ve hareket kapasitesini artıracak yapısal düzenlemelere başlaması gerekiyor.

Sonuç olarak tarımda devlet politikalarına duyulan güvensizliğin sonucu olarak arz güvenliğinin riske girebileceğinin işaretleri alınmış durumda. Tarımda yaşanan güvensiz ve istikrarsız ortamın şekillenmesinde, yıllardır sürdürülen ulusal ve küresel sermaye ve piyasa güçlerinin tercihlerine ve çıkarlarına göre belirlenmiş bilinçli politikalar önemli bir rol oynadı.

Şimdi Rehabilitasyon ve Yapısal Dönüşüm Zamanı:

Son dönemde artan birçok ekonomik, jeopolitik ve meteorolojik tehditler, ülkemizde gıda güvencemizin sağlanabilmesinin önemini ve önceliğini daha net olarak ortaya koymuştur. Bu konuda radikal bir yapısal dönüşüme ihtiyacımız bulunmaktadır. Bunun için tarımsal üretim ve yönetim yapısı içinde yer alan tüm kamu kurumlarını, çiftçi örgütlenmelerini, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını, kooperatifleri, ziraat odalarını bütünleşik bir yönetim anlayışında toplayacak bir yeniden yapılanma stratejisi oluşturulmalıdır.

Bugün uygulanacak taban fiyatlar, destekleme alımları ve teşvikler ile   kısa dönemde çiftçinin arzulayabileceği bazı sonuçlar alınabilir. Ancak bu durum yılların birikimiyle oluşan karşı karşıya bulunduğumuz yapısal sorunları çözmeyecektir. Bunun için ilgili tüm kurum ve kuruluşların devletin yeni tarım politikalarına olan güveninin arttırılmasına yönelik yeni bir Gıda Güvencesi Doktrininin etrafında kenetlenmesi gerekmektedir. Bu da ancak tarımda akılcı, vizyoner ve radikal dönüşüme yönelik ulusal politikaya inanan siyasi bir irade tarafından gerçekleştirilebilir.

Sonuç:

Son dönemde çevremizde baş döndürücü bir hızla yaşanan gelişmeler ve Türkiye’nin jeopolitiği yeni dönemde yöneticilerin önüne yeni ve çok önemli ödevler koymaktadır.  Türkiye Cumhuriyeti olarak su, enerji, gıda ve çevre güvenliğimizi sağlamaya yönelik politikaları hızla uygulamaya geçirerek kırılganlıklarımızı azaltmak zorundayız.

Araştırmacı Yazar ve Akademisyen  Dursun YILDIZ
Araştırmacı Yazar ve Akademisyen Dursun YILDIZ
Tüm Makaleler

  • 14.03.2022
  • Süre : 6 dk
  • 1442 kez okundu

Google Ads