Türkiye; Çin, Rusya ve Batı gibi Geleneksel Güçlere Rağmen Afrika’da Nüfuzunu Arttırıyor
Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri başlangıçta ekonomi ve ticaretten ziyade yumuşak güç unsurlarını (insani yardım, eğitim ve kültürel girişimler) harekete geçirmesiyle birlikte ivme kazanmaya başladı. Zaman içinde daha noktasal operasyonlarda Türkiye boy gösterdi, iddialı etki biçimlerini devreye soktu ve bunlar her bir ülkeyle ortaklığın kilit unsurları haline getirdi.
54 ülkeli Afrika Kıt’ası, Kadim Batı Emperyalizmine Karşı Mücadele Veriyor
Türkiye, Sudan ve Gazze'deki çatışmalarda birbirine benzeyen tutumlar sergilemesi nedeniyle son dönemde Mısır'la yakınlaşma yoluna gitmeyi gerekli gördü. Ankara aynı zamanda iki bölgesel rakip olan Fas ve Cezayir ile ilişkilerini de ustalıkla yürütüyor. Sahel ve Afrika Boynuzu'nda Türkiye, Moskova ve Wagner grubundan daha az sorunlu ve eski sömürgeci güçlerden daha popüler olarak algılanıyor. Tüm bunlar Türkiye'nin pragmatist bir politika anlayışıyla Afrika'da hareket edeceğini ve Afrika’daki tüm ülkelerle olmasa da büyük bir çoğunluğuyla stratejik bir ortak olma iradesini korumaya devam edeceğini gösteriyor.
Afrika, uluslararası sistem içerisinde etkinliği her geçen yıl artmakta olan, küresel sahnede ağırlığı giderek artan bir aktör olma yolunda ilerliyor. Bu Kıta’nın barındırdığı ekonomik ve ticari potansiyel ile jeopolitik ağırlığı, Türkiye dahil birçok ülkeyi ve yatırımcıyı Afrika’ya çekiyor.
Türkiye de son yıllarda Afrika Kıtası’yla ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmek için çok boyutlu bir dış politika takip ediyor. Ankara’nın Afrika’yı dış politika önceliklerinden biri haline getirdiği gözlerden kaçmıyor. Afrika bağlamında çok boyutluluğu öne çıkaran bir politika izliyor. Türkiye, “Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler" ilkesi çerçevesinde ve karşılıklı yarar temelinde Afrika ülkeleriyle temaslarını yürütüyor. Bu bakış açısı etrafında şekillenen başta siyasi ilişkiler olmak üzere ticaret, yatırımlar, kültürel projeler, güvenlik ve askeri işbirliği ve kalkınma projeleri gibi birçok alanda hızla ilerleme kaydediliyor.
Ankara’nın Afrika Ülkeleriyle İlişkileri Artan İvmesini Sürdürüyor
Türkiye, Kıtayla ilişkilerinin güçlendirilmesini teminen tüm Afrika ülkelerinde temsilcilikler açmaya önem veriyor. Halihazırda 44 Afrika ülkesinde büyükelçiliği bulunan Türkiye, “büyükelçilik bulunmayan Afrika ülkesi kalmayacak” ilkesiyle hareket ediyor. Büyükelçiliklerin yanı sıra TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı), AFAD (İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı), Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Anadolu Ajansı, Türk Hava Yolları gibi kurumlar da kıtadaki faaliyetlerin ve temasların bir parçası olarak hareket ediyorlar. Bu bağlamda Afrika Kıtasıyla toplam ticaretini 50 milyar doların üzerine çıkarmayı hedefleyen Türkiye, her bir Afrika ülkesiyle ikili ekonomik ilişkileri katlanarak geliştirme arayışını sürdürüyor. 45 Afrika ülkesinde inşaat projeleri üstlenen Türk müteahhitlik firmalarının iş hacmi hızla büyüyerek, 100 milyar dolar hedefine yaklaşıyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin Afrika ile işbirliğine yönelik çok yönlü yaklaşımı meyvelerini vermeye devam ediyor. Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminde Afrika ülkeleriyle diplomatik ilişkilerini aktif bir şekilde geliştirmeye çalışıyor. Erdoğan, 2 Mart 2024 tarihinde Antalya Diplomasi Forumu'nda Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmut ile bir araya gelerek her ortamda Afrika ülkeleriyle siyasi, askeri, ekonomi, ticari, kültürel ilişkileri öne çıkarma isteğini proaktif bir şekilde gösteriyor, her fırsatı değerlendiriyor. Afrika’nın Türkiye’nin odağında olduğunu perçinleyecek adımlar atıyor.
Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerine baktığımızda, 2005 yılı civarında Türkiye-Afrika ilişkilerinin derinleşmeye başladığına şahit oluyoruz. Bu derinleşme, küresel jeopolitiğin ortaya çıkardığı fırsatları Ankara’nın kararlı ve uzun vadeli bir politika ekseninde değerlendirmek istemesinin yanında Türk ekonomisinin 2000'li yılların ortalarından itibaren büyüme eğilimine girmesinin de etkisi bulunuyor.
Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri başlangıçta ekonomi ve ticaretten ziyade yumuşak güç unsurlarını (insani yardım, eğitim ve kültürel girişimler) harekete geçirmesiyle birlikte ivme kazanmaya başladı. Zaman içinde daha noktasal operasyonlarda Türkiye boy gösterdi, iddialı etki biçimlerini devreye soktu ve bunlar her bir ülkeyle ortaklığın kilit unsurları haline getirdi. Örneğin 2011 yılında Türkiye, Somali'de yaşanan yıkıcı kıtlık sırasında bu ülkeye en önde yardım ulaştıran ülke olarak hayati bir rol oynadı. 2017'de Mogadişu'da denizaşırı büyük bir askeri eğitim tesisi, TÜRKSOM (1) Askeri Eğitim Kampını kurdu. 2019 yılında Mısır ve Rusya tarafından doğrudan desteklenen General Halife Hafter'e Türkiye, özellikle Rusya ile iyi ilişkilerine rağmen, taraf oldu ve Trablus yönetimini sahada siyasi ve askerî boyutta destekleyerek Libya iç savaşına müdahale etmekten geri kalmadı. Türkiye’nin şüphesiz Libya ile tarihi bağları bu politikasında belirleyici olmuş olsa da Afrika ülkelerine verilen sinyal, Türkiye’nin Batı ülkeleri için değil Rusya ve Çin'e karşı da kıtada alternatif bir yaklaşım geliştirebileceğinin kanıtı olarak okundu.
Türkiye-Afrika ilişkileri, Ankara'nın iddialı ve çok yönlü uzun vadeli stratejisi sayesinde hızla gelişiyor. Türkiye, nüfuzunu genişletmek için hükümet organları, özel sektör firmaları ve inanç temelli gruplar da dahil olmak üzere çok çeşitli aktörlerle ilişki kuruyor. Resmi diplomatik çabalarını yoğunlaştırıyor: Afrika'da 2002 yılında 12 olan Türk büyükelçiliği sayısı bugün 44'e ulaşmıştır. Ankara ayrıca kültürel programlar, iş konseyleri ve kıta genelinde geniş bir uçuş ağı başlattı; Türk Hava Yolları şu anda 60'tan fazla Afrika noktasına uçuyor.
Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle temaslarında izlediği strateji, bir yönüyle Çin’inkine benziyor. Pekin gibi Ankara da bu ülkelerin egemenliklerine saygı duyduğunu vurguluyor ve her bir ülkeyi ortağı olarak gördüğünü hissettirerek ilişkilerini kurguluyor. Özellikle de Batı ülkelerinin bu kıtayla bağlantılı emperyalizm tabanlı siyasi tarih geçmişine sahip olmayan Türkiye, Afrika ülkeleri tarafından kendileriyle ‘eşit’ ilişki kurabilecekleri bir ülke olarak görülüyor kanaatindeyim. Ayrıca bu bağlamda, Türk insanının taşıdığı geleneksel Müslüman kimliğinin yanında Batı ülkeleri gibi sömürgeci bir geçmişinin de olmaması, Ankara’nın elini yükseltmek için iyi bir zemin sunuyor, benzersiz bir güç olarak Afrika kıtasında kabul görmesine yol açıyor inancındayım. Yine bu ülkelere birtakım siyasi koşullar dayatmaktan kaçınan bir Türkiye resmi, bu politikanın önündeki yumuşak yolun her daim açık kalmasına hizmet ettiğini değerlendiriyorum. Ayrıca Afrika ülkeleri için geliştirilen Türk mali yardım modeli de Ankara için ikili ilişkilerde bir avantaj sunuyor. Finansman sınırlı olsa da, hibelerin iki taraflı planlar çerçevesinde müzakere edilmesi, ağır siyasi taleplerle gelen uluslararası kurumlardan gelen yardımlara karşın Türkiye’nin sunduğu olanaklar bu ülkeler için cazip bir alternatif oluşturuyor.
Türkiye, Afrika’da Savunma Alanında da Güçlü Bir Ortaklık İnşa Ediyor
Büyük denizci Barbaros 1516 yılında Cezayir’den İspanyollara çıkararak, Afrika’yı sömürgecilere karşı koruyan bir duruş sergilemiştir. Bu tarihten itibaren Afrika’da üsler kurmaya başlayan Osmanlı, etkisini ve bağlantılarını Kuzey Afrika ve Afrika Boynuzu ekseninde geliştirmiştir. Şimdilerde Osmanlı’dan kalan bu mirasın üzerine eklemlemeler yapma yönünde ilerlemek istediği anlaşılan Ankara; artık Nijerya ve Senegal gibi Batı Afrika ve Sahel ülkeleriyle ilişkilerini genişletiyor ve güçlendiriyor.
Son yirmi yılda Türkiye ile Afrika arasındaki ticaret 5,4 milyar dolardan 2022 yılında 40 milyar doların üzerine çıkmıştır. Tüketim mallarından kültürel ürünlere, eczacılık ürünlerinden inşaat hizmetlerine kadar Türk ürün ve hizmetleri, kaliteleri ve rekabetçi fiyatları sayesinde Afrika pazarlarına önemli bir giriş yapmaktadır. Nijer ve Çad örneklerinde görüldüğü üzere, yeni nesil temel askeri eğitim uçağı olan Hürkuş’un silahlı versiyonu yanında silahlı insansız hava aracı paketlerini (uçak, hedefleme podu, silah ve mühimmat) Afrika ülkelerinin hizmetine sunan Türkiye, bu ülkelerin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamada ve teröristle mücadele yanlarında olduğun gösteren yetenekleri sunabilecek kapasitesinden yararlanmalarını sağlıyor.
Bu kapsamda Türkiye’nin, Afrika'nın değişen güvenlik ortamında kilit bir aktör haline gelmekte olduğunu iddia edebiliriz. Halihazırda Kuzey Afrika ve Afrika Boynuzu'nda önemli bir varlık gösteren Ankara; Etiyopya, Gana, Kenya, Nijerya, Çad ve Ruanda da dahil olmak üzere Batı ve Doğu Afrika ülkeleriyle savunma antlaşmaları imzalama başarısını göstermiştir. Antlaşmaların ayrıntıları, kapsamı, güvenlik hükümleri ve teknik destekten askeri eğitime kadar bazı değişiklikler gösterse de, çoğunlukla silah ve mühimmat satışına ilişkin hükümlere yer verdiğini biliniyor.
Gelişen Türk savunma sanayii meyvelerini Afrika’da da veriyor. 2023 yılında Türkiye'nin savunma ve havacılık ihracatı yüzde 27 oranında artarak 5,5 milyar dolarla rekor seviyeye ulaşarak, Türk insanı için bir gurur vesilesi olmaya devam ediyor. 2024 yılında da savunma ürünleri satışında Türkiye’nin sergilediği büyümenin hızlanması bekleniyor. Türkiye, halihazırda Atak, TB2, Anka, Aksungur, Akıncı ve yakın gelecekte Hürkuş, Hürjet gibi rekabetçi hava araçlarıyla ve bunlarla birlikte sunabileceği hedefleme podları, sensörler, elektronik harp yetenekleri yanında bilhassa modern mühimmatı da bu hava araçlarını alan ülkelerin kullanımına sunabilmesi gibi üçüncü dünya ülkeleri için bir ’ilaç’ vazifesi gören önemli faktörler sayesinde Ankara silah sanayisinde küresel ve kayda değer bir oyuncu haline geliyor. Bu ivme ve yükselişin devam edeceğine inanıyorum.
Özellikle Afrika ülkeleri için Türk savunma ürünlerinin pek çok avantajı var. Türkiye’nin teröristle mücadelede etkinlikle kullanmakta olduğu bu ürünler, aynı zamanda Azerbaycan, Libya, Suriye ve son olarak Ukrayna'da sahada test edilmiş, operasyonel yetkinliklerini kanıtlamış olmalarının yanı sıra bu ürünler uygun fiyatlı ve teknik açıdan güvenilir bulunuyor. Yine Batı'nın aksine Türkiye bu yardımı yönetişim ya da insan hakları taahhütlerine bağlı kılmadan sunabildiğinden, çoğunlukla Türk savunma ürünleri tercih edilen bir meta haline geliyor.
Togo, Nijer, Nijerya veya Somali gibi isyancı hareketlerle karşı karşıya olan, kaynakları yetersiz ordulara ve sınırlarında sorun yaşayan ülkeler için Türkiye'nin insansız hava araçları ve terörle mücadelede sahip olduğu uzmanlığı özellikle muhatap olduğu ülkeler yönüyle değerli bulunuyor. Ankara'nın Afrika'nın güvenlik ortamındaki artan öneminin bir başka işareti de Somali, Sudan ve Eritre ile ortaklıklar da dâhil olmak üzere Akdeniz, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ndeki yeni denizcilik girişimlerinin öne çıkan varlığı da dikkat çeken bir gelişme olarak yorumlanıyor.
Sonuç
Kısmen ABD ve özellikle de AB ülkelerinin aksine Türkiye’nin Afrika ülkelerini rahatsız eden emperyalist bir geçmişi bulunmuyor. Ankara, tutarlı bir Afrika politikası tasarlayabilecek bir konumdayken, AB’nin bu kıtayla ilişkilerinin giderek zorlaşacağını ve ABD'nin de kıtadaki girişimlerinin çoğunlukla akamete uğramaya devam edeceğini değerlendiriyorum. Bu gerçeklik, Çin ve Rusya’nın yanında muhtemelen Türkiye’nin de Afrika ülkeleriyle arasında inşa etmekte olduğu köprünün giderek daha da sağlamlaşması için bir fırsat sunduğu kanaatini taşıyorum.
Jeopolitik kaygılar, ekonomik çıkarlar ve ticaret dinamikleri de dahil olmak üzere Türkiye’nin bölgesel çıkarları göz önüne alındığında, Ankara’nın Afrika ile ilişkilerinin öncelikli olmaya devam etmesi gerekiyor. Burada yakalanan fırsat penceresinin sonuna kadar açılabilmesinde sayısız fayda görüyorum. Zira Afrika ülkeleri perspektifinden bakıldığında Ankara; bu ülkelerin savunma yeteneklerini inşa etmelerinde, ekonomik ve ticari faydalara erişebilmelerinde fırsatlar sunmaya devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye ile ilişki demek, kazan-kazan anlamına geliyor.
Ziya Paşa’nın "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde." deyişiyle işaret ettiği üzere de, Afrika ülkeleri Türkiye’nin kendileriyle ilişki geliştirme kapasitesini, son yıllarda sergilediği örneklerle birlikte yaşayarak görüyorlar. Bu nedenle yakın dönemde daha fazla Afrika ülkesinin Türk savunma teçhizatı ve uzmanlığına başvurmasına tanıklık edeceğimizi söylemek gerekiyor. Afrika ülkeleriyle güvenlik ve savunma alanlarındaki işbirliğinin Türkiye-Afrika ilişkilerinin genişlemesine yol açmasını bekliyorum. Bunun da Ankara'yı Afrika'nın güvenlik meselelerine daha fazla angaje olmasına, hatta bazı durumlarda belirleyici bir aktör haline gelmesine yol açacaktır inancını taşıyorum.
Türkiye'nin kıtadaki çeşitli çatışmalara yönelik tutumu da dahil olmak üzere Afrika ile nasıl bir ilişki kuracağı, giderek bölünen bir uluslararası düzenin karmaşıklıklarını yönetmeye çalışan bir orta güç olan Ankara'nın küresel çıkarlarına bağlı olarak gelişme potansiyelini koruyor. Gerektiğinde Batı dünyası ile Afrika’da nüfuz yarışı içinde olmaktan çekinmeyen bir Türkiye var. Örneğin, Nijer'de AB ülkeleri ve ABD bu ülkedeki askeri yönetimle ilişkilerini askıya alırken, Anka burada bir askeri üs kurmaya giden cesaretli bir duruş sergiliyor. Hatta Erdoğan, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun bu ülkeye müdahale etme niyetinin kabul edilemez olduğunu ifade ederek Türkiye’yi Afrika ülkelerine rağmen aktif bir rol üstlenme noktasına taşıyor. Ankara ayrıca Sudan ihtilafında kendisini bir arabulucu olarak konumlandırmayı da başarmak suretiyle, Afrika dinamiklerine hakim bir pozisyonda yer alma becerisini göstermiştir.
Özetle Türkiye Afrika'da önemli bir güvenlik oyuncusu haline geldi. Ankara, Afrika'yı dış politika önceliklerinden biri haline getirdi. Afrika ülkeleri arasındaki ticaret ve işbirliği hızla arttırdı. Bu güçlü bağlar eninde sonunda Batı'nın Afrika'daki stratejisiyle çatışabilme riskini taşışa da, Afrika bağlamında Türkiye proaktif bir politika izlemeye devam edeceğini değerlendiriyorum, bunun gerekli olduğuna da inanıyorum. En nihayetinde bu politika Türkiye’nin yıldızını; sadece Afrika'nın özlemlerinin destekçisi olarak değil, aynı zamanda Çin, Rusya ve Batı ülkeleri gibi geleneksel güçlere karşı da parlatmaya devam ediyor.
Dipnotlar
(1) TURKSOM Askerî Eğitim Üssü (Somalice: Xerada TURKSOM), Somali'nin başkenti Mogadişu'da bulunan bir askerî eğitim üssüdür. Üs, Eylül 2017 tarihinde açılmış olup Türkiye'nin Somali Silahlı Kuvvetleri subay ve astsubaylarını Somali Silahlı Kuvvetleri'nin kendini sürdürebilecek bir orduya dönüştürmek için eğitmeye ve hazırlamaya çalıştığı "Afrika Kartalı" olarak adlandırılan hükûmetler arası görev gücünün ana merkezi olarak hizmet vermektedir. Bu üs, Türkiye'nin en büyük denizaşırı askeri tesisi olarak hizmet vermektedir.
Kaynakça
Türk Dışişleri Başkanlığı İnternet Sayfası, Türkiye-Afrika İlişkileri Başlığı, https://www.mfa.gov.tr/turkiye-afrika-iliskileri.tr.mfa
Sine Özkaraşahin, “Turkey’s approach to Africa can shed light on NATO’s future engagement on the continent”, Atlantic Council, 20 Aralık 2023, https://www.atlanticcouncil.org/blogs/turkeysource/turkeys-approach-to-africa-can-shed-light-on-natos-future-engagement-on-the-continent/
Teresa Nogueira Pinto, “Turkey’s push for influence in Africa is working”, GIS, 9 Nisan 2024, https://www.gisreportsonline.com/r/turkey-influence-africa/