Site İçi Arama

siyaset

27 Mayıs

Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam cezaları onaylanır. Celal Bayar 65 yaşın üstünde olduğu için infaz edilmez. Diğerleri maalesef hakkın rahmetine kavuştular. Tarihimizde acı bir gündür idam günleri.

Demirkırat Belgeseli:

Canım gerçekten çok sıkkın olduğunda internette bir film bulup izlemek iyi geliyor. Bazen de bir belgesel buluyorum, ilgimi çekerse sonuna kadar izliyorum.

Geçenlerde 32. gün yapımı rahmetli Mehmet Ali Birand'ın Demirkırat belgesel serisini izlemiştim.

Önce Atatürk zamanından dikkatimi çeken bir olayı aktarayım.

1930'lu yıllarda ikinci demokrasi denemesi olan Serbest Fırka denemesi de başarısız olmuş ve parti Atatürk'ün talimatıyla kapatılmış, öncesinde Atatürk'e suikast girişimine katılanlar asılmış, muhaliflerden kalanlar da mecburen tekrar Cumhuriyet Halk partisine katılmışlar. Muhaliflerden Aydın mebusu Adnan Menderes de Aydın Cumhuriyet Halk Partisi il merkezinde Aydın'a geziye gelmiş olan Atatürk'ü parti binasında bekliyor. Atatürk partiye uğramak istemiyor, halen daha muhaliflere kırgın, ama ısrarlar üzerine beş dakikalığına parti binasına uğramaya razı oluyor. Önceleri kahve bile içmek istememesine rağmen Menderes'in konuyu açması üzerine Atatürk ve Menderes çiftçilik üzerine uzun bir sohbete dalıyorlar. O beş dakika uğrayalım öyleyse diyen Atatürk 4 saat bir sohbet ediyor. Genç Adnan Menderes fikirlerini anlatabilmiş, Atatürk'ün gözüne girmiştir. Atatürk Menderes için çok akıllı bir genç aydın der.

Peki sonra ne olmuş da olaylar darbe yapılmasına kadar, Adnan Menderes'in idamına kadar uzanmıştı.

Kim neyi yanlış yapmış, nerede hata yapılmış?

Sanırım yanlışlıklar silsile halinde Atatürk sonrasında idareyi ele alan tüm kadroda, hepsinde. Çünkü hiçbirinde Atatürk'ün vizyonu yok.

Hepsi kendince, akılları erdiğince memleketin selameti için hizmet ettiğini düşünüyordu tabii, bu kesin, ama yine de vizyonları yetmiyordu demek ki.

Olaylara kısaca bir göz atalım.

İkinci dünya savaşı yılları, yeni yeni toparlanmaya başlayan ülke birden yokluk, hayat pahalılığı, kuyruklarla yeniden sancılı bir döneme giriyor.

Atatürk'ten sonra ikinci cumhurbaşkanlığını üstlenen İsmet İnönü adına milli şef dense de tek adam rejimi kurmuş, belki de zorunda kalmış, her türlü kararı kendisi alıyor. Ülkeyi dünya savaşına girmekten kurtarmış, ama adeta savaşın ülkeye girmesine engel olamamıştı.

Yükselen muhalif sesler 1946 yılında artık Demokrat Partili yıllarla çok partili demokratik rejiminin tekrar denemesini zorunlu kılar. Başta çok hazzetmese de sonradan kabullenecek, hatta ülkeyi demokratik rejime kendisinin dönüştürdüğünü seçim meydanlarında beyan ederek kendi propagandasını yapmaktan da geri durmayacaktır.

Parti içi muhaliflerin başında da Adnan Menderes ve Fuat Köprülü vardır. Önce bunlar partiden ihraç edilir. İsmet İnönü'ye sert muhalif olan eski Başbakan Celal Bayar etrafında toplanan muhalif gurup, yani Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve yine sonradan partiden ihraç edilen Refik Koraltan birlikte Demokrat Partiyi kurarlar.

Partinin iki temel hedefinden biri ekonomide liberalizm, diğeri siyasette demokrasi. Vaatleri refah!

İnönü’nün Baskın Seçim ile Demokrat Partiyi Hazırlıksız Yakalamak İstemesi:

İşte siyaset çekişmesi daha o günlerde kirli yüzünü gösteriyor, İnönü'nün kurnazlık ederek bir yıl erken seçim hamlesi taraflar arasında ilk gerilim oluyor. 1946 yılı Temmuz ayında yapılacak genel seçime henüz Ocak ayında kurulmuş, dört aylık Demokrat parti katılmak zorunda, yoksa muhalif hareket başlamadan bitecek, ama henüz çok hazırlıksız. Demokrat Parti karşı hamle olarak Mayıs ayında yapılacak yerel seçimlerin boykot edilmesi çağrısında bulunuyor. Önlerinde iki seçim var, biri yerel seçimler, diğeri Temmuz ayındaki genel seçimler. Benim de doğum yerim olan Kandıralı Nihat Erim'in ünlü şal yazısı da, demokrasinin üzerine bir şal örtülüp tekrar eskisi gibi tek adam rejimine devam edelim anlamına geldiği için gerilimin artmasına katkı sağlar.

Küçücük kasabamız Kandıra'dan iki adet siyasi çıkmıştır, biri başbakanlık yapmış, Nihat Erim, diğeri de dışişleri bakanlığı yapan Turan Güneş. Mustafa Kandıralı'yı da unutmayalım tabii.

Ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için uğraşmak yerine kısır siyasi çekişmeler, asıl hata bu galiba, her iki partide de bakış açısı aynı, aslında farkları yok. İnönü kendince kurnazlık peşindeyken, Demokrat Parti de rahat durmamış, Mareşal Fevzi Çakmak'ı bile rekabete alet etmekten çekinmemiş.

1946 seçimlerinin neticesi başta kalmak için gözünü karartmış İnönü ve mevcut yönetimin hileli seçim sonuçları, açık oy, kapalı sayım skandalı.

Yıl 1950: Demokrat Parti İktidar Oluyor

1950 yılında yeni seçimde artık hazırlıklarını tamamlamış bir parti olarak katılacak DP, hileli seçim de yapılmayacak ve bu sefer netice farklı, seçilerek başa geçen Demokrat Parti.

İşte o anda bir tarafta kaybedilmiş bir seçim ve hüzün dolu Cumhuriyet Halk Partisi varken, diğer tarafta değişiklik arzusunun temsilcisi Demokrat Parti. Gücü eline geçirmenin tadını çıkartıyor.

İnönü pembe köşke döner, Celal Bayar genç Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü Cumhurbaşkanıdır artık, Adnan Menderes de yeni başbakan olur. Köprülü ve Koraltan hükümette görev alsa da Menderes'in ilk icraatı bu sefer Demokrat Parti içinde gerginlik yaratır, bunca zaman partinin derdini çekmiş olanlar kabineye girememiştir. İşte bakış açısı o günlerden sakat, bakanlık kavgaları. Onca hizmet ettim, artık bir bakanlık hakkım olmalı diyenler, sakat bakış açısı, menfaat kavgaları. Sonradan partililer kazanır mücadeleyi, bakanlıklara atanırlar.

İnönü zamanında Çankaya köşkünde olan iktidar gücü, Demokrat Parti döneminde başbakanlık müessesesine yani Adnan Menderes’e, artık iktidarın merkezi Çankaya yerine Ulus olmuştu. Halkla kucaklaşan Menderes'i herkes çok sevmişti.

Türkçe Ezan Konusu Orduyu Rahatsız Ediyor:

Bu durum parti içi ilk tartışmaya da vesile olur, bu sefer de Celal Bayar ile Menderes arasında çekişme başlar. Biri devlet adamı, diğeri politikacı. İlk çatlak da Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunabilmesine izin verilmesine dair kanun değişikliği ile su yüzüne çıkar.

Celal Bayar Atatürk'ün devrimlerini zamanında birlikte yapmış olmanın da etkisiyle başta kanunu onaylamaz, ama istifa mektubunu gönderen Adnan Menderes'in restini göremez ve ilk raundu Menderes kazanır. Bu durum orduda da ilk rahatsızlıkların başlamasına vesile olur. Çünkü ezanın Türkçe okunması Atatürk tarafından 1932 yılında getirilmiş bir kanun ile kabul edilmiş bir Atatürk reformudur.

Muhafazakarlardan bunu bir türlü kabul etmek istemeyen bir gurup olsa da, bunca yılda halkın geneli artık Türkçe ezana alışmıştır, bu konuyu durup dururken kaşımak ordunun hiç hoşuna gitmeyecektir. Ordu daha o günlerde kendini Atatürk reformlarının koruyucusu olarak görmektedir.

Bu arada İnönü de rahat durmuyor, köşkünde oturup artık emekli olarak sakin bir hayat yaşaması beklenirken, yine muhalefetin başı olarak sürekli icraatları eleştiriyor, Adnan Menderes'e sıkıntı çıkarıyordu. Karşı hamle olarak Menderes önce paralardan İnönü'nün resimlerini çıkarır, milli şefin beyaz trenini halka açar, Savarona'nın artık kullanılmaması kararını alır ve bir de devlet konser salonundaki İnönü'nün kullandığı kulaklığı kaldırtır. Maksat İnönü unutulsun. Diyorum ya, siyasi çekişmeler. Her iki taraf da diğerinden aşağı kalmıyor.

Nerede o Atatürk zamanındaki sanayi hamleleri, reformlar.

Muhalefete Düşen İnönü, Partisinde de Güç Kaybetmeye Başlıyor:

Cumhuriyet Halk Partisi içinde de İsmet paşaya muhalefet sesleri yükseliyor. Kasım Gülek İsmet Paşa'nın adayı Nihat Erim yerine başa seçiliyor. Artık reformcu parti çarıklı partiye dönüşecek, halkın partisi olamadık diyen Kasım Gülek CHP'yi dönüştürme sevdasına kapılacak. İnönü biraz da bu yüzden tekrar ipleri eline almak zorunda kalıyor.

Artık karşılıklı rekabet haline dönüşen her olay Kore savaşına gönderilen askerlerimiz konusunda da devam eder, Demokrat Parti Cumhuriyet Halk Partisi'nin ısrarına rağmen konuyu meclis onayını sunmaz ve askerlerimizi Kore'ye kendi kararıyla gönderir.

Kore'den zaferle dönülmesi Menderes için de bir kazançtır. Bir yandan da boğazlar ile Kars ve Ardahan'ı isteyen Sovyetlere karşı Türkiye'nin batıya yanaşması ve soğuk savaşta tarafını seçmesine bu başarı vesile olmuştur, Türkiye artık Yunanistan ile birlikte NATO'ya katılmıştır.

Adnan Menderes Amerikan yardımları ve sermayesi ile batı devletlerinin rüzgarını arkasına aldıkça artık bir güç zehirlenmesi yaşıyor. Önce kendi partisi içinden çıkmış parti içi muhalefetin kurduğu Millet Partisini kapattırır, ardından da kendine ezeli rakip olarak gördüğü Halk Partisinin mallarına el koymak için yasa çıkartır. Hepsi yaklaşan seçimler öncesinde siyasi çekişmeler ve rekabet hırsı.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar bile bu artık çok fazla oldu dese de Menderes'le ezan konusunda olduğu gibi bir kez daha karşı karşıya gelmek istememiş. Mecbur kalmış, yasayı onaylamış.

Olaylar böyle uzayıp gidiyor.

27 Mayıs Darbesine Gerekçe Olan Şeyler:

Evet, nedir Demokrat Parti'nin kabahati. Nasıl oldu da darbe yapıldı, gelin özetleyelim:

  • Öncelikle iktidar hırsı. Kısır siyaset çekişmeleri, bel altı vuruşlar
  • Seçimde kendisine oy vermeyen illeri cezalandırmak, mesela Kırşehir’in il iken ilçe yapılması, halkı kutuplaştırma
  • Demokrasi vaadi ile başa gelmişken şimdi çıkartılan birtakım yasalarla baskı rejimi kurulması ve ülkeyi parti devlete dönüştürme çabaları, radyonun bile Halk partiye kapatılması
  • Muhalefet lideri Kasım Gülek'in bile tutuklanması
  • Sert ve hırs dolu siyaset, iktidar gücünü kendi lehine kullanmak, basın yasakları
  • İdarenin elden çıkması ve çıkan 6-7 Eylül olayları, protestolar, İstanbul'da ortalığın harp yerine dönmesi
  • Atatürk zamanında kendi kaynakları ile ülke yönetilirken, Osmanlı'dan kalan borçlar ödenirken, tekrar borç alınması, üstelik Amerika'dan alınan borç paraların yanlış kullanılması
  • Popülist söylemler ve vaatler, popülist kaygılarla halka fazladan dağıtılan paralarla enflasyonun artması,
  • Plansız harcanan kaynaklar ve ülke ekonomisinin batırılması, tekrar yoksulluk ve yolsuzlukların baş göstermesi
  • Belki ezanın tekrar Arapça okunmasına vesile olunması,
  • Atatürk devrimlerine yeterince sahip çıkılmaması, devamının getirilmemesi
  • Tam bağımsızlık yerine ekonomik bağımlılık ile ülkenin batı devletleri ve Amerika'nın oyuncağı haline getirilmesi,
  • Ülkesini çok seviyor olmasına rağmen yeterince vizyon sahibi olamaması.
  • En büyük kabahat ise orduya bile el atmaya çalışmak. Menderes emir erlerine ve daha başka kısıtlamalarla orduda reform yapmak için kanun hazırlatmış, ama bu girişim başarısız olunca, hem kanunu geri çekmek zorunda kalmış, hem de mecburen bakanını görevden almıştı. Sonradan onca bakan değiştirecek, ama yine de bir türlü orduya el atamayacaktı. Tersine ordu idareye el atacaktı.

Olayların bu haddeye gelmesi neticesinde kışlalar kaynamaya başlamıştı, homurtular, kımıldamalar başlamıştı, İnönü ile bu derece çekişme orduda rahatsızlık yaratıyordu, ne de olsa İnönü eski bir askerdi, ordu gözünde komutandı. Ordu kendi içinde alt kadrolarda teşkilatlanmaya başlamıştı. Sonrasında bu alt kadro teşkilatı üst kademeleri de etkileyecek ve neticede darbe olacaktı.

İşte size 27 Mayıs 1960 tarihine kadar uzanan olayların özet gelişimi. Atladıklarım da olabilir.

Yassıada Yargılamaları ve İdamlar:

Yassıada yargılamaları ve milli birlik komitesi tarafından hakkında idam cezası verilenler: Celal Bayar ve Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Emin Kalafat, Agah Erozan, Ahmet Hamdi Sancar, Bahadır Dülger, Baha Akşit, İbrahim Kirazoğlu, Nusret Kirişçioğlu, Zeki Erataman, Osman Kavrakoğlu ve Rüştü Erdelhun.

Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam cezaları onaylanır. Celal Bayar 65 yaşın üstünde olduğu için infaz edilmez. Diğerleri maalesef hakkın rahmetine kavuştular. Tarihimizde acı bir gündür idam günleri.

Biz küçükken milli bayramdı 27 Mayıs. Kuleliye girdiğimde de darbelerin aslında ne olduğunun farkında değildim. 80 öncesi siyasi çatışmalar, sağ sol örgütler falan, onca yiten canlar, hepsi kesilmişti 12 Eylül ile. Bu memnuniyet vericiydi.

Komutanlarımız cumhuriyetin bekçilerisiniz diyorlardı. Aranızdan genelkurmay başkanları, belki cumhurbaşkanları çıkacak diyorlardı.

Darbe Kültürünün Yanlışlığı ve Az Gelişmişlik Sorunumuz:

Peki bu doğru bir yaklaşım mı? Ordu elinde silah var diye demokrasiye bir dakika demek hakkına sahip mi? Değil tabii ki. Yine de bu ülkede birden çok ordu darbesi oldu. Osmanlı zamanında bile yeniçeri ayaklanmaları yaşanmış, padişah bile boğmuşlar.

Yıllar sonra biraz daha bilinçlenip tarihimizi incelediğimde yapılan yanlışları daha iyi algılıyorum. Darbelere sonuna kadar karşıyım. Tek yol demokrasi ve özgürlük.

Benim için ne batı özentiliği ne bağnazlık.

Ben modern olmayı seviyorum, ama modern olmayı birçoklarından daha farklı anlıyorum. Mesela "Altın Gün" diye bir müzik grubu var, modern olmayı onların müziğindeki gibi seviyorum. Dilimizi çok seviyorum, Türk olduğum için gurur duyuyorum. Kardeş Türk ülkelerle birlikte güçlü olacağımıza inanıyorum, ülke yönetiminde ortak akla inanıyorum.

İnanç meselesi diye yazmıştım bir zamanlar, muhafazakâr Müslüman kesime ya da farklı diğer inançlara o yazıdaki gibi sadece saygı duyuyorum. Herkesin inancı kendine.

Tam bağımsızlığın sadece ekonomik bağımsızlık ile mümkün olabileceğine inanıyorum.

Bunu becerebilmek için ihtiyacımız olan emeğe saygı duyuyorum, üretimin, kendi markalarımızın çıkartılarak diğer zengin ülkeler gibi pazarlamasının refah için tek yol olduğunu düşünüyorum.

Haksızlıklara, adaletsizliğe, eylemsizliğe, farkında olmamaya, sorumsuz olmaya, yolsuzluklara göz yummaya, hayal dünyasında yaşamaya, pragmatik davranmaya, fanatik taraftarlığa karşı çıkıyorum.

Çatışmaya, karşılıklı düelloya, fay hatlarını kaşıyarak, dini duyguları sömürerek toplumu ayrıştırmaya, toplumu kutuplaştırmaya karşı çıkıyorum.

Liyakatsiz ve beceriksiz kadrolara, eğitimsiz insanlara, çevremizi kirletmemize, emeklilerimize yeterince saygı duymamamıza üzülüyorum.

Kısır çekişmeleri bırakıp önümüze bakmamız lazım diye düşünüyorum, çok çalışmalıyız, doğru dürüst uzun vadeli planlar yapıp bu ülkeyi çağdaş ülkeler seviyesine çıkartmalıyız.

Eskiler çok hatalar yapmışlar, biz de aynı hataları yapmayalım. Birbirimize saygıyla, sevgiyle ve ortak akıl ile güzel geleceğimizi birlikte kuralım. En azından birbirimizi anlamaya çalışalım.

Moskova'dan sevgi ve saygılar

Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Araştırmacı Yazar Deniz BURSALIOĞLU
Tüm Makaleler

  • 27.05.2022
  • Süre : 6 dk
  • 828 kez okundu

Google Ads