Site İçi Arama

ua-iliskiler

İran'da Dini Rejim Çatırdıyor mu?

İran’daki protestolar, 13 Eylül 2022 tarihinde “ahlak polisi” tarafından başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin gözaltındayken, iddialara göre din polisinden yediği dayak nedeniyle sağlığı bozuldu. Üç gün sonra da Tahran’da bir hastanede hayatını kaybetti.

Genç Bir Kadının Öldürülmesi Sonrasındaki Protestolar

İran’daki protestolar, 13 Eylül 2022 tarihinde “ahlak polisi” tarafından başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin gözaltındayken, iddialara göre din polisinden yediği dayak nedeniyle sağlığı bozuldu. Üç gün sonra da Tahran’da bir hastanede hayatını kaybetti. 

İçişleri Bakanlığı Amini'nin ölümünü "talihsiz" olarak niteledi. Gözaltındayken kalp krizi geçirdiği ve “doğal ölüm” olduğu yönünde açıklama yapıldı. Amini'nin ailesi ise kızlarının tutuklanmadan önce sağlığında bir sorun olmadığını söyleyerek, ölümden İçişleri Bakanlığını sorumlu tuttu.

Bu şüpheli ölümü protesto etmek için toplanan göstericiler sokaklarda boy göstermeye başladı. Protestolara ilişkin videolar sosyal medyada yaygın bir şekilde görülür oldu. Genç İranlılardan oluşan kalabalıklar, ülke genelinde polis memurları tarafından oluşturulan barikatlarla engellenmek istendi. Polis kalabalıkların üzerine göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve pompalı tüfeklerle ateş açtı. Ölenler ve yaralananlar oldu. Protestocular, Dini Lider Ali Hamaney'i kastederek "Diktatöre ölüm" ve "Kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim" sloganları attı.

İran'da 1979'da Dini Rejime Geçilmesi

3 Aralık 1979 tarihinde gerçekleşen İran Devrimi, Şah Pehlevi’nin otoriter yönetimi altında ezilen İran halkı için büyük umutlar doğurdu. Devrimin patlak vermesinin nedeni son dakikada yapılan bir siyasal yanlış değildi. Onlarca yıldır İran toplumunun derinlerinde birikmiş aşırı baskıların yanardağ gibi patlamasıydı. Toplumun her kesimine yabancılaşmış bir Şah rejimi, ülkeyi yönetemiyordu. Aydınlar, işçi sınıfı yanında pazar esnafı ve onların yakın müttefiki ruhani sınıfın en çok ses getiren ve en faal muhalif olan Humeyni’nin etrafında birleşmelerine neden oldu. Zamanla gelişen muhalif hareket karşısında, Pehlevi Hanedanının Şahlık rejimini desteklemek için kullandığı üç temel dayanaktan biri olan ordu bir anlamda ‘tarafsız’ kaldı. Bürokrasinin çoğunluğu muhalefete katıldı. Saray görevlilerinin de halkın yanında yer almasıyla birlikte devrimin önünde hiçbir engel kalmamıştı.

Humeyni, devletin ismini İslam Cumhuriyeti yaparken, velayet-i fakih sistemini getirdi. Bunun anlamı, ruhani otoritenin cumhurbaşkanı dahil tüm devlet görevlilerinin çalışmalarını ve faaliyetlerini denetlemesi, hata yapmadıklarından ya da kanuna, Kur’an’a aykırı hareket etmediklerinden emin olunmasını sağlayacak bir düzenin hayata geçirilmesiydi. Böylece devlet mekanizmasının en üstünde Ruhani Lider yani Velayet-i Fakih yer aldı. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı dahil diğer devlet görevlileri “ikincil” duruma düşürüldü. Ömür boyu Ruhani Lider ilan edilen Humeyni, İran’ın “kendisi” oldu. Humeyni’nin 3 Haziran 1989 tarihinde ölümü sonrasında yerine 4 Haziran’da geçen Ali Hamaney’e de ömür boyu bu pozisyonda oturma hakkı tanındı. Ruhani liderler, şahların bile hayal edemediği anayasal yetkilerle donatıldı. Silahlı Kuvvetler, yargı sistemi, devlet televizyonu, kilit hükûmet kuruluşları ve bazı bakanlıklar ruhani liderin kontrolü altına verildi. 

İran Halkı, 43 Yıldır Rejimin Baskıcı Yapısından Hoşnutsuz Bir Yaşam Sürüyor

Ancak, bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi umuduyla devrime destek veren halk ummadığı bir siyasal sistemle yönetilmeye başlandı. Ruhani Lider’in tam kontrolünde fonksiyonlarını yerine getiren İran İslam Cumhuriyeti, vatandaşlarının giyim kuşam, müzik, eğlence ve hayatın tüm alanlarını kapsayacak şekilde, kamusal ve özel alanı dini anlayış çerçevesinde tanımlanan kurallara göre düzenledi. “Ahlak polisi” olarak da tanımlanan İrşad Devriyesi kuruldu ve bu kurallara halkın uyması gerektiğinde cebri tedbirlerle sağlanma yoluna gidildi.

Amini’nin ölümünün sorumlusu olarak suçlanan İrşad Devriyesi, Kapsamlı İffet ve Örtünme Planı doğrultusunda devletin olanaklarını kullanarak, zorunlu örtünmeye kadınları zorladı, uymayanlara cezai müeyyideler uygulamaya başladı. Böylece, İran’da ulema, “egemen sınıf” oldu, devletin sistemi aksakallılar, mollalar rejimine dönüşümünü tamamladı.

Son protestolar örgütlü bir kadın hareketi veya isyanı olarak görülmüyor. Bireysel ve apolitik denebilecek kişiler tarafından gösterilerin başladığı söyleniyor. Ancak, devletin kadınlara karşı uygulamakta olduğu zorunlu örtünme siyaseti, kadınların gündelik hayatta zorlanmasına, itiraz, direniş ve isyan boyutunda kadınların öne çıkmasına neden oluyor. Kadınların başörtüsünün rejimin kimliği ve ayrılmaz bir parçası olarak simgesel bir fonksiyon üstleniyor olması, İran’da kadınları muhalif politik hareketleri doğrudan bir özne haline getiriyor.

İran'daki İsyan/Protesto Hareketleri

İran’da sadece kadın hakları özelinde değil genel manada mevcut rejime karşı zaman zaman başkaldırılara rastlanıyor. Çünkü mevcut sistemin sürdürülebilir olmadığı iddiaları ülke genelinde yaygın bir kanaat haline gelmiştir. Örneğin, 2006 yılının Mayıs ayında bir devlet gazetesinde çıkan ve İran Türklerini aşağılayan “hamamböceği” karikatürü krizinde en az 30 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi yaralanmıştı. Yine 2019 yılının Kasım ayında akaryakıta yapılan zamlar nedeniyle çıkan protestolarda 100’ün üzerinde kişi öldü. 

Karikatür krizinde “etnik”, zam protestolarında “ekonomik” itirazlar öne çıkarılmıştı. Bu sefer topyekûn “siyasal” bir tavrın söz konusu olduğu görülüyor. Son protestolar; özünde totaliter olan mevcut “dini rejime” karşı İran halkında biriken 43 yıllık nefretin dışavurumudur. Eylemi tetikleyen ve sürdürenlerin kadınlar olması rejim için daha büyük sorun teşkil ediyor. 

Devrimin dinsel yorumuna dayanarak oluşturulan günah ve suç fikri, ilk kez kitlesel anlamda protesto ediliyor. Son olaylar, politik/ideolojik ihtilafları bir kenara bırakmayı başaran rejim muhaliflerini aynı noktada buluşturmuştur. Herhangi bir ideolojik ve politik grubun tekelinde olmadığı için siyasal suiistimale de kapıyı kapatmıştır. Bu açıdan rejimle rejim muhaliflerinin çekişmesi haline gelen bir isyan hareketine dönüşmüştür. Gösterilerde atılan sloganların merkezinde Ruhani Lider Hamaney bulunuyor, onun ismi geçiyor. İran halkı ülkeyi gerçekten otoriter bir mekanizmanın başı olarak yönetmekte olan kişinin Hamaney olduğunun farkındadır. Bu nedenle yapılan yanlışlar ve Mahsa Amini’nin ölümünden rejimin başı olarak Hamaney sorumlu tutuluyor ve bu arada rejimin tüm kutsalları sorgulanıyor.

Bunun anlamı, toplumun ülkedeki sorunların bu rejimle çözülebileceğine inancının ve umudunun kalmadığını gösteriyor. Protestocular belki de bu nedenle rejimin değişimini hedefliyorlar. Toplumun önemli bir kısmı, duygusal ve zihinsel olarak protestoları desteklese de hâlâ gösterilere katılmış değiller. Öte yandan İran rejimine karşı olan muhalif kitlenin, sokaklara yansıyandan çok daha büyük ölçekte olduğu yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Protestoların uzun sürmesi halinde bu grupların da harekete geçme ihtimali konuşuluyor.

Son Protesto Hareketi Başarıya Ulaşabilir mi?

İran rejimi buna izin verir mi? Şüphesiz vermek istemeyecektir. Ancak henüz Devrim Muhafızları (Sipah) sahaya tam inmedi. Devrim muhafızlarının kadınlara karşı zor kullanmasının, şiddete baş vurmasının pek mümkün olamayacağını iddia edenler var. Ancak, rejim kendini korumak için, protestocuları “kadın” olarak görmeyeceğini, sahaya inip düzeni sağlayacağını ileri sürenler de var. Ayrıca rejimin Besij denen paramiliter yapılanması da devreye sokulabilir. Eğer protestoların normal devlet gücüyle kontrol altına alınması mümkün olamaz ise, Besij elemanlarının “kirli işlere” girişebileceği değerlendirmeleri de yapılıyor. 

Henüz, İran güvenlik ve askerî bürokrasisinde zafiyet gözükmüyor. Göstericiler orduya yanlarına çekmek için çağrı yapıyorlar. Kamu kurumları, fabrikalar, çeşitli iş yerleri ve ticari müesseselerde grevlere rastlanmıyor. İran’ın ekonomisinin can damarı pazar/çarşı sessizliğini koruyor.

İçerde durum bu yönde belirsizliğini bir anlamda korurken, uluslararası sistem boyutuyla baktığımızda ise, İran’ın etrafının karanlık orta çağ rejimleriyle kuşatılmış olduğunu görüyoruz. Kuzeydeki Rusya Federasyonu ve doğudaki Çin Halk Cumhuriyeti, İran’a destek veren iki büyük küresel güç olarak öne çıkıyor. ABD karşıtı politikalarının bir uzantısı olarak İran destekleniyor. İran’la Humeyni yıllarından itibaren arası bozuk olan ABD karşıtlığı, bu iki büyük devletin İran’daki rejimin yanında yer almalarının en büyük nedenidir. Rusya ve Çin’in mevcut İran rejimiyle herhangi bir dertleri olmadığı gibi oldukça hoşnut oldukları bile söylenebilir. 

Geleneksel olarak bu tür protestoları hep dış mihrakların İran’ı karıştırmak için sergilediği bir oyun olarak gören İran Devleti, ABD dahil Batılı güçleri son protestolara destek vermekle suçluyor. ABD ise protestoculara yönelik baskılar nedeniyle hükümet tarafından ciddi şekilde kısıtlanan İran’daki internet hizmetlerine erişimi genişletmek için İran'a yönelik ihracat kısıtlamalarını hafifletme yoluna giderek, protestoculara dolaylı destek vermeyi gerekli görüyor.

Türkiye'nin İzleyebileceği Olası Politika Nedir?

İran’ın demokrasiye açılan tek penceresinin Türkiye olduğu göz önüne alınırsa, eylemcilerin dış dünya ile irtibatlarının oldukça zorlaşacağı, başarıya ulaşmalarının pek mümkün olamayacağı söylenebilir. 

Her halükârda molla rejimi çatırdayacaktır. Yaşı oldukça ilerlemiş olan Hamaney’den sonra molla rejiminin sürdürülmesinde sorun yaşanabileceği yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Velayeti Fakih denen teokratik vesayet sistemi yerini Sipah’ın etkin olacağı başka bir otoriter rejime terk edebilir. Sipah ile mollalar arasında iktidar mücadelesi yaşanabilir.

İran’ın etnik sorunları var. Bugün olmasa bile ilerde bu rejimin kendi muhalifleri tarafından yıkılması mukadder görülüyor. Zamanla bu ülkenin etnik sorunları da gün ışığına çıkacaktır. Türkiye’nin Türkçenin kullanımı, ticaret ve turistik ziyaretler başta olmak üzere çeşitli vasıtalarla ülkedeki Türklerle bağlarını artırması, rejimi rahatsız etmeden sıcak temas kanallarını açık tutması gerekiyor. Geleceği bugünden yakalama sorumluluğu Türk Devleti’nin önünde duruyor.

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 24.09.2022
  • Süre : 4 dk
  • 938 kez okundu

Google Ads