Site İçi Arama

siyaset

Demokrasi, Huzur ve kalkınmanın Açık Düşmanları: Klan Dengesi ve Otoriter Rejimler

Afganistan deneyimim, Allah adı kullanarak Allah’ın hükümlerinin ihlal edildiği, anayasanın ise esamesinin bile okunmadığı başarısız bir devlet modelinin nasıl olabileceğini tanıttı. Zira anlatılan ve yapıldığı iddia edilen öyle şeyler vardı ki, bunlar evrensel ahlaka ya da dini kurallara uymamakta,

Afganistan deneyimim, Allah adı kullanarak Allah’ın hükümlerinin ihlal edildiği, anayasanın ise esamesinin bile okunmadığı başarısız bir devlet modelinin nasıl olabileceğini tanıttı. Zira anlatılan ve yapıldığı iddia edilen öyle şeyler vardı ki, bunlar evrensel ahlaka ya da dini kurallara uymamakta, asla kabul edilemeyecek suçlara evrilmekteydi. Adeta bazı klanlar, diğerlerini kökten temizlemekte, kadın, çocuk, yaşlı dinlememekteydiler. Kötülemek için kullandıkları Kafire reva görmediklerini, kendi Müslüman kardeşlerine neden yapıyorlardı?

Bu vahşetin dinamik yanı neydi?

Hayat dengedir.

İnsan, tabiat, flora ve fauna hassas bir denge içindedir. Kainattaki denge ise varlığın iğne ucu kadar bir sapma ile yok olabileceğini ve dengenin muazzam boyutlarını göstermekle kalmaz, hayranlık uyandıran bir olumluluk ile zarafet sergiler. Ama bir denge vardır ki, dengeyi ancak bu kadar şeytanlaştırabilir.

Klan Dengesi

Çocukluğumda korktuğum filmler vardı. Bunların başında ak kukuletaları ile masum siyahileri yakan Ku Klux Klan imgeleri hiç aklımdan çıkmaz. Beyaz maskeleri, bu çetenin üyelerini saklamaya yarayan bir işlev görürdü. Bu tedhiş ve terörü daha da dehşetli hale getirirdi. Genelde belediye başkanı, şerif vb. şehrin ileri gelenleri çıkardı klan üyeleri. Ama benim üzerinde duracağım klan bunlar değil. Hindistan örneğinden yola çıkarak elit klanların işbirliğinin nasıl ülkeler için yıkıcı olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Hindistan’ı yönetmek

Daima merakım olmuştur. Küçük bir ada devleti Hindistan’ı nasıl yönetmeyi başarır?  Aslında bunun farklı köşe taşlarından söz edilebilir: Uzun süredir Misyonerlerin varlığı, kolonici tüccarlar, toplu katliamlarla göz korkutma, aşağılama ve yerel klanlarla işbirliği… Bu yazıda sonuncu element, “klan dengesi” terminolojisi altında incelenecektir.  

Hindistan da Türk ve İngiliz yönetimleri

Üç bin yıl önce Sakaların Sind ve Mekrana inmesi ile Hindistan da Türk etkisi başlar. Kuşan, Ak Hun, Türkşahi, Gazne, Gur, Delhi Türk Sultanlığı, Babür Şah Hindistan da Türk yönetimi kurarlar.  1206-1857 arasında Türkler, bu tarihten sonra da özellikle İngilizler Hindistan’ı nasıl yönettiler? Sorunun birinci kısmı çalışma kapsamında değil.  1858 yılından itibaren Britanya Hindistan’ı, 1876 yılından sonra ise Victoria’nın kendisini Hindistan İmparatoriçesi ilan etmesi ile 1901 yılına kadar resmi olarak ve sonrasında da 1947 yılına kadar İngilizlerin yönetimini sürdürmesi, küçük bir ordunun büyük bir orduyu nasıl kontrol altına aldığı soruları önem kazanır. Buna 1757-1858 yılları arasında Doğu Hindistan Şirketinin “İngiltere Kralı ve Parlamentosunun emriyle” sloganı altındaki gizli yönetimini de eklemek gerekir.

“Rajanın Arkasındaki Kırmızı Urbalılar”

İngiliz Raja Ordusunun belkemiği, sadece çeyreği İngiliz olan Bengal Ordusuydu. Madras ve Bombay Orduları da ordunun geri kalanını oluşturuyordu. İlginç olan üst rütbeli yapılmayarak aşağılanan Hintli askerler, sayısal olarak azalan İngiliz rütbelilerinin mağrur ve kibirli davranışlarını kabulleniyorlardı. İngilizlerin bu zuhurattaki zayıflığı, yerel ortağı olan rajaların arkasında yer alan birkaç kırmızı urbalı ile gideriliyordu. Raja bu kırmızı urbalılarla Kraliçe Victoria’nın gücünü kullanmış oluyordu. Bu Kırmızı Yeniçeri kıyafetinin Orta Avrupa’da oluşturduğu etkinin yıllar sonra bir başka tezahürüydü.

 “Büyük Oyun” Orta Asya/Ortadoğu Merkezli “Yeni Büyük Oyun”a Dönüşüyor

Orta Asya politikasında, Türk Cumhuriyetlerini kurulmasıyla rejim geçişleri yaşanıyor. Ortadoğu da Büyük Osmanlı Devletinden beri istikrar kazanamamıştır. Niteliği gereği ülke içinde ifade edilemese de bu ülkelerde otoriter rejimlere yol açan siyasal gelişmeler yaşanmaktadır. Bu rejimlerde seçkin klanlar ve klan dengesi temel dinamiklerdir. Zira, Orta Asya’nın yenice özgürlüklerini kazanan devletleri ve Ortadoğu devletleri tamamen seçkin klanlara dayanan otoriter yapılı devletler haline gelmişlerdir.

Orta Asya politikası, Sovyet eğitimli seçkin klanlar tarafından hâkim olunmaya devam etse ve onların Sovyet mirasından ağır bir biçimde etkilense de, seçkin klanlar ve klan dengesi vasıtasıyla, yüz yıl önce Büyük Britanya ve Rusya arasında oynanan “Büyük Oyun”, bugünlerde “Yeni Büyük Oyun” olarak Rusya ve ABD arasında oynanmaya başlamıştır. Değişmeyen özellik Afganistan’ın merkezi konumda bulunmaya devam etmesidir. Ortadoğu da benzer yapısını sürdürmektedir. İster Rus isterse de Amerikan etkisinde olsun, gerçek bir demokrasi ve hukuk devleti birbirine komşu bu büyük coğrafyada bulunmamaktadır.

Neden Orta Asya ve Orta Doğu’nun tümü otoriter hükümetlere sahiptir?  Demokrasi neden yerleşmiyor?

Orta Doğu ve Orta Asya’daki rejim geçişleri ilişkisini incelendiğinde bölge demokratikleşmesinin önündeki önemli engellerden biri seçkin-klanlardır. Rusya da zaten demokrasi yok, peki ABD’nin etkili olduğu ülkelerde neden demokrasi yok sorusunun cevabı ise daha dramatiktir: Batı kendi demokrasisini ihraç etmek istememektedir. Dahası demokrasi oluşmasın diye yerel seçkin klanları kendilerine ortak almaktadır.

“Klan Dengesi” ya da “Böl, Parçala, (Klanları) Dengele ve Yönet”

Orta Asya ve Orta Doğu devletlerinde (eğer mutlak monarşi değilse) demokrasinin tek parametresi parlamento seçimleridir ve aslında çoğu insana göre gizli olarak belirlenen adayların halka meşru gösterilmesinin etkili bir yöntemidir. Bu demokrasi oyununun temel aktörlerinden biri de otoriter politikanın tam merkezinde yer alan seçkin klanlardır. Büyük Oyunun “Böl ve Yönet Siyasası” şimdilerde Yeni Büyük Oyunun “Böl, (Klanları) Dengele ve Yönet” politikası haline gelmiştir. Çünkü klan çatışmaları ve oluşan klan dengesi büyük güçlerin küçük kuvvetlerle iç politikaya müdahale etmesine imkân tanımaktadır.

“Sistemin İşleyişi”

Sistem az güçle geniş ülkeleri yönetecek hassas bir dengeye dayanmaktadır. Hedef ülke içinde birbirini sevmeyen en büyük iki klan radara alınır. Bunlardan birine işbirliği teklif edilir. Kabul etmezse rakip klan muhakkak kabul eder. Kabul eden elit klanın arkasına kırmızı urbalılar yerleştirilir. Denge böylece bozulmuştur. Rakip elit klan olmadık zulümlere uğratılır. Bir daha kendisine gelmesi önlenecektir. Eğer bu otoriterlik kırmızı urbalıları da tehdit edecek boyuta gelirse, zulme uğratılan rakip elit klan daha önce kabul etmediği işbirliğine hazır hale getirilmiştir. Zulme uğramanın bedelini ödetecektir. Kırmızı urbaların yeri değişmiştir. Ve artık mağdur zalim olmasını sağlayacak meşrulaştırmaya sahiptir. Bu yıkıcı klan dengesi Orta Asya ve Ortadoğu’nun sadece demokrasisinin önündeki en büyük engel değildir. Aynı zamanda refah, huzur ve kalkınmanın en büyük engelidir. Demokrasilerin inkıtaa’ ya uğraması ya da hiç yeşermemesinin nedeni bu yıkıcı klan dengesidir. İki dağı bir teraziden tartabilirseniz, küçük bir gücün dengelerle nasıl oynadığına hayret edersiniz.

“Sonuç”

Orta Asya bağımsız kaynaklarca tarihi olarak Türkistan olarak adlandırılmaktadır. Hind ve Sind ve Ortadoğu ise Türkistan’ın tarihi yaşam alanlarındandır. Ancak bu bölgelerin temel özelliği, zengin kaynaklarının, kendi halkları tarafından etkili bir biçimde kullanılamaması ve kendini yönetecekleri özgür iradesiyle belirleyememesidir. Otoriter rejimler başarısız devlet yapılanmalarına yol açmaktadır.

Günümüz dünyasında, büyük ülkelerin yönetim modelleri ne olursa olsun aslında her ülkenin belli bir ekonomik ve sosyal bir elit tarafından yönetildiği söylenebilir. Bir Halk Cumhuriyeti iddiasındaki Çin yönetiminin Han sülalesi ya da Suudi Arabistan Krallığının da Vahhabiler tarafından yönetildiği yadsınmaz. Aynı şekilde Birleşik Krallığın WASP (Beyaz Anglo-Saksonlar) ve ABD’nin de Evangelist’ler (WASP ve Yahudi karışımı bir seçkin grup) tarafından yönetildiği de söylenmektedir.

Yönetici seçkinler, güçleri ile ya da başka mekanizmalarla meşruiyetini sağladığı ölçüde kolaylıkla birer klan olarak adlandırılmaz. Ancak, Orta Asya, Hindistan ve Ortadoğu ülkeleri gibi yerlerde ekonomik ve siyasi istikrar oturmamış ve iktidar savaşı devam ediyorsa, dış güçlere ihtiyaç duyan klan’lar dan söz edilmeye başlanır.

“Klanlar, bölgesel elitler ve iş dünyasının zengin ve nüfuzlu kişileri” ve “aralarındaki iktidar ve kaynaklara ulaşma temelli ittifaklar”, bu ülkelerin politikasını bir yandan en fazla kazandıracağı bir Pirus Zaferine yöneltirken, diğer yandan da bölgeyi, oluşturduğu “kırılgan denge” nedeniyle büyük devletlerin küçük güçlerle müdahalesine açık hale getirmektedir. Eğer büyük devletler daha büyük güç harcıyorsa, bu rakip diğer devletin diğer klanları des­teklemesi nedeniyle oluşan “üst klan dengesi” nedeniyledir.

Rekabet ve yok etme üzerine kurulu klan politikası, iktidara geçenleri otokratik hale getirmekte, diğer klanlar da sıranın kendilerine gelmesini beklemektedir. Yıkıcı rekabet, ülkenin kaynaklarının etkin kullanımı ve gelişmişlik düzeyini arttırmaktan çok, “keserin, sapın ve hesabın” dönmesi için dışardan gelen gücün yönünü kendine çevirme beklentisi içinde “demokrasi, kurumsallaşma ve hayat hakkı başta olmak üzere insan haklarının” ezildiği ve seyredildiği bir klan siyaseti arenası oluşturmaktadır. Bu arenanın rakipleri güç elde etmek yolunda amaç için her aracı meşru görmekte, yolsuzluk, istikrarsızlık, ekonomik başarısızlık ve otokratikleşme sonucu ortaya çıkarken, iktidar ve muhalefet el değiştirdiğinde aynılaşmaktadır.

Sonuç olarak, Orta Asya’da Sovyet dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerin Sovyet komünizminden Demokratik Devletlere doğru rejim geçişleri yaşanması beklenmekteydi. Ancak, politik güç ve bunun vasıtasıyla kaynaklara ulaşma amacındaki seçkin yerel güç odaklarının yıkıcı rekabeti, bu bölge de tüm devletleri büyük ölçüde seçkinci bir klan politik etrafında otoriter yönetimler haline getirmiştir. Ortadoğu zaten başından itibaren Osmanlı Türklerine karşı otoriter monarşiler olarak planlanmıştı.

Güç dengesinin seçkin klanlar arasındaki dağılımı, bir yandan kırılgan ama halkına karşı otoriter yönetimler oluştururken, diğer yandan da dış müdahaleye açık ve (eğer sembolik bile olsa varsa) demokrasinin seçimlere endekslendiği kendine göre yönetimler ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu ise, İslam ve Türkistan gibi üst şemsiyelerin pek kullanılmadığı, demokrasinin ise seçimlere hapsedildiği yeni rejimler ortaya çıkarırken, bölgenin yüzyıl önceki İngiltere ve Rusya arasındaki “Büyük Oyunun” Rusya ve ABD tarafından oynanan “Yeni Büyük Oyuna” everilmesine neden olmaktadır.

Bu Yeni Büyük Oyunun bitmesi nasıl mümkün olur? Öncelikle zulme ve mağduriyete uğrayan elit klanların rövanş ve intikam almaktan vaz geçmesi en kolay yoldur. Çünkü haklı olanların hakkı teslim etmesi, bilinenin aksine daha kolaydır. Haksızlık yapan bunu kabul etmez. İkinci en iyi yöntem affeden elit klanların üst klan dengelerini harekete geçirmesi kolaylaştırıcı olabilir.

Doç. Dr. Selahattin ATEŞ
Doç. Dr. Selahattin ATEŞ
Tüm Makaleler

  • 24.12.2021
  • Süre : 5 dk
  • 1350 kez okundu

Google Ads