Bu Vatana Can Verenlerden Nuri Bey Kimdir?
İlk hava şehitlerimiz olarak tarihe geçen Fethi, Sadık ve Nuri Beyler, bugün Şam’da bulunan Emeviye Camii’nin avlusunda Selahaddin Eyyubi’nin yanında yatmaktadırlar.
Selahaddin Eyyubi Türbesindeki Hava Şehitlerimiz
Türk Havacılığına canlarıyla can vermiş kahramanlarımızın genç nesillere tanıtılması, mücadelelerinin anlatılması ve havacılığa gönül veren gençlerimizin tarihten alacakları dersle gelecekte yapacakları atılımları daha emin ve güvenle yerine getirmelerine katkısı olması düşüncesiyle, bu konuya yönelik ikinci yazımı, “Bu vatana can verenler” yazı dizisinin ikincisi olarak kaleme aldım.
“Bu vatana can verenler” yazı dizimin ikincisini Kahraman Havacımız Nuri Bey’in Hayatı ve mücadelesini anlatarak devam ediyoruz. Bu konuda araştırılmış, yayımlanmış tüm eserler için emek verenlere şükranlarımı sunuyorum.
Nuri Beyin Pilotluk Eğitimi Alması:
Nuri Bey 1890 yılında doğdu. Babası Boyabat’ın Kurusaray köyünden Osman Efendi, annesi Okçu Mehmetler köyünden Seher Hanım’dır. 28 Kasım 1907 tarihinde Mühendishane-i Berr-i Hümayyun’a (Harp Okulu) girdi. 15 Nisan 1910 tarihinde Sahra Topçu Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesiyle mezun oldu ve 2.Ordu emrine atandı.
1909 -1910 yıllarda, Avrupa Ordu Teşkilatı içinde yer alan havacılığın bizdeki başlangıç süresi, İtalyanların Trablusgarp’a saldırdığı döneme rastlar. O sırada Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa’nın emir ve direktifleriyle Kurmay Yarbay Süreyya (İlmen) Bey’in başkanlığında Kıtaat-i Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği’ne bağlı Tayyarecilik Komisyonu kuruldu. Komisyon, vakit kaybetmeden uçak satın almak ve pilot yetiştirmek amacıyla yetenekli, gönüllü ve yabancı dil bilen subayların Avrupa’ya gönderilmesiyle işe başladı. REP Uçak Fabrikası ile yapılan anlaşma gereğince sekiz subayımız Fransa’daki Bucg Fabrikasının Uçuş Okuluna gönderildi.
Bu subaylar arasında Nuri Bey’de bulunmaktaydı. 1 Nisan 1912 tarihinde Bucg Uçuş Okuluna giden genç subaylardan Yüzbaşı Refik Bey ve Teğmen Nuri Bey, yetenekleriyle kendilerini göstermiş, hocaların dikkatini üzerlerine çekmeyi başarmışlardır. Bu iki yetenekli subay 22 Haziran 1912 tarihinde eğitimlerini tamamlayarak bröve almaya hak kazanmışlardır. Nuri Bey pilot olarak yurda döndükten sonra, Yeşilköy Tayyare Mektebinde eğitimine ve uçuş tecrübesini pekiştirmeye devam ederken bu uçuşlar sırasında bir defa Hadımköy, iki defa da İstanbul üzerinde 1500 metre yüksekliğe çıkabilme başarısı gösterdiği için kendisine Harbiye Nezareti Kıtaat-ı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği (Fenni Kıtalar Müstahkem mevkiler Umum Müfettişliği) tarafından, 26 Aralık 1912 tarihinde bir başarı belgesi verildi.
Birinci Balkan Savaşı’nda Tayyarecilerimiz:
Fransız İhtilali ile dünyaya yayılan milliyetçilik hareketleri o dönemde Osmanlı İmparatorluğunun tebaası olan uluslarında etkilemişti. İmparatorluğun gittikçe zayıflamasını fırsat bilen devletlerin kışkırtmasıyla, 30 Eylül 1912 tarihinde Balkan Devletleri, seferberlik ilan ettiler ve 16 Ekim 1912 sabahı Osmanlı Topraklarına saldırdılar. Ordumuz yüz yüze kaldığı bu savaş için stratejik olarak iki bölüme ayrıldı.
Kırklareli-Çatalca hattında doğu ordusu, Selanik-Teselya hattında ise batı ordusu yer aldı. Ana Karargâh olarak Edirne belirlendikten sonra doğu ve batı ordularına ikişer uçaklık müfreze tahsis edildi. Doğu ordusuna tahsis edilen 2 İtalyan uçağı ile Alman ve Türk pilotlar Kırklareli’nde konuşturulandı. Fakat savaşın birinci safhasında Bulgarların Kırklareli’ne hücum etmesi üzerine Doğu cephesine verilen 2 uçak, düşman elinde kaldı. Batı ordusuna tahsis edilen bir adet BLERİOT ve bir adet REP uçağıysa Selanik’te hazır edildi.
Savaşın başlamasından beş gün önce, Batı ordusu emrine atanan Yüzbaşı Fesa, Teğmen Nuri, Üsteğmen Fethi ve Abdullah, önceden Selanik’e oradan da uçaklarla birlikte Köprülü’ye gönderildi. Köprülü’de düşmanın durumunu öğrenmek için Nuri Bey ve arkadaşlarınca keşif uçuşları yapıldıktan sonra Zeki Paşa’dan aldıkları sözlü emir üzerine, Köprülü’den tekrar Selanik’e dönerek keşif uçuşlarına başladılar. Ancak Yunanların Selanik’e yaklaşması üzerine, Cemiyeti İslamiye üyesi Fahrizade Adil Bey’in evine gizlendiler. Bu sırada göçmenleri İzmir’e götürmesi için, Mısırlı Prens Ömer Paşa tarafından gönderilen bir gemiye İngiltere Konsolosluğunda desteğiyle gizlice bindirildiler. Tayyarecilerimizden Fesa, Fethi ve Nuri Bey yurda dönmeyi başarırken Abdullah Bey Yunanlara esir düştü. Böylece ilk aşamasında sadece birkaç keşif yapabilen havacılarımız, dört uçağı kaybederken henüz bağımsızlıklarını bile ilan etmemiş olmalarına rağmen, Balkan ülkeleri savaş için hazırlıklıydı.
Yunanlar bu savaşta üçü Amerikalı Rumlar tarafından hediye edilmiş olan, Fransız Formen tipi altı uçak ve ilerleyen safhalarda deniz uçağı kullandılar. Bulgarlar, Fransa’dan çift satıhlı üç deniz uçağı satın aldı ve Ruslar, kendilerine on uçağın pilotlarıyla beraber tahsis ettiler. Bulgarlar ayrıca sabit gözetleme balonlarını, savaş süresince kullandılar. Sırplar ise Fransızların idare ettiği dört beş uçaklık bir filoya sahipti. Bir tek Karadağ’ın elinde hava aracı bulunmamaktaydı.
Balkan savaşı başladığında Osmanlı ordusunda altı adet uçak vardı. Bunlar Deperdussin. Bleriot, Harlan ve Mars tipi uçaklardı. Savaş boyunca uçak arayışı ve alımı ile ilgili çaresizlikler ve yazışmalara devam edildi. Elde bulunan sabit balonda gaz sıkıntısı nedeniyle hiç kullanılamadı.
Kasım ayı içinde Batı Rumeli büyük ölçüde elden çıkmış,16-18 Kasım’da yapılan Manastır Meydan Muharebesi’ni de kaybeden Osmanlı Garp Ordusu, Sırpların önünde doğuya doğru çekilmek zorunda kalmıştır. Sırplar; Florina, Rense ve Manastır’dan sonra, Adriyatik kıyılarına ulaşarak Draç’ı aldılar. Sadece Esat Paşa Kuvvetlerinin Yunanlılara karşı savunduğu Yanya ile Hasan Rıza Paşa’nın Karadağlılara karşı savunduğu İşkodra kahramanca direnişini sürdürülebildi. Yunan uçakları Yanya’ya keşif uçuşları yaparak birliklerin harekâtına katıldılar.
1912-1913 Balkan savaşının birinci safhasında henüz kuruluş aşamasındaki Türk Askeri Havacılığı eldeki tecrübesi olmayan havacılarla ne yazık ki arzu edilen başarıyı gösteremedi. Ancak ordunun Çatalca hattına çekilmesinden sonra, Yeşilköy Tayyare Mektebinin bakım, onarım ve ikmal imkânlarından yararlanarak uçuş saatlerini arttırıp, deneyim ve bilgi sahibi olduktan sonra Yüzbaşı Fesa, Yüzbaşı Salim, Üsteğmen Fethi, Teğmen Fazıl, Teğmen Nuri ve ordudan rasıt olarak alınan subaylardan oluşan küçük bir hava gücü meydana getirildi. Balkan savaşının ikinci safhasında ordunun ileri harekâtına katılan bu havacılarımız, sağ ve sol cenahta başarılı ve çok faydalı keşif uçuşları gerçekleştirdiler.
Osmanlı’da Havacılığa Verilen Önemin Artması:
Havacılığın gitgide önem kazandığı o günlerde havacılığa ilgilinin arttırılması için, pek çok çalışma ve kampanya başlatıldı. Bu kapsam da; genç ve yetenekli subayların teşvik etmek amacıyla, havada en az bir saat uçabilecek tayyareciye, 5.000 kuruşluk ödül verilmesi kararlaştırıldı. Teğmen Nuri Bey bu ödülü İstanbul ve Çatalca üzerinde birkaç kez bir saatten fazla uçarak kazandı. Kendisine teslim edilen REP uçağıyla sürekli tecrübe uçuşları yapan ve uçuş melekelerini pekiştiren Nuri Bey 16 Kasım 1912 günü Yeşilköy’den Büyükçekmece ve Terkos istikametinde ilk uzun mesafe uçuşunu gerçekleştirdi ve bu uçuşu takdir edilmek üzere Başkomutanlığa rapor edildi.
Cephedeki tayyare faaliyetleri nedeniyle 25 Mart’ta Yeşilköy’de faal üç tayyare kalmıştı. Bu yüzden okul ısrarla iki yeni Bleriot alınmasını istiyordu. Şubat ayının sonunda, Okul müdürü Süreyya Bey, görevinden alınmıştı ve Nisan ayında, tekrar üçüncü defa bu göreve getirilmişti. Bu arada Başkumandanlık tarafından görülen lüzum üzerine, Parseval güdümlü balonu teslim almak için Süreyya Bey, komisyon üyesi Mehmet Ali ve pilot Teğmen Nuri Bey Almanya’ya gönderildi. Süreyya Bey ve heyeti, Parseval güdümlü balonu, deneme uçuşlarından sonra teslim alarak İstanbul’a döndüler. Balon, Köstence’de deniz yolu ile İstanbul’a getirildi ve Tophane rıhtımına indirildi. Fakat Fransa’dan temin edilen 2 adet Bleriot XI 24, uzun zaman Ayastefanos’a ulaştırılamadı.
Bu arada pilotlarımız eldeki sayılı uçakla, Trakya’da keşif uçuşlarına devam ediyorlardı. Zaman zaman da ucuz atlatılan, kaza ve kırımlar meydana geliyordu. 22 Eylül 1913 günü, Balkan Savaşı’nın ikinci safhasında, çok başarılı keşif uçuşları yaptığı bilinen Nuri Bey, rasıdı Topçu Teğmen Sadık Bey’le Tuna ile Meriç Nehri arasında bir yere, piston kollarından ikisinin kırılması nedeniyle düştüler. Ancak bu kazadan sonra herhangi bir yara almadan kurtuldular. Bu olaydan bir hafta sonra, 29 Eylül 1913 tarihinde Balkan Savaşı sona erdirildi.
Nuri Beyin Mesafe Rekoru Kıran Uçuşu:
Nuri Bey, savaşın bitimiyle birlikte Edirne ile İstanbul arasındaki 240 km’lik hava yolunu hiçbir yere inmeden bir defada uçmaya karar vererek, rasıdı Edirne Kolordu Telsiz Müfrezesinden Teğmen Hami ile birlikte 24 Ekim’de Prens Celaleddin tayyaresiyle, Edirne’den kalkarak Babaeski, Çorlu ve Çatalca üzerinden Safraköy’ deki meydana inmeyi başardılar.
Nuri Bey’in gerçekleştirdiği 3 saat 5 dakikalık bu ilk uzun uçuş, 10 altın ile ödüllendirildi. Uçuş 25 Ekim 1913 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde şu şekilde yayımlandı “ Tasvir-i Efkâr yurdumuzda havacılığın en önemli savaş ve uygarlık aracının ilerlemesi için aylardan beri devam edegelen dileklerini gerçekleştiren bir hava subay, yanında bir de arkadaşı olduğu halde, dün sabah Edirne’den Sarayköy’ündeki uçak hangarına gelerek inmiştir. Bu olay, Türk Askeri Havacılık tarihimizin ileride yazılacak ilk büyük başarısı ve yurdumuzdaki fenni ilerlemenin de yükselme yolundaki en büyük adımıdır.”
Nuri Bey’in dar imkânlarla şartları zorlayarak gerçekleştirdiği, Edirne İstanbul hava yolculuğu, Türk pilotlarını uzun mesafe uçuşlar yapmaya teşvik etti.
Havacılık Teşkilatı Başından Kurmay Albay Süreyya Beyin Alınması:
Süreyya Bey, 1913 yılının son günlerinde, Harbiye Nezareti’ne, o güne kadar çok kez yazdığı halde, uygulamaya konmayan raporlarına bir yenisini ekledi. Amacının büyük hizmetler yapmak olduğunu, görevi olan tayyarecilik ve balonculuk işlerinin geniş bir faaliyet sahası içermesine karşın, yetkisinin kısıtlı olduğunu belirterek, tayyare ve balonculuğun, Kıtaat-ı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliğine bağlı ayrı bir şube tarafından yürütülmesini (yeni bir teşkilat kurulmasını) ve başına da kendisinin getirilmesini önerdi. “Alman Askeri Heyeti’nden bu konuda uzman olan biri benimle çalışmak için atandığı takdirde tayyareciliğimizin ve balonculuğumuzun çok gelişecektir” diye de belirtti. Ancak Kurmay Albay İlmen’e, arzu ettiği mesleki yetki ve özgürlük hiçbir zaman verilmedi. Son derece donanımlı, dünya havacılığını yakından izleyen, bilgi sahibi Kurmay Albay Süreyya Bey 8 Ocak 1914’te Erzincan’da bulunan, 31. Tümen Komutanlığına atanarak, havacılıktan ve İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Böylece Türk Askeri Havacılık Teşkilatı, kuruluşundan itibaren büyük emek harcayan, bilgili, teşkilatçı ve öngörülü bir uzmandan yoksun bırakıldı.
Kahire Seferi Hazırlıkları:
14 Ocak tarihinde eski müdür Binbaşı Veli Bey tekrar, bu defa asaleten okul müdürü olarak atanarak, Kahire seferinin hazırlıklarına başlandı.
Ayastefanos (Yeşilköy) Hava Meydanı’nda uçabilir durumda olan 3 yeni Bleriot (Muavenet-i Milliye, Ertuğrul, Tarık Bin Ziyad) ve 2 Deperdussin (Osmanlı, Prens Celaleddin) bulunmaktaydı. Bunlardan halkın bağışıyla alınmış olan, Bleriot tipi Muavenet-i Milliye ile Mısırlı bir Prensin armağanı olan Deperdussin tipi Prens Celaleddin seçildi. 2500 km tutan İstanbul-Kahire arasına, Kahire’ye vardıktan sonra İskenderiye’ye yapılacak uçuş içinde 170 km’lik mesafe daha eklenerek 13 etaba bölündü.
• İstanbul-Eskişehir (220 km)
• Eskişehir-Afyonkarahisar (120 km)
• Afyonkarahisar-Konya (280 km)
• Konya- Ulukışla (150 km)
• Ulukışla-Adana (130 km)
• Adana-Halep (200 km)
• Halep-Humus (180 km)
• Humus-Beyrut (300 km)
• Beyrut-Şam (90 km)
• Şam-Kudüs(200 km)
• Kudüs-El-Ariş(150 km)
• El-Ariş-Port Said(150 km)
• Port Said-Kahire (175 km)
Yer hizmetleri iyi düzenlenmişti. Etaplardaki iniş meydanları önceden belirlenerek, her meydana benzin ve yağ gönderildi. Konya ve Halep gibi merkezlereyse gerekli olabilecek, yedek parçalar önceden depolanmıştı. Ayrıca uçakları, makinist subaylardan Teğmen Murat ve Cemal Bey karadan takip edecekler, gerekli bakımı ve onarımı yapacaklardı. Uçakları kullanacak olan pilotlar ve rasıtlarda belirlenmişti. Muavenet-i Milliye (Bleriot )uçağının Fethi Bey kullanacak, rasıtlığını ise Yüzbaşı Sadık Bey yapacaktı.
Prens Celaleddin’in (Deperdussin) pilotu, devamlı bu uçakta uçan ve Edirne-İstanbul uçuşunu ilk defa gerçekleştiren Nuri Bey idi. Onun da rasıtlığını yapmak üzere Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey görevlendirilmişti.
Paris-İstanbul-Kahire uçuşuna çıkan Fransız pilotlar çok deneyimli usta havacılardı. Ayrıca sivil pilot olmaları, maceracı kişilikleri nedeniyle, böyle riskli bir yolculuğa soyunmuşlardı. Buna rağmen yola çıkan 3 pilottan sadece ikisi yolculuğu tamamlayabilmişti.
Osmanlı Devleti’nin ise o günlerde, riske atabileceği ne uçağı vardı, nede deneyimli pilotu. Tüm zorluklara ve olumsuz ihtimallere rağmen 6 Şubat 1914 günü yolculuğun başlama tarihi ve program resmen ilan edildi. İki gün sonra da 8 Şubat’ta Harbiye Nazırı Enver Paşa, Bahriye Nazırı Çürüksulu Mahmut Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa ve 1. Ordu Komutanı Cemal Paşa, törende hazır bulunmak üzere Ayastefanos Havaalanına geldiler. V. Murat’ın büyük kızı Hatice Sultan’da bir buket çiçek göndererek havacılarımıza şans diledi.
Enver Paşa, görevin önemli olduğunu, Osmanlı havacılığının yeni olmasına rağmen subayların havacılıkta maharet ve cesaret sahibi olduklarını, Osmanlı sancağını da amaca uygun olarak, başarıyla ulaştıracaklarından emin olduğunu belirterek onlara hayırlı yolculuklar diledi.
Kahire Seferi Başlıyor:
Konuşma sona erdikten sonra önce uğurlayacak olan iki uçak saat 09.10’da Fethi Bey’in kullandığı Muavenet-i Milliye, iki dakika sonra da Nuri Bey havalandı. Nuri Bey, havanın çok kapalı olması ve görüşün düşmesi üzerine Bursa’dan tekrar Ayastefanos Hava Meydanı’na dönmek zorunda kaldı. Öğleden sonra sisin dağılması üzerine, yeniden havalanan uçağın motoru, bu kez de Karamürsel üzerinde arızalanınca, İznik’e inmek zorunda kalındı. Arıza giderildikten sonra Lefke’ye giden Nuri Bey, Bilecik ve Eskişehir postalarını da alarak posta çantasını Bilecik’te ilgililere teslim etti. Böylece Türk uçakları tarafından ilk hava postası da taşınmış oldu. Saat 16.20’de Eskişehir’e gitmek üzere havalanan uçağın 1.700 m irtifada, birden motoru durunca Bozhöyük civarındaki Poyra köyüne mecburi iniş yapıldı. Benzin musluğu havada koptuğu için benzini biten uçak, biraz da sert iniş yaparak hasar almıştı.
Ertesi gün Eskişehir’den gelen makinist Teğmen Murat Bey’in uçağı onarmasını bekleyen Nuri Bey, 12 Şubat’ta Eskişehir’e ulaşabildi. 13 Şubat günü iki defa kalkış yapmasına rağmen motordaki sarsıntı yüzünden uçuş iptal edildi. 14 Şubat’ta Eskişehir’den hareket eden havacılar, yoğun sis nedeniyle uçuş rotalarını değiştirerek Bolvadin’e indikten bir süre sonra Akşehir’e gittiler. Arıza ve hava muhalefeti nedeniyle 17 Şubat’ta Konya’ya gidebilen Nuri Beyle için bu, yolculuğun en zor etabıydı.
18 Şubat günü Prens Celaleddin’in Toros Dağlarını aşma sınavı başladı. Konya’dan havalanan Nuri Beyler Karaman’ı geçerek Toros eteklerine geldiklerinde, ters rüzgâr nedeniyle irtifa alamadıkları için Karaman’a dönmek zorunda kalındı. Uçağın rasıtla beraber Torosları aşamayacağını anlayan Nuri Bey, rasıt Yüzbaşı İsmail Hakkı Beyi kara yoluyla Tarsus’a göndermeye karar verdi.
19 Şubat günü tek başına havalanan Nuri Bey, kolayca 4000 metre irtifaya çıkarak Torosları bir saatte aşıp, Tarsus’a indi.20 Şubat günü Tarsus’a gelen İsmail Hakkı Bey’i alarak Adana ‘ya uçan Nuri Bey bir sonraki gün Halep’e gitmek üzere havalandı fakat yine motor arızası yüzünden Misis’e inmek zorunda kaldılar. Bujileri değiştirerek 22 Şubat’ta Misis’ten ayrılan havacılar Yılan Dağları’nda şiddetli bir fırtınayla mücadele ettikten sonra, benzinleri tükenmeden önce Artak’a, 23 Şubat’ta da Halep’e ulaşabildiler.
24 Şubat günü; Hama, Humus, Beyrut rotası için yola çıkıldı. Fakat kötü hava şartları, yağmur ve sert esen rüzgâr onlara uçuş olanağı vermiyordu; sonunda, Humus yolunda Hemdaniye İstasyonu’nun12 km batısında bulunan Hazım Köye mecburi iniş yapıldı. Üç gün uçakta meydana gelen hasarın onarımı beklendikten sonra, havacılar 26 Şubat’ta Hama’ya, 27 Şubat günü de Şam’a ulaştılar.
27 Şubat 1914 Cuma sabahı Hama’dan havalanan Nuri ve İsmail Hakkı Bey, saat 10.00’da Humus’a; orada dört buçuk saat kaldıktan sonra 14.30’da hareket ederek 16.30’da Şam’a indiklerinde, Fethi ve Sadık Bey’in ölüm haberiyle karşılaştılar. Bu elim kazadan sonra Nuri Bey’e daha emniyetli olur düşüncesiyle, Fransız uçucularının takip ettikleri, sahil yolundan gitmesi emri verildi. Talimat gereği Şam’dan sahil istikametinde seyahatine devam eden Nuri ve İsmail Hakkı Bey, Beyrut’a oradan da 9 Mart’ta Yafa’ya ulaştılar.
Nuri Beyin Şehadeti:
11 Mart 1914 günü Yafa’dan El-Ariş’e uçacak olan uçağın havalanışını görmek için binlerce kişi kıyıda toplanmıştı. Uçuş alanının hemen gerisinde yüksek tepeler bulunmaktaydı ve kötü bir tesadüf olarak rüzgâr da tepelerden, denize doğru esmekteydi. Normalde rüzgârın yön değiştirmesini beklemek gerekirken, Nuri Bey düşük motor gücü nedeniyle, iki kişiyi zor taşıyabilen bir uçakla, rüzgâr yönünde kalkış kararı aldı. Uçak deniz yönünde ruleye başladı fakat kalkışta irtifa alamadılar. Deniz üzerine çıkıldığında su yüzeyinde ancak birkaç metre yükseklikten uçabiliyorlardı. Bu şekilde uçmanın riskini düşünen Nuri Bey, hafif dönüşler yaparak, uçağın başını rüzgâra doğru çevirmeyi denerken kanadını suya kaptırdı ve denize düştüler.
Yüzme bilmeyen rasıt İsmail Hakkı Bey uçağa tutunurken çok iyi yüzme bilen Nuri Bey, bir süre kıyıya doğru yüzdükten sonra, uçağa tekrar dönmeyi denedi ama takati buna yetmedi. Kazayı görüp sandallarla yetişen Yafa’lılar, onu denizden çıkararak kıyıda tıbbi müdahalede bulundular fakat Nuri Bey’i hayata döndürmek mümkün olmadı. Sağ kurtulan İsmail Hakkı Bey ve uçak karaya çıkarıldı. Nuri Bey’in cenazesi de Şam’a getirilerek, burada yapılan büyük bir cenaze töreninden sonra, Fethi ve Sadık Beylerin yanına gömüldü.
İlk hava şehitlerimiz olarak tarihe geçen Fethi, Sadık ve Nuri Beyler, bugün Şam’da bulunan Emeviye Camii’nin avlusunda Selahaddin Eyyubi’nin yanında yatmaktadırlar.
Ruhları şaad olsun.
Yararlanılan kaynaklar:
1.Türk Havacılığında ilker/ Sinemis Oğuz.
2. Türk Havacılık Tarihi /Osman Yalçın
3. Doktora tezi, Türklerde ilk Havacılık Faaliyetleri/ Cemal BALIKÇI