23 Ağustos-13 Eylül 1921; Sakarya Zaferi’nin 103.Yıl Dönümünde Hava Harekâtı
Sakarya Meydan Muharebesi öncesi hazırlıklar kapsamında, 4 Ağustos 1921’de Hava Kuvvetleri Genel Müdürlüğü ve 1’inci Uçak Bölüğü malzemeleriyle birlikte Ankara’ya intikal etmiş, 2 keşif uçağı ile personeli 2’nci Uçak Bölüğüne bırakılmış ve Kasım ayının ilk haftasında kara yolu ile Konya’ya intikal etmiştir.
Yunan ordusu, Türk kuvvetlerine son darbeyi vurarak Türk Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırıp Milli Mücadele’nin merkezi olan Ankara’yı ele geçirmek ve Türk ordusunun direnme gücünü yok etmek amacıyla “Sakarya Meydan Muharebesini” başlatmayı planlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden sonra Türk ordusunun dağılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu görmüştür. Bu savaş, Türk ordusu için topyekûn savaş ile ana vatanında ölüm kalım savaşına dönüşmüştür. Kütahya-Eskişehir muharebelerinden sonra orduyu takviye ve ikmal etmek, zaman kazanmak, bu süreçte düşmanı Anadolu derinliklerine çekerek ikmal üslerinden uzaklaştırmak amacıyla Batı cephesindeki birlikleri Sakarya Nehri’nin doğusuna geri çekmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Sakarya’nın doğusuna çekilmekle askeri bakımından büyük bir avantaj elde etmiştir. Türk kuvvetleri için zor olsa da, Yunanlılar için daha zor olan bir durum oluşturulmuştur. Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının tehdidinden kurtarılmış, Sakarya’nın doğusunda yeniden düzenlenerek savunma gücü artmıştır. Yunan ordusu, mevzilerini genişletmiş, ulaştırma şartları zor bir arazide ilerlemek ve ikmal yapmak zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün, 5 Ağustos 1921 tarihinde Başkomutanlığa atanması ile durum savaşın kaderi ve seyri değiştirmeye başlamıştır.
Sakarya Meydan Muharebesi öncesi hazırlıklar kapsamında, 4 Ağustos 1921’de Hava Kuvvetleri Genel Müdürlüğü ve 1’inci Uçak Bölüğü malzemeleriyle birlikte Ankara’ya intikal etmiş, 2 keşif uçağı ile personeli 2’nci Uçak Bölüğüne bırakılmış ve Kasım ayının ilk haftasında kara yolu ile Konya’ya intikal etmiştir. Ülkenin kaderinin seyri, Yunan pilot rotasını ve yönünü şaşırıp yanlışlıkla Kuşadası’na iniş yapınca, kaderin seyri de bir anda değişmiştir. Türk Jandarması hemen uçağa el koyup içindekileri tutuklamış, uçak sökülmüş ve at arabasıyla parça parça Muğla’ya taşınmıştır. 10 Ağustos 1921’de uçağın montaj ve onarımını yapılmış, uçağı Ankara’ya uçuracak ekip Plt.Astsb.Vecihi Hürkuş, Tğm.Hamdi ve Makinist Eşref, Muğla’ya gelmiştir. Uçaktaki Yunan arması kazınarak yağlı boya ile arka kuyruğa büyük bir “Ay-yıldız” çizilmiştir. Vecihi Hürkuş; uçağa “masumluk, günahsızlık, temizlik” anlamını taşıyan savaşın kilit ismi Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın ismi “İsmet” vermiştir. Uçağa nazar değmesin diye, kanat tellerine de kocaman bir “Mavi boncuk” asılmış ve hava gücüne 2’nci bir uçak kazandırılmıştır. Yunanlara karşı Türk semalarını koruma, gözetleme görevinin yarısını bundan sonra “İsmet” üstlenmiştir.
12 Ağustos 1921’de Plt.Yzb.Fazıl komutasındaki 2’nci Uçak Bölüğü; Polatlı’dan Malıköy’e intikal etmiş, 2 adet keşif uçağı ve 2 adet av uçağından teşkil edilmiş ve ancak uçaklardan faal olanı İzmir’e gönderilmiştir. Yunan kuvvetlerinin Bozan-Beylikahır-Mahmudiye hattını işgal etmesi üzerine Batı Cephesi Komutanlığı keşif uçuşu yapılmasını istemiştir. Bunun üzerine 14 Ağustos 1921’de keşif görevinde Plt.Hasan Fehmi pilotaj hatası sonucu düşerek parçalanmış, 2’nci bir uçak keşif için kaldırılmasına rağmen o da motor arızası nedeniyle mecburi iniş yapması ile görev yerine getirilememiştir. Böylece Plt.Yzb.Fazıl’ın komutasındaki Cephe Uçak Bölüğündeki uçak sayısı çok kritik bir safhaya girmesi ile “İzmir” isimli av uçağı ve Yunanlılardan ele geçirilen “İsmet” isimli keşif uçağı ile harekât görevleri icra etmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Simav üzerinden gelen bir Yunan uçağının Yorluk Deresi’ne düşürüldüğünü bildirmiştir. 15 Ağustos’ta Svl.Plt.Behçet ve Rasıt Ütğm.Süleyman Sırrı, keşfi için havalanmış ve uçaklara 1 av uçağı refakat etmiş, uçaklarının motorunda yangın çıkması ile Beylikköprü civarına düşerek şehit olmuşlardır. Türk havacılığı, harekâtın ilk 2 gününde 2 keşif uçağını kaybetmiş, bölük’te kalan 2 av uçağının biri motor arızası nedeniyle hizmet dışı kalmış, faal olan diğer av uçağı ise malzeme olmadığından uçamaz duruma gelmiştir. Bölük, Sakarya Meydan Muharebesi öncesi mevcut tek av uçağı ile uygun olmayan hava şartlarına, tüm zorluk ve yakıt ikmalinde yaşanan aksaklık ve güçlüklere rağmen harekât görevini yürütmüştür.
2’nci Uçak Bölüğü 21 Ağustos 1921’de keşifte, Yunan birliklerinin saat 15.45’de Fellahoğlu köprüsünden Sakarya’nın güneyine doğru ilerlediğini belirtmiştir. Yunan ordusu, 23 Ağustos 1921’de “Sakarya Meydan Muharebesini” Türk ileri mevzilerine taarruz ile başlatmıştır. 23 Ağustos 1921 sabah 08.30’da, yapılan keşifte; Çambaklı civarında 3 Yunan tümeni, Hacıömeroğlu bölgesinde 1 tümenden fazla kuvvet, çok sayıda nakil araçları ve ordugâhı görülmüştür. Düşmanın 8 tümeniyle Sakarya ve Ilıcaözü güneyinde, bir tümeniyle Sakarya ile Porsuk kuzeyinde olduğu belirlenmiş, böylece kesin sonuçlu muharebelerini Mangaldağı ve daha doğusunda olacağı ortaya çıkarılmıştır. 15-23 Ağustos 1921’de Malıköy’de konuşlu 2’nci Uçak Bölüğü, faal olan tek uçakla 8 keşif uçuşu gerçekleştirmiş ve keşifler sonucu Yunanlıların Sakarya’da taarruz hazırlığı içerisinde bulunduğu anlaşılmıştır. Sivrihisar güneyi ile Bellihisar arasında 3 tümenden fazla Yunan kuvvetinin ilerlemekte olduğu tespit edilmiştir. Harekâta tek av uçağı ile katılan Plt.Fazıl keşif uçuşunda bir hendeğe düşmüş ve uçak parçalanmıştır. 24 Ağustos 1921’de keşifte; Temurözü deresi doğusunda 5 tümenden fazla Yunan kuvveti olduğu, Çeltik-Hacımusaoğlu yolunda Yunan nakliye kolunun kolbaşı Alahüseyin’e ulaştığı ve Ilıca Deresi güneyinde 5-6 Tümenlik Yunan kuvvetlerinin ilerlemekte olduğu tespit edilmiştir. 26 Ağustos’ta, Svl.Plt.Hayrettin ve Bahattin, Plt.Astsb.Vecihi ve Rasıt Ütğm.Hasan Basri keşif uçuşlarında, Yunan ihtiyat birliklerinin ön saflarda savaşa girdiğini tespit etmiş ve önemli hedefler bombalanmıştır. Plt.Vecihi ve Hasan Basri’nin 27 Ağustos sabah keşfinde; Yunan birliklerinin doğu yönünde ön hatlara doğru ilerlediğini, Polatlı’nın batı ve güney sırtlarını aşarak taarruza geçtiklerini tespit etmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” savunma stratejisi savaşın kaderini değiştirmiştir. 28 Ağustos 1921’de, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak; “Başkomutanlığın son emirleriyle de tasrih olunduğu veçhile ile bütün cephemizde son nefere kadar müdafaaya karar verilmiştir.” düşmanın bulunduğu bütün cepheyi savaş alanı olarak ilan etmiştir.
29 Ağustos 1921’de Plt.Astsb.Vecihi ve Rasıt Ütğm.Hasan Basri’nin yaptığı 3 keşifte ve 30 Ağustos sabah Plt.Yzb.Fazıl ve Plt.Hayrettin, Ütğm.Hasan Basri ve Rasıt Tğm.Bahattin yaptığı keşifte; Beylikköprü doğusunda 1 Yunan tümeni ve Yıldıztepe bölgesinde 1 Yunan tümeni olduğu belirtilmiştir. Aynı gün saat 08.25’de Plt.Astsb.Vecihi yaptığı keşifte; Sivri Kasabasına doğru yürüyen 1 alay, Ilıca köyünün kuzeyinde yürüyüş halinde 2 piyade alayı, bunların doğusunda 1 piyade taburunun kuzey yönünde ilerlediği tespit edilmiştir. Yine, saat 18.00’de yapılan 3’üncü keşifte; Beylik köprü doğusunda 3 alaylı takviyeli 1 tümen ve Yıldıztepe’de 1 tümen tespit edilmiş, İnlerkatrancı’dan Çakmaklı’ya yürüyen nakliye kolu ve sabah Sapanca civarındaki tümenin savaşa katıldığı belirtilmiştir.
30 Ağustos 1921’de yaşanan tarihi süreci Emekli Korgeneral Baki Kandemir; “Yunanlıların gerek cephede gerek cephe gerisinde ele geçen esirlerinden alınan malumatta, Yunan ordusunun yayılma tarzı ile kuvveti hakkında havacıların verdiği bilgileri tamamen doğruluyordu. Zira harp şartları içerisinde düşman büyüklüğü alaysa tümen, tümense iki tümen olarak algılanabiliyordu. Havacılar yaptıkları keşiflerle bu hataları düzeltmişlerdir.”
31 Ağustos’ta yapılan keşifte, Yunan taarruz kuvvetlerinin çoğunu Çaldağı ve Haymana mıntıkasına yönelttiği tespit edilmiştir. 1 Eylül 1921’de Plt.Yzb.Fazıl ve Rasıt Tğm.Hamdi, keşif uçuşunda; Haymana’daki Yunan birliklerinin cephe hattını yarmak için hücum ettiği belirlenmiştir.
Halide Edip Adıvar, Başkomutanlık Karargâhı’nda; “Savunmanın başarısı ve dolaysıyla Ankara’nın korunması Çal Dağı’nın elde tutulmasına bağlıydı. Burası Ankara’ya ulaşan tren yoluna ve bütün savaş alanına hâkim durumdaydı. Mustafa Kemal; Çal Dağı’nı almadıkları sürece korkulacak bir şey yok, diyordu. Ancak, alacak olurlarsa, çok dikkatli davranmamız gerekecek. Çünkü kolayca Haymana’yı işgal edebilir ve bizi kapana kıstırabilirler, diye düşüncelerini açıklıyordu. Bir gece Çal Dağı’nın düştüğü haberi alındı. Karargâhta herkes feleğin ağır tokadını yemiş gibiydi. En ziyade Mustafa Kemal Paşa üzgündü. Çal Dağı savaşının en şiddetli dönemi 4 gün sürmüştü. Bir an burada 82 subay 900 er şehit verildi. Şimdi savaş bir dönüm noktasına gelmişti. Karşılıklı çarpışan iki düşman da bir an için duraklamışlardı. İkisi de geri çekilmek üzereydiler. Ancak daha uzun dayanan Türk ordusu oldu.” Türk askerinin kahramanlığı ve yüksek direnme gücü sayesinde düşmanın yok edildiğini belirtmiştir.
2 Eylül 1921’de keşif görevine çıkan Plt.Astsb.Vecihi ve Rasıt Ütğm.Basri Bilgin, 4 bomba yükü ile Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanı Korgeneral Papoulas’ın Başkomutanlık Ordugâhını bombalayarak büyük zarara ve kayıplara yol açması büyük bir tesir ve etki yaratmıştır. Vecihi Hürkuş da anılarında, olayın Haymana’nın 35 kilometre güneyinde bölgede gerçekleştiğini ve büyük karargâhın Yunan Kralı’nın hazır bulunduğu Yüksek Askerî Şûra topluluğu olduğunu belirtmiştir. Türk uçaklarının bombardımanı ile yaralı kurtulan Yunan gazeteci; “Türkün fazla uçağı bulunduğunu iddia edemem. 1 veya 2 uçak. Fakat her an başlarımız üzerinden ayrılmayan bir kara bela. Beni de yaralamıştı. 2 Eylül, Bugün büyük kumandanların içtimai vardı. Büyük bir çadırlı ordugâh ve başkumandanın başkanlığında bütün büyük kumandanlar gelmiş ve karargâhı muhafaza ve süvari kıtaları doldurmuştu. Tam bu sırada yine bir kara uçak gözüktü. Karargâhın tam üstünde helezonlar yaptıkça bombalarını bıraktı ve hepimizi bir ateş ve duman deryası içine sardı. Evvela öldüğümü sandım. Sonra aklım başıma geldiği zaman sol kolsuz olduğumu anladım. Sonra öğrendim ki, 4 bomba atmış ve bombalar ordugâhtan insan ve hayvan tam 400 cana kıymış ve bunların içinde 1 general, 5 miralay ve 1 doktor miralay ve 20 kadar da subay varmış.” sözleri ile yaşanan olayı anlatmıştır.
5 Eylül 1921’de Plt.Vecihi ve Rasıt Basri Bilgin, keşif görevinde Yunan bataryalarını bombaladıktan sonra karşı karşıya geldiği bir Yunan uçağını Katrancı vadisinde düşürerek büyük bir başarıya imza atmıştır. Vecihi, büyük kahramanlık örneği göstermiş ve tarihi bir zafer kazanmıştır. Göklerde öyle nefes kesen bir muharebe yaşanmış ki; her iki tarafın karadaki orduları çarpışmayı bırakıp havadaki bu ölüm kalım kavgasını izlemiş, Plt.Astsb.Vecihi uçak düşüren ilk pilot olmuştur.
Fikret Arıt, “Yerdeki Çarpışmayı Durduran Hava Savaşı” isimli makalesinde; “1921 Eylül’ünün beşi, Sakarya Muharebelerinin 14’üncü günü idi. 30 Ağustos’tan beri büyük bir şiddetle ve aralıksız devam eden kanlı savaş Haymana’ya dayanmıştı. Plt.Vecihi ve Rasıt Basri Bilgin, Eskişehir Malıköy İstasyonu karşısında, bir hava üssü haline getirilen çayırlıktan havalandı. Cephe üzerine gelen Türk uçağı yaklaşan Yunan uçağı ile hava muharebesi için her biri 12,5 kiloluk altı bombayı zikzaklar çizerek Yunan mevzilerine attı. Yunan uçağı, pilot ve rasıdın 2 makineli tüfeğe sahip iken Türk uçağı sadece rasıdın tek makineli tüfeğe sahipti. Türk uçağına izli mermi olması pilotun görevini kolaylaştırmış ise de rasıdın görevini zorlaştırmıştır. Vecihi, mermi izlerine göre hareketlerini düzenleyerek bir an düşman uçağında sadece pilot olduğunu, rasıdın vurulduğunu görmüştür. Bu hava muharebesi, yerdeki savaşan askerlerin dikkatini çekmiş, topların susmasına ve sırtüstü seyredilmesine neden olmuştur. Savaşın kaderini göklerdeki bu mücadelenin sonucuna bağlamış gibi bakışlarını havaya dikmişlerdi. Türk uçağına taarruz eden Yunan uçağı, Vecihi’nin mükemmel manevraları ile büyük hızla onun kuyruk altına girmeyi başardı. Basri, alttan düşman uçağının pilot yerini hedef tutarak makineli tüfeği ateşledi. Yunan uçağı vurularak baş aşağı dikildi ve gittikçe büyük bir hızla Katrancı Vadisi’nin kayalıklarına düştü.” Türk ordusunda büyük bir moral etkisi yaratmıştır.
23 Ağustos-5 Eylül 1921 tarihlerinde, Yunanlıların yaptığı manevralar ile önce Türk ordusunun sol tarafını kuşatmak ve sonra yarma harekâtına girişmek için hazırlık içinde olduğu hava keşif ile zamanında tespit edilmiş, bununla Türk ordusu çekilen düşman kuvvetlerini takip etmiştir. Bu süreçte, Türk uçakları 12 keşif uçuşu yaparak düşmanın istikametini belirlemiş, düşman kuvvetlerine bomba ve makineli tüfek ile taarruz ederek takip eden birlikleri desteklemiştir. Türk savunma mevzilerinin arka bölgesine çok az geçen Yunan uçakları sadece 3 kez Türk uçakları ile hava muharebesine girmiştir. 6 Eylül 1921’de keşifte; düşmanın Polatlı’dan Beylikköprü’ye doğru 1 tabur ve Basriköy batısında 2 alay olduğu, Beylikköprü’de 1 Yunan Hava Meydanı ve 9 uçak tespit edilmiştir. 7 Eylül’de Batı Cephe Komutanı İsmet İnönü, elde keşif uçağı olmadığından keşif yaptırılamadığı, 1 keşif uçağının gece ve gündüz çalışılarak yarın sabaha kadar uçuşa hazır hale getirilmesi gerektiğini belirtilmiştir. Hava keşiflerinin savaşın mahiyeti ve gidişatı hakkında ne kadar önemli ve etkili görevler üstlendiğini göstermiştir.
8 Eylül’de yapılan keşifte, Çal Dağından-Ilıcaözü vadisinde hiçbir Yunan faaliyeti olmadığı ve Çal Dağındaki birliklerin azaldığı tespit edilmiştir. Sapanca’dan Ilıca vadisinden Sakarya istikametine yürüyüş halinde kamyon kollarının, topçu ve süvari birlikleri ile takviyeli 1 piyade alayının intizamsız olarak çekildiği görülmüştür. Kavuncu Köprüsü’ndeki tümen ağırlıklarını bırakıp çekilmeye başladığı belirtilmiştir. Bu keşif sonuçlarının düşmanın sağ kanadına doğru kuvvet kaydırdığı ve bir taarruz ihtimali olduğu, kuvvetlerini kademeli olarak Sakarya batısına çekildiği değerlendirilmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, kaburga kemiklerindeki kırık nedeniyle yatarken, Cephe Kurmay Başkanı eldeki keşif raporunda, Yunanlıların bölgeye yeni takviye birlikler getirdiğini belirtmiştir. Atatürk, Kurmay Başkanına; “Şu raporu bir daha oku” demiş, bu raporun düşmanın sağ kanadından sol kanadına kuvvet kaydırarak çekilmeye hazırlandığını, Yunan cephesinin bir kanadından diğer kanadına giden kuvvetlerinin yeni kıtalar olarak algılandığını ve bu aktarmanın ancak bir çekilme hareketi olduğunu söylemiştir. Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye; “Zaferini tebrik ederim paşam!” sözleriyle Türk ordusuna süratle karşı taarruza geçilmesini emretmiştir.
Batı Cephesi Komutanlığı, 9 Eylül 1921’de düşmanın çekilmesi ile 10 Eylül’de birliklere taarruz emri vermiştir. 2’nci Uçak Bölüğü’nden Beylikköprü-Sazılar-Yenimehmetli-Polatlı istikametinde düşman durumu hakkında bilgi istemiştir. 10 Eylül saat 11.00’de hava keşfinde; Beylikköprü-Sazılar yolunda araç ve küçük piyade birliklerinin ve Kavuncu batısında bir Yunan tümenin Sivriden-Kavuncu’ya yürüyüş halinde görülmüştür. Karakuyu’dan bir alay Toydemir’e doğru ve Yıldız-Kavuncu Köprüsü arasında topçu birliğinin yürüyüş halinde olduğu ve Beylikköprü Hava Meydanı’nda bir hangar ve 10 Yunan uçağı tespit edilmiştir. Raporu değerlendiren Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, hangar ve uçak miktarında azalmanın düşmanın kesin olarak çekildiğinin işareti olduğuna karar vermiştir. 10 Eylül 1921 saat 13.30’daki cephe emrinde; “Sabahtan beri cephede yapılan taarruz olumlu ilerlemekte, düşman sarsılmıştır. Aynı gün saat 11.00’de yapılan hava keşfine göre; cepheden Kavuncu köprüsüne ve Sakarya batısından geriye doğru çekilen yürüyüş halinde düşman birlikleri görülmüştür. Düşmanın geri çekildiği gerçektir. Karadağ taarruzu için 57’nci Tümen, Mürettep Kolordu emrine gönderilmiştir. Ordu, bütün cephede 10 Eylül’de ismi verilen taarruz hedeflerini muhakkak ele geçirecektir. Taarruza şiddetle devam edilmelidir. Karşımızdaki düşman kuvvetlerini kat’i olarak ezmek, bütün seferi kat’i neticeye erdirecektir.” Bu emir ile taarruzun başarıya ulaşacağından kesin kararlı olduğu gösterilmiştir.
11 Eylül 1921’de Vecihi Hürkuş, keşifte düşman gerisinde ve sağ kanat mıntıkasında büyük bir sessizlik olduğu görmüş, keşif sırasında bomba atacak herhangi bir hedef görülmediğini ifade etmiştir. Ayrıca, Sakarya’ya yakın bölgede Yunan yürüyüş kollarının görüldüğü, buradaki birliklerin dağınık bir halde batıya doğru yürümekte olduğu tespit edilmiş ve keşif sırasında Yunan nakliye kolları bombalanmıştır. Vecihi’nin bu raporundan 15 dakika sonra Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, genel durumu öğrenmek için havacılar ile görüşmüş ve kendisine gelişmelerin anlatılmasını istemiştir. Vecihi; “Yunanlılar geniş bir cephede kaçmaktadır. 2 batarya top terk edilmiştir. Düşman topçusu burasını bir yan ateşi altında tutmaktadır. Yunan subayları kaçan kıtaları durdurmak için sağa sola at koşturuyorlar.” sözleri ile anlatmıştır. 12 Eylül sabah keşfinde; Sapanca ile Sağlıca arasında 3 düşman tümenin çekildiği, Çal Dağı-Yenimehmetli arasında piyade taburu batıya doğru yürüyüşe geçtiği ve Beylikköprü’nün 1 km. güneyinde 1 alay batıya geçtiği tespit edilmiştir. 13 Eylül’de yapılan keşifte; Yunan birliklerinin Sakarya’nın 2 kıyısından çekildiğini daha hazırlık ve teşebbüs safhasında keşfedilmiş ve keşif sonuçları zamanında Batı Cephesi Komutanlığına verilmiştir.
Bu keşiflerde düşmanın çekildiğine kesin karar verilmiş ve Batı Cephe Komutanlığı düşman çekilmesinin önlenmesi istenmiştir. 22 gün 22 gece aralıksız süren çok şiddetli çarpışmalardan sonra 13 Eylül 1921’de, Mürettep Komutanı Albay Kazım, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye; “Düşman tümüyle Sakarya’nın batısına geçmiştir.” kesin sonucu belirtmiştir. 14 Eylül’de, Yunan ordusu kuvvetli artçılar himayesinde Eskişehir-Sivrihisar-Seyitgazi-Afyon istikametinde çekilmeye devam etmiştir. Profesör Toynbee; “Bir daha bir Yunan ordusunun Anadolu’nun bu kadar içerilerine kadar girmesi herhalde söz konusu olmayacak.” Savaş cephe savaşına çevrilmiş ve düşmanı düzen dairesinde savaşa zorlayarak öncelikle stratejiyle mağlup edilmiştir. 21 Eylül 1921’de Atatürk, Orduya yayınladığı Beyanname’de;“Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninki kadar temiz, daha sağlam bir askere rast gelmemiştir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldırmadığı demir gibi pak kalbin ile düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bilirim.” Türk askerine güvenini belirtmiştir. Yunan ordusu, Eskişehir-Afyon hattına çekilmiş, sağ kanadını Ahırdağı’na, sol kanadını Bozdağ’a vererek Eskişehir Doğusu-Seyitgazi-Afyon Doğusu-Ahırdağı mevzilerine yerleşmiştir.
Alptekin Müderrisoğlu, Sakarya Muharebesi’nde bir avuç Türk havacısının kırık dökük birkaç uçakla yarattığı destansı kahramanlığı; “Yüzbaşı Fazıl bu sabah erkenden yanına gözetleme cihazını alarak havalandı. Malıköy üzerinden birkaç kısa tur atarak tırmanışa geçti. İstediği yüksekliğe ulaşınca batıya yöneldi. Gerilerden cepheye akan ulaşım kolları, eski kervan izlerini anımsatan yola benzer çizgiler üstüne sıralanmışlardı. Kağnılar, at arabaları, havadan küçücük tahta oyuncaklar gibi gözüküyorlardı. Bunların hareketleri o denli yavaştı ki, ancak çok dikkatlice bakılınca ilerledikleri sezilebiliyordu. Cepheden gerilere uzanan kimi boş, kimi yaralı taşıyan at arabaları ile kağnılar da aynı çizgi üzerinde sıralanmıştı. Üstleri beyaz tenteli olan at arabalarının yaralı taşıdığı belliydi. Zira bazı tenteli arabaların anayoldan ayrılarak demiryolu kıyısındaki yeşilliklere doğru ilerledikleri belliydi. Oradan geçecek Ankara’ya giden ilk trene yaralıları vereceklerdi herhalde. Sakarya Irmağı’na yaklaşırken Türk savunma mevzilerinin üzerinde uçuyordu. Gerilerde bazı küçük birliklerin yer değiştirdiği görülüyordu. Porsuk Çayı’nın Sakarya ile birleştiği yere varınca güneye kıvrıldı. Irmak boyunca uçmaya başladı. Beylikköprü yakınlarında demiryolunun iki yanında Yunan kuvvetlerinin doğuya doğru yürüdüklerini gördü. Biraz daha güneye gidince Yıldız ve Sabancı köyleri gerilerinde görülen Yunan kuvvetlerinin bir tümen gücünde olduğunu anladı. 5-6 km güneyde Ilıca Deresi ile Sakarya Irmağı’nın birleştiği yerde Yunanlıların kurduğu ikinci köprünün ulaşıma açıldığı anlaşılıyordu. Bu kesimde yeni bir Yunan tümeninin yürüyüş halinde olduğu görülüyordu. Yüzbaşı Fazıl gördüklerini önündeki harita üzerinde işaretlerken, gözetleyicisi de defterine notlar alıyordu. Bu arada şimdi gördükleriyle dünkü uçuşta gördükleri arasındaki farkı ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Dün Kanlıgöl ile İnlerkatrancı arasında gördükleri kuvvetlerin daha kuzeye geldiklerini bu karşılaştırmadan anlamışlardı. Bu kuvvetlerin bulunduğu yeri, Yamak-Alacık-Tamburoğlu ve Ilıca köylerini birleştiren bir çizgiyle haritaya işaretlediler. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, güney kanattaki gelişmeleri kaygıyla izliyordu. Kuşatma tehlikesi henüz uzaklaştırılamamıştı. Pilot Yüzbaşı Fazıl’ın gözetleme uçuşundan döner dönmez gönderdiği raporu değerlendirilen Mustafa Kemal Paşa, kaygısında haklı olduğunu anladı. Yunanlılar, bugün de olanca güçleriyle güney kanada yüklenip kuşatma girişimlerini yenileyeceklerdi.” Sözleriyle anlatmıştır.
Sakarya Zaferi, Türk havacılarının büyük cesareti, inancı ve azimle kazanılmıştır. 1 ve 2’nci İnönü Savaşı’nda başarılı bir harekât icra eden düzenli ordu, Yunan Ordusu ve işbirlikçilerini ciddi olarak sarsmıştır. 23 Ağustos’ta başlayan harekât 100 km’lik bir cephede cereyan etmiş, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile sulanmadıkça terk edilemez” emrine inanarak savaşan Türk Ordusu en zor şartlarda bile ülke savunmasından taviz vermemiştir. Hava gücünün yeterli silah sistemi ve teçhizatı olmadığından, Sakarya Meydan Muharebesine ancak bir kaç uçak ile iştirak edilmiştir. Arazi ve meteoroloji koşulları dikkate alınmadan seçilen meydanlar uçak kırımlarına neden olmuştur. Elde yeterli sayıda keşif/bombardıman uçak bulunmaması nedeniyle av uçakları yanlarına monte edilen aparatlarla bomba taşıma yeteneğine kavuşturulmuş, bomba elle ve pilotun tecrübesi ile hedefe atılmıştır. Türk havacılığı, zor şartlarda yaptığı başarılı keşif, taarruz ve av önleme faaliyeti ile düşman unsurlarını etkisiz hale getirmiştir. Uçak bölüğünün personeli, sayı azlığını nitelik üstünlüğü ile gidererek, kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmiş, düşmanın çekilmesini zamanında keşfederek Türk birliklerinin sevk ve idaresinde önemli bilgileri Cephe Komutanlığına bildirmiş ve düşmanın muhtemel harekât tarzına göre vaziyet alma olanağı bulmuştur.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde; uçak, silah ve teknik olarak Yunan hava gücü, 18 uçağına karşılık 2 uçaktan oluşan Türk hava gücüne karşı büyük üstünlük sağlamıştır. Türk hava gücüne karşılık Yunan hava gücü hava harekâtında fazla etkili olamamıştır. Türk havacıları, göklerde sık ama uzun uçuşlar yaparak Yunan güçleriyle arasındaki büyük uçurumu telâfi etmeye çalışmıştır. Türk uçakları, cephe hattında düşmanın hareketi, istikameti, yedekleri ve takviyelerin tespiti görevlerini başarıyla yerine getirmiştir. Savaş sonuna kadar Türk uçak sayısı 10, Yunan uçak sayısı 50 olmuş, bu süreçte harekâta katılan uçak sayısı zaman zaman 2-3’e kadar düşmüştür. Uçakların bir kısmı kırım, bir kısmı arıza nedeniyle kullanılamamış ve savaş sonuna kadar yeni uçak temini mümkün olmamıştır. Türk havacılığı; 3 pilot, 3 rasıt ve 2 uçak ile harekâta katılmış, zafere giden yolda uçak keşif faaliyetleri ve keşif raporlarının büyük önemi olmuştur. Türk havacılarının kritik dönemde, “İsmet” ve “Sakarya” ismini alan Yunan uçaklarının ele geçirmeleri harekâta büyük katkı sağlamış, 22 gün 22 gece devam eden harekâtta 13 Eylül 1921’e kadar 18 günde 40 sorti keşif ve bombardıman görevi icra edilmiştir. Bu savaşta gösterdikleri fedakârlık, kahramanlık ve büyük hizmetlerinden dolayı Plt.Yzb.Fazıl ve Plt.Astsb.Vecihi Hürkuş’a, TBMM tarafından takdirname verilmiştir.
Türk ordusunun taarruzu, Sakarya Nehri’nin doğusundan Yunan ordusunun tamamen atılması ile tamamlanmıştır. Türk Milleti’nin ölüm kalım savaşını kazanması “Millî Mücadele'nin” dönüm noktasını oluşturmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Büyük ve Kanlı Savaş” anlamına gelen “Sakarya Melhame-i Kübra” olarak adlandırılmış ve Türk ordusu için bir “Savunma Savaşı”, Sakarya Zaferi sonrası Yunan ordusu için “Savunma Savaşı” olmuştur. Millî Mücadele’nin dönüm noktası olan, askerimize deneyim ve moral kazandıran Sakarya Zaferi, cephe gerisinde askeri için didinen fakir Anadolu halkının da zaferidir. Batı cephesinde kazanılan “Sakarya Zaferi” gelecek için büyük umut ve kurtuluşun başlangıcı olmuştur. Savaş, ordumuz adına büyük kayıp, yokluk ve yoksulluk içinde cepheden cepheye koştuğu kanlı günleri oluşturmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılan “Sakarya Zaferi” Türk milletinin azim ve cesaretinin bir sonucu olarak tarihteki yerini altın harfler ile almıştır. 19 Eylül 1921’de, Sakarya Meydan Muharebesi’ni sevk ve idare ederek, bu zaferin kazanılmasında en büyük pay sahibi olan Başkomutan Atatürk’e askerlik hayatının en büyük iftihar sahibi olacağı “Mareşal” rütbesi ve “Gazilik” unvanı verilmiştir.
Sakarya Zaferi ile halkın Başkomutana, orduya, meclise ve kesin zafere inancı artmıştır. Atatürk, 19 Eylül 1921’de meclis’te; “Sizin gibi komutanları, subayları, erleri olan bir millete yabancı egemenliği altında köle olmak mümkün değildir. TBMM’nin hakkımda yeni bir rütbe ve unvan ile beliren ilgi ve sevgisi doğrudan doğruya size aittir. Milletin verdiği bu rütbe ile yükselen ordu en şerefli, en ulu bir savaş ile seçkinleşen yine ordudur. Zafer nedeniyle sizin kahramanlıklarınızla, sizin gösterdiğiniz sonsuz özveriler karşılığında kazanılan bu büyük galibiyetin millet tarafından takdirine aracılık eden bu rütbe ve unvanı ancak size mal ederek bütün askerlik yaşamımın en büyük övünme konusu olarak taşıyacağım. TBMM ordusunun Sakarya’da kazanmış olduğu meydan savaşı, savaş tarihinde benzeri belki olmayan bir meydan savaşıdır. Şanlı Türk ordusunun Türk komutanları, komuta etmesini, kahraman Türk askeri şahadeti bildi. Zaferleri kazanmamızın sırrı bundan ibarettir. Subaylarımızın kahramanlıkları hakkında söyleyecek söz bulamam, yalnız ifadede isabet edebilmek için diyebilirim ki, bu savaş subay savaşı olmuştur. Bu sebeple subay arkadaşlarımın en ufak rütbelisinden en büyük rütbelisine kadar değer ve özverilerini bütün kalp ve vicdanımla ve takdirlerle anarım. Bu milletin evlâtlarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü bulunamaz. Kahraman Türk askeri, Anadolu savaşlarının anlamını anlamış, yeni bir ülkü ile savaşmıştır. Böyle evlâtlara ve böyle evlâtlardan oluşmuş ordulara sahip bir millet, elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından yoksun bırakmaya kalkışmak hayal ile zaman geçirmektir.”
Türk ordusu ve subayların kahramanlıklarını övgü ile anlatmıştır. Türk ordusunun büyük cesareti, inancı ve azimle kazanılan zafer, gelecek için büyük umut ve kurtuluşun başlangıcı olmuştur. Düşmanın her türlü kuvvet ve teknik üstünlüğüne karşı kazanılan başarı, ancak büyük hedefleri olan ve irade sahibi insanların elde edebileceği, köklü bir geçmişe ve onurlu bir duruşa sahip milletlerin çok zor şartlarda bile esaret zincirine alınamayacağını dünyaya göstermiştir. Türk’ün ana vatanında var olma mücadelesi olarak ortaya çıkan savaşta, Türk milletinin kaderinin belirlenmesinde etkili olmuştur. Türk Devleti ve dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir meydan muharebesi örneği olmuş ve Büyük Taarruzun ilk safhasını oluşturmuştur.
20 Eylül 1921’de Mustafa Kemal Atatürk, Sakarya Zaferi nedeniyle orduya yayınladığı mesajda; “Kurtuluş için yaptığınız bu savaştan çok daha evvel sizi başka muharebe meydanlarında da tanımış idim. Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz; daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. İnancınla, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi pak kalbinle, düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bildim. Sizin gibi Kumandanları, Askerleri olan bir Millete yad elleri altında köle olmak mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkımda yeni bir rütbe ve gazi unvanı ile tecelli eden iltifatı ve teveccühü, doğrudan doğruya size aittir. Milletin vermiş olduğu bu rütbe ile yükselen Ordu, en şerefli ve en ulu bir kutsal savaş ile mümtaz olan gene ordudur. Sizin Kahramanlığınızla, sizin gösterdiğiniz sonsuz fedakârlıklar pahasına kazanılan büyük zaferlerin Millet tarafından takdir edilmesinin delili olan bu unvanı ve rütbeyi ancak size mal ederek, bütün askerlik hayatımın en büyük iftihar edilecek sermayesi olarak taşıyacağım. Cenabı Hak, giriştiğimiz Kurtuluş Mücadelemizde şerefli silah arkadaşlarıma kendilerinde bulunan asaletin, civanmertliğin, kahramanlığın hakkı olan kesin kurtuluşu nasip etsin.” Millî Mücadeleye büyük olanaksızlıklarla başlayan Türk ulusu, önce halkın bağrından çıkan küçük Kuvayı Milliye birlikleriyle kuvvetli ve düzenli ordular ile çarpışmaya başlamıştır. Türk halkı yokluk ve yoksulluklara rağmen varını yoğunu harcayarak yarattığı ordusu ile kendisinden çok daha güçlü olan Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunan ordusunu Sakarya Meydan Savaşı’nda bozguna uğratarak Sakarya Zaferi ile Millî Mücadele’nin ve Türk tarihinin akışını değiştirmiştir.