Site İçi Arama

tarih

Bir Akdeniz Kasabasında İsmi Ölümsüzleşen İlk Hava Şehidimiz

Ordunun taarruzu sırasında Fethi Bey komutanlığa başvurarak Bulgar hatlarına 7,5 kg.lık sahra mermilerinin bomba gibi havadan atılmasını teklif etti. Dünyada ilk kez uygulanacak olan bu öneri, komutanlık tarafından da kabul görünce Fethi Bey’in orijinal ve tesirli buluşundan büyük faydalar sağlandı

Emeviyye camisinde Selahaddin Eyyubi Türbesinde uyuyan hava şehitlerimiz:

Tarihin İlk uçuş denemelerini binyıl önce Türkmenistan’ın Nişabur kentinden başlatan İsmail Cevheri’den buyana Türk havacılık mücadelesi çağlar boyu devam etmiş ve ilk uçaklar askeri alanda kullanılmıştır.

1904 yılında başlayan ilk havacılık çalışmaları 1 Haziran 1911 yılında Türk Hava Kuvvetlerinin kurulmasıyla ivme kazanmıştır.

Türk Milleti tarihte ilk uçak taarruzuna maruz kalan ve ilk düşman savaş uçağı düşüren millet olarak tarihe geçmiştir. İlk uçak taarruzu İtalyanlar tarafından Trablusgarp savaşında yapılmıştır. İtalyan uçakları 6 Haziran 1912 tarihinde güdümlü balon ile Osmanlı ordugâhına yaptıkları bombardıman sonucunda 8 asker şehit olmuş 39 asker de yaralanmıştır. Tarihte ilk savaş uçağı da bu savaşta Türk askeri tarafından tüfek atışıyla düşürülmüştür.

Yurt savunmasında uçağın önemini erken kavrayan Türk milleti havacılık faaliyetlerine hız vermiş ve ilk havacılarını yetiştirmiştir.

Kahraman havacılardan ilk Hava şehidimiz Yüzbaşı Fethi Bey

Fethi Bey Kimdir?

Fethi Bey, 1887 yılında İstanbul Ayaz Paşa’da doğdu. İlkokulu, Firuz Ağa İlkokulunda, ortaokul tahsilini ise Salıpazarı Fevziye Ortaokulunda tamamladıktan sonra 1901 yılında Çarkçı Ameliye Mekteb-i İdadisine (Deniz Çarkçı Lisesine) girdi.

1908 yılında buradan mezun olan Fethi Bey, 10 Ağustos 1908 yılında “Çarkçı Teğmen” rütbesiyle fabrikaya atandı. 1910 yılında Hamidiye Kruvazörünün Motor Çarkçısı olarak, Adriyatik Limanı’na giden Fethi Bey, 1911 yılında Esliha Tamirat Fabrikasına (Silah Tamir Fabrikası) tayin edildi. Yaklaşık bir yıl burada çalıştıktan sonra uçak makinisti olarak yetiştirilmek üzere 3 Temmuz 1912 tarihinde İngiltere’ye eğitime gönderildi. Orada, İngiliz öğretmeni tarafından çok beğenilen ve uçuş konusunda büyük bir yeteneğe sahip olduğu anlaşılan Fethi Bey, makinist eğitimi yerine, pilotaj eğitimine alındı. Çalışkanlığı, azmi ve öğrenme kabiliyeti sayesinde, kısa zamanda uçuş konusunda, kendisinden ileride olan arkadaşlarını geçerek, en usta ve en bilgili tayyareci unvanına sahip oldu. Ancak eğitimi sürerken Balkan Savaş’ının çıkması üzerine pilotaj eğitimini tamamlayamadan geri çağrılarak Kıtaat-ı Fenniye Müfettişliğinde (Fen Kıta’ları Müfettişliği) görevlendirildi.

1912 yılının Eylül ayında Balkanlar’daki hareketlilik artarak devam ederken Makedonya’da gözü olan ve Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını sağlamak için çetelere ve yeraltı faaliyetlerine aralıksız destek veren Sırbistan, 9 Eylül günü Atina’da büyük bir gösteri düzenleyerek Osmanlı topraklarında yaşayan Rumlar için bağımsızlık talep etti. Bulgaristan ise 12 Eylül günü, daha da ileri giderek Makedonya için özerklik isteğinin geri çevrilmesini savaş sebebi sayacağını belirtti.

Balkanlardaki bu krizi ve giderek artan savaş tehdidinin ciddiyetini kavrayamayan Osmanlı Devleti yöneticileri, öncelikle İtalya ile savaş sona erdirmek için İsviçre’deki Barış Görüşmelerine devam idari düzenlemeler yapacağını vaat etmekle yetinmişti.

Balkan Devletleri’nin çeşitli bahanelerle Rumeli topraklarını ele geçirmek istemesi, İstanbul’da yeterince anlaşılamamıştı. Osmanlı Devletindeki bu vahim algı hatası, Balkan Devletleri için bir fırsat oldu ve 8 Ekim’de Karadağ, 13 Ekim’de Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan, Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti. Osmanlı hükümeti ne yazık ki Trablusgarp’ı ve Bingazi’ye tamamen elden çıkararak, İtalya ile barış antlaşması imzalamak zorunda bırakıldı. Bu gelişmeler yaşandıktan hemen sonra Osmanlı Hükümeti 15 Ekim 1912 tarihinde Balkanlar’daki müttefik devletlerde bulunan elçilerini geri çağırdıktan sonra, 16 Ekim sabahı Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı, Sark ve Garp Ordusu Komutanlıklarına, Bulgaristan ve Sırbistan hükümetiyle ilişkilerin tamamen kesildiğini bildirerek genel taarruz hazırlıklarına başlanması emrini verdi.

Balkan Savaşlarında Fethi Bey:

O günlerde Ayastefanos’ta (Yeşilköy) tayyare mektebi olarak faaliyet gösterilen yerde sadece iki hangar bulunmaktaydı. Bunlardan biri sac, diğeri ise ahşaptı. Bina olmadığında, kurulu çadırlar mektep tesislerini oluşturuyordu. Mektepte pilot olarak Fransa’da dönen Yüzbaşı Fesa (Evrensev), savaş nedeniyle İngiltere’deki eğitimlerinden yeni dönmüş olan Kolağası Cemal, Yüzbaşı Refik, Yüzbaşı Fevzi, Yüzbaşı Salim (İlkuçan) ve Teğmen Nuri Bey bulunmaktaydı. Okula geç katılan Teğmen Mithat (Tuncel) ile Teğmen Şükrü daha dönmemişlerdi. Sadece pilot lisansına sahip olan bu havacıların uçuş saatleri çok az olduğundan, havacılık deneyimleri yeterli değildi. Uzun uçuşlara hiç çıkmamışlardı. Ekim 1912’de pilot lisanslarını almadan yurda dönen grup ise Ayastefanos Hava Mektebine katıldı. Burası artık hem tayyare mektebi hem de havacılık merkezi durumunu almıştı.

İngiltere’den dönen Fethi, Fazıl, Abdullah ve Mehmet Ali, öğrenimlerini tamamlayarak pilot olabilmek için çalışmalarını sürdürmekteydi. Bunların içinde çalışırken en iyi uçuş başarısı gösteren kişi, havacılığa karşı duyduğu heves sebebiyle, bahriye çarkçısıyken pilotluğa gönül veren Üsteğmen Fethi Bey’di.

Balkan savaşı başlarken Osmanlı Ordusunun elinde hava gücü olarak; 2 kişilik olan 3 adet REP (Ordu isimli 1 uçak ve isimsiz 2 uçak), 2 adet DEPERDUSSIN (Osmanlı ve Prens Celaleddin), 2 adet HARLAN (bomba uçağı), 2 adet BRISTOL ve 1 adet BLERIOT (Vatan) olmak üzere, toplam 10 adet uçak ile Fransa’da eğitimini tamamlayarak yurda dönmüş olan Fesa Bey, Yüzbaşı Cemal, Yüzbaşı Refik, Yüzbaşı Fevzi, Topçu Teğmen Nuri, İstihkâm Teğmen Salim Batur, Yüzbaşı Salim İlkuçan, Mülazım Mithat Tuncel vardı. Pilotların deneyimsiz olması sebebiyle savaşta kullanılmak üzere Fransa’dan getirilen 3 pilot ve 3 makinist, Almanya’dan getirilen 4 pilot ile 2 makinist Osmanlı ordusunun elindeki gücü oluşturuyordu.

Balkan savaşının başlamasıyla, eğitimi yarıda kesilip yurda çağrılan Fethi Bey 28 Eylül 1912 tarihinde, Hava sınıfına geçirilerek Garp ordusunun emrine verildi. 11 gün sonra, 9 Ekim 1912 günü Başkomutanlık bir emirle, Kıtaat-ı Fenniye ve Mevaki-i Müstahkeme Müfettişi Umumiliğin’den, savaş hattından, keşif uçuşları yapmaları için ivedilikle, 3 uçak müfrezesinin hazırlanmasını istedi. Bu emirle 2 uçaklık bir müfreze Garp ordusunun, 2 uçaklık bir müfreze de Şark ordusunun emrine verildi. Edirne Kalesi kuşatılmadan, oraya gönderilmesi istenen üçüncü müfreze ne yazık ki Ayastefanos’tan nakledilemedi.

Garp ordusu emrine verilen uçak müfrezesi, Vatan isimli 1 Bleriot ve 1 Rep uçağından oluşturuldu; Yüzbaşı Fesa Evrensev’in komutasında, Teğmen Nuri Bey, Fransız bir pilot ile Rasıtlar, Üsteğmen Fethi, Teğmen Abdullah ve Fransız makinist, trenle Selanik’e gönderildi.

Bu sırada ordular muharebe yığınakları yapmakla meşguldü. Osmanlı Garp Ordusu, Sırp Kuvvetlerine karşı Manastır, Pirlepe, Firzovik ve Köprülü Bölgesinde toplanmaktaydı. Yunanlara karşı, Alasonya ve Yanya Bölgesinde, Karadağlılara karşı da Akova, İpek, İşkodra Bölgesinde yığınaklar yapıldı. Sırplara karşı oluşturulan ve Karargâhı Manastırda olan kuvvet “Vardar ordusu “olarak adlandırıldı.

14 Ekim’de Selanik’e gelen müfreze ikiye ayrıldı; hiçbir ön hazırlık yapılmadan Köprülü’ye bir uçak gönderildi. Müfreze Köprülü’ye ulaşır ulaşmaz, alelacele hazırladıkları bir düzlükten sadece iki uçuş yapabilmişken uçuş ekibi, savaşın kötüye gitmesinden endişe duyan Ordu Komutanı Zeki Paşa’nın emriyle tekrar Selanik’e gönderildi.

Kasım ayı içinde, Batı Rumeli’de Yunanlarla girilen çarpışmalar kaybedilmeye başlayınca Selanik’te sürgünde bulunan eski Padişah II. Abdülhamid, İstanbul’a nakledilerek, Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi.  Kasım günü de Preveze, Yunanların eline geçti.

Bu talihsiz gelişme üzerine Selanik’te bulunan havacılarımız; Fesa Bey, Fethi ve Nuri Bey, ellerindeki 2 uçağı, düşman eline geçmesin diye yakarak, gemi ile gizlice İstanbul’a dönerken Teğmen Abdullah Yunanlara esir düştü.

Savaşın ikinci safhasında Üsteğmen Fethi Bey, Rasıdı Binbaşı Sedat ile birlikte 800 metre yükseklikten düşman hatları üzerinde keşif uçuşları yapmaya başladı. İlk kez yapılan bu uçuşlar sayesinde Bulgaristan’daki mevcut kıtaların durumunda bir değişiklik olmadığı anlaşıldı.

Ordunun taarruzu sırasında Fethi Bey komutanlığa başvurarak Bulgar hatlarına 7,5 kg.lık sahra mermilerinin bomba gibi havadan atılmasını teklif etti. Dünyada ilk kez uygulanacak olan bu öneri, komutanlık tarafından da kabul görünce Fethi Bey’in orijinal ve tesirli buluşundan büyük faydalar sağlandı ve savaş sonrasına kadar görevini başarı ile sürdüren Fethi Bey gümüş liyakat madalyasıyla ödüllendirildi.

Balkan savaşının başlangıcında henüz deneyim sahibi olmayan Türk pilotlar ile para ile tutulmuş oldukları için uçuş yapma hevesi olmayan yabancı pilotların 4 uçakla üstlerinde çok uzak bölgelere gönderilmesi, yeni kurulan hava kuvvetlerinin gücünün yarısının kaybetmesine neden olmuştur.

Kasım ayının ortalarında Batı Rumeli büyük ölçüde elden çıkmıştır. Osmanlı Garp ordusu, 16-18 Kasım’da girdiği Manastır Meydan Muharebesi’ni kaybederek Sırpların önünde batıya doğru çekilmişti. Florina’yı, Resne’yi ve Manastır’ı ele geçiren düşman güçleri, Adriyatik kıyılarına ulaşarak Draç’ı almıştı.

Doğu Trakya’yı ele geçiren Bulgar Kuvvetleri, Çanakkale Boğazı’na doğru harekete geçerken Osmanlı Devleti de Çanakkale Boğazı’nı korumak amacıyla “Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetleri”adı altında batıda Evreşe Ovası’nın kuzeyinden başlamak üzere Marmara Denizi’ne ulaşan bir savunma hattı oluşturarak, 25 Kasım’da bu kuvvetin Harekât Şube Müdürlüğüne Binbaşı Mustafa Kemal’i (Atatürk) atandı.

Birinci Çatalca Muharebesinde Osmanlı ordusunun direncini kıramayan Bulgarlar, Edirne Müstahkem Mevkii’ni düşürmek için büyük çaba harcadı. Edirne tüm hücumları püskürterek, kahramanca direnmeye devam etti ve Çatalca hattında yıpranan Bulgar ordusu, sonunda Osmanlı hükümetince önerilen ateşkesi, kabul etmek zorunda kaldı. Başkomutan vekili Nazım Paşa, ordu birliklerine Yunanistan haricinde, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ ordularıyla ateşkes imzalandığını bildirdi.

Ateşkes dönemi başladığı zaman Ayastefanos Meydanında 2 adet DEPERDUSSIN (Osmanlı ve Prens Celaleddin), 2 adet REP askeri uçağı ve 2 tane de BRISTOL olmak üzere 6 askeri uçak beklenmekteydi.

REP okulundan brövelerini alan Teğmen Nuri, Yüzbaşı Salim (İlkuçan), Yüzbaşı Fevzi ve Teğmen Mithat (Tuncel) pilot olarak görevdeydiler. İngiltere’deki Bristol okulundan geri çağrılan Üsteğmen Fethi, Teğmen Fazıl ve Teğmen Mehmet Ali Beyler de çalışmalarına ve eğitimlerine devam etmekteydi.

Ayastefanos Hava meydanında çalışmalar aralıksız sürdürülüyordu. Buradaki havacılar, emir ve komuta bakımından, Tayyare Mektebi Müdürlüğüne bağlıydı. Başkomutanlık Karargâhının istekleri, Kıtaat-ı Fenniye (Fen Birlikleri) ve Mevaki-i Müstahkeme Müfettişi Umumiliği kanalıyla Mektep Müdürlüğüne iletiliyor, müdürlük de uçak ve pilot tahsis isteklerini yerine getiriyordu.

Fesa Evrensev Selanik’ten dönmüştü. Onun dışında Ayastefanos’ta; Yüzbaşı Fevzi ve Salim, Üsteğmen Fethi, Teğmen Nuri, Fazıl ve Mithat Beyler pilot olarak bulunmaktaydılar. Mahmut Şevket Paşa, Sadrazam ve Harbiye Nazırı olduktan sonra, Süreyya (İlmen) müfettişi Umumiliğe bağlı, Kıtaat-ı Fenniye Şubesine atandı; görevi de “tayyarelerden istifade edilmek üzere Ayastefanos’ta hazır bulundurulmasının takibi” olarak tanımlandı.

Yarbay Süreyya Bey (İlmen) ve İstihkâm Binbaşı Mehmet Ali Bey’den oluşan bir komisyon Avrupa’ya gönderdi. Komisyonun görevi; İtalyanlara karşı kullanılmak üzere uçak ve güdümlü balon temini ayrıca havacılık merkezi için gerekli araç-gereç ile personel sağlanması ve Avrupa’daki havacılık endüstrisini yerinde incelemekti. Heyet, 6 Mayıs 1912 tarihinde İstanbul’dan hareketle yaklaşık iki ay süren bir Avrupa seyahatine çıktı. Bu seyahatte komisyon; Avusturya, Almanya, Fransa ve İngiltere’de havacılıkla ilgili incelemelerde bulundu. Almanya’dan kiralanan MARS PFE tipi çift satıhlı 2 kişilik 2 adet uçak İstanbul’a getirildi. Şubatın ilk haftası getirtilen bu uçaklarla birlikte Mars Fabrikası ile sözleşmeli Alman pilotlar; Mario Scherff ve Walter Fray ile makinistleri Alfred Struck ve Böchne de İstanbul’a geldi.

Ateşkesin bitiminden hemen sonra Edirne’ye karşı Bulgarların harekâtı, bütün şiddeti ve yoğunluğuyla başladı. Aynı zamanda taarruzu sırasında; havadan balonla gözetlemeye ve uçaklarla da keşif uçuşlarına yeniden başlandı.

Çatalca Bölgesi’nde keşif taarruzlarının başladığı 5 Şubat günü, öğleden sonra, bir Türk uçağı tarafından Çatalca’dan Arnavutköy (Türkoba) yönünde gerçekleştirilen ve bir gün sonra, taarruzlar devam ederken saat 12.00’de Bulgar Mevzilerinin 200-300 metre üzerinden tekrarlanan iki keşif uçuşu için, Süreyya Bey’in 25 Şubat 1913 tarihli muhtırasından, bu uçuşların Üsteğmen Fethi ve Yüzbaşı Salim Bey tarafından gerçekleştirildiğine dair kayıtlar düşülmüştür.

Balkan Savaşları Sonrasındaki Uçuş Faaliyetleri:

Türk Askeri Havacılığı, Balkan Savaşına henüz kuruluş aşamasındayken hazırlıksız bir şekilde girmişti. Savaşın başında yetersiz sayıdaki uçakla, bunların uzun mesafe uçuracak deneyimi olmayan pilotlar ve İngiltere’den çağrılan pilot adayı öğrencilerle katıldığı harekâttan, bir uçağına Sırbistan’ın el koymasıyla, 8 uçağını da tahrip edilmesi ve kırım sonucunda savaşı kaybederek çıktı. Ancak hiçbir uçağın düşman tarafından düşürülmedi ve Yunanistan’da esir düşen Teğmen Abdullah Bey dışında havacı subay da kaybedilmedi.

Osmanlı Devleti ve Yunanistan; adalarla ilgili itilafların çözümünü, araya giren büyük devletlerin garantörlüğüne bırakarak 14 Kasım 1913 günü Atina’da Barış Antlaşması imzaladı.

Fethi Bey, ilk uzun mesafeli kol uçuşunu, savaşın bitiminden dokuz gün sonra, 23 Kasım 1913’te gerçekleştirdi. O gün Ayastefanos Hava Meydanı’ndan arka arkaya 3 uçak havalandı. Bu uçuşta Üsteğmen Fethi Bey ve rasıdı makinist Aziz Bey, bir Bleriot, Yüzbaşı Fesa Bey, rasıdı Yüzbaşı Fevzi Bey ile yeni bir Bleriot tayyareleriyle ruloya başladılar. Fazıl Bey tek başına Osmanlı isimli Deperdussin tayyaresini kullanıyordu. Havanın çok bulutlu olmasına rağmen, üçlü kol halinde çıktıkları bu uçuşu Büyükçekmece, Silivri, Lüleburgaz, Çorlu, Babaeski ve Havsa rotasını izleyerek 1 saat 50 dakikada başarıyla tamamlayıp Edirne’ye inmeyi başardılar.

Filoyu, Edirne’de Tayyare Müfreze Kumandanı, Nuri Bey karşıladı. Saat 14.00’te, tekrar Edirne’den kalkan tayyareciler bu defa 2 saat 20 dakikada, çoğunu bulutlar içinde olmak üzere, 400 kilometreden fazla yol kat ederek Yeşilköy’de noktaladılar. Uçuş, dönemin İkdam ve Tasvir gazetelerinin 25 Kasım 1913 tarihli sayılarında yayımlandı.

Kasım ayı içinde havacılığa olan ilgiyi arttırmak için bazı uçuşlar yapılmış ve bunlar büyük yankı uyandırmıştı. 10 Kasım günü yine bu amaçla, gazete yazarı Vehbi Bey, Üsteğmen Fethi Bey’in kullandığı bir Bleriot uçağı ile İstanbul üzerinden uçuruldu ve kendisi ilk uçan gazeteci oldu.

1913 yılının sonbaharında yine, Donanma Cemiyeti tayyare ve gemi almak için bir bağış kampanyası başlattı. Türk halkının geniş çapta katılımı olan, bu iştiraklerden biri de Ata Paşa’nın oğlu, Şevket Bey’in kızı Müdafaa-i Hukuku Nisvan Cemiyetinin (Kadın Haklar Koruma Cemiyeti) kurucularından Belkıs Şevket Hanım’dan gelmişti. Bağış kampanyasının, hararetli destekçilerinden biri olan Belkıs Şevket Hanım 1. Kolordu Kumandan Vekili Cemal Paşa’dan izin alarak, 30 Kasım 1913 günü Fethi Bey’in idare ettiği Osmanlı isimli Deperdussin tayyaresiyle İstanbul semalarında 15 dakika uçmuş ve havadan halka, onları bağışa çağıran propaganda kâğıtları atmıştı. Belkıs Şevket Hanım da böylece ilk uçan Türk Kadını olarak, Havacılık Tarihimizde yerini almıştır.

Savaşın 2. Harekâtından sonra, Yeşilköy Tayyare Mektebinde memur olarak atanan Fethi Bey 1913 yılının başında yüzbaşılığa yükseltilerek Tayyare Bölüğü’nün 2. Takım Bölük Subaylığına getirildi.

Fransız Hükümeti, Balkan Savaşı’nın ikinci aşamasından itibaren, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini yeniden gözden geçirerek, çıkarları doğrultusunda ilişkileri geliştirmek için çaba göstermeye başlamıştı. Meydanı Almanlara kaptırmak istemiyordu. Savaşın sona ermesi üzerine de Fransızlar tarafından üç kıtada gerçekleştirilecek, bir hava seyahati tasarısı ortaya atıldı.

Geliştirilen uçaklar, artık dünyanın her tarafında uzun mesafeli uçuşlar yapmaktaydı. Uçuş yapılacak kıtalar; Avrupa, Asya ve Afrika olarak belirlenmişti. Uçuş rotası büyük ölçüde Osmanlı Devleti topraklarını kapsıyordu.

Fransız Havacılar, uçuşa Paris’ten başlayacak, Avrupa Kıtasında bazı yerlere indikten sonra İstanbul’a geleceklerdi. Anadolu üzerinden Suriye ve Filistin’e geçecek olan havacılar, Asya Kıtası’nı tamamlayarak Afrika’ya geçip, seyahate Kahire’de nokta koyacaklardı.

Hava yoluyla 5000 kilometreye yakın bu uçuşun, yüksekliği 4000 metreye yaklaşan Torosları aşarak gerçekleştirilmiş olması o tarihlerde dünyada büyük yankılar uyandırmıştır.

Uzun mesafe hava yolculuklarının başlamış olması, hava trafiğinin artması ve aynı zamanda, Fransız pilotların da topraklarımızda yaşadıkları sorunları göz önünde bulunduran Hava Mektebi Müdürü Süreyya İlmen, Müfettişi Umumiliğe bir rapor gönderdi. Raporda, uçak ve balonların müstahkem mevkilerde uçtuğunu belirterek Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yasak bölgeler oluşturulmasını ve bunların yerlerini gösteren haritaların ilgililere dağıtılmasını önerdi.

Bu sırada Osmanlı ordusunun modernize edecek olan Alman Askeri Heyeti de 14 Aralık 1913’te İstanbul’a gelmişti. Osmanlı Hükümeti, heyetin başında bulunan General Liman Von Sanders’i, Paşalık rütbesiyle Ordu Komutanlığına atadı.

1914 yılının Ocak ayı önemli bir olayla başladı. İttihat ve Terakki Partisinin en nüfuzlu kişisi olan Kurmay Yarbay Enver Bey, 18 Aralık’ta albaylığa yükseltildi. Harbiye Nazırı Ahmet İzzet Paşa’nın orduda ıslahat yapması için zorlanarak istifa ettirilmesiyle de Albay Enver Bey’e hemen Mirliva (Tümgeneral) rütbesi verildi. Henüz 32 yaşında paşalığa terfi ettirilen Enver Bey, 5 Ocak 1914 günü Harbiye Nazırlığına atandı. Aynı gün, genelkurmay başkanlığını da üstlenen Enver Paşa, hiç vakit kaybetmeden orduda hızlı bir yenileşme ve gençleşme operasyonu başlattı.

İstanbul-Kahire Uçuş Projesi:

Yurtsever ve gözü pek aynı zamanda da çok ihtiraslı ve hayalperest bir kişiliğe sahip olan Enver Paşa çok sansasyonel bir projeyi hayata geçirmek için kolları sıvadı.

Projenin amacı:

  • Türkleri seven ve aynı dinden olan Mısır halkına bayrağımızı havada göstermek ve uçak için bağış toplamak,
  • Balkan Savaşı’nı kaybeden Osmanlı İmparatorluğu’nun sarsılan prestijini düzeltmek ve gücünü dünyaya göstermek,
  • Fransız havacıların dünyada yarattığı hayranlığı, Türk havacılığına yönelterek imparatorluk içinde dayanışma sağlamaktı.

İşte bu nedenle, eldeki kısıtlı imkânlarla işe yarar uçaklardan, muaveneti Milliye isimli, Bleriot ve Prens Celaleddin isimli, Deperdussin uçağı seçildi. Pilotların hepsi hepsi gönüllü olmasına rağmen, Bleriot uçağı için Yüzbaşı Fethi Bey, Deperdussin uçağı için Teğmen Nuri Bey, rasıtlar da ise Üsteğmen Sadık ve Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey görevlendirildi.

Kahire seferi son derece elverişsiz koşullar altında planlanmıştı. İstanbul ve Kahire arası hava yolu ile 2500 kilometredir. Saatte 100 kilometre uçan tayyarelerle Kahire’ye ulaşmak için 25 saat uçmak gerekmekteydi. İstanbul, Eskişehir, Afyon, Konya, Portsaid ve İskenderiye kentleri uğrak yerleri olarak belirlenip bu noktalara benzin ve yedek parça gönderildikten sonra iki uçak, 8 Şubat 1914 yılında İstanbul’dan büyük bir törenle uğurlandı.

Hava koşullarından ve uçak arızalarından kaynaklanan nedenlerle, zaman zaman program dışı zorunlu inişler yapan Fethi ve Nuri Bey uçuşlarını güçlükle sürdürdü.

Uçuş yolu üzerinde bulunan ve kullanılan uçakların, uçuş tavanı kadar yüksekliğe sahip olan Toros Dağlarını 4000 metre yükselerek geçen ilk pilot Fethi Bey oldu.

Güzergâhın uzun ve zor kısmı bu şekilde aşıldıktan sonra 27 Şubat 1914 tarihinde, Cuma günü Kudüs’e gitmek için Şam’dan hareket eden Fethi Bey ve rasıdı Sadık Bey’in içinde oldukları uçak, Teberiye Gölü civarında Şamriye’nin 500 metre yakınındaki Cehennem Vadisi denilen ve deniz seviyesinden 212 metre alçak olan Küfrühar Kayalıklarından düştü.

Meydana gelen kaza, tüm ülkede büyük bir üzüntüyle karşılandı. Şehitler Şam’a getirilerek 100 bin kişinin katıldığı bir cenaze merasimi ile Emeviyye Caminde bulunan, Selahattin Eyyübi’nin türbesinin yanına defnedildi. Tayyarenin enkazı da İstanbul’daki askeri müzeye gönderildi.

Şam’da bulunan Emeviyye Camisi

Bir Akdeniz Kasabasının İsmi Fethiye Oluyor:

Fethi Bey’in şehadet haberinden sonra bütün İslami âlemi ve Türk dostu Avrupalılar, Harbiye Nezaretinde başsağlığı telgrafı gönderdiler.

Balkan Savaşında İstanbul’da havacılık hakkında bir konferans veren gazete yazarı Alfred Durand, Fransız uçak yapımcısı Alfred Ponnier ile birlikte 4 Mart 1914 tarihinde Fethi Bey’in kazasıyla ilgili olarak Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya bir telgraf gönderdi. Telgrafta başsağlığı dileklerini ilettikten sonra, düşen uçağın yerine son derece modern bir uçak hediye etmek istediklerini belirtti ve bu hediyenin kabul edilmesi ricasında bulundu; uçak hakkındaki bilgilerin de gönderdikleri mektupta olduğunu yazdı.

Enver Paşa, 8 Mart’ta çektiği bir telgrafla cevap vererek, hediyeyi kabul ettiğini teşekkürleriyle birlikte bildirdi.

Türk Milleti, bu ilk iki hava şehidini, aradan geçen uzun yıllara rağmen unutamadı. İsmine hatıra pulları basıldı, isminin ilelebet yaşatılması için Ege Kıyısındaki küçük şirin bir kasabamız olan Fethiye, asırlardır taşıdığı ismi olan Megri’yi bir tarafa bırakarak, Fethi Bey’in kahraman ve şerefli ismini yaşatmak için “Fethiye” adını aldı.

 

Yararlanılan kaynaklar:

  1. Türk Havacılığında İlkler/ Sinemis Oğuz.
  2. Türk Havacılık Tarihi /Osman Yalçın
  3. Doktora tezi, Türklerde ilk Havacılık Faaliyetleri/ Cemal Balıkçı
Dr. Cemal BALIKÇI
Dr. Cemal BALIKÇI
Tüm Makaleler

  • 15.05.2022
  • Süre : 9 dk
  • 1826 kez okundu

Google Ads