2020 Dağlık Karabağ Savaşının Genel Değerlendirmesi (2)
Azerbaycan Türkleri ile olan etnik, tarihi ve kültürel akrabalık sebebiyle Azerbaycan’ın bu savaşta kazandığı her başarı, Türkiye’de en az Azerbaycan’daki kadar mutluluk ve heyecanla karşılanmıştır.
Savaş Hakkındaki Yorumlar
Azerbaycan ve Ermenistan orduları arasında 2020 yılının son aylarında meydana gelen İkinci Karabağ Savaşı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dikkatle takip edilmiştir. Azerbaycan Türkleri ile olan etnik, tarihi ve kültürel akrabalık sebebiyle Azerbaycan’ın bu savaşta kazandığı her başarı, Türkiye’de en az Azerbaycan’daki kadar mutluluk ve heyecanla karşılanmıştır. Hal böyle olunca, neredeyse bütün televizyon kanalları savaş süresince tüm gelişmeleri ekranlarına taşımıştır. Bununla da kalmayarak, bazıları akademisyen bazıları ise emekli asker olan çok sayıda “uzman”, çeşitli kanallarda programlara çıkarak gerek meydana gelen muharebeler gerek savaşın tamamı hakkında yorum ve değerlendirmelerde bulunmuştur.
Herkesin görüşlerine, bilgisine ve akademik/askeri kariyerine saygılıyım ama bu programlarda askeri literatürle hiç uyuşmayan bazı yorumlar yapıldığını da söylemeden geçemeyeceğim. Hatta, uygulanan stratejiler ve doktrinlerle ilgili çok temel bazı kavramlarda bile hatalar yapılmıştır. Bu hatalı değerlendirmeler, kamuoyu tarafından doğruymuş gibi kabul edilmiş hatta bu hatalı kullanımların bazıları Azerbaycan medyası tarafından Azerbaycan’a da taşınmıştır. Bunun sonucunda Azerbaycanlı bazı yetkililerin ağzından da aynı yanlış tanımlamalar tekrarlanmıştır.
Azerbaycan’ın Turan Taktiği uyguladığına dair iddia buna en iyi örnektir. Türklerin ve Moğollar gibi diğer bozkır uluslarının ordularının tarih boyunca sık sık uyguladığı bu stratejinin ne olduğunu bilenler Azerbaycan ordusunun Karabağ’da uyguladığı stratejinin bununla hiçbir ilgisi olmadığını bilir. Turan Taktiği, yüksek hareket ve manevra kabiliyeti sayesinde düşmanı aldatmaya ve daha önceden hazırlanan bir pusu mevziine çekerek burada imha etmeye dayanır. Sadece bu basit tanımlama bile, İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan ordusu tarafından uygulanan stratejinin Turan Taktiği’nden çok farklı bir strateji olduğunu anlamak için yeterlidir.
Ben, savaşın başladığı ilk günden itibaren yazılı ve görsel basın ile internet üzerinden gelişmeleri gün gün takip etmeye çalışmıştım. Ama o zamanlar bu konuda kendi düşüncelerimi yazmaya fırsat bulamadım. Şimdi, açık kaynaklardan takip ettiğim kadarıyla, meydana gelen muharebelerin detaylarına girmeden savaşın geneli ve uygulanan strateji hakkında değerlendirmeler yapmaya çalışacağım.
Azerbaycan Ordusu Tarafından Uygulanan Stratejinin Dayandığı Temel Esaslar
Stratejinin klasik anlamda üç temel unsuru vardır. Bunlar; kuvvet, mekân ve zamandır. Mekân terimi ile kastedilen, savaşın üzerinde gerçekleştiği coğrafyadır. 1992-94 yıllarında Ermeniler tarafından işgal edilen bölgeye bakıldığında dikkati çeken ilk şey, bölgenin kuzeyinin yüksek dağlarla kaplı olduğu ve bu dağların güneye gidildikçe alçalarak İran sınırına yakın kesimlerde oldukça düz ve geniş ovalara dönüştüğüdür. Güneydeki düz kesimler ile bölgenin doğusu çıplak olmakla birlikte kuzeye ve batıya gidildikçe arazinin büyük bir kısmının meşelerle ve değişik ağaçlarla kaplı olduğu görülmektedir.
Bu şekliyle söz konusu coğrafya, güney ve doğu kesimleri hariç zırhlı ve mekanize piyade birlikleriyle taarruz etmek için pek elverişli değildir. Çünkü yüksek ve sarp dağlar ile kuzeyden güneye doğru akan dereler ve sık meşeler zırhlı ve mekanize birliklerle icra edilecek bir harekât için engel niteliği taşımaktadır. Ayrıca, dağlık alanlarda yol şebekesi kısıtlı ve mevcut yolların büyük bir kısmı mayınlanmış olduğundan mekanize ve taktik tekerlekli araçların bu yollardan hızla ilerlemesi mümkün değildir. Bu sebeple, taarruz eden taraf için ağırlıklı olarak piyade ve özellikle de komando ve özel kuvvetler gibi nitelikli birliklerin kullanılması zorunludur.
Coğrafyanın genel yapısı gibi Ermeni kuvvetleri ile Azerbaycan ordusunun savaş öncesindeki temas hattının şekli de kendine has bazı özellikler taşımaktadır. Bu hat, Ermenistan’dan Azerbaycan’a doğru girme yapan bir yarım daire şeklindedir. Bu hatta göre Ermeniler, iç hat konumundadır. Yani yarım dairenin iç kesimindedir. Azerbaycan ordusu ise dış hat konumunda, yani yarım dairenin dışındadır.
Harp tarihi örneklerine bakıldığında, iç hat konumunda olup da savunma yapan bir ordunun temas hattında nispeten zayıf birlikler bulundurarak savunma hattını derinlikte uygun arazi engellerine dayandırarak tesis etmesi ve ihtiyatlarını yarım dairenin uçları birleştirildiğinde oluşan çizginin orta noktasından biraz geride bulundurması gerekir. Çünkü karşı tarafın iki kanattan yapacağı konsantirik taarruzlara karşı savunma mevzileri ile ihtiyatlarının kuşatılması riskine ancak bu şekilde tedbir getirilebilir.
Bu şekilde tertiplendiğinde iç hat konumu, bu konumu uygun şekilde kullanan zayıf orduların güçlü ordulara karşı savunma harekâtı icra etmesi için avantajlı bir konumdur. Yalnız cephe boyunca yan yolların, özellikle de demiryollarının bulunması ve böylece bir kanattan diğer kanada hızla birlik kaydırılabilmesi gerekir. Bu koşulları sağlayan bir coğrafyada savunmanın başarıyla icra edilebildiğine dair onlarca muharebe örneği vardır. Örneğin Millî Mücadele’de Türk ordusu 1. ve 2. İnönü Muharebeleri ile Sakarya Meydan Muharebesi’nde bu şekilde iç hat konumundadır ve bu muharebeleri kazanmıştır.
İç hat konumunda savunmada zafer kazanmak için güçlü ihtiyatlar bulundurulması, cephenin iki kanadında birbirinden uzak mesafede muharebe eden düşman kuvvetlerinin birer birer ve sıra ile etkisiz hale getirilmesi gerekir. Bir kanatta başarı elde edildikten sonra kuvvetler hızla diğer kanada kaydırılıp burada sıklet merkezi oluşturulacağından hareket kabiliyeti yüksek birliklere sahip olunması zorunludur.
Dış hat konumunda olup da taarruz eden bir ordu için durum biraz daha farklıdır. Taarruz eden ordunun, nispeten zayıf ancak düşmanı sımsıkı kavrayıp geri çekilmesini veya diğer bölgelere kuvvet kaydırmasını önlemeye yetecek büyüklükte kuvvetlerle cepheden taarruz ederken iki kanattan yarım dairenin merkezi istikametinde konsantirik bir şekilde taarruz etmesi gerekir. Taarruz ordusu, eğer savunana göre çok üstünse, iki yandan taarruz eden iki grup için de güçlü ihtiyatlar ayırabilir. Eğer taarruz edenin nispi muharebe gücü çok yüksek değilse başarı vadeden kanatta üstün bir kuvvet toplar ve ihtiyatlarını da bu bölgeye yerleştirir. Yani yarma ve kuşatma tek kanattan yapılır.
Bunun en güzel örneği Büyük Taarruz’dur. Büyük Taarruz’da Yunan ordusu, Karabağ’daki Ermeni ordusu gibi iç hat konumundadır. Türk ordusunun nispi muharebe gücü Yunan ordusundan üstün değildir. Bu sebeple Türk ordusu, 1. Ordu ile Yunan ordusunun cephesine taarruz ederek onu mevziinde tutarken, kuzeyde zayıf kuvvetlerle fakat güneyde çok büyük kuvvetlerle taarruz etmiş ve güney bölgesinde bir kolorduyu ihtiyat olarak bulundurmuştur. Böylece, cepheyi güneyden yarmış ve Yunan ordusunun gerisine sarkmayı başarmıştır.
Dış hat konumundaki ordunun taarruzundaki en önemli husus, taarruzun kuvvet çoğunluğu ile düşmanın gerisindeki ana ikmal yoluna doğru yapılması ve bu yolun olabildiğince kısa bir süre içinde kesilmesidir. Bunun önemini herkesin anlayabileceği bir örnekle açıklamaya çalışalım. Ordular, onlar kadar sevimli olmasalar da anne karnındaki bebeklere benzerler. Nasıl ki bir bebeğin yaşaması, gelişmesi ve büyümesi tamamen anneyle irtibatını sağlayan kordona bağlıysa orduların savaşabilmesi ve zafer kazanabilmesi de onların ülke derinlikleri ile irtibatını sağlayan ana ikmal yollarına bağlıdır. Bu sebeple, ana ikmal yolu kesilen bir ordu, kordonu kesilmiş bir bebek gibi çaresiz bir durumda kalır ve savaşamaz.
Ermeni ordusu için ana ikmal yolu, Ermenistan’dan en kısa mesafeden cepheye ulaşan Laçin Koridoru’dur. Ermenistan’dan gelen ve bölgenin kuzeyinden geçen bir ikmal yolu daha vardır ancak bu yol hem daha dar hem de daha uzun ve dolambaçlıdır. Dolayısıyla, bu yoldan yeterli miktarda ikmal ve bütünleme yapılamadığı gibi ikmal ve bütünlemenin zamanında yapılması da mümkün değildir.
Ermenilerin bu konumu, Büyük Taarruz’daki Yunan ordusunun konumuna benzemektedir. Büyük Taarruz’da Yunan ordusunun da iki ikmal yolu vardır. Biri İzmir-Uşak-Afyon yolu diğeri ise Bandırma-Bursa-Eskişehir yoludur. Birinci yol, kıyıya oldukça yakın bir mesafede bulunan adalar vasıtasıyla hızlı bir şekilde ikmal ve bütünleme yapılmasına imkân sağladığından diğer yola göre daha önemlidir. Üstelik, bu yolda bir de demiryolu vardır. Yani İzmir’e çıkarılan büyük miktarda ikmal maddesi ve bütünleme personeli hızla cepheye taşınabilir. Bu sebeple Yunan ordusu, savunmasını bu yola dayanacak şekilde hazırlamış ve kuvvetlerinin çoğunu güneyde konuşlandırmıştır.
Kuzeydeki yol ise gemilerin Çanakkale Boğazı’ndan geçmesini ve Bandırmaya kadar çok uzak bir yolu kat etmesini gerektirmektedir. Üstelik bu yolda, sadece Bandırma ile Bursa arasında demiryolu hattı bulunmaktadır. Bursa ile Eskişehir arasında ise demiryolu hattı yoktur. Yani cepheye ikmal malzemesi ve bütünleme personeli taşımak hem daha zor hem de daha uzun süreli ve sorunludur. Bu sebeple Yunanlılar, kuzeyde sadece bir kolordu konuşlandırmışlardır. Aynı durum Karabağ’daki Ermeni ordusu için de geçerlidir. Ermeniler de silahlı güçlerini ağırlıklı olarak cepheden ve güneyden gelebilecek bir taarruza karşı koyabilecek şekilde konuşlandırmak zorundadır.
Bu bilgiler ışığında, askerlikten birazcık anlayan biri için yapılacak taarruz planının ana hatlarını belirlemek mümkündür. Azerbaycan ordusu, aynı Büyük Taarruz’da olduğu gibi, Ermenileri cepheden tespit etmeli, kuzeyde zırhlı birliklerle taarruza uygun olmayan yüksek dağlarla kaplı bölgede komando ve özel kuvvet ağırlıklı birliklerle oyalamalı ve sıklet merkezi ile güneyden taarruz etmelidir. Güneydeki kuvvetlerin yapması gereken en önemli şey ise hızla cepheyi yarmak ve Laçin Koridoru’na ulaşarak bu yolu kesmektir. Azerbaycan ordusu da bunu yapmıştır.
Yani Azerbaycan ordusu Karabağ’da, Turan Taktiği filan değil, Türk ordusunun Büyük Taarruz’da başarıyla uyguladığı gibi klasik kuşatma manevralarına dayanan bir strateji uygulamıştır. Aynı strateji tarih boyunca başta Türk orduları olmak üzere Annibal’ın Kartaca ordusu, Roma ordusu, Napolyon’un cumhuriyet ordusu ve Moltke yönetimindeki Prusya ordusu gibi birçok ordu başarıyla uygulamıştır. Bu stratejinin temel amacı, kuşatma manevraları ile düşman gerisine ulaşmak, düşmanı kuşattıktan sonra kısa süreli ve kesin sonuçlu bir muharebe ile düşman ordusunu imha etmek ve hızla zafer kazanmaktır.
Azerbaycan ordusu, bu maksadı gerçekleştirerek 44 gün gibi kısa bir süre içinde tartışmasız bir zafer kazanmış ve böylece milli hedeflerine ulaşmıştır. Ama Azerbaycan ordusunun yaptığı muharebelerin klasik harbin sıradan bir uygulaması ve uyguladığı stratejinin manevra konseptine dayalı alışılmış bir strateji olduğunu söylemek de doğru bir yaklaşım olmaz. Elbette ki Azerbaycan ordusunun dünya savaş tarihine kazandırdığı çok önemli bazı uygulamaları da olmuştur. Şimdi kısaca bunlardan bahsedelim.
İki Ordunun Mukayesesi ve Savaşta Etkili Olan Uygulamalar
Savaş sırasında taraflar, birbirlerini Hibrit Savaşın bazı unsurlarını kullandıkları yönünde suçlamışlardır. Azerbaycan, Ermenistan’ı PKK militanlarını ve tüm dünyadan gelen gönüllüleri kullanmakla suçlarken Ermeniler de Azerbaycan’ı Suriyeli militanlar ile Pakistanlı gönüllüleri kullanmakla itham etmiştir. Bu iddiaların doğruluğu veya yanlışlığını sorgulamak bu yazının kapsamına girmediğinden bu konu üzerinde durulmayacaktır. Burada uygulandığını söylediğim yeni teknik, taktik ve doktrinlerden kastettiğim; kara-hava muharebelerinin farklı uygulamaları ile müşterek harekatın uygulanma biçimi ve özel operasyonların savaş içinde etkin kullanımı gibi hususlardır.
Bunu söylerken, Ermenistan ordusunu kastetmiyorum. Gördüğüm kadarıyla Ermeni ordusu sadece silah, teçhizat ve malzeme açısından değil; zihniyet açısından da 1990’larda geçerli Sovyetler Birliği ordusunun (Kızıl Ordu’nun) savaş anlayışını aşamamış ve Azerbaycan ordusunun çok gerisinde kalmıştır. Ermenilerin hazırladıkları savunma planı, 2001-2003 yılları arasında Kara Harp Akademisi’nde aldığım eğitim sırasında Sovyet doktrini derslerinde bize öğretilen direnek noktaları şeklinde tertiplenmeye dayanan üç kademeli bir savunma anlayışının temel özelliklerini taşımaktadır. Orduları da, klasik Sovyet ordu yapılarında hâkim olan ve o zamanlar Batı’nın rüyalarını kaçıran ama günümüzde modası çoktan geçen zırhlı birliklerin kütlesel ve taarruzi olarak kullanımı konseptine göre teşkilatlanmış, teçhizatlanmış ve silahlanmıştır.
Azerbaycan ordusu ise, bırakın 1994 sonrası askeri gelişmeleri, daha çok kısa süre önce gerçekleşen Suriye ve Libya iç savaşlarında orduların (özellikle de Türk ordusunun) uyguladığı yeni doktrin ve konseptleri bile çok iyi takip etmiş ve buna göre gerek teşkilat, teçhizat ve silahlanma açısından gerekse doktrin ve konseptler açısından kendisini çok iyi geliştirmiştir. Bunun sonucunda, daha muharebenin ilk gününden itibaren hava üstünlüğünü ele geçirmiş, SİHA ve dronların yoğun kullanımıyla Ermeni hava savunma sistemini imha ederek hava üstünlüğünü hava hakimiyetine dönüştürmüştür. Böylece, savaş süresince ortamı şekillendiren taraf olmuştur.
Günümüz muharebelerinde hava üstünlüğü ve hatta hava hakimiyeti sağlayan taraf karşısında klasik ordularla savaşmak adeta intihar gibidir. Üstelik Azerbaycan ordusu, SİHA ve dronları başta tanklar olmak üzere Ermenistan’a ait her çeşit silah ve araca karşı etkili bir şekilde kullanmıştır. Bunun yanında, mevzilerdeki ve açıktaki piyadelere karşı da kullanarak Ermenistan ordusunun savunma azim ve iradesini kırmıştır. Bunun sonucunda, Ermeni askerinin kafasında zafere olan inanç yok olmuş ve gözü, ileriden gelen Azerbaycan askerinden çok geride çekilebileceği ve hatta kaçacağı daha güvenli yerlerde olmuştur.
Bunda, Azerbaycan ordusunun özellikle meşelik ve dağlık bölgelerde hususi tayinatlı koşunlar dedikleri özel kuvvet ve özel harekât birliklerini aktif bir şekilde kullanmasının da büyük bir etkisi olmuştur. Zaten SİHA veya dronlar ile vurulacağı korkusuyla ileriden çok havaya bakan Ermeni askerleri, Azerbaycan özel birliklerinin baskınları ile karşılaşınca psikolojik olarak tamamen yıkılmışlardır. Böylece Ermenistan ordusu, önce askerlerin kafasında yenilmiştir.
Laçin koridoruna ulaşarak ikmal ve bütünleme faaliyeti ile meşgul olan Ermeni konvoylarını ve araçlarını imha eden Azerbaycan özel birliklerinin gerçekleştirdiği harekatlar ise Ermeni direnişinin tamamen kırılmasına sebep olmuştur. Çünkü arkası sarılan çok az ordu, önündeki düşmanla sonuna kadar savaşabilmektedir. Bunun tarihte Plevne Muharebesi gibi nadir örnekleri vardır.
Üstelik Rusların, kuşatılmaya karşı diğer birçok orduya nazaran taravmatik sayılabilecek bir korkusu vardır ve Ermeniler de savaşmayı Rus ordusundan öğrenmişlerdir. Bu sebeple, Ermeniler de kuşatılmaktan travmatik bir şekilde korkmaktadır. Örneğin, 1918’de Ruslar Doğu Anadolu’dan çekilip bölge Ermenilerin kontrolüne geçtiğinde Osmanlı ordusu Ermenilere daima kuşatıcı manevralarla taarruz etmiş ve her seferinde başarılı olmuştur.
Bunun en iyi örneği Kars civarında yapılan muharebelerde görülmüştür. Kars kalesi, hem 1918’de Osmanlı ordusu tarafından hem de 1920’de Kazım Karabekir komutasındaki TBMM ordusu tarafından aynı şekilde kolayca ve kısa sürede ele geçirilmiştir. Türk birlikleri, ağırlık merkeziyle Kars şehir merkezine değil Kars’ı Ermenistan’a bağlayan kara ve demiryoluna yönelmiş ve bunu gören Ermeniler şehri sonuna kadar savunmak yerine hızla geri çekilmişlerdir. Karabağ’da da benzer bir durum yaşandığı anlaşılmaktadır.
Ermenilerin savaştan çekilmesinde en önemli aşama ise Şuşa şehrinin Azerbaycan ordusunun eline geçmesi olmuştur. Şuşa’nın Ermenilerin beklemediği sarp bir bölgeden Azerbaycan özel kuvvetlerince ele geçirilmesi üzerine Ermeniler, şehri terk etmişlerdir. Şuşa, Laçin koridoru diye ifade edilen yolun üzerindeki önemli bir stratejik mevkidir. Bu sebeple, Şuşa’nın ele geçirilmesi sadece şehirdeki Ermeni güçlerinin arkasının kesilmesi değil sözde Ermeni yönetiminin merkezi olan Hankendi’nin de Ermenistan ile bağlantısının kesilmesi tehlikesini yaratmıştır. Bu yüzden Ermeniler, 10 Kasım 2020’de yenilgiyi kabul ederek ateşkes antlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardır.
(Üçüncü bölümde Azerbaycan ordusunun kısa sürede zafer kazanmasının sebepleri incelenecektir.)