Batı Karadenizli Osmanlı Paşaları Cumhuriyetin Kuruluşunda Neden Yer Alamadılar?
Bir önceki yazımızda Cumhuriyeti kuran Osmanlı Paşalarından söz etmiştik. Peki, bir bölgenin kahramanlık tarihi Türkiye tarihi olmuşsa, Cumhuriyeti kuran Osmanlı Paşaları arasında Batı Karadenizli Osmanlı Paşaları neden yeterince yer almamıştır?
Batı Karadeniz fiziki ve beşerî coğrafyası emsalsizdir. Flora ve fauna çeşitlemesi, tüm renklerin bir arada olduğu gökkuşağı gibidir. Tarihinin biricikliği ise kahramanlık tarihinin Türkiye tarihi olmasında yatar. Bir önceki yazımızda Cumhuriyeti kuran Osmanlı Paşalarından söz etmiştik. Peki, bir bölgenin kahramanlık tarihi Türkiye tarihi olmuşsa, Cumhuriyeti kuran Osmanlı Paşaları arasında Batı Karadenizli Osmanlı Paşaları neden yeterince yer almamıştır? Acaba, rütbeli Paşaları mı yoktur? Varsa Paşaların kahramanlıkları mı yetersiz midir?
Batı Karadeniz: Osmanlı Devlet-i Aliye’sinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Son Kalesi
Milli Güvenlik Akademisi eğitimi alırken (64. Dönem-2008), Türkiye’nin işgal edilmesi durumunda çekirdek savunmanın Batı Karadeniz’e çekilerek buradan sevk ve idarenin yapılacağı ileri sürülen bir tartışma yaptığımızı hatırlıyorum. Bu işgal edilmemiş topraklara verilmemiş bir ödül gibiydi. Buradaki savaş oyununun mesajı açıktı: Türkiye’nin Son Kalesi, Batı Karadeniz…
Aslında tarih de bu öngörüyü teyit ediyordu: Batı Karadeniz bin yıldır işgal görmeyen bir bölgemizdir. Sevr Anlaşmasını yapanlar bile bu bölgeyi Türk Yurdu olarak bırakmak zorunda hissetmişler ve bu bölgeyi sözde paylaşım haritalarında dokunmaya yeltenememişlerdir.
1998 yılında MSB tarafından “Şehitlerimiz” Kitabı yayınlandı. Savaşlara gönüllü katılanların, kayıpların, hastalıktan ölenlerin ve esir olanların yer almadığı bu eserde 93 Harbi, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında şehit olan ismen tam kayıtlı askerler yer aldı. Burada Batı Karadeniz’den Bartın 798, Bolu 3206, Çankırı 1030, Çorum 3238, Kastamonu 5160, Samsun 1243 Sinop 2438 Zonguldak 2091 olmak üzere 20 bine yakın şehit tespit edilmiştir. Bu tüm bu savaşlarda şehit düşen nüfusumuzun beşte biriydi. Aslında şehit sayısı bunun çok çok üstündeydi. Zira, 1826 yılında Yeniçeri Ocağının kapatılmasından sonra, Osmanlının en yüksek oranda (%98) Müslüman-Türk nüfusuna sahip eyaleti olan Kastamonu (Batı Karadeniz) Osmanlı Devleti idarecileri tarafından ülkenin doğal asker ambarı olarak görülüyordu. Ve son kale…
Batı Karadeniz’in Kahraman Paşaları
Yakın tarihimizin çok büyük zaferlerinin kazanılmasında, Batı Karadeniz’in şehit düşen evlatları kadar, rütbeli ve namlı paşalarının da büyük ve doğrudan rolü vardır. Batı Karadeniz’in diğer sancaklarını bir yana koyar ve sadece Paşa Sancağı Kastamonu’yu ele alırsak bile buradan çıkmış, vatana hizmet etmiş birçok ünlü Paşaya rastlarız. Ruslara karşı alınan 1711 Prut Zaferi’nin başında yer alan Cideli Serdar-ı Ekrem Baltacı Mehmet Paşa’lara kadar gitmeyeceğiz. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla ATEŞ paşalara kadar da yakına gelmeyeceğiz. Çünkü biz yüz yıl geriye, önceki yazımızda belirtilen Cumhuriyeti kuran Osmanlı Paşaları dönemine bakacağız.
Birinci Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşında Kastamonu Paşaları
“Tarihe İngiltere’nin ve filosunun zayıflığını teşhir eden adam olarak geçeceğim. Armadasının yenilmez olmadığını göstereceğim” diyen Enver Paşa “İstanbul halkına şehrin teslim edilmemesini ve tüm ahalinin direniş göstermesini isteyen bir bildiri yayınladı”
Hoş gelişler ola, Kahraman Enver Paşa! Emreyle askere, Kafkas Dağları’n aşa.
Arş arş arş, arş ileri, ileri, marş ileri, dönmez geri Türk’ün askeri.
“Dedem Halit Akmansü Bey, değerli bir pırlanta idi. Ancak devir onun değerini gerektiği gibi takdir edememiş ve bir köşede bırakmak ihmalini göstermiştir.” Prof.Dr. Şefik Halil Akmansu (AÜ Tıp ABD)
“Kısa zamanda, Deli Halit, kendi başına bu çözülüşü de durdurdu. Bu adamın bulunduğu bir yerde çözülme ve bozgun olmaz. Geriye gelmekten herkes titrer.”
"Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin."
“Arslanlar! … İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale'de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”
İsmail Enver Paşa, Batı Karadeniz’in Romanya’sından Türkiye’nin Batı Karadeniz’inde yer alan Kastamonu’ya göç etmiş Gagavuz Türklerindendir. Dönemin Genel Kurmay Başkanı ve Başkomutan vekilidir. Paşa, İlber Ortaylı Hocaya göre “seçkin” bir insandı: Fransızcası mükemmeldi, Arapça, Farsça ve Rusça yanında Almanca bilir, muhteşem resimler yapardı. Rumeli’de Mecidi ve Osmani nişanlar ve altın liyakat madalyasıyla ödüllendirilmişti. “Türkçülük ile İslamcılık arasında gidip gelen bir milliyetçi düşünceye sahip olduğu” değerlendiriliyordu.
Şanı apoletlerinde değil halkın dilindedir: 1908 ‘Hürriyet Kahramanı’, 1913 ‘Edirne Fatihi’, 1914 ‘Damadı Şehriyar’ ve ‘Harbiye Nazırı’, ‘Çanakkale, Kut’ül Amare ve Sarıkamış Başkomutan Vekili’, ‘Tehcir Mucidi’, ‘Turan Başbuğu’, ‘Türkistan Emiri’ ve 41 yaşında ‘Şehit’…
Çanakkale Savaşının Başkomutan Vekili Enver Paşa, Ordu komutanları Esat Bülkat Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve Liman Von Sanders Paşadır. Kurtuluş Savaşına katılma isteği kabul edilmedi.
Osman Mayatepek (Enver Paşanın torunu): “Kazım Karabekir Paşa daha sonra, ‘Bunları Enver Paşa’ya karşı olduğumuzdan yapmadık. Yurda dönseydi Enver Paşa ve Mustafa Kemal taraftarları şeklinde ikilik doğacaktı’ sözleriyle açıklıyor.” Haklılık payı da var, çünkü Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmemize rağmen silahlı kuvvetlerin Enver Paşa’ya sevgisi ve saygısı devam ediyordu. Enver Paşa, Temmuz 1921’de Mustafa Kemal’e mektup yazıp, ‘Sakarya Muharebesi’nde başarılı olursan gelmeyeceğim, başarısız olursan memleketi kurtarmak için geleceğim’ demişti. Mustafa Kemal Paşa başarılı olunca da gelmekten vazgeçti, Türk-İslam âlemini birleştirme mücadelesine devam ederken Tacikistan’da 41 yaşında şehit düştü.
Mustafa Kemal, ölüm haberini alınca gözyaşı dökmüş ve ‘Yiğit adamdı, gerisini tarihe bırakalım’ demişti: “Enver Paşa, savaşın kaybedileceği anlaşılınca Anadolu’nun muhtelif yerlerine 800 bin kadar tüfek, 4 bin makinalı, birkaç bin de top gömdürdü. Daha sonra yerlerini Mustafa Kemal’e bildirdi ve Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk teçhizat bunlar oldu”
Nuri Killigil Paşa, genç Türkiye’nin ilk silah fabrikasını kuran Kastamonulu Paşa, Bozkurt’lu Enver Paşa’nın kardeşidir. Azerbaycan'da Rus-Ermeni birliklerinin Mart Olaylarında Müslüman katliamları yapmaları üzerine, Kafkas İslam Ordusunu kurdu ve Azerbaycan’ı ve Dağıstan’ı kurtardı. “Bakü Fatihi” Nuri Paşa unvanını aldı. Moskova anlaşması ile buranın Sovyetlere bırakılmasından sonra İngilizler tarafından tutuklandı. Bir yıl sonra firar etti. Almanya’ya gitti. Burada bulunduğu süre zarfında kendisine birçok defa Ermeniler tarafından suikast girişiminde bulunulduğunu Enver Paşa'nın eşi Naciye Sultan, hatıralarında anlatmıştır. 1924 yılında dönerek Kütahya çiniyi buradaki tecrübeleri ile kurdu.
Kurtardığı Bakü'nün daha sonra Bolşevikler tarafından işgal edilmesi Paşa'yı çok üzdü. Azerbaycanlı Cabbar Ertürk, 1956'da kaleme aldığı "Anayurtta Unutulan Türklük" isimli kitabında Nuri Paşa'nın şu ifadesine yer verdi: "Ağabeyimin (Enver Paşa) şehit olması kalbimi ne kadar sızlattıysa, Azerbaycan'ın istilası kalbimi ondan daha çok sızlattı. Ağabeyim bir faniydi. Fakat Azerbaycan'daki Türklük ebedidir. Keşke hayatımı kaybetseydim de Azerbaycan Türklüğün dışında kalmasaydı."
Nuri Paşa, Türkiye ile bütünleşecek diğer Türk halklarının ilk olarak Türkiye sınırlarına yakın yaşayan Azerilerle Türkmenler olacağına inanıyor, bunlardan sonra da Tataristan'a kadar uzanan bölgede yaşayan diğer Türk halklarının bütünleşeceğini öngörüyordu.
1927 yılında bir fabrikayı satın alarak ordu için silah ve cephane üreten Nuri Paşa, "Nuri Tabancası" adını verdiği Türkiye'nin ilk 9 milimetrelik Killigil yarı otomatik silahının seri imalatını gerçekleştirdi. Millî Savunma Bakanlığı'na silah ve mühimmat yapmaya devam etti. Mısır, Pakistan ve Suriye gibi ülkelere ve Filistin’e silah, tapa ve mermi sattı. Sabotaja uğrayan fabrikada Paşa, 27 kişiyle birlikte şehit edildi: 2 Mart 1949 günü Sütlüce'deki fabrikada büyük bir patlama duyuldu. Ertesi gün Hürriyet gazetesi ve Cumhuriyet gazetesi: "Dün Sütlüce'de korkunç bir infilâk oldu; General Nuri Killigil'e ait silâh ve mühimmat fabrikası havaya uçtu; can kaybı büyük, kat'i sayı bugün belli olacak; şehrin birçok yerinde camlar kırıldı, köprüden geçenler bile barut kokusunu duydular, hadise yeri kordon altında" şeklinde yazmıştır. Cesedin bulunmasından bir gün sonra İstanbul Müftülüğü akıl almaz bir fetva verdi ve Nuri Paşa'nın ceset parçası için cenaze namazının kılınamayacağını bildirdi.
Bu durum, ister istemez "mevcut Hükümet, İsrail siyaseti gereği Nuri Killigil'in cenaze törenine tavır mı aldı?" sorusunu akla getirmektedir. Zira dört gün sonra Türkiye, İsrail Devletini tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. Sonuçta Türkiye'nin bu sahada en önemli özel sektörü olan, silah ve mühimmat fabrikası, sahibi olan Nuri Killigil ile birlikte yok olmuştur.
Halil Kut Paşa, Bozkurtlu Enver Paşa’nın amcasıdır. I. Dünya Savaşındaki İngilizlere karşı en kesin zafer olan Kût’ül-Amâre Zaferinin de kumandanıdır. Burada 350 subay ve 10.000 erini şehit veren 6. Ordu, İngilizlere 30.000 er ve subay kaybettirmiştir. 13 General, 350 subay ve 13.300 erini de esir almıştır. Bunlar içinde daha sonra Türk dostu olacak Sir Charles Townshend de bulunmaktaydı.
Halil Paşa, Irak’taki başarılarının ardından Kafkasya’ya, Kafkas İslâm Ordusu’na gitmiş ve yeğeni Nuri ile beraber 15 Eylül 1918’de Bakü’yü almış, savaştan sonra İstanbul’a dönüşünde Malta’ya sürgün için İngilizler tarafından tutuklanmıştır. Firar ederek Anadolu’ya geçmiştir.
Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile buluşmasından sonra Rusya’da Ankara’nın “gayrı resmî temsilcisi” olmuştur. Anadolu’ya o günlerde yapılan silâh ve cephane sevkiyatını düzenlemiş, İngilizlerden aldığı ganimet ve Rusya’dan topladığı sekiz tonluk altın külçelerini Millî Mücadeleye teslim etmiştir.
Paşaya yönelen İttihatçılık iddiası nedeniyle Ankara Hükümeti, 1921’in 12 Mart’ında Enver ve Halil Paşalar ile yakınlarının Anadolu’nun herhangi bir yerine gelmeleri halinde derhal sınır dışı edilmelerini emreden bir KHK yayınlar. Yurtdışı temsilciliklerine girişi de yasaklanır. Birkaç yıl sonra ülkeye girişine izin verilince “siyasetle ve devlet işleri ile artık uğraşmaması” ve “serbest hayatı seçmesi” gerektiği talebi en üstten talep edilince köşesine çekilir. 1934 yılında Soyadı Kanunu'nun çıkmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından Kût'ül-Amâre Zaferi nedeniyle "Kut" soyadı verilir. Ancak bu zafer tarih kitaplarında pek yer almaz.
Miralay Halit Akmansü, Kastamonu Dadaylıdır. 1916 Kûtü’l-Âmâre Zaferi, Sakarya Meydan Savaşı, Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Savaşı kahramanıdır.
Topçu Miralay/Kur. Albay Halit, Büyük Taarruz’a 5. Kafkas Tümeni Komutanı olarak katılmış, 2 Eylül 1922 günü gecesi Uşak Bölmelik Tepe/Çakmaktepe’de Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis ve maiyetini esir almıştır.
Gazi Mustafa Kemal’in isteğiyle 1923 seçimlerine girerek Kastamonu Milletvekili seçilmiştir. Bölgenin geri kalmışlığını raporlamıştır. Cumhuriyetin ilanına “müspet rey” verenlerdendir. 3 Mart 1924’te halifelik lağvedilirken, kaldırılması yönünde oy verdiği halde halifeliğin lehinde konuştuğu için tepki alınca Halk Fırkasından istifa etmiştir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası hareketine katılmış, ancak Parti 1925 yılında kapatılınca bağımsız milletvekilliği 1927 yılına kadar sürmüştür. 14 Şubat 1929’da ordudaki görevinden emekliye ayrılmıştır. Ondan sonra önerilen vekillik ve yönetim kurulu üyeliklerini reddetmiştir.
Medine Müdâfî Ömer Fahreddin Türkkan Paşa aslen Taşköprülü Hacı Kadızadelerdendir. Batı Karadeniz’in en batısında Rusçuk’ta dünyaya gelmiştir. 26 Ocak 1915'te 4. Ordu kumandan vekilliğine getirilen Fahreddin Paşa, aynı dönemde birçok Ermeni ayaklanmasını bastırmıştır. Şerif Hüseyin isyanı ve İngilizlere karşı 1916 yılı baharından itibaren elinde bulunan son derece kısıtlı imkânlarla Medine'yi 2 yıl 7 ay boyunca müdafaa ederek 1. Dünya Savaşını 72 gün fiilen uzatmıştır.
Fahreddin Paşa, herhangi bir yağmaya karşı Medine'de Hz. Peygamber’in mezarında bulunan mukaddes emanetleri İstanbul'a transfer etme başarısını göstermiştir. Medine kalesini tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükümetine, "Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin." cevabını vermiştir.
İngilizler tarafından "Türk Kaplanı" ve "Çöl Kaplanı" diye adlandırılan Fahreddin Paşa, Malta'ya sürgüne gönderilirken, işgalci devlet tarafından İstanbul'da kurdurulan Nemrud Mustafa Divan-ı Harbi adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edilmiştir. Buradan Firar ederek 24 Eylül 1921'de Millî Mücadele'ye katılmak için Ankara'ya gelen Fahreddin Paşa, 9 Kasım 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Kabil elçisi olarak tayin edilmiştir. 1926'da görevinin sona ermesi üzerine yurda dönen Fahreddin Paşa, 1936'da Türk Silahlı Kuvvetleri'nden tümgeneral rütbesiyle emekliye ayrılmıştır.
“Deli” Halit Karsıalan Paşa, 1883 yılında İstanbul Beşiktaş’ta dünyaya gelmiştir. Dedesi, Tütün Gümrüğü Nazırlığı görevinde bulunmuş ve Kastamonu’nun Taşköprü ilçesine bağlı Yazı Köyü’nün zenginlerinden Hacı Osman Bey’dir.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklâl Savaşı’nda çeşitli cephelerde görev alan Halit (Karsıalan) Paşa, Ruslara karşı savaşıp Kars, Sarıkamış, Oltu, Gümrü, Şahnalar, Iğdır ve Ardahan’a kurtarıcı olarak girmiştir. Ardahanlılar tarafından “Ardahan Fatihi” unvanı ile ödüllendirilmiştir. Erzurum, Erzincan ve Mamahatun’u ve Ahıska bölgesini düşman işgalinden kurtarmıştır. 1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunu uyarınca Kars ve çevresinde gösterdiği üstün gayret ve başarılarından dolayı Halit Paşa’nın ailesine bu zafere atfen “Karsıalan” soyadı verilecektir.
“Deli” lakabını alması aşırı cesur ve gözü pek olması dolayısıyladır. Batı Cephesinde büyük başarılar göstermiştir: Taarruzla birlikte emir verilmeksizin Mudanya-Gemlik-Bandırma hattını kontrol altına almış, Fahrettin Paşa durumu birlik adı vermeden Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya bildirdiğinde ‘Bu iş, olsa olsa bizim Deli Halit’in işidir’ sözüyle memnuniyetini belirtmiştir. İstiklâl Savaşı kazanıldığında Tümgeneralliğe yükseltilmiştir.
Halit Paşa, askerlikten ayrılmak istememişse de Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarıyla siyasete girmiş, II. Dönem TBMM’ne Ardahan mebusu olarak seçilmiştir. Ermenilerin Şehit Ettiği Devlet Adamlarının Yakınlarına Vatanî Hizmet Tertibinden Maaş Verilmesine Dair Kanun ve Seksen sekiz arkadaşıyla verdiği takrir Müdafaa-i Milliye ve Maliye encümenlerine sevk edilmiş, Afyon Mebusu Kel Ali (Çetinkaya), Trabzon Mebusu Muhtar Bey ve Rize Mebusu Rauf Bey üçgeninde TBMM içinde ilk cinayete kurban gitmiştir. Halit Paşa’nın silahla vurulduğu 9 Şubat 1925 günü yaşananlar; olaya şahit olanlar tarafından farklı biçimlerde aktarılmıştır.
Batı Karadenizli Osmanlı Paşaları Cumhuriyetin Kuruluşunda Neden Yer Almadı?
Birinci Dünya Savaşının en şanlı zaferleri ve direnişleri olan Çanakkale Zaferi, Medine Müdafaası, Kut Zaferi ve İstiklal Harbinin hazırlanmasında Batı Karadenizli Osmanlı Paşaları ön sıralardadır.
Bu paşaların ortak özellikleri, Batı Karadeniz’e çoğunlukla Karadeniz’in kuzey batısından ve batısından gelmişlerdir. Tıpkı, ilk yerleşimcilerin izlediği yolu takip etmişler, Trak, Bulgar, Peçenek, Guz ve Kıpçak ataları gibi Batıdan Doğuya yerleşmişlerdir. Yine büyük çoğunlukla, İttihat ve Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesidirler. Dahası görevlerini ölümleri pahasına yerine getirmekte asla tereddüt etmemişlerdir. Son olarak açık sözlü ve dürüsttürler. İngilizlerin doğrudan hedefinde olmuşlar ve tutuklanmışlardır. Ayrıca sık sık suikastlara maruz kalmışlardır.
Kısaca bir hatırlarsak, Enver Paşa I. Dünya Savaşının en muktedir asker siyasetçisidir. Kut, Çanakkale gibi muhteşem zaferlerin mimarı olması yanında Kurtuluş Savaşının temel mühimmatını hazırlaması her türlü acı yenilgiyi hafifletecek güçtedir. Ancak savaşın faturası kendisine kesilince, Kurtuluş Savaşına katılması istenmemiştir. Bu nedenle, kuşkusuz, ömrü vefa etse bile bu yiğit insanın Cumhuriyetin kurucu paşaları narasında yer alması zaten mümkün olamayacaktı.
Azerbaycan ve Dağıstan Fatihi olması yanında, Genç Türkiye’nin ilk özel silah fabrikasını kuran Nuri Killigil Paşa, sadece Enver paşanın kardeşi olması yönüyle değil, uluslararası silah tekellerinin doğrudan hedefi olması yönüyle de T.C. kurucu paşaları arasında yer alamamıştır.
Kût’ül-Amâre Zaferinin kumandanı Kastamonulu Halil Kut Paşa, I. Dünya Savaşının en büyük ikinci zaferini kazanmış, Kurtuluş savaşını finanse etmiş ama ülkeye ve büyükelçiliklere girişi yasaklanmıştır. Çünkü İttihatçılıktan öte O da Enver Paşanın amcası olması ve İngilizlere karşı kesin zaferi nedeniyle, hedef haline gelmiş ve kurucu role soyunamamıştır.
Dadaylı Miralay Halil Akmansü, Yunan Orduları komutanı olan Trikopis’i esir almakla üne kavuşmuş ancak bir kenarda unutulmuştur.
Medine Müdâfî Ömer Fahreddin Türkkan Paşa Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren Afganistan’a büyükelçi atandığından Cumhuriyet’in kurucu paşaları arasında yer alamamıştır.
Erzurum-Kars-Ardahan’ı kurtaran Deli Halit Karsıalan Paşa, Cumhuriyetin kurucusu paşalardan olmaya çok yakınken, mecliste (faili belli olan) bir faili meçhule kurban gittiğinden bu şansı yakalaması mümkün olmamıştır.
Sonuç olarak, vatanseverlik ve yiğitlikleri ile meşhur olan Batı Karadenizli Osmanlı Paşaları, siyasi olarak kaybeden taraf olan Enver Paşaya yakın oldukları ve İngilizlere karşı kazandıkları zaferler nedeniyle doğrudan hedef haline gelmeleri gerekçesi ile modern Türkiye Cumhuriyeti’nde hak ettikleri yeri alamamışlardır. İkinci olarak hemşericilik bilinçleri çoğunluk psikolojisi nedeniyle yeterince örgütlü ve güçlü olamamış, bireysel başarılar teşkilatlı güçler karşısında rekabet edememiştir. Son olarak batı Karadeniz’in modern cumhuriyete organize katkısı belki de yüz yıl sonra genç kadrolar tarafından sağlanacaktır.
Şimdi sözü, Cumhuriyet’in son Osmanlı Paşası Kut Kahramanı Halil Paşa’ya bırakalım:
“...Şimdi artık hem hür bir vatandaş serbest vatandaş, hem de bütün bu hatıraları yaşayan bir eski askerim. O hatıralar ki, mektepten, Abdülhamid mahkemelerinden başlar. Makedonya’ya, Tunus’a, Trablusgarb’a, İran’a, Kafkasya’ya, Irak’a, Dağıstan’a, Türkistan’a, Gürcistan’a, Rusya’ya, Moskova’ya, Avrupa’ya kadar uzanır. Bazen bakarım, bunlar bir hayata sığmayacak şeyler gibi görünür. Ama sığdı işte. Ve ben bunların hepsini yaşadım. Daima hareketli, daima mücadeleci olarak. Hiçbir zaman yenilgi kabul etmedik. Ümit, heyecan, karar gücü, ihtiras ve hayal ufkumuzun genişliği sınırsızdı. Hayatımın bu akışından memnunum.
Gerçi şimdi bu mücadele arkadaşlarımızın safları gittikçe seyrekleşiyor. Yeğenim Enver Paşa, Şarkî Buhara’da belki hazırlıksız ama temiz bir gaye uğrunda can verdi. Sonra, hemen bütün İttihatçı arkadaşlarım hemen kâmilen öldüler. Ordu arkadaşlarım olan paşalar, subaylar, Cemal Paşalar, Karabekirler ve diğerleri ve hele şu bizim yıllar yılı ‘Bizim Mustafa Kemal’ olarak tanıdığımız Atatürk, o da Hakk’ın rahmetine intikal etti.
Ben şimdi bütün bu hatıralar yığını arasında âdetâ bir türbedar gibiyim. Ve geriye baktığım zaman görüyorum ki, yalnız dalgalı, hareketli bir şahsî hayatın değil; dalgalı, hareketli, ihtiraslı ve hayâl ufuklarına sınır tanımayan bir değerli ve üstün neslin de son temsilcisi gibiyim”.
Kaynaklar
Şevket Süreyya AYDEMİR- Son Osmanlı Paşası Halil Paşa’nın hatıraları
http://www.ahiska.org.tr/wp-content/uploads/42_7.pdf
http://www.kastamonugazetesi.com.tr/buyuk-zaferin-yil-donumunde-dadayli-kur-alb-halit-akmansu/
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/halit-karsialan-pasa-1883-1925/
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/medineyi-savunan-col-kaplani-fahreddin-pasa/2052277
https://www.haberturk.com/gundem/haber/1233106-kut-kahramani-halil-pasa-1921de-sinirdisi-edildi
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/dogrusuyla-yanlisiyla-enver-pasa-40918443
https://www.haber7.com/tarih-ve-fikir/haber/1244901-canakkalede-baskomutan-enver-pasaydi
https://www.milliyet.com.tr/gundem/kurtulus-savasi-ni-ongorup-silah-gomdu-2006937
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/baku-fatihi-nuri-pasa-/1584049
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/medineyi-savunan-col-kaplani-fahreddin-pasa/2052277
https://www.haberturk.com/gundem/haber/1233106-kut-kahramani-halil-pasa-1921de-sinirdisi-edildi
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/halit-karsialan-pasa-1883-1925/