Gazze’de Son Dakika Senaryoları
Netanyahu kabinesindeki bazı aşırı sağcı üyelerin Gazze'nin yeniden işgalini istedikleri söylenebilir. Ancak bunların öncelikle bölgenin nüfustan arındırılması şartıyla bu işgal işine sıcak baktıkları biliniyor. Bu senaryo bazılarınca İsrail'in Gazze'deki güvenlik sorununa bir çözüm olarak ima edilmişti.
Gazze'de Son Durum Nedir?
Gazze'deki liderlik boşluğu bir Arap devleti ya da Filistinli bir aktör tarafından doldurulamazsa, o zaman Gazze’yi ne bekliyor olacak? Netanyahu Hükümeti, Gazze’ye yönelik olarak kısa süre önce yaptığı açıklamada bazı seçeneklerden bahsetmişti. Birincisi doğrudan yeniden işgaldi. İkincisi tampon bölge oluşturmaktı. Üçüncüsü ise Gazze’nin çevresi boyunca konuşlanma yoluyla İsrail güvenlik kontrolünün belirsiz bir süre için devam ettirilmesiydi. Esasında bu üç seçenekte birbiriyle ilişkili ve birbirinden bağımsız çözüm önerileri getirmiyordu. Tek ortak noktaları, Gazzelileri kendi başlarına bırakmamak, özgürlüklerini kısıtlayarak İsraillilerin güvenliğini sağlamayı ummaktı.
Mevcut koşullar altında, Netanyahu kabinesindeki bazı aşırı sağcı üyelerin Gazze'nin yeniden işgalini istedikleri söylenebilir. Ancak bunların öncelikle bölgenin nüfustan arındırılması şartıyla bu işgal işine sıcak baktıkları biliniyor. Bu senaryo bazılarınca İsrail'in Gazze'deki güvenlik sorununa bir çözüm olarak ima edilmişti. Filistinlilerin Gazze’den toplu göç ettirilmesi demek olacak bu çözüm tarzı, uluslararası camianın desteğini almaktan uzak, Tel Aviv güç politikasının dar bir bakış açısından öte bir şey olmayacaktır.
Her durumda savaş devam ederken Gazze’de geleceği yeniden inşa etme arayışları devam ediyor. Her biri birbiriyle ilişikli senaryoların bazılarına değinmenin, olası gelişmeleri okuyabilmek ve takip edebilmek açısından önemli olduğuna inanıyorum.
Senaryo 1: Gazze Şeridi’ni Arap Ülkeleri Ortak Gücünün Yönetmesi
Gazze'de "ertesi gün" için önerilerden biri, Arap ülkelerinin şeridi yönetmek üzere bir barış gücü göndermesi. Akıl yürütmeye göre Arapların hepsi kardeştir, dolayısıyla Arap rejimleri akrabalarıyla ilgilenmeye istekli olmasalar da hazırlıklı olmalıdırlar. En azından Batı haber medyasında Araplar için biçilen kumaş, görünürdeki yükümlülük kabaca bu şekilde ekranlara yansıyor. Ancak Arap rejimleri böyle bir iş için iştahlı olmadıklarının sinyallerini verdiler. Zaten Araplar da kendi aralarında farklı bölgesel çıkarları ve hedefleri nedeniyle bölünmüş durumdalar. Hiçbir Arap rejimi, İsrail güvenlik güçleriyle, Tel Aviv’le yıllarca mücadele eden, silahlı direnişle ayakta kalmaya çalışan Filistin halkının yönetilmesinin ne kadar zor olabileceğinin farkındalar. İsrail adına bir vekalet yönetime kimse yanaşmak istemiyor. Araplar hiçbir şekilde İsrail-Filistin çatışmasının bir parçası olma, Filistinliler ile İsrail arasında bir tampon olma, bu işin yükünü İsrail'in omuzlarından alma konusunda da isteksizler. Dolayısıyla bu yaklaşımdan, buradan bir çözüm beklenmiyor.
Senaryo 2: Abbas Yönetiminin Gazze’ye Yönetmesi
ABD de dahil olmak üzere Batılı ülkelerde daha fazla ilgi gören bir fikir, Filistin Yönetimi'nin Gazze'de Hamas'ın yerini almasıdır. Eski adıyla Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün, günümüz El Fetih’in liderliğinde bir yönetim öngörülüyor. 2006 yılında Hamas-El Fetih arasındaki mücadelede galip gelen Hamas, El Fetih yönetimini Gazze Şeridi dışına çıkarmıştı. O tarihten itibaren elinde sadece Batı Şeria (gerçekte Batı Şeria’nın da %18’i) kalan Mahmut Abbas yönetimi, dış yardımla Hamas’ın Gazze’den çıkarılmasını ve tüm Filistinlilerin yönetiminin kendisine verilmesini umuyordu.
Abbas yönetiminde bir Gazze’deki yeni düzenin nasıl işleyeceğini hayal etmek zor. İsrail işgali altındaki Batı Şeria'yı nominal olarak yöneten Filistin Yönetimi, İsrail ile FKÖ arasında 1993 yılında imzalanan Oslo anlaşmalarında öngörüldüğü üzere gelecekte kurulacak bir Filistin devletinin başı olmayı umuyordu. Ancak o tarihten günümüze yaşanan gelişmeler, Abbas yönetiminin tüm Filistinlilerin başına geçmesini, olası kurulacak devleti yönetmesi artık pek mümkün gözükmüyor. Zira FKÖ, Filistin halkının gözünde güvenilirliğini yitireli çok oldu. Filistinliler Abbas yönetimini, sözde gücü olan otoriteyi etkisiz, üstelik acımasız derecede otoriter, kötü niyetli ve hatta İsrail işgalinin bir kolu değilse bile kolaylaştırıcısı olarak El Fetih’i görüyorlar. Dolayısıyla Batı Şeria’da bile saygınlığı kalmayan Filistin Yönetiminin ilave olarak Gazze’de yönetime soyunması olası olmakla birlikte, günün sonunda 2005 şartlarından öte yeni bir durum getirmeyecek, mevcut duruma çözüm olmayacaktır.
Öte yandan Filistin Yönetimi liderlerinin kendileri de Gazze'yi yönetmekle ilgilenmediklerini söylediler. Filistin Yönetimi'nin ana gemisi FKÖ parçalanmış durumda ve daha popüler olan Hamas'la güç rekabetine ayak uydurmakta zorlanıyor. Eğer Filistin Yönetimi Batı Şeria'yı zar zor yönetebiliyorsa, halkın kendisine karşı daha da büyük bir düşmanlık besleyeceği Gazze'de, özellikle de İsrail'in emriyle yönetimi ele alırsa, Gazze’de ‘ertesi gün’ senaryosunda nasıl bir rol oynayabilecektir? Abbas’ın Gazze’de Gazze'de daha iyisini yapmasını, daha doğrusu yapabileceğini kimse beklemiyor.
Bazıları, Filistin Yönetimi'nin sadece göstermelik bir rol oynayacağını ve Gazze'nin şu anda hayatta kalma modunda olan bürokrasisinin halka hizmet sağlamak için devlet kurumlarını yönetebileceğini öne sürerek, Abbas yönetiminin alacağı bu destekle Gazze’de söz sahibi olabileceğini öngörüyorlar. Ancak Hamas'tan geriye kalanlardan yeşil ışık almadan Abbas’ın bu işe soyunur mu bilinmez. İsrail Hamas'ın askeri kolu olan Kassam Tugaylarını yok etmeyi başarsa bile (gelişmelere bakıldığında bu pek olası görünmüyor kanaatindeyim), Hamas sadece Kassam Tugayları demek değil. Gazze’de yaşayan Filistin halkının gözünde bu hareket militan bir örgütten çok daha fazlası demektir. Hamas 2006'dan bu yana Gazze'nin hükümetidir, önemli kurumlarda ve sivil toplumda varlığını sürdürmektedir ve önemli bir halk desteğine sahiptir. Filistinliler artık Hamas'ı İsrail'e karşı ulusal haklarını savunduğu için takdir ediyorlar, yaşanan bunca acı ve göz yaşına rağmen Hamas’la birlikte hareket ediyorlar. Hamas’ın 7 Ekim saldırısı sonrasında başlayan İsrail-Hamas çatışmasında İsrail sivilleri hedef alıyorken, Gazzelilerin can ve mal kaybıyla ödedikleri devasa bedele rağmen Hamas’ın İsrail'e bir darbe indirerek elde ettiği halk desteğini yadsımak, görmemezlikten gelmek, bu saldırının ortalama Filistinliye verdiği 'var olma' gücünü inkar etmek doğru olmaz.
İsrail, Hamas'ın tünel ağı, roket atma kabiliyeti ve üst düzey komuta yapısı da dahil olmak üzere askeri kapasitesini yok edemezse, Hamas'ın perde arkasından da olsa Gazze'yi kontrol etmeye devam etmesini kabul etmek zorunda kalabilir. İsrail'deki ruh hali göz önüne alındığında böyle bir senaryo İsrail açısından, Netanyahu gibi gözü dönmüşler açısından akıl almaz bir sonuç gibi görünüyor. Tel Aviv’in beklentileri şu an için ikinci plandadır. Zira Hamas; Filistinliler için bir umuttur. Gelecekleri Hamas’ın başarılarına bağlıdır. Şu an için Hamas’ın yerini alabilecek bir örgüt bulunmuyor. O yüzden Filistinlilerin gözünde Hamas’ın bir alternatifi bulunmuyor.
Senaryo 3: Gazze Şeridi’ni El Fetih Lideri Muhammed Dahlan’ın Yönetmesi
Amerikan liderliği, muhtemelen Hamas liderliğine karşı arayışını sürdürüyor. Bazıları daha önce Gazze’de bulunan, şimdilerde Abu Dabi'de yaşayan, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin yanı sıra ABD'nin de desteğini alan El Fetih'in komutanı Muhammed Dahlan'ın Gazze’de yönetimin başı olabileceğini empoze ediyorlar. Ancak Dahlan Gazzelilerin, genel manada Filistinlilerin yerel desteğinden yoksun olduğu için onun liderliğini empoze etmeye yönelik girişimler de ölü doğmuş oluyor. Bu arada ilginçtir, Dahlan da Gazze yönetimini alma konusunda isteksiz bir duruş sergiliyor, ilgilenmediğini belirtiyor.
Senaryo 4: Gazze’nin Nüfusça Seyreltilmesi, Çoğunluğunun Mısır’da Yaşamaya Mahkûm Edilmesi
Filistinlilerin Sürgüne Gönderilmesi de bir seçenek olarak hem masada tutuluyor. Daha doğrusu Netanyahu Hükümeti bunu Filistinlilere karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmaya devam ediyor.
Öte yandan Biden yönetiminin Filistinlileri Mısır'a itecek bir hamlenin, hatta İsrail'in Gazze'yi yeniden işgalinin kabul edilemez olduğu yönündeki son mesajları; İsrailli liderleri, sadece kamuoyu söylemlerinde de olsa, Gazze’nin tam işgaline yönelik senaryoları dillendirmek konusunda duraksatmış olabilir. Ancak yüz binlerce çaresiz ve panik halindeki Gazzeliyi sınırın ötesine itmesi durumunda ABD'nin İsrail'e aktif bir şekilde destek verip vermeyeceği açık bir soru olarak kalmaya devam ediyor. Mısır böyle bir mülteci akınına kesinlikle karşı çıkıyor: Mısır Yönetimi; topraklarında milyonlarca Filistinliye bakmak, onların İsrail'le mücadelesine, Gazze’ye geri dönüş için İsrail topraklarına sızma operasyonlarına ortak olmak istemiyor. Filistinliler yüzünden İsrail-Mısır çatışmasına kadar gidebilecek böylesi bir gelecek senaryosunda haklı olarak Mısır yer almaz. Ancak Mısır'ın böyle bir sürgünün gerçekleşmesi halinde milyonlarca Filistinlinin topraklarına girmesini engelleyip engellemeyeceği açık değil. Mısır sınırına akın akın gelen Filistinlilere Mısırlı askerlerin ateş açtığını düşünün. Binlerce ölü. İsrail’den sonra Mısır Yönetimi de Filistinlilerin ve Arap aleminin gözünde lanetlenmekten kurtulamayacaktır.
Gazze'ye komşu Arap devleti olarak Mısır; 1967 savaşına kadar Gazze'yi ve Sina Yarımadası'nı yönetiyordu. Ancak bu savaşta bu bölgeleri İsrail’e karşı kaybetti. Mısır sadece Sina Yarımadası’nı 1979'da İsrail'le yaptığı barış anlaşması sonucunda geri aldı. Ancak, örneğin Gazze’yi geri alması, Filistinlilerin yuvası bu topraklar üzerinde yeniden kontrol kurması yönündeki her türlü öneriyi reddettiği biliniyor. Sisi yönetimi; Gazze'nin kontrolünü ele geçirmenin, Filistinlilerin kendisini İsrail'in halefi bir işgalci olarak göreceği ve Mısır’ın bölgedeki varlığına aktif olarak direneceği için Gazze’deki şartların 1967 öncesinden çok daha büyük bir zorluk teşkil edeceğinin farkındadır.
Gazzelilerin ikinci bir kitlesel sürgüne mahkûm edilmesi bugünlerde konuşuluyor. Her ne kadar geçici ateşkes ilan edildi. Ancak kalıcı barış gelmeden İsrail Ordusunun Gazze’de Filistinlileri rahat bırakması, Hamas varken savaşa son vermesi olası gözükmüyor. Bu durumda Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden çıkarılması, istenmese de İsrail ve destekçisi ABD tarafından gündemde tutuluyor. İsrail'in kuruluşuna yol açan 1948 savaşı sırasında Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesine atıfta bulunan bir terim olan "ikinci nakba" kabul görebilecek bir şey değildir.
Bazı İsrailli liderler tarafından Filistinlilerin sürgüne gönderilmesi fikri, açıkça bir tehdit unsuru olarak Gazze’de yaşam mücadelesi vermekte olan Filistin Halkına zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor. Filistinliler bunu şüphesiz bir nakba ya da "felaket" olarak nitelendiriyor. Bu felaket sadece Filistinlilerin yer değiştirmesiyle sonuçlanmayacak, bilakis çok büyük bir öfke ve nefret dalgasının İsrail’e karşı yükselmesine, sonu gelmez çatışmaların devam etmesine yol açacaktır. Gittikleri ülkelerde anavatanlarının özlemiyle, İsrail nefretiyle yaşayacak Gazzeli Filistinlileri kontrol etmek hiçbir Arap devleti için mümkün olamayacaktır. Bu sürgün faturası illaki İsrail’e kesileceğinden, bu seçenek sağduyulu İsrailli liderler tarafından masanın dışında tutulmaya özen gösteriliyor.
Senaryo 5: Gazze’de İnsani Dramın Devam Etmesi
Yukarıdaki senaryolara bakıldığında, Gazze için "ertesi gün" giderek daha korkunç bir senaryoya dönüşecek gibi görünüyor. Gidişata bakıldığında, gerçekleşmesi beklenen en olası senaryo, Birleşmiş Milletler ve diğer insani yardım kuruluşlarının yakıt, gıda, su ve ilaç gibi temel ihtiyaçları karşıladığı, Gazzelilerin çoğunun yerlerinden edildiği ancak Gazze Şeridi’nde yaşamlarını zor şartlar altında da olsa sürdürdüğü bir ortamın tesis edilmesidir. Bu senaryoda İsrail, tüm Gazze’de kontrolü ele geçirdikten sonra, muhtemelen uzun bir süre boyunca, Gazze’yi kim yönetecekse, o yönetimle kol kola ‘güvenlik’ boyutlu varlığını İsrail askerlerinin Gazze’de sürdürmeye devam etmesi olacaktır. Bu senaryoda, Tel Aviv Gazze topraklarına elektrik ve su vermekten de sorumlu olacaktır.
Senaryo 6: En Kötü Senaryo: Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’dan Filistinlilerin Sürülmesi
Bazı gözlemciler ise en kötü senaryoyu (Filistinlilerin Gazze'den sürülmesi ve İsrail'in yeniden işgale başlaması) bir adım daha ileri götürüyor. Onlara göre İsrail, Hamas'ı yenilgiye uğratıp Filistinlileri Gazze'den çıkarmakla kalmayacağı, bir sonraki adımda aynı şeyi Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de yapacağını belirtiyorlar. Hamas saldırısının Tel Aviv’e bu altın fırsatı verdiğini iddia ediyorlar. İsrail’in tam güvenliği için bunu yapması gerektiğine inanan çok sayıda gözü dönmüş senarist de var. Gem vurulmamış fikirlerini bol bol etrafa saçıyorlar.
Bu kapsamda İsrail, Gazze’de Hamas’ın işini bitirdikten sonra kuzeye dönüp Lübnan'daki Hizbullah'a saldırma seçeneğini devreye sokabilir. Hatta İsrail bunun sonucunda ABD'yi İran'la bir savaşa sürükleyecek kadar ileri gidebilir. Netanyahu zaten yıllardır İran'a yönelik bir Amerikan saldırısı için Washington’u ikna etmeye çalışıyordu. Ama şimdiye kadar bu boşuna bir uğraş olmuştu. Bununla birlikte 7 Ekim saldırısı, İsrail'in güvenlik duygusunu patlattı. Herşeye güvenlik paradigmasından bakma eğilimi Tel Aviv’de güçlendi. Başka türlü bakanların sesi çıkmıyor, çıkamıyor. İran’la veya bölgesel bir savaşa girmekten kaçınan Biden yönetimi bile İsrail açısından bölgesel bir ölüm kalım savaşının ortaya çıkması halinde, bu azgın müttefikini açıkta bırakmanın imkânsız olduğunu düşünebilir. İsrail karşıtlarını bombalamakta Netanyahu, Biden’ı kendisi için en yakın müttefik olarak yanında görebilir.
İsrail'in bu yolu seçmesi ya da Hizbullah ve İran'ın "direniş ekseni" olarak güvenilirliklerini kaybetme korkusuyla İsrail'e saldırmaya karar vermeleri halinde ortaya çıkacak büyük çaplı bir savaş, bölgeyi iyice karıştırabilir. Bu savaşın kazananları ve kaybedenleri olmasa da, Netanyahu’nun ısrarla altını çizdiği gibi, Ortadoğu’da haritaların değişmesini beraberinde getirebilir, sınırların yeniden çizilmesini tetikleyebilir.
Senaryo 7: Gazze’de Kalıcı Barışın Tesis Edilmesi
Gazze için ‘ertesi gün’ kapsamında, izlenebilecek başka bir yol var mı? Evet, mutlaka var. Bu da en insani olan, olması gereken yoldur.
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara 4 günlüğüne verilen insani ara, hepimiz için, Filistinliler ve Netanyahu inanmayacak belki ama, kendisi ve İsrail için de devreye sokulacak yeni bir senaryo umut olabilir. Her ne kadar İsrail, insani aranın ardından Gazze'ye saldırılarını sürdüreceğini açıklasa da bu geçici ateşkesın, yeni umutların yeşermesine zemin olabileceğine inanıyorum.
İsrail Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, "Tüm rehinelerin ailelerine güvence vermek istiyorum: Durmayacağız, rehineleri geri almak ve caydırıcılığı yeniden tesis etmek için Gazze'deki çabaları ve 'askerî harekâtı' yeniden başlatacağız.” dese de, çatışmalar durduktan sonra tekrar İsrail Ordusunu harekete geçirmenin zorluğunu o da biliyor. Görünür bir dönemde Hamas’ın tüm İsrailli rehineleri serbest bırakacağı anlaşılıyor. Bunun karşılığında ortaya çıkacak yumuşama ortamında, Gazze için ‘ertesi gün’ senaryolarında daha insani şeyler konuşulabilir.
Hamas, İsrail’e karşı askeri operasyonları kalıcı bir insani ara için durduracağını açıklayabilir. İsrailli esirleri koşulsuz olmasa da zaman içinde serbest bırakabilir. Bu şartlar altında İsrail Gazze'ye yardımların ulaştırılmasının önündeki blokajını kaldırabilir. Belki de İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinlileri peyder pey serbest bırakabilir. Buna benzer insani adımlar, yeni müzakerelerin önünü açabilir, kademeli olarak taraflar arasında kalıcı ateşkese doğru ilerleme sağlanabilir.
Bu senaryonun önündeki en büyük engel İsrail Hükümetidir. Halihazırda İsrail’in ateşkesi reddettiğini söylüyor olmasıdır. Tel Aviv’in rehinelerin büyük ölçüde serbest bırakılmasından ve Hamas'a karşı askeri bir zafer gibi gösterilebilecek bir şeyden önce ateşkesi kabul etmesi pek olası değil. Ancak aynı zamanda Gazze çıkmazından çıkış için siyasi bir ufuk sunulması halinde İsrail'in de dar hesapları değişebilir, ufku genişleyebilir.
Böyle bir siyasi ufuk var, ancak rehinelerin serbest bırakılması ve insani bir duraklama daha fazla diplomasi için alan yaratmadıkça bu senaryonun gerçekleşmesi pek olası gelmiyor. Anlaşıldığı kadarıyla, İsrail beklentilerinin büyük bir oranda karşılanması halinde, bu senaryonun gerçekleşmesine sıcak bakmayacaktır. Hamas'ın mutlak yenilgisini en önemli önceliği haline getiren İsrail, en çok ihtiyaç duyduğu ve değer verdiği şeyi gözden kaçırıyor.
Zira İsrail, kendi topraklarında 7 Ekim’den itibaren güvenlik duygusunu kaybetti. Güvensiz bir ortamda kimse yaşam sürmek istemez. Bu gidişle İsrail topraklarında İsrail Ordusunun İsrail halkını güven içinde yaşatması zor görünüyor. Bu psikolojik üstünlük Hamas’a, daha genel manada Filistinlilere geçti. Filistinliler iki toplum arasında düşmanlık devam ettiği müddetçe, 7 Ekim’den daha büyük saldırıları gün gelir tekrar yapacaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu tür bir tehdit karşıda olduğu müddetçe İsrail kendini güvende hissetmeyecek, İsrail halkının bir kısmı İsrail topraklarını terk etme durumunda kalabilecektir. Bunu herhalde Tel Aviv istemez. Bu güvenlik duygusu, karşı tarafa güven duyulmadığı müddetçe tesis edilemez. Güvenlik ikilemi aşılamaz.
Dolayısıyla Netanyahu Hükümeti sağduyuyu kenara bırakıp sadece elindeki çekiçle Gazze’deki masum Filistinlileri teker teker öldürmek suretiyle İsrail halkı için güvenliği tesis edebileceği yanılsamasıyla daha fazla devam edemez. Bu sadece terörü besleyen, İsrail’e huzur getirmeyecek, Filistinlilerin neferini ve öfkesini artıracak bir askeri eylem olmaktan öteye hiçbir şeye ve hatta İsrail’in güvenliğine de hizmet etmeyecek, beyhude bir hareket olacaktır. Tabii ki halihazırda gözü dünmüş Netanyahu bu kadar sağduyulu düşünebilme noktasından oldukça uzakta bir yerlerde, başı kesilmiş tavuk gibi sağa sola saldırma derdindedir. Umarım ikinci gününde olduğumuz ‘insani ara’ dönemi, İsrail açısından Gazze için ‘ertesi gün’ senaryolarında sağduyulu seçeneklerin hayata geçirilebilmesi için bir başlangıç noktası teşkil eder.
Sonuç
Gazze’de ‘ertesi gün’, ancak İsrail’de güvenlik duygusunun yeniden tesis edilmesi halinde olası gözüküyor kanaatindeyim.
İsrail’in olduğu kadar Gazze toprakları da normalleşmek durumundadır. Orada da güvenlik duygusunun yeniden tesis edilmesine ihtiyaç var. İsrailli bir çocuk kadar Filistinli bir çocuğun da güvenle okula gitmeye, arkadaşlarıyla oynamaya, akşam evinde huzurla karnını doyurmaya, rahat bir yatakta uyumaya ihtiyacı var. Tüm bunlar insani şeyler. İnsan olmanın gereğidir. Yahudi kadar Filistinli Arap da seçilmiş bir insandır. İnsan olmak bu duyguyu taşımayı gerektirir.
Bugüne kadar İsrail’in Filistinlilere karşı ezici bir güç kullanmasının, Tel Aviv’de barış ve güvenlik yanılsaması yarattığı söylenebilir. Ancak yaşananlar bunun hiç de doğru olmadığını gösteriyor. Bu sert güç politikalarıyla, devlet şiddetiyle, hatta devlet terörüyle İsrail’in güvenlik inşa etmesi mümkün gözükmüyor. Kalıcı bir temelde daha fazla güvenlik sağlamanın en iyi yolu, İsrail-Filistin çatışmasının çözümünü merkeze koymaktır. İsrail'in normalleşme anlaşmaları veya başka bir mekanizma yoluyla daha geniş bir perspektifte barışı inşa etmek için adım atması gerekir. Tel Aviv şu veya bu şekilde uzlaşmaya yönelmelidir. Kalıcı bir barış için Filistinlilerin de insan olduğunu Netanyahu Hükümetinin görmesi gerekiyor.
Bunun için de öncelikle İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşimler ve Filistin devletinin kurulması konusunda, kendisine göre büyük tavizler vermesini zorunlu görüyorum. Esasında bunlar taviz değil, aynı coğrafyada birlikte yaşam sürmek için gereken zorunlu bir adımdır. Belki Netanyahu hükümetinin ya da benzer düşünen herhangi bir halefinin bu barışın inşası senaryosunu kabul etmesi pek olası değildir denebilir. Ancak, kalıcı barış için kalplerin değişmesi gerekiyor. Kalpleri değişecek İsrailli yöneticilerin kalıcı çözümler için samimi adımlar atması söz konusu olabilir. Öncesinde, taşlaşmış kalpleriyle ne İsrail halkına ne de Filistinlilere huzur ve barış getirebilecek bir adımın atılması olası gözükmüyor.
Her şeye rağmen kalıcı bir barış için umudumu koruyorum.
Kaynakça
Joost Hiltermann, “No Exit From Gaza”, Foreign Affairs, November 22, 2023. https://www.foreignaffairs.com/israel/no-exit-gaza-hiltermann
Audrey Kurth Cronin, “Hamas’s Asymmetric Advantage”, Foreign Affairs, November 22, 2023. https://www.foreignaffairs.com/israel/hamas-asymmetric-advantage-gaza-cronin